Hamilelik ve doğumdan sonraki dönemler (özellikle ilk 6 ay, hatta 1 yıl), ne kadar kuvvetli ve sağlıklı bir fizik ve ruh sağlığınız olursa olsun çok zor, çok özel ve de bebeğe adeta ibadet düzeyinde ihtimam gösterilmesi gereken dönemler… Aslına bakarsanız, anne bebek sahibi olmaya karar verdiğinde, hamile kalmadan bir 6 ay-1 yıl boyunca bebeğe hazırlanmalı. Bir check-uptan geçmeli, kan testlerini ve diğer gerekli testlerini yaptırmalı, hatta dişlerinin sağlığından, o süreçteki ruh sağlığından emin olmalı. Çünkü, annenin sağlığı, sağlıklı bir hamilelik ve hamilelik sonrası geçirmesi, bebeği de tüm yaşamı boyunca etkiliyor. Anne karnındaki 9 ay boyunca bebeğin dünyası annesi, onun kanıyla, canıyla, enerjisiyle besleniyor bebek... Sonrasında da ilk 6 ay değişen hiçbir şey olmuyor bu açıdan aslında… Bebek doğuyor, anne mucizeyi kucaklıyor ve bu kez de onu sütüyle, sevgisiyle, ilgisiyle besleyip büyütüyor. Hep söylüyorum ya, yine izninizle tekrar edeceğim; anne ve bebek ilişkisi öylesine özel, öylesine yalnız ve zaman zaman öylesine zor, eşsiz ve mucizevi bir serüven ki… Bebeğinizin varlığını rahminizde hissettiğiniz andan, belki de son nefesinizi vereceğiniz ana kadar anne-çocuk ilişkisinin bir benzeri yok yaşamda. Hem anne, hem de çocuk açısından yerini doldurabilecek bir alternatif ilişki şekli yok… Üstelik, hamileliğe hazırlık, 9 aylık hamilelik süreci ve ilk 3 yıl, bir insanın fizik ve ruh sağlığını şekillendiren, onu o yapan en önemli süreçler... O nedenle anne daha hamile kalmadan önce beslenmesine, uykusuna, yaşam şekline ve seçimlerine hayalindeki bebeğe yakışacak şekilde bir düzen ve sağlık getirmek durumunda… Hamilelik de zaten bu özen ve düzenin üst noktaya taşındığı, ne kadar ahlar vahlar çekilse de bir kadını kadın yapan, mutluluğun doruklarına çıkaran, canınızdan can yaptığınız çok özel bir süreç… Fakat tabii ki, 9 ay boyunca, özellikle de son 3 ayında anne çok yoruluyor. Doğum derseniz, zaten hem bebek hem de anne açısından bir nevi travma… Doğumdan sonra ise düzeninizin düzensizlik olduğu günler, hatta aylar birbiri arkasına sıralanıyor… Uykusuz geceler, bebeğinizi beslemek üzere iyi beslenmeniz, aslında pek de yorulmamanız, ama bunun da pek mümkün olmadığı bu dönemlerde bile; anneler mor gözaltlarıyla, ama bebeğine hep tebessümle ve sevgiyle bakan bir çehre yaratmayı becerebiliyorlar işte… Eh, sevgili anneler, ne dinen, ne tıbben ve aslında ne de vicdanen, kendinizi bebeğinize ve kendi sağlığınıza odaklamanız, hatta adamanız gereken bu çok özel zamanlarda; bebeğinizin ve kendinizin sağlığını riske atıp da oruç tutayım falan demeyin lütfen… Çünkü, annelik başlı başına bir ibedet zaten… Eğer, kendinizi ve bebeğinizi yürekten dinlerseniz, bu gerçeği tüm hücrelerinizde, bedeninizde ve ruhunuzda hissetmemeniz neredeyse imkansız… Öyle ya, dünyaya bir canlı getirmekten ve onu sağlıkla büyütmekten daha kutsal ne olabilir?..
|
HAMİLE YA DA EMZİRENSENİZ ORUÇ TUTMAYIN! Hamile ve emziren annelerin oruç tutmasını anne ve bebek sağlığı açısından riskler oluşturması nedeniyle ne din, ne de tıp önermemesine rağmen, günümüzde hala birçok anne adayı ve emziren kadın oruç tutmak konusunda ısrar etmekte… Anadolu Sağlık Merkezi doktorlarından hamilelik ve emzirme dönemlerinde oruç konusundaki en son bilgileri aldık… İşte, doktorların bu konudaki görüşve uyarıları, ama seçim tabii ki annelerin…
Hamilelik İslam dininde oruçtan muafiyet için sayılan istisnalardan biridir, ancak buna rağmen birçok hamile kadının ramazan ayında oruç tuttuğunu görmekteyiz. Bunun hem hamile kadın hem de gelişmekte olan bebek için zorlukları ve sakıncaları mevcuttur. Gebeler, hamileliğin fizyolojisi icabı daha sık acıkırlar. Çünkü bu dönemde, bebeğe sağlamakla yükümlü oldukları ekstra kaloriyle birlikte günlük kalori alım gereksinimleri artar. Gebelerin 3-4 saatte bir düşmeye eğilimli kan şekerlerini sabit halde tutmak için küçük öğünler alması tavsiye edilir. 2004 yılında Singapur'da yapılan bir çalışmada, oruç tutan gebelerin yarısından fazlası gebelik öncesindeki oruçlara göre çok daha zorlandıklarını, üçte biri ise oruca bağlı yan etkiler yaşadıklarını belirtmişlerdir. FONKSİYONLARI BOZUYOR! 1995 yılında American Journal of Obstetrics and Gynecology dergisinde Rizzo ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir çalışmada, kontrol edilemeyen diyabet ve uzun süreli açlık gibi durumlarda kanda oluşan yüksek keton oranlarının ileride bebeklerin beyin ve psikolojik fonksiyonlarında bozukluğa neden olduğu gösterilmiştir. Gebelerde yüksek keton oranlarına kolaylıkla ulaşılmasının iki nedeni vardır. Öncelikle gebelerdeki açlık süreçleri gebe olmayan kadınlara kıyasla çok daha çabuk bir şekilde hipoglisemiye (kan şekeri düşüşü) yol açmaktadır. Kanda, bu düşüş nedeniyle, hücrelerin enerji olarak kullanımları için şeker kalmayınca da vücut yağlar yakar ve ketonlar bu yakımın yan ürünü olarak yükselir. Gebe olmayanlarda bu keton yükselmesi 24 saat içinde yoğunlaşıken, gebelerde bu süre 16 saat civarındadır. Yüksek keton oranlarının gebelerde oluşmasına olanak tanıyan ikinci neden ise gebelerde, özellikle ileri haftalarda, insülin direncinin gelişmesidir. Bu direncin çok yüksek olduğu durumlarda gebeliğe ait diyabet gelişir. Bu durumda kanda yeteri kadar şeker vardır, ama bu şekeri hücrelerin kullanımına sokacak olan insülin görevini yapamaz. Şeker kanda yükselir, ama hücreler yakıt olarak şekeri kullanamaz. Hücreler bu nedenle alternatif yakıt olan yağı yakarlar ve bu da açığa yüksek keton oranları çıkarır. VÜCUT SIVISIZ KALIYOR! Gerçekten de bebeğin beyninin oksijenlenmesinin testi olan ve ultrasonla yaptığımız bir ölçüm olan biyofizik profil skoru, oruç tutan annelerin bebeklerinde tutmayan annelerin bebeklerine oranla daha düşük bulunmuştur. 2003 yılında International Journal of Gynecology and Obstetrics dergisinde yayınlanan bu çalışmaya göre, bebeğin iyi oksijenlenmesinin en iyi ultrasonografik bulgularından biri olan fetal breathing (diyafram hareketi) oruç tutan annelerin bebeklerinde ciddi olarak azalma göstermektedir. RİSK ALMAYIN! EMZİREN ANNELER VE ORUÇ
Anne sütü konusunda yapılan araştırmalar kısa süreli yemek yememenin sütü azaltmadığını, ancak ciddi sıvı kaybının sütü azaltabileceğini göstermiştir. 2- 5 ay arasında bebeği olup emziren kadınlar arasında yapılan bir çalışma göstermiştir ki, oruç sırasında anne sütünün içeriğinde bir miktar değişim olmaktadır. Alınan enerji miktarı, protein, vitamin A ve C gibi elemanların günlük ihtiyacın altında kaldığı saptanmıştır. Bu da emziren annelerin oruç sırasında süt kalitesinin etkilendiğini göstermektedir. Oruç tutmanın ve tüm gün su içmemenin 2 önemli riski vardır: Birincisi; anne sıvı kaybına uğrayabilir İkincisi; eğer su kaybı yeterince fazlaysa, süt üretimi azalacaktır. Böyle bir durumda eğer anne çok susadığını hisseder veya halsiz hissederse su içmelidir. Bazı oruç tutan anneler için sıvı kaybı diğerlerine göre daha ciddi bir durum olabilir ve süt miktarının daha sonra tekrar arttırılması zor olabilir. ILK 6 AYIN ÖNEMİ BÜYÜK! Ancak bu durumda da mutlaka sahura kalkmak ve iftardan sahura kadar geçen süre içinde bol miktarda sıvı almak şarttır. Ayrıca günü dinlenerek geçirmeleri ve kendilerini fazla yormamaları de gereklidir. Bebeğin aynı aralıklarla emmeye devam etmesi ve ek gıdaların da aynı şekilde verilmesi önerilmektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki, şeker metabolizması ile problemi olan anneler, örneğin; diyabet veya kan şeker düşüklüğü ya da diğer sağlık problemi olan annelerin oruç tutması risklidir ve mutlaka doktorlarına danışmaları gerekmektedir. |
|