Benim yavru, 4 yaşına yaklaştı… Bu, hem çok hoşuma gidiyor; “Duru artık çocuk oldu” diyorum. Hem de hüzünleniyorum; çünkü bazen “Benim minik bebeğim nerede?”, duygusuna kapılıyorum. Sanırım, bütün anneler doğumdan sonra yavruları böyle adım adım büyürken bu ve benzeri duygu ve düşünce karmaşalarını yaşıyorlar. Zaten, benim 4 yıldır anladığım kadarıyla, annelik her anlamda karmakarışık bir süreç… Yaşam hepimize büyüdüklerini göstersin de, inşallah böyle karışıp gidelim...
Bizim, son gündemimiz küçük hanımın büyüdükçe sorumluluk almaktan kaçması meselesi… Bir süredir, “Okullar tatil olana kadar okula gitmeyeceğim” diye tutturdu mesela… Bir yıldır düzenli olarak anaokuluna giden ve sosyal ortam olsun da ne olursa olsun, diyerek büyüyen Duru, şimdilerde özel hayatına düşkünlüğüyle dikkat çekiyor. Ve anladığım kadarıyla okula gitmek istememesinin tek sebebi de, bunun bir eğlenceden ziyade bir sorumluluk olduğunun iyice farkına varması. Büyüyor ya, o da hayatın ne menem olduğunu öğreniyor işte… Bitmedi! 1,5 yaşından beri ısrarlı bir şekilde bale yapmak istediğini söyleyen, bu konuyu halledemediğim için 2 yıl boyunca kafamın etini yiyen kızım, iki ayda bale kursundan da alacağı hayat dersini almış görünüyor. Efendim, sahneye çıkacağı güne kadar da baleye gitmeyecekmiş!.. Ve bu hafta sonu gerçekten de gitmedi, götüremedik…
Aslında okulun kapısından içeriye girene kadar, burnumdan getirse de, okulda iyi vakit geçirdiğini, hiçbir problem yaşamadan mutlu mesut takıldığını biliyorum. Aynı şekilde, baleye gidene kadar mızıkıyor gözükse de, orada bir peri edasıyla farklı bir zaman dilimi geçirmekten de çok memnun kaldığını biliyorum. Fakat, bunların periyodik olması; okulun her gün, balenin de haftada bir gün 1,5 saat, yavruya kabak tadı verdi.
Valla, bale kendi tercihiydi, yani, gitmek istemiyorsa zorlayacak değilim, fakat tabii ki, anaokuluna gitmek zorunda… Çünkü, hem Duru’yla yapışık ikizler gibi bir 40 ay birlikte geçirmiş ve şunun şurasında 6-7 aydır yeniden çalışma hayatına-sosyal yaşama karışmaya çalışan bir anne olarak, hem de 3 yaşından itibaren çocukların yaşıtlarıyla bir sistem dahilinde ihtiyaçlarının karşılanmasının onların zihinsel ve de psikolojik gelişimleri açısından çok önemli bulduğumdan, anaokuluna gitmek zorunda… Allah muhafaza, aksi taktirde, ikimiz de kafayı yiyebiliriz hani… Öte yandan, kendi tabiriyle, büyüyünce iş kadını değil balerin kadını olmayı şimdiden kafaya koymuş görünen ve sahneye çıkacağı günü iple çeken kızımın, bale kursuna da kendi kendine dönüş yapacağını sanıyorum. Sizlerin de yakından bildiği üzere hayat çocuklu olunca, işte böyle insanın canı hiç sıkılmıyor, öyle bir boşluk hiç olmuyor. Çocuklu yaşam gel-gitleri özellikle annelerin dünyasını hep dopdolu kılıyor.
Gördüğünüz üzere, bu hafta sizlere spesifik bir konu yerine, çocuklar ve aileleriyle ilgili nerede ne açılmış, ne gibi yenilikler var, onları vermeye çalıştım. Hani, belki birinden biri işinize yarar da kendinize biraz vakit ayırırsınız ya da hayatınız kolaylaşır diye…
ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE Güzel haberlerinizi bekliyorum! Benim şu sıra düşlediğim tek şey, sıcak bir kumsalda tek başına miskinlik yapıyor olmak. İş hayatım iyice yoğunlaştı. Bir haftadır da üzerinize afiyet, fena gribim. Eee, malum çocukluyum, yani tıpkı sizler gibi evde de ağır işçiyim! Çalışan bir anne olmasaydım da, durumun ne kadar zor olduğunu biliyorum. İnsan sorumluluklarından başka bir şeyi göremez oluyor ve içine kapandıkça kapanıyor. Dünya sanki sadece sizin eviniz ve evinizin içindekilerden ibaretmiş gibi yaşıyorsunuz. Aslında tabii ki, bir bakıma da öyle. Ama, insan yoruluyor! Her gün aynı şeyleri yapmaktan, çekip çevirmekten, binbir ayrıntıyı düşünmekten bazen bıkıyor! Öyleyse, ne yapmak gerek? Ben düşündüm karar verdim, kendime daha fazla zaman ayıracağım, iş ve ev kaosundan uzak mekanlarda da bulunmaya gayret edeceğim. Bunun organizasyonunu yapmak da yine bana düşecek, ama olsun. Kırk yılın kırı da kendim için paralanayım! Size de şiddetle tavsiye ederim, hatta güçlerimizi ve fikirlerimizi paylaşalım. Güzel haberlerinizi bekliyorum! |
YAVRUMDAN İNCİLER Geçen gün okul çıkışı, özlemişiz birbirimizi, sohbete başlamışız Duru’yla:
- Yavrum benim, akıllı, güzel, tatlı kızım! - Belli oluyor değil mi?! |