Sadece kendiniz için doğurun!
Her gün en az bir-iki kişi; “İkinci çocuk ne zaman geliyor?” diye soruyor. Ve inanın net bir cevap veremiyorum. Çünkü, kardeşlik bağının güzelliğini bilmekle birlikte, herkesin ille de bir kardeşi olması gerektiğine inanmıyorum. Üstelik, “Yavrumun da bir kardeşi olsun, bu dünyada yalnız kalmasın” diyerek çocuk doğuramam. Herkesin bir kardeşi olmak zorunda değil! Kimse, kardeşi var diye yalnızlığından falan da kurtulamıyor ne yazık ki… Anne baba gerçekten istiyorsa, maddi-manevi imkanları da yetiyorsa, olmalı bütün çocuklar... Yoksa, ikinci çocuğa ne diyeceksiniz; “Aslında seni doğurmayacaktık ama ablanın-abinin bir kardeşi olmalı, diye düşündük.” Haksızlık bu! Herkes kendisi için dünyaya gelmeli ve dünyaya geldiyse de sevgi de, emek de o çocuğa özel olmalı. Hepimiz biriciğiz, tek ve özeliz çünkü. Ve bunu, taa en başından anne ve babamızın bize hissettirmesine ihtiyacımız var. İşte, tam da bu nedenle, çocuklar anne ve babayla birebir zaman geçirmek ihtiyacındalar...
Ailece birtakım etkinliklerde bulunsanız da, kaç tane çocuğunuz olursa olsun, anneyle özel zaman, babayla özel zaman geçirmek her çocuğun hakkı. Tabii, eşlerin çocuktan sonra baş başa zaman geçirmeleri de çok önemli. Bizler çocuktan sonra çift olmayı genellikle rafa kaldırıyoruz, eh şartlar da zorluyor. Sonra, ilişki rafa kalkınca, bunun getirdiği olumsuzluklar ister istemez çocuğa da yansıyor. Uzun lafın kısası, hayatta her ne yapıyorsanız, önce kendiniz için yapacaksınız, sahici olacaksınız. Yoksa, çocuklar da yemiyor bizim dümen kırmalarımızı, hatta en çok da onlar yemiyor. Doğuracaksanız da, önce kendiniz için...
Böylece, verdiğiniz kararların da duygularınızın da sorumluluğunu üstlenme şansınız olur ve bu ailedeki herkes için harika...
| ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE | KAVGANIN SEYİRCİSİ DE, HAKEMİ DE OLMAYIN! Anne-babanın kendi önceliklerini ön planda tutmaktaki ısrarcı tutumları çocukların rekabet duygularını arttırıp, kıskançlığı tırmandırır. Ebeveynlerin ilişkileri sağlam değilse, kardeşler birbirleriyle daha çok çatışma yaşarlar ve çatışmalar rekabete dönüşebilir. Çocukların yaşına göre gereksinim duydukları ilgi de değişir. Çocuklara gösterilen ilgi eşitlik ilkesi yerine, denklik ilkesine göre değerlendirilmelidir. Çocukların bireysel gereksinimlerini iyi gören ve değerlendiren, yaşlarının gerektirdiği ilgiyi onlara verebilen anne babalar, kardeşler arası çekişmenin çatışmaya dönüşmesini engelleyebilir. Anne babaların büyük çocuktan küçüğe örnek olmasını isteyen tutumları, çocukları birbirleriyle karşılaştırmaları kıskançlığı arttırır.
Karşılaştırılan, kardeşi örnek olarak gösterilen çocuk kendini önemsiz, ikinci plana atılmış gibi hissedebilir ve bu durumdan kardeşini sorumlu tutar. |
| KARDEŞLER BİRBİRLERİNİ DENGELER, KORKMAYIN!
Psikoloji bilimi, kardeş kavgalarının anne babaya sergilendiğini ve anne baba arasındaki çatışmaların bu kavgalarda yansıtıldığını söylüyor. Yani, kardeşler arasındaki kavgaları izlemezseniz, kavgaya da zemin hazılamazsınız.
Yetişkinler, çocuğa hayatını yeni doğan bir kardeşle paylaşmak zorunda olduğunu söylediklerinde, onun bu olayı bir peri masalı gibi yaşamayacağını anlamazlar. Kıskançlık duygusunun yerleşmesi doğaldır. Yeni gelenden kurtulmak istemesi çocuğun kötü kalpli olduğunu göstermez, bu onun için hayatta kalabilme sorunudur. Doğumunda son derece savunmasız olması nedeniyle insan yavrusu yetişkine yaşamsal bir gereksinim duyar. Çok kısa süre içinde kendilerine yetebilecek duruma gelen hayvan yavrularının aksine, insan yavrusu kendisiyle ilgilenilmez, yalnız ve bakımsız kalırsa birkaç gün içine ölür gider. Bu büyük bağımlılık duygusunu bebek çok erken hisseder. Yetişkini sahiplenir, çünkü mutlak bir gereksinimi olduğunu bilir ve onu henüz kendisinden ayırt edemez. Bu vazgeçilmez sevgi nesnesini elinden almaya gelen ya da paylaşmaya çalışan kim olursa olsun, tehlike olarak görecektir.
“Kardeşini sevmediğin için utanmıyor musun? Sen, kötü bir çocuksun. Kardeşin olduğu için mutlu olmalısın” gibi cümleler gerçekten yıkıcıdır. Çocuğa bebeği sevmeme hakkına sahip olduğunu, bebeğe zarar vermesine engel olacaklarını, kendisini sevdikleri gibi onu da seveceklerini açıklamak, çoğu vakada durumu dramatik olmaktan çıkarır.
Üstelik, kıskançlık zaten çok acı verir. Ötekinden daha az sevilme ve dışlanma duygusu son derece sancılıdır. Bebeğin doğumun sırasında büyük kardeş kendini birden tehlikede hisseder.
Ve anne babasını dikkatini çekmek için yeniden bebek konumuna dönmeyi tercih edebilir ve bebeksi davranışlarda bulunabilir. Ya da tam tersi “bebek” olunamıyorsa, “bebeğe sahip olmayı” deneyebilir. Bu taktirde de anne babayla özdeşleşmeye çalışır, bebekle ilgilenir, ağladığında yanına gitmezse anneye kızar. Oysa, bebekliğe dönmek de, yetişkin gibi davranmaya çalışmak da anne baba tarafından bir yardım çağrısı olarak algılanmalıdır. Büyük kardeş kendi eski konumuna dönmeyi umar; bu, artık bebek olmayan, ama henüz yetişkin de sayılmayan bir çocuğun konumudur. Bebek ana babasının bebeğidir, sorumluluğunu üstlenmek de onların görevidir. Öte yandan günümüzde, ana babaların ağabey ya da ablanın isteği üzerine bir çocuk yaptıklarını sıkça duyuyoruz; oysa bu doğum kararını almanın büyük çocuğa düşmediği açıktır. Çocukları ilgilendirmeyen şeyler, almalarına izin verilmemesi gereken kararlar vardır. Bir çocuğa, “Erkek kardeş mi, yoksa kız kardeş mi istersin?” diye sorarsak, üstelik bu kararı tek başına alabileceğini düşünmesine izin verirsek, onu çok zor bir duruma düşürmüş oluruz. Çocuk ya kardeş istemez ve şöyle der: “Hayır, sağ olun, bir köpeği yeğlerim.” Ya da kardeş ister ve kendisini, üstesinden gelmesi çok zor bir duygusal karmaşanın içinde bulur.
Kardeşler arasındaki kıskançlığı alevlendirmek için ise, kusursuz eşitliği egemen kılmak gibisinin olmadığını da bilmeliyiz. “Aman, kardeşler arasında ayırım yapmayalım” takıntısı çocukların kıskançlık duygularını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Üstelik kıskançlık, bireyi yapılandıran doğal bir duygudur. Hatta hayatın bir parçasıdır ve bazen kimin kimi kıskandığı hiç belli olmaz. Büyükler küçükleri kıskanır. Küçükler de -daha az akla gelse de-büyükleri. Küçük ayakta doğru dürüst duramazken ötekinin koştuğunu, yürümeye yeni başladığı sırada ötekinin ağaçlara tırmandığını, kendisi kızların yüzüne kızarmadan bakamazken onun kız tavladığını görmek hiç de kolay değildir.
Kaynak: “Freud’a Ne Yaptık da Çocuklarımız Böyle Oldu?” – Catherine Mathelin
|
|