Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

İTİRAF EDİYORUM!


Duru'yu ilk 6 ay sadece anne sütüyle besledim. 7. ayda doktorun önerisiyle sebze ve meyva pürelerine geçtik.

Fakat, biz 5 ila 7. aylarda anne sütünden biraz daha koyu kıvamlı ve hafif de pürtüklü gıda verme aşamasını, motomot doktorun önerisini dinleyerek ve anne sütüne de çokça güvenerek maalesef atladık. 9. aya kadar Duru, ne tadı, ne dokusu, ne de görünüşü bir şeye benzemeyen püreleri öğürüp durdu. Ben de, doktor böyle önerdiyse vardır bir bildiği deyip, hem kendime hem yavruma sinir oldum. 9. ayda bütün besinleri, neyse ki akıl edip blendırdan geçirerek vermeye başladım, bayağı da yol katettim. Fakat, iki ay gecikmiştim işte ve itiraf ediyorum, o iki ay Duru'yla inatlaştım da… İnsanın basireti bağlanır ya, o iki ay boyunca basiretim bağlanmıştı sanki, çözüm üretememiş, aynı noktada takılıp kalmıştım.

2,5 yaşına kadar Duru, her şeyi blendırdan geçirilmiş haliyle yedi, kabak dolmasını da, meyvayı da, hatta pütürlü çorbaları bile… Çünkü benim onun inadıyla başedebilecek gücüm yoktu. Onun beslenemediğini duymaya ve görmeye tahammülüm yoktu. Ve en önemlisi davranış tarzımı nasıl değiştirebileceğimi ve bunu çocuğuma nasıl yansıtabileceğimi içsel olarak bilmiyordum. Hazır değildim… Aman şimdi dişi çıkıyor, aman şimdi hasta, aman şimdi çok küçük, şimdi kış bağışıklık sistemi düşmesin, şimdi yaz zaten iştahı olmaz ki… Derken, 2 yıl boyunca Duru yaşının gerektirdiği şekilde yemek yemeyi öğrenemedi. Öğretemedim…

"Aç kalınca öyle bir yer ki…"
Kendime de haksızlık etmek istemiyorum, ama gerçek bu… (Bu arada, 19 ay boyunca anne sütü verdiğimi de söylemeliyim.) İnsan her zaman bilgilerini yaşama geçiremiyor. Hele de anne olunca, bu durum her zamankinden çok daha karmaşık… Ve sanırım bu yüzden annelik her şeyden çok daha zor ve herkes için çok da tehlikeli (yoksa riskli mi demeliyim) bir görev.

Tecrübeli anneler, "Bir gün aç bırak, bak nasıl yer" dediler. Ben ise, iki kere ancak 12 saat Duru'nun açlığına göz yumabildim. Fakat, 2.5 yaş benim için başlangıç noktası oldu, ya da bitiş, bilemiyorum. Tek şansım, şansımız, Duru'da henüz yemek yeme problemi oluşmamış olmasıydı. Ve işte, 1 yıldır, çok ufak ama kararlı adımlarla başlayıp, çok uzun mesafeler katettik. Sonuçta, Duru 3 yaşına gelmeden yaşıtları gibi kendini besleyebilecek noktaya geldi. Anlayacağınız 2 aylık bir gecikme, bize iki yıl gibi bir kabus dönemi yaşattı.

Neyse ki, kızımın artık yemek yemeyle ilgili bir takıntısı yok. Peki benim, yavrumun yemesiyle ilgili takıntılarım tamamen ortadan kalktı mı derseniz, kesinlikle hayır! Ama, artık bu sorunu sahipleniyor ve ona yansıtmıyorum.

ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE
 -Çocuğunuz gerçekten iştahsız mı, yoksa siz bu konuya taktınız mı?
Büyükgebiz ile yaptığım röportajı okuduysanız farketmişsinizdir; eğer çocuğunuz sizinle inatlaşma sonucu yemek yemeyi reddediyorsa, sizi ben bile kayıramam bu bir! İkincisi, yine röportajda okuduğunuz üzere, yapılan araştırmalar; mükemmelliyetçi, obsesif ve depresif kişilik özellikleri taşıyan annelerin çocuklarının yemek yemeyi reddetmeye daha eğilimli olduklarını ve anne ile bebek arasındaki bu inatlaşmanın annenin bu tip özellikleriyle tavan yaptığını göstermiş.

Bütün bu bilgilere rağmen; siz de tıpkı benim gibi; "Tamam inatlaştım ama öncesinde şu olmuştu da o yüzden" ya da "Tamam inatlaştım ama sonra şunlar da etkili oldu" gibi olayın öncesi ve sonrası durumlarından kuvvet almaya çalışabilirsiniz. Tabii ki, biz anneler masumuz!.. Ama, lütfen anlamaya çalışın, bu mevzuyu derhal ve halletmiş bir şekilde kapatmak gerekiyor. Ki, çocuklarımız güzel güzel, stressiz, kendi arzularıyla beslenerek büyüsün. Yemek masaları savaş alanları olmaktan çıksın. Aile tekrar o huzurlu günlerine kavuşsun.

Evet, sadede geliyorum: Bilerek ya da bilmeyerek çocuğunuzu beslerken bir hata yaptınız ve inatlaştınız ve o da yemek yemeyi reddediyor. Çare: Önce siz değişeceksiniz! Vallahi ben sizin dostunuzum, inanın sizi öfkeniz de dahil çok iyi anlıyorum. 3 yıldır çocuğum yemek yerken neler çektiğimi bir ben bilirim. Ama işte gerçek şu ki, konu çocuk olunca her şeyin öncesi de sonrası da anne oluyor! Ve hiçbir savunma mekanizması bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor. Yine de, annelerin çocuklarına olan sevgisi, kendilerini de, çocuklarını da, dünyayı da olumlu yönde değiştirmeye yeter. İnanın…

Annelerin ortak derdi:

İŞTAHSIZ ÇOCUK

Yeditepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bünyesindeki, "Büyüme ve İştahsız Çocuk Merkezi" Türkiye'de önemli bir ilk. Bu ilki gerçekleştiren Prof. Dr. Benal Büyükgebiz (Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı) ile "iştahsız çocuk kimdir?" konusunu irdeledik…

Genelde anneler, çocuklarının iştahsız olduğunu düşünür… Hangi anneye sorsanız, "Çocuğum iştahsız, doğru dürüst yemek yemiyor" der. Acaba, gerçekten yemiyor mudur? Yoksa, bu annenin kuruntusu ya da abartısı mıdır? Eğer, çocuk tıbben iştahsızsa ve bu çocukta sağlık problemlerine neden oluyorsa ne yapmak gerekir? İştahsız çocuğu, iştahlı yapmanın bir formülü var mıdır? Bu ve benzeri soruların cevabı Prof. Dr. Benal Büyükgebiz ile yaptığımız röportajda…

- Annelere sorarsanız, çocukları iştahsızdır. Fakat, tıbben iştahsız çocuk kimdir?
Herhangi bir sağlık problemi olmayan çocuğa iştahsız diyebilmemiz için, büyüme ve günlük aktiviteler için gerekli enerji ve proteini alamayan ve buna da ağızdan beslenmeye karşı direncin neden olduğu çocuktan bahsederiz. Çocukta yemek reddine ve yeterli beslenememesine neden olan bir hastalık söz konusu değilse, bunun tanımı iştahsız çocuktur. Çocuk yeterli besleniyorsa, yeterli de büyür! Çünkü beslenme ve büyüme arasında çok direkt bir ilişki vardır. Aile çocuğu iştahsız olarak tanımlasa da, çocuk aileyi mutlu edecek kadar yemese de, kendisini büyütecek kadar yiyor ise, tıbben iştahsız değildir.

- Çocuk yemek yemeğe direnç gösteriyorsa, anneler nerelerde hata yapıyor olabilirler?
Anne sütünden erişkin diyetine geçilmesi bebek için çok hızlı bir değişimdir. Bu aşamada bebek, önce sadece anne sütü kıvamında ve anne sütünün besin değerine sahip besinleri tüketebilir. Ve bu istemli değil, istemsiz bir olaydır. Bebeğe verilen sıvının birazcık koyuluğunu arttırın, beceri eksikliği gösterir, yutamaz. Doğumdan itibaren zamanla çocuğun gelişimi artar; mide - bağırsak sistemi, böbrekleri ve beyni yemek yeme işlemini gerçekleştirmeye hazırlık yapar. 5 ila 7. aylar arasında bebek, anne sütünden daha kıvamlı ve hatta içinde bir miktar da, pürtük olan yiyecekleri alabilecek gelişime ulaşır. Sadece egzersiz yaptırılmalıdır. O nedenle de bu aylarda ek gıdalara başlanır. 8 ila 10. aylarda ise çocuk ısırmayı, çiğnemeyi ve yutmayı öğrenecek hale gelir. Anne, bu iki dönemi ıskalarsa, daha sonra çocuğa yemek yemeyi öğretmek çok zor oluyor. En önemli hata bu!

- Ya, sonraki hatalar?
Anne sütünün üstünlüğünü tartışmıyoruz. Fakat, anne sütü ikinci altı aylık dönemde artık, diğer besinlerin önüne geçmeyecek, en azından çocuğa kazandırılması gereken yeme becerilerinin kazandırılmasına engel olmayacak şekilde verilmeli. Çünkü ikinci 6 ayda artık çocuğun damak lezzeti gelişir. Bu nedenle, özellikle 9. aydan sonra anne sütünün gece saatlerine doğru kaydırılması gerekir. Bu noktada anneler, çocuğun daha kıvamlı ve pürtüklü yiyeceklere karşı göstermiş olduğu tepkiye üzülüp bunları vermekten vazgeçerek, yerine anne sütü ya da süt verirse çok yanlış olur. Çünkü çocuk, "pürtüklü gıdalara karşı tepki gösterdiğimde annem bana süt veriyor", bilgisini öğrendiğinde pürtüklü gıdaya olan direnci daha da artar.

Bir de anneler çocuklara besleyici olduğunu düşündüğü besinleri blendırda ya da çatalla karıştırarak veriyor. Ve çok da lezzetli olmayan bu karışımları çocuktan yemesini bekliyorlar. Oysa, 9. aydan itibaren artık bebeklerin daha lezzetli yiyecekler yemesi gerekir. 1 yaş civarında da bebeğin, erişkin lezzetlerine alışmış olması beklenir. Bu noktada annenin, bebeğin tercihlerine saygı göstermesi lazım.

- Anneler bebeklerinin tercihlerine genellikle saygı gösteriyorlar mı peki?
Hayır, çocuklarımızın tercihlerine saygı göstermiyoruz. Bizim onlar için uygun gördüğümüz besinlerin karışımlarını dahi yemek zorunda kalıyorlar. Oysa, 9. aydan sonra yiyeceklerin kokusu, görüntüsü, lezzeti, erişkinlerin yediği şekilde olmalı. Örneğin; anne diyor ki, çocuğum eskiden ezerek verdiğim taze fasulyeyi yiyordu, şimdi yemiyor. Oysa çocuk, erişkin formundaki taze fasulyeyi yemeyi tercih etmiyorsa, yemeyecek!

- Fakat, çocuklar tercih kendilerine bırakıldığında hep pilav, makarna, patates ve köfte yemeyi tercih edebiliyorlar?
Ne mutlu ki, çocuk tercihini söylüyor! Bugüne kadar takip ettiğim çocukların hiçbirine "günde şu kadar protein, şu kadar vitamin alması gerekiyor, bunun için de şu kadar köfte, şu kadar süt içmeli" demedim. Bunlar, kendimizi önemli ve farklı kılmak için getirilen öneriler. Tabiatın sunduğu besinlerin hiçbiri tek yönlü değil. Sadece insanın teknoloji yardımıyla ürettiği besinlerde tek yönlülük var. Biz sadece çocukların bunları (yağ, şekerleme, cips vb.) tüketmesini istemiyoruz. Fakat, tabiattaki her besinin içinde bir miktar protein, vitamin, mineral ve yağ var. Birinde diğeri azsa, diğerinde fazla. Sadece oranları farklı. Dolayısıyla, tabiatın sunduklarını ihmal etmeden az ya da çok yememiz yeterli.

- Örneklerle açıklayabilir misiniz?
Ispanakta bir miktar demir daha fazla olabilir de, havuçta bir miktar A vitamini fazladır gibi. Eğer çocuk sebze grubu içinde havucu seviyorsa ıspanağı sevmek zorunda değil. Üstelik, bunlar çok küçük miktarlarla vücudun ihtiyacını karşılayabilen maddeler. Ayrıca, vücut bunların deposuna da sahip, bugün yediğinizi yarın yiyemezseniz depodan da kullanıyor. Çok bulduğunda da depoluyor. O nedenle, falanca çerez E vitamininden zenginmiş deyip E vitamini ihtiyacımızı sadece o çerezden karşılayacak olursak, hergün fazladan kalori alırız ve çağın hastalığı obezite ile karşı karşıya kalırız. Pek çok anne, doktora, çocuğumun günlük beslenmesini bana yaz ver, diyor. Ve doktorlar da bu taleplere cevap vermek zorunda kalabiliyorlar. Anneler beslenme konusunda son derece ısrarcı ve takıntılılar.

- Çocuktaki yiyecek reddinin annelerin yanlış davranışlarından kaynaklandığını söyleyebilir misiniz?
Evet, yiyecek reddi sorunuyla iştahsızlık yaşayan çocuk, aslında annesiyle arasındaki o baskıyı, anksiyeteyi, tedirginliği yaşadığı için yemek yemeyi reddediyor. Ve başka bir şeyi reddetmek istediğinde de yine yiyeceği reddederek öfkesini yönlendiriyor. Böylece, yemek konusu böylece anne ile çocuk arasında kısır döngü oluyor. Yapılan çalışmalar, yiyecek reddi nedeniyle doktora müracaat etmiş, anne ve çocuk arasındaki beslenme ilişkisi tümüyle bozulmuş ailelerde, özellikle annelerin, kişilik özelliklerinin mükemmelliyetçi, obsesif (takıntılı), depresyona eğilimli ve titiz kişilikler olduğunu gösteriyor. Bu özelliklerdeki annelerin bebekleri, yemek yeme konusundaki olumsuz deneyimleri daha yoğun yaşıyor. Anneleri bu özellikleri taşıyan çocuklarda yiyecek reddi şeklindeki iştahsızlığı daha sık görüyoruz. Tam da bu noktada, çocukta büyüme-gelişme geriliği gelişmemişse durum daha iyi. Fakat, sadece bu nedenle, çocukta büyüme-gelişme geriliği de ortaya çıkmışsa, biz ona diyabetik anoreksisi diyoruz. Bu taktirde, o bebeklerin sadece kendilerinin değil, anneleriyle birlikte değerlendirilmesini öneriyoruz.

- İştahsızlık şikayetiyle gelen her çocuğa faydalı olabiliyor musunuz?
Bir: Eğer iştahsızlığın nedeni organik bir sorunsa bunu tedavi ettiğimiz zaman iştahsızlık da düzeliyor. Yeter ki, organik neden nedeniyle yaşanan iştahsızlığa, anne ve bebek arasındaki inatlaşma yapışmamış olsun. Eğer, inatlaşma varsa, onu çözmekte zorlanıyoruz. Ama anneler iyi niyetli ve sabırlı olduklarında, organik problem çözüldükten sonra iştahsızlığın çözülmesinde de başarılı oluyoruz. İki: Çocuğun oral- motor becerisinde bir yetersizlik varsa, yine anneden destek, sabır ve kararlılık istiyoruz. Anne, çocuğun tepkilerine tepki geliştirmeyecek, üzülmeyecek, doğruyu yaptığına inanacak ve çocuğun yemek yerken verdiği tepkileri doğal karşılayacak… Bazen, pütürlü gıdaya geçiş döneminde çocuklar doğal olarak da öğürebiliyorlar. Fakat anne öyle telaşlanıyor ki, çocuk bu telaşa da tepki verebiliyor.

Üç: Mide-bağırsak tembelliğine bağlı bir iştahsızlık varsa, bunu da çözüyoruz.
Dört: Anne ve bebek arasındaki inatlaşma nedeniyle iştahsızlık yaşanıyorsa, en istemediğimiz iştahsızlık şekli işte bu… Sevgisiyle çocuğa zarar veren anneler tam da bu noktada gündeme geliyor. Bebeklerini çok seviyorlar. Mükemmeli istiyorlar, tutku halinde yaşanan "çocuğumu beslemeliyim" arzusu karşısında da çocuklar, gergin ve sıkıntılı tepkiler veriyor. Bebeklik iştahsızlığı grubuna gelmiş bu çocukları tedavi etmekte çok zorlanıyoruz. Bu gruptaki anneler ve çocuklarının bizim yönlendirmelerimiz dışında, ayrıca psikolojik destek almasını öneriyoruz.

- Anladığım kadarıyla ne iştah açıcı bir ilaç ne de mucize yok!
Aynen öyle. Annelere önerim; 6. aydan 3 yaşa kadar görülen yemek yeme reddine bağlı iştahsızlıklarda, bu dönemi çocuğun, aynı zamanda birey olma, kendini kabul ettirme gibi bir dönem olarak da yaşadığını unutmamaları. Yani, çocuk pilav yemek istiyorsa, annesi olarak biz o pilavı havuçla, nohutla, mısırla, tavukla zenginleştireceğiz ve de erişkin lezzetinde sunacağız. Sonuçta, annenin çocuğuna olan sevgisini; sabır, hoşgörü, saygı, emek ve yaratıcılık şeklinde sunması gerekiyor.

Çocuklar özgüven gelişimlerini tamamladıktan sonra, yani 4 yaşından sonraki dönemde, kendilerini beslemek isteyen annelere karşı daha hoşgörülü oluyorlar. Dolayısıyla, çocuk 1 yaşından önce erişkin lezzetlerine alıştırılır, yemek seçimlerine saygı gösterilir ve baskı yapılmazsa, iştahsız da olmaz.



 

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.