- Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen “Okul Ruh 
Sağlığı Sempozyumu”nun gerçekleşmesinde önemli katkılarınız var. Öncelikle sempozyumun amacı 
nedir? 
Okul Ruh Sağlığı Sempozyumları öncelikle milyonlarca çocuk ve gencin, yani 
toplumun temel taşlarının, ruh sağlığı gereksinimlerinin farkedilmesi ve sorunların oluşmadan 
engellenebilmesi ya da erken müdahale edilebilmesi için gerekli olan tüm etkinlik, uygulama, 
politika ve sorunların tartışılmasını sağlamak ve “koruyucu ruh sağlığı” anlayışı için 
bir farkındalık kazandırmak amaçlarıyla düzenlenmektedir. 
- Sempozyum çerçevesinde hangi konular 
tartışıldı? 
Bu sempozyumda temel konular “erken dönem eğitimin koruyucu ruh 
sağlığında rolü” çerçevesinde tartışıldı. Erken dönem önleme yöntemleri, mevcut uygulamalar, 
“özel eğitim” konusu, travmaya bağlı stres bozuklukları ve okul ortamında 
yapılabilecekler, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının (UNICEF vb.) temel uygulama öncelikleri 
ve global perspektifler gibi ana başlıklar ele alındı. Öğrenme güçlükleri bağlamında özel eğitim 
konusu sempozyumda öne çıkan konulardan biriydi.
ÇOCUĞA “BAŞAR YA DA 
ÖL!” DİYEN SİSTEM
- Çocuklara “Başar ya da öl” diyen eğitim 
sistemimize ne gibi çözümler sunulabilir? Bu sisteme dahil olmak istemeyen, ama tabii ki, sistem 
dışı da kalmak istemeyen öğrenci ve velilerine önerileriniz nelerdir? 
Ne yazık ki 
“başar ya da öl” sistemi denilebilecek bu çapraz ateş, tüm öğrencileri ve aileleri ister 
istemez etkiliyor. Neredeyse sistem dışında kalabilmek mümkün değil. Devlet okulları da özel okullar 
da, adına "”akademik başarı” denen ancak işlev olarak bakıldığında neye hizmet ettiği 
tam tanımlanamayan bir hedefe odaklanmış bulunuyorlar. Gerçekten, nedir bu hedef? Üniversiteye 
girmek mi? Hangi üniversiteye girmekten söz etmeli? Ne amaçla bu eğitimi almalı? Eğitimin kişinin 
yaşamında yeri ne? Hangi iş ya da meslek eğitimi için gerekli bu? Ülkenin bu iş ve mesleklere 
gereksinimi ne boyutta? Bir başka deyişle son noktası ve hedeflenen kişisel başarı kıstası ne? Öyle 
ki, “akademik başarısı” yüksek ama kendi hayatı için ne yapacağını bilemeyen yüzbinlerce 
genç var; öte yandan akademik başarısı yeterli değil diye potansiyelini kullanmaya küsen bir o kadar 
daha genç var... Bu durumda somut öneri geliştirmek elbette zor, ama eğitimi hakikaten sorgulamak ve 
çocuk, genç ve ailelerin ruhsal sağlıkları ve gelişim potansiyellerini ele alamayan bir tutumu, 
politikayı sorgulamak, eleştirmek, okul ruh sağlığı sempozyumu gibi ortamlarda tartışmak önemli 
olacaktır, diye düşünüyorum.
MÜFREDATTAKİ ZORLUKLAR
- Müfredatta var 
olan eğitim sistemi ile uygulanan eğitim arasındaki farkın nedeni sizce nedir? Okullar, öğrenciler, 
veliler arasındaki rekabet bu farkı zorunlu mu kılıyor? Bu konu hakkında düşünce ve 
önerileriniz?..
Öncelikle son yıllarda değişen müfredat öğrenci merkezli eğitim denen 
bir yaklaşımla, büyük bir aşama geçirdi. Çoklu zeka modeline dayandırılan ve öğretmen yerine çocuğu 
ve çocuğun kendi gelişim potansiyelini öne çıkaran bu yaklaşım elbette pedagojik olarak uygun, ideal 
bir yöntem. Ancak uygulamada önemli zorluklar var. Bu zorlukların en önemlisi de uygulayıcılar 
ekseninde, yani öğretmenlerin müfredata uygun hareket etmelerinde yaşanıyor. Pek çok öğretmen 
prensip olarak bu yaklaşımı desteklese de nasıl uygulanacağını bilmiyor. Pek çoğu çocukluk ve 
gençlik çağında sık rastlanan psikolojik özellikler ve sorunlar hakkında bilgisiz. Hatta daha vahimi 
okul ortamının temel sorunu olan öğrenme güçlükleri kapsamında “özel öğrenme 
bozuklukları” ve “dikkat eksikliği hiperkativite bozukluğu” tedavi edilebilen ve 
özel ele alınması gereken tıbbi sorunlarken, hala bu özellikleri gösteren öğrenciler ahlaki bir 
sorunları varmışçasına ele alınabiliyor. Kaynakları geniş olan ve binlerce TL senelik ücreti olan 
okullar bile bu sorunları ele alma konusunda yetersiz ve hatta isteksiz kalabiliyorlar. Yani farklı 
olan öğrenciye karşı bir önyargı ortamı var. Bu durumda ağır öğrenme bozukluğu ve hiperaktive 
bozukluğu olan bir öğrenci “ahlaksız” ve “akademik başarısı düşük” 
yaftasıyla sistem dışında kalabiliyor. 
Eğitimciler açısından işin bilgi eksikliği yönü kadar 
bir de öğretmenin yüklendiği ağır sorumluluklar, iş doyumu azlığı, genel tükenmişliği, ekonomik 
sorunları gibi meslek tatminine yönelik bir boyutu da var elbette. Bu da kuşkusuz sorunları 
arttırıyor.
ÖĞRENCİNİN RUH SAĞLIĞINA ÖNCELİK VERİLMELİ!
- Ülkemizde bir de 
devlet okullarıyla özel okullar arasında verilen eğitim arasında büyük farklar var. Özel okullardaki 
öğrenciler çok ağır ve acımasız bir eğitimin; devlet okullarındaki öğrenciler ise, kalabalık 
sınıfların ve çoğu zaman ihtiyaçlarının yeterince karşılanmamasının olumsuz sonuçlarını yaşıyor. Bu 
konudaki düşünce ve önerileriniz nelerdir? 
Eğitim temel bir anayasal hak; ancak bu 
hakkın kullanılması konusunda bu denli sorunlar yaşanması ülkemiz açısından çok düşündürücü. Özel 
okullar ve devlet okulları arasında değindiğiniz farklar mevcut, öte yandan “iyi 
eğitim"” adı altında özel okullarda verilen eğitim çoğu zaman öğrencilerin ruhsal 
gereksinimlerinin farkedilmemesi gibi bir yöne gidebiliyor. Demin de söylediğim gibi kaynakları 
geniş olmasına karşın, özel okulların özel eğitim gereksinimlerini yeterince eğitsel alanda ele 
alamaması önemli bir zaaf. Devlet okullarında bin-ikibin’e ulaşan öğrenci nüfusuna karşın 1-2 
psikolojik danışman bulunması nasıl yetersiz bir yaklaşımsa, 600 kişilik bir okulda ruh sağlığı 
yaklaşımının sadece 10 psikolojik danışman bulunmasından ibaret görmek de o denli yetersiz bir 
yaklaşım. İkinci örnekte psikolojik danışmanların bireysel çaba ve katkılarını desteklemeyen bir 
eğitim ortamı; örneğin öğrenciyi ezen, öğrenme güçlüğüne ben inanmıyorum diyen bir eğitim anlayışı 
da kalabalık sınıflar kadar vahim bir yetersizlik. Bu durumda söylenecek şey şu: Kimi özel okulların 
“iyi örnek” oluşturması önemli... Sadece danışman sayısıyla değil, örnek uygulamalar, 
ruh sağlığına öncelik veren bir eğitim anlayışı, eğitimde ruh sağlığına ağırlık veren bir akademik 
tutum, öğretmenin eğitimini, desteklenmesini, kendi ruhsal gereksinimlerinin karşılanmasını öne 
çıkararak rekabet eden kurumların olması son derece önemli...
İLKOKULDA 
BAŞLAYAN EZİCİ REKABET SÖZ KONUSU
- Okulların çocuk ruh sağlığını desteklemesi ve çözüm getirmesi 
gereken kurumlar olması gerekirken, “okul” hayatı nedeniyle, -özellikle de yoğun rekabet 
koşulları nedeniyle- stres altında kalan, hatta travma yaşayan çocuklar söz konusu? Bunun nedenleri 
ve çözümleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu durum tek tek “prestij” 
kazanmaya çalışan okulların neden olduğu sorunlar olduğu kadar, bir sistem sorunu da... Bırakın 
üniversiteye öğrenci sokma yarışını, özel liselere, fen liselerine, anadolu liselerine öğrenci sokma 
endişesi ile ezici rekabet ve stres ilköğretim 3. sınıfa kadar inmiş durumda... Hatta kimi okullarda 
ilköğretim anasınıfına öğrencinin girebilmesi için kuralar, mülakatlar gibi uygulamalar olduğu 
malum... Bunun sonu nereye varır? Daha 5 yaşındayken bir okula kaydolmak için anne babası gibi 
endişelerle eğitim hayatına başlayan öğrenciyi nasıl bir eğitim hayatı bekleyebilir? 
Öncelikle eğitimin “prestijli” yönünün genişletilmesi ile rekabet eden okul 
sayısı arttığında ve okulları (devlet, özel ayrımı olmadan) nitelik olarak geliştirdiğinde bu baskı 
hafifleyebilir. Üniversitede “mühendislik” ya da “işletme” eğitimi almak 
kadar, teknik herhangi bir meslek eğitimi almanın da özendirilmesi ile (meslek okullarının 
yaygınlaştırılması ve itibarlarının arttırılması, özendirilmesi ile) yine bu rekabet ortamı 
azalabilir. (Burada önerilerin sisteme ve genel eğitim politikalarına değin olduğunu ve sadece 
ruhsal önerilerin yetersiz olacağını belirtmemde fayda var.)
ÇOCUKLUK ÇOK ÖZEL BİR DÖNEMDİR!
- 
Okul yaşantısı çok uzun bir dönemi kapsıyor. Çocukların mutlu ve keyifli bir okul hayatı sürmesi 
için eğitimcilere ve ailelere ve tabii ki öğrencilere neler önerirsiniz?
Çocukluk insan 
yaşamında çok özel bir dönemdir. Kişilik bu dönemde şekillenir; umut, istek, heves, başarma gücü, 
sorumluluk, erdem gibi toplumsal hayatın uygarlıklara biçim veren mayası bu dönemde atılır. Bu 
nedenle çocukluğun bu özgün, yaratıcılığa ve gelişime açık doğasının yıpratılmaması, bu gelişme 
potansiyeline kulak verilmesi son derece önemlidir. Biliyorsunuz sosyolojik bakışla, 
Ortaçağ’da çocukluk kavramının olmadığı, çocuklara birer minyatür erişkin muamelesi yapıldığı 
yönünde önemli bir teori mevcuttur. Çocuğun masum ve şekillenbilir özgün bir doğasının olduğu bu 
teoriye göre bir “aydınlanma” tutumudur. Aslında bu bakışla, ezilen, sorumluluk verilen, 
bir erişkin kadar çok çalışan (her gün sabah 6:00'da servise binip, kilometrelerce yol aşan, akşam 
5:00'dan önce eve gelemeyen, cumartesi-pazar, özel dersten kurslara koşuşturan çocuklar) 
çocuklarımıza yine minyatür erişkinler muamelesi yapıyor olabilir miyiz? Bunu düşünmek gerekir. 
Çocukların “çocuk olduklarını”, bu dönemin sihirli, neşeli, sorgulayan, 
öğrenmeye doğal olarak hevesli yönlerini ailelerin hiçbir zaman akıllarından çıkarmamaları önerilir. 
(Eğitimcilerin çoğu zaman bunu unuttuklarını da akıldan çıkarmayarak...)
ÖZEL EĞİTİME İHTİYAÇ 
DUYAN ÇOCUKLAR - Okul ortamında öğrenme güçlüklerinin sağlıklı 
değerlendirilmesi için neler öneriyorsunuz? Bu konuda ebeveyn çocuğu nasıl 
destekleyebilir?  | 
ÇOCUĞUN ZEKA TÜRÜNE GÖRE EĞİTİM MÜMKÜN 
MÜ?ÇOCUĞU BOĞAN OKULLARI SORGULAYIN!
- Çocuğun ruh sağlığını 
etkileyen en önemli unsurlar aile, okul ve sosyal çevresi şüphesiz. Sistemin getirdiği sınav 
kaygısı, gelecek korkusu, başarısızlık endişesi gibi unsurlar bir yana, eğitimcilerin ve ailelerin 
çocuklara yaklaşımı nasıl olmalı?..
Çocukluğun özel, tekrar yaşanması imkansız bir 
gelişim dönemi olduğunun unutulmaması esastır. Okula göre çocuk seçilmesi prensibi, çocuğa göre okul 
seçilmesine dönüşmelidir. Sadece iyi eğitim veriyor diye, çocukları boğan eğitim sistemlerini 
sorgulamak önemlidir.
- Okul hayatında hem başarı hem mutluluk mümkün müdür, 
yoksa bir ütopya mıdır? 
Bu iki kavramı dengeleyebilen sistemler kurulabilir; aslında 
yoğun iddiada olmayan, “orta karar” okullar halihazırda bu hedefi önemli ölçüde 
başarmaktadırlar. 
- Okulların çocukların ruh sağlığını korumak ve sorun 
olduğunda müdahale etmek üzere, neler yapması görevleri dahilindedir? Bu göreve eklenmesi gereken 
unsurlar nelerdir? Okullardaki Rehperlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezleri'ndeki 1 psikolog bu iş 
için yeterli midir örneğin?..
Okullarda tek bir psikolojik danışmanın bulunması 
yetersizlik olarak değerlendirilse de tüm okul ruh sağlığı yaklaşımını bol sayıda uzman çalıştırmak 
olarak görmek de yanıltıcıdır. Okul ruh sağlığı ülkenin eğitim ve ruh sağlığı politikasından 
başlamak üzere, öğretmen niteliği, eğitimi, okulların ekolojik özellikleri, ailelerin eğitim 
düzeyleri, okulların entegre oldukları sistemler, sağlık sisteminin genel işleyişi,  sağlık 
sistemi içinde ruh sağlığının nasıl ele alındığı, toplumun önyargılarına uzanan pek çok kavramdan 
etkilenen bir çerçeve kavramdır. Bununla birlikte pratikte önemli bir somut çalışma adımı okullar 
için öğretmenlerin ruh sağlığı konusunda daha çok bilgilendirilmesi olacaktır. 
BU YAZI DİZİSİNİN DİĞER BAŞLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ
| 
	 |