Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

ARALIK 2018
ZAMANIN SIRRI YILDIZLAR

ZAMANIN SIRRI YILDIZLAR


1 Aralık Cumartesi Venüs (terazi)- Uranüs (koç) Karşıtlığı (04:12) ve Merkür Akrep Burcuna Geçiyor (13:11)
"hep savaşla barış

Ne için savaştık, ne ile savaştık? Kendimizle miydi bu savaş yoksa karşımızdakiyle mi? Bildik senaryoların içinde bir sen, bir ben miydi oynadığımız yoksa gerçek bir değişim miydi arzuladığımız? Gerçekten değişebilecek kadar cesur muyduk yoksa sadece korkularımız üzerinden bir saklambaç mıydı tutturduğumuz? "Yakala, ebele, sobele..." Bu savaşı çıkaran, bize kendimizi savaşmak zorunda hissettiren neydi? Ne zaman huzur bulurdu kalbimiz? Vicdanımız ne zaman rahat olurdu? Neyi görmek için daha da kocaman açmalıydık gözlerimizi? En derinlere, en saklı duygulara bakmalıydı şimdi! İnsanın ışığı, yolun ışığıydı ki o da karanlıkta, kendimizle ilgili farkında olmadıklarımızda saklıydı. Canını yakana kızma, canını yakanı bul ve buna sebep olan o hassaslaşmış noktayı kalbinin ışığıyla güçlendir yalnızca! Kimse kimseyi kırmadı, herkes herkese hatırlattı ve hatırlayanlar çoktan engelleri aşmış ve el ele, yürek yüreğe, dolu dolu bir yolculuğa yelken açmıştı.

2 Aralık Pazar Venüs Akrep Burcuna Geçiyor (19:01)
"sevgi mi şifa mı?"

Sevmek neydi? Hangi korkularına yolculuktu insanın? O korkuları ne iyileştirirdi? Bu korkuların kaynağı neydi? Çatı katında neler saklıydı? Neden kimse orasının kapısını açamamıştı? Yok muydu bunun bir meraklısı? Kim bilir orada tozlara gömülmüş ne zenginlikler saklıydı? Hep merak etmişimdir böyle gizli saklı yerlerde neler olduğunu... Kendimi bir fırsat bulup onların içinde bulsam, karıştırsam, karıştırsam... Birisi bana anlatsa... Bunun hatırası buydu, bunun hatırası bu... O zaman şöyle bir zamandı, şimdi de böyle... Şöyle hissetmiştim ben, o da şöyle hissediyordu. Şöyleydik, şimdi de böyleyiz... Babaannemin anlattığı zamanlar canlanıyor gözümde, nelere göğüs germişler dedemle... Dingin bir gülümseme belirirdi yüzünde... Hayranlıkla dinlerdim. "Biz böyle yaşadık, siz de bizim gibi olun, hiç kırmayın birbirinizi..." derdi canım babaannem... Onların o halini ve şimdinin bitmek bilmez kavgalarını düşününce... Ben sevgi, aşk bilmem derdi babaannem, görgü derdi. Dedemin üzerine titrerdi, yol arkadaşıydı o onun, hayat arkadaşı, onsuz yaşamanın ne olduğunu bilmiyordu, onunla açmıştı gözlerini, onunla tamamlanmıştı; nitekim o gittikten sonra bir türlü toparlayamadı. Bir yanı geldiyse de üstesinden bir yanı buna hiç inanmadı. "Çok güzel yaşadık biz!" derdi. Dedemin öğretmen maaşı, başka da bir şeyleri olmamıştı; bununla birlikte her şeyleri olmuştu. Gezmişlerdi de, evlerini de almışlardı, emekli ikramiyesiyle dedem, çocukları için iş de kurmuştu. Babaannem hayatının sonunda orasının kendi evi olduğuna hiç inanmadı, o anılarının olduğu altı yol ağzındaki o eski evde olmayı arzuladı ki orada artık hiç kimse, hiçbir şey kalmamıştı. O da fazla durmadı, dünya malı dünyada kaldı. Ev çok geçmeden satıldı. Anılar yaşam, geriye kalan yalandı ve hepimizle vedalaşıp gerçeğe uğurlandı, bize kalansa hala yüreğimizi aydınlatan anıları... İyi ki, iyi ki vardı. Sevgi bu olduğunda, olan şifaydı.

3 Aralık Pazartesi Güneş (yay)- Mars (balık) Karesi (02:34)
"gerçekleşebileceğine olan inanç mıdır kurduran hayalleri?"

İnanıyorum bir şeylerin değişebileceğine... Çok mu iyimserim? Belki de... Olsun! Belki hiçbir şey değişmeyecektir de benim hislerim olacaktır değişen! Ben daha az şikayet edecek, çokça gülümseyeceğimdir belki! Aralara sıkışmış güzellikleri yakalayacaktır gözlerim! Onlarla yetineceğim. Taşlar toplayacağım kumsaldan; benim zümrütlerim, yakutlarım olacak onlar! Evimin en sevdiğim köşesine koyacağım onları, baktıkça gülümseyeceğim onlara... Bir hayat kuracağım, içinde sevgilerim, sevdiklerim olacak. Yüreğine dokunduklarım, yüreğime dokunanlar... Daha az kızacağım, kime ne, daha çok şükranla dolacak kalbim! Aynaya her baktığımda gülümseyeceğim, yorgunluğun, yaşlılığın çizgileri, Tanrının fırça darbeleri olacak bedenimde... Ben onun bende yarattığı şahesere hayran hayran bakacağım ve ne çok yaşamışım bugün de, oh, çok şükür diyeceğim! Yorgunluğum tatlı bir gülümseme olacak yüzümde, sarılacağım kocaman sevdiğime, sımsıkı sarılacağım hem de, bakacağım gözlerinin içine, varlığı için koca bir minnetle... Ağır mı gelirmiş insana sevdiğine teşekkür etmek? Her gelen ondan değil mi? Getiren, gelecek olana vesile... Hak etmişiz ya ne mutlu, şükürler olsun hak olup hak ettirebilene...

6 Aralık Perşembe Güneş (yay)- Neptün (balık) Karesi (00:21) ve Merkür Retrosu Bitiyor (23:21)
"nereye baksam göremeyeceğim"

Gözlerim açıkken göremeyeceğim şeyler var kesin! Kapamalıyım gözlerimi... İçimdeki dünya mı daha gerçek yoksa dışımdaki mi? İçimden mi bakarım dışarıya, dışarıdan mı içeriye? İçimden saçılan ışık mıdır aydınlatan ortalığı yoksa dışarıdan içeriye düşen mi? Ne zaman kapamalıyım gözlerimi? Ne zaman açmalıyım? Nereye bakmalıyım? Neyi görmeliyim? Neye kapamalıyım? Neye açmalıyım? Annem dışarıda mı içeride mi? Babam? Kardeşim? Dostlarım? Sevgilim? Neredeyiz biz? İçeride mi, dışarıda mı? Bir hayal miyiz yoksa gerçek mi? Gerçek kılan ne bizi? Hangi sahte yüzler katilimizdi? Ne zaman aktı makyaj? Yağan yağmur hangi maskelerin düşmesi içindi? Kimler ıslanmaktan korkmuyorken kimler saçak altında bekledi? O karanlık bakışların ardına neler gizlendi? Biz hangi masalın gerçekliğine inandık ve neyden korudu bu bizi? Kapattım gözlerimi, hadi kapat sen de... İçerisi bugün dışarısının olduğundan çok daha fazlasına sahipti. Bir dakika, duyamıyorum, sessiz ol!

7 Aralık Cuma Mars (balık)- Neptün (balık) Kavuşumu ve Yay Yeniayı (15⁰ 07') (09:20)
"iyimserim, iyimserim, içim ağlar, gülümserim"

Emel Sayın’ın sesinden hatırlıyorum bu şarkıyı... "Felek vurdu sillesini, kaderime gülümserim." diye devam eder. Beklentilerimiz vardır, olmasını umduğumuz, olacağına inandığımız, hatta aksinin mümkün olmayacağından emin olduklarımız... Bir de olanlar vardır. "Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir." der John Lennon, Tanrının hayal gücü bizden çok daha gelişmiştir. Biz dümdüz bir yoldan ibaret sanırken hayatı, o bize yokuş tırmandırır, bizi bayırdan aşağı salar, bize keskin virajlar aldırır ve sanki çarpışan otolara binmişizcesine kazalar yaptırır. Öyle ki bazen her şey bitti dediğimiz anda uyandırır. Biten bir şey yoktur, sadece yaşam olduğunu sandığımız ya da umduğumuz gibi tekdüze bir yer değildir, inişli çıkışlıdır, sürprizlerle doludur. Bu haller bizi geliştirir, büyütür, olgunlaştırır. İnsan telaşa kapılmadan ilerlemeyi öğrenir. Yolun sonu yoktur, yolculuk onun armağanıdır ve bir gün her şey geride kalacaktır. Tüm zenginliği yaşadıklarından öğrendikleri ve bunları yaşam arenasında ne kadar etüt edebildiği olacaktır. İnsan böylece gerçekleşecektir. Hayata nasıl bakıyorsunuz? Onunla savaş halinde misiniz yoksa onu gurunuz olarak mı kabul ettiniz? Hayata güveniyor musunuz? Kendinize? Kalbinize? Ruhunuza? Hepsini aşabileceğinize ve bunun zenginliğiniz haline dönüşebileceğine? İyimser olmak, aptal olmak demek değildir, kendinle daha bağlantıda olmak ve akıllıca davranmaktır. Hep bize öğretildiği gibi; çözebildiğin soruyu çöz, çözemediğini boş bırak, vakit kaybetme, çözebileceklerini çöz, vakit kalırsa döner bir daha bakarsın, belki çözülüverir, belki buna gerek bile kalmayacaktır. Sen durma, devam et yalnızca... İşleyen demir ışıldar. Bazense hepsini bir kenara koy, derin nefesler al, gözlemci kal hayata, kendine, aklından geçenlere... Dışarıdan bak hepsine ve sadece gülümse, insan olmanın, olabilmenin, hayat denen oyunun cilveleri işte... İnançların seni, senin gibi bakanlarla buluşturur. Birlikte bir dünya yaratırsınız, o dünya sizin dünyanız olur. Siz birlikte hangi dünyayı yarattınız?

13 Aralık Perşembe Merkür Yay Burcuna Geçiyor (01:42)
"kehanet"

Nereye baktın, ne gördün? Daha ilerisinde ne var? Bunu nasıl görebilirsin? Bugün Çarşambaysa, yarın Perşembe, bir hafta yedi gün ve döngü belli; bununla birlikte nasıl bir Çarşamba sonrası nasıl bir Perşembe? Aylardan aralıksa, bir sonraki ay ocak, bu da belli; bununla birlikte nasıl bir aralık, nasıl bir ocak? Bugünü bugün kılan, yarına bugün olarak bizi uyandıran hangi dinamik? Hangi tohum bugün filizlendi, bu tohum ne zaman ekilmişti ve bugüne ekilen tohum neydi, ne zaman filizlenirdi? Her şey bir toz bulutuyla mı başladı? Biz neresinde uyandık? Yarında bugünden farklı ne olacak? Hazır mı gelecekti yoksa bizim tarafımızdan mı hazırlanacaktı? İnsan nasıl baktı, ne gördü, neyi anladı? Bu onu nereye vardırdı? Anladı mı yoksa her şey anladığı kadar mıydı? Açılan kapılar, nereye açılırdı?

15 Aralık Cumartesi İlk Dördün Ay Fazı (23⁰ Balık 26’) (13:49)
"yolun sırrı"

Zaman, nasıl bir şey? Zaman su gibi akıp gidiyor mu yoksa vakit geçmek mi bilmiyor? Hangisi bizi canlı kılarken hangisi bizi öldürüyor? Zaman, akıp giden bir nehir gibi mi? İçen canlı kalıyor, içemeyen susuzluktan ölüyor? Su nedir? Bedenimizin dörtte üçünü oluşturan suyun gizemi nedir? Dünyanın da dörtte üçünün sularla kaplı olması ne ilginç değil mi? Biz dünya mıyız yoksa dünya biz mi? Kim kimin içinde? Evren mi bizim içimizde yoksa biz mi evrenin içindeyiz? Geçmiş yaşandı ve bitti mi yoksa hala bir yerlerde yaşanıyor mu? Gelecek de bir yerlerden bizi mi seyrediyor yoksa? Biz birilerinin anıları mıyız, tıpkı birilerinin de artık bizim anılarımız olduğu gibi... Zaman, yaşamın sırrı... Kimi onunla aktı kimi akan suda yıkandı. Akan suda iki kere yıkanılmaz mıydı yoksa insan yıkanmak için her suya girdiğinde sadece geçmişteki bir anıyı mı uyandırmıştı?

16 Aralık Pazar Venüs (akrep)- Satürn (oğlak) Sekstili (16:26)
"zamanın açtığı yaralar"

Öyle sert darbeler almıştı ki insanoğlu, kabukları çatlamıştı. İçeriye sızan ışık, ürkütüyordu onu, dışarı çıksa mı yoksa içeride mi kalsa daha iyiydi? Dışarıda ne vardı? Güneş’i gördü, ona taptı. Ay’ı gördü, ona taptı. Yıldızları gördü, onlara taptı. Her birini dışarıda sandı. Sevilme ihtiyacı vardı insanın, daha oral dönem bitmemişti onun için ve yaşamını ancak kendinden daha güçlü bir varlığın yardımıyla sürdürebilirdi. Annesinin yerine Tanrıyı, Tanrılaştırdıklarını koydu. Tanrı dışarıda değildi. Tanrı onda saklıydı. Sonsuz derinliklerinde onu bulmasını bekliyordu. Aradı insanoğlu, hep aradı. Annesini aradı, Tanrıyı aradı, kendini aradı. Ne zaman ki ihtiyacı olan her şeyin kendinde, kendisinin de her şeyde olduğunu anlardı, o zaman cennetler uyanır ve o cennetler insanı kapsardı. Tüm acılar, zaman dediğimiz bir boyutun insanlık tarihinde bırakmış olduğu tortuların yarattığı bir oyun muydu? İnsan ne zaman çekip alınırdı, uzanan el kimin eliydi, kimi çağırdı, kimlerle karşı karşıyaydı, her şey ne zaman yaşandı ve bitti, bu aralıkta bizi buluşturan neydi? Geriye dönüp bakmak mıydı şu an yoksa geleceğe açılan kapı mıydı?

17 Aralık Pazartesi Mars (balık)- Pluto (oğlak) Sekstili (08:57)
"gücün saklı olduğu kıvrımlar"

Beynimizdeki kıvrımlar mı yoksa sonsuz boşluk diye tabir ettiğimiz uzayın derinliklerindeki kıvrımlar mı? Sonsuz boşluk mu yoksa olabileceğini düşündüğümüzden çok daha büyük bir yoğunluk mu? Yarasanın sesini biz duyamıyoruz; çünkü insan kulaklarının duyabileceğinden çok daha yüksek bir desibelde. Sonsuz boşluk diye tabir ettiğimiz uzayın derinlerinde bizim göremediğimiz neler olabilir? Ya zamanın içinde olduğumuz dünya içinde? Şu an ben burada oturup şu satırları yazıyorken bundan bin yıl önce burada olanlar da şu an burada bir yerlerde mi? Bin yıl sonra burada olacaklar? Beynim bana nasıl bir oyun oynuyor? Beni neyle sınırlandırıyor? Nereye gitmek istiyorum aslında? Hangi kapıyı aralamak? Dünya dediğimiz bu sahanın büyüsü bize neleri unutturuyor? İnsan kelimesinin "unutan" anlamına gelmesi buradan mı geliyor? İnsan neyi unutuyor? Neyin içinde kayboluyor? Neyi hatırlamalı? Sınırlandırılmış olduğumuz bu dünya deneyiminde ne evrenleri aşar ve ötesindeki bir şeyle bizi buluşturma şansı kazandırırdı ya da her şey aslında burada mıydı? Kendi küçük hayatımda ve bunun yarattığı tüm yansımalarda ne beni olduğumdan daha başka bir yere taşırdı? Daha hafif, daha sıcak ve daha canlı... Beni ölüden ayıran bir şey olmalıydı ve bunun kaynağı insan denen türün birlikte yaratımıydı. Rezonans içinde olduklarımız, nasıl bir müziğin başlangıcıydı?

20 Aralık Perşembe Güneş- Uranüs Üçgeni (18:21)
"evrenlerin sırları"

Neyi görmem gerekiyor? Nereye bakmamı istiyor benden? Zaman dediğimiz yanılsamanın dışına çıksak ve zamansız bir yerden baksak, ne görürüz? Bir an için tüm bağlardan özgürleşsek; duygusal, sosyal, fiziksel... İnsan zekası ne yaratıyor? Nasıl bir tetikleme gücüne sahip? Ne, neyin önünü açabilir? Ne, neyin önünü kapatabilir? Eskilerin "cin gibi, şeytan gibi" ifadeleri zeki, uyanık olduğunu anlatmak için kullandığını hatırlayın! Uyanık olmak, hemen akla uykuda olmayı getirmiyor mu? Kim uykuda, kim uyanık? Bu iki durumu birbirinden ayıran nedir? Cin olmadan adam çarpma vardır bir de! Kendini zeki sanmak ile zeki olmak arasında da ince bir çizgi var anlaşılan! Tarot destesinin ruhsal kartlarının ilk kartı olan "joker", başka bir deyişle "abdal", Uranüs gezegenine karşılık gelir. Bu kart yolculuğun başlangıcını simgeler. "Ya hiçbir şey bilmiyordur ya da bilgisini kullanmıyordur." deriz. Joker aslında bir soytarıdır, soytarıların bir- iki tahtası eksiktir biliyorsunuz, tam da bu yüzden ağzına geleni söyler. Bazen kimsenin görmediğini ya da çoğu kişinin görmek istemediğini o açık açık söyler. Zeka saf bir bakış mı gerektirir? Tüm kabullerden sıyrılmış, tüm kalabalıklardan... Meditasyon bunun için midir?

21 Aralık Cuma Venüs (akrep)- Neptün (balık) Üçgeni (19:11) ve Merkür (yay)- Jüpiter (yay) Kavuşumu
"dert mi derman mı?"

Bir şey, bir şeyin sonucu mudur yoksa bir şeyin hazırlığı mı? Dert, dermanı olsun diye midir farkında olmadığımız daha büyük bir yaranın yoksa derman, derdimiz olanla mı ilgilidir sadece? Derdimiz olması sinyalleri alamayıp varlığını son ana kadar fark edemediğimiz için midir? Bir çığlığı mı duyamamışızdır? Akıllı bir insan perşembenin geleceğinin çarşambadan görebilir mi? Belaların ardında alamadığımız bir ders mi vardır yoksa o dersi almamız için mi bu başımıza gelmiştir? Dersi aldığımızda bela, bela olmaktan çıkar ve bizi birçok şeyden koruyan bir armağan mı olur? "Öğretmenin vurduğu yerde gül biter." sözü buradan mı geliyor? Kim bu öğretmen? Okul neresi? Neyi anlamakta zorlanırken neyin üstünden tekrar tekrar geçmek gerekiyor? O kadar çok şeye yetişmeye çalışıyor, o kadar sabırsız ve o kadar açgözlüydük ki her şey birbirine mi girdi? Belki de her şey, durup tüm süreçleri yeniden yapılandırmak, kendimize yeni bir yol çizmek içindi. Belki de yol belliydi, bizden sadece bunu hatırlamamız istenmekteydi. Neydi yoldan çıkaran bizi? Ne bize neleri es geçirtmişti? Bu nasıl iyileşirdi? Kalbine kim kulak verdi? Kim çoktan unutup gitmişti?

22 Aralık Cumartesi Güneş Oğlak Burcuna Geçiyor (00:22) ve Oğlak Dolunayı (0⁰ 49’) (19:48)
"tabiat ana ve zaman baba"

Kışın soğuğunun da başka bir tadı vardır. Kış, yaşlılık gibidir. "Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar..." Kimi yaşlılar mutsuzdur, hayattan istediklerini alamamışlardır ve mutlu olan herkes rahatsız eder onları, onların alamadıkları şeyi başkaları da alsın istemezler. Kimi yaşlılar da öyle güzel anılar biriktirmişlerdir ki hayatları boyunca, bunları sizinle paylaşmaktan mutluluk duyarlar; kimi duygulanırlar, kimi kahkahalarla yüreğinizi aydınlatırlar. Bir gün onun gibi olmak istersiniz, hayat korkulacak bir yer değil de sevimli bir yolculuk olur o an sizin için... İşte kış böyledir, ya onu sorumluluğunu alarak yaşarsınız, yapamadıklarınıza hayıflanmak yerine yapabildiklerinize şükrederek ya da o kış bitmek bilmez ve bir daha baharı hiç göremezsiniz. İnsan en çok şikayet ederken enerji kaybeder. Kaybettiği yaşam enerjisidir. Bu insanı zamansız bir ölüme götürür, yolun sonunu göremeyiz. Madem bu kadar şikayetçisin alalım seni buradan der bir üst program, artık onu nasıl tanımlıyorsak... Kış kış etmek istediklerimizi nasıl yaşadığımız da hayatımızda böyle çalışır. Hiç disiplin cezası aldınız mı? Biz lisedeyken bütün yatılılar olarak almıştık. Güya yurttan kaçıp arası yüz metre olmayan okulumuzda sabahlayacağız! Yakalanıp topluca disipline gideceğimizi öğrenince hepimizin etekleri tutuştu. Ağlayanlar sızlayanlar... Neyse ki bir şekilde uyarı alarak işi kurtardık. Bugün oturup konuşsak sadece gülerdik. Bir gün sadece bir anı olacak her şey... Kış tüm soğuğuyla içini titretse de sakın gülümsemekten vazgeçme... Bugün gözyaşı döktüklerimiz bir gün sadece bir anı oluyor. Tıpkı bizim de bir gün sadece bir anı olacağımız gibi... İnsanlar gelip geçiyor, sadece anılar yaşıyor. Öyleyse nasıl bir anı bıraktığında dikkat et!

25 Aralık Salı Merkür (yay)- Neptün (balık) Karesi (02:31)
"puslu bir hava"

Bazen sabah uyanırsınız ve bir hayli asıktır suratı havanın! Gülümsemeye çalışır ve günaydın dersiniz. Yok, hiç havasında değildir, duymamıştır bile sizi! Eh, siz de bakarsınız başınızın çaresine, ne yapacaksınız? Her zaman yüzünde güller açacak değil ya... "Sana da kahve yapayım mı?" diye sorarsınız, başını sallar belli belirsiz. Kahvenin kokusu ikinize de iyi gelir. Hava da biraz daha açmıştır sanki! Derken bir yağmur indirir. Camı aralarsınız. Toprak kokusu sarmıştır etrafı... Derken değişir hava... Kahkahalar atarken bulursunuz kendinizi... Bir düğün bir cenaze... Tüm bunların içinde, başka bir şey vardır belki de... Bugün değerli kılan ne olabilirdi?

28 Aralık Cuma Venüs (akrep)- Pluto (oğlak) Sekstili (23:30)
"bugünkü aklımla severim şimdi"

Sevmek şarap gibidir, yıllandıkça tatlanır. İnsan neyin sevgi olduğunu, neyin aslında sevgiyle ilgili olmadığını zamanla öğreniyor. İlk sevmelerinizi düşünün, ne için ne kadar huysuzlandığınızı... Zamanla ne boş yere kalp kırmışım, ne çok şeye kırılmışım, ne basit şeylermiş aslında diyor. Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur denir ya, insan kaybettiklerinin farkına vardıkça anlıyor. Birbirinizi yemek yerine aslında ne kadar güzel şeyler paylaşabileceğinizi... Bir gün zaten her şeyin biteceğini... Galiba büyümek böyle bir şey!

29 Aralık Cumartesi Son Dördün Ay Fazı (7⁰ Terazi 36’) (11:34)
 "tartının ağır basan kefesi"

Eski Mısır çizimlerinde terazinin bir kefesinde insanın kalbi, diğer kefesinde Adalet Tanrıçası Maat’ın sembolü olan deve kuşu tüyü vardır. Kalp bu tüyden hafif olduğunda insan yaşamdan istediğini almıştır, hayatın onu ağırlaştırmasına, soğutmasına ve katılaştırmasına izin vermemiştir. Hafif, sıcak ve yumuşak olmuştur; akıp gitmiştir hayatın içinden... Geçtiği her yerden beslenmiş suları, mineralce zenginleşmiştir. İşte zenginlik budur. Sırlar tam da burada açılmaya başlar; çünkü her sorunun cevabı hikayenin devamında saklıdır. Durup da cevabı aramayın, cevap yolda...

Dosta selam olsun,

Hüseyin Akdağ

Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz:

0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com

Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.

ASTROLOJİ BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.