Uzman Psikolog Gülşah Yahşi ile yaşamı tehlikeye soktuğu sanılan ve genelde biyolojik bir sebebe bağlanan; aslında tamamen psikolojik bir rahatsızlık olan panik atağı anlatıyor…
ANKSİYETENİN EN SIK GÖRÜLEN TÜRÜ: PANİK ATAK
Panik atak bir kaygı bozukluğu ve kişi bu süreçte sıkıntı ve huzursuzluğunu kontrol edemiyor. Panik atak genelde aniden ortaya çıkıyor. Atağı yaşayan kişilerde, ataklar sırasında zarar göreceği inancı fazlasıyla görülür. Aslında atak yaşayıp da biyolojik anlamda zarar gören kimse yoktur; panik ataktan dolayı insanlar bayılmaz ya da ölmezler. Panik, anksiyetenin bir türüdür. Herkesin panik atak yaşama ihtimali vardır.
ÇOCUKLUKTA YAŞANAN SIKINTILAR…
Çocuklukta yaşanan bir ayrılığın veya aile üyelerinden birinin kaybının panik atağı tetikleyen durumlar olduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra genel olarak evhamlı, endişeli yapıya sahip kişilerin panik atağı yaşayan gruba girdikleri görülür.
Bunun yanı sıra yaşanmış olumsuz bir olayın duyulması, kişide kendisinin de olumsuz şeyler yaşayacağına dair olan endişesini artırabilir. Yakın zamanda çevresinde bir hastalık ya da kayıp yaşayan kişilerde bu rahatsızlık tetiklenebilir. Bedensel işaretlerin bir felaketin habercisi olarak yorumlanması, kişinin tekrarlayan panik nöbetleri yaşamasına sebep olabilir.
PANİK ATAĞIN BELİRTİLERİ
Kişiden kişiye değişmekle birlikte, panik nöbetler sırasında yaşanan belirtiler ise şunlardır: Kişiyi fazlaca rahatsız edecek derecede nefesin tıkanıyor gibi olması, göğüs ağrısı, çarpıntı, halsizlik, elin ayağın titremesi, ateş basması ya da ürperme, terleme, elin ayağın uyuşması, baş dönmesi, baygınlık hissi gibi durumlar...
Panik atak yaşanan bir duruma özgüyse, yani o an şartların getirdiği bir tehlike düşüncesiyle beraber gelen bir ataksa, bir kez yaşanan ve tekrarı olmayan bir atak olabilir, böylece tedavi gerektirmeyebilir. Ancak; herhangi bir duruma bağlı olmaksızın ortaya çıkan panik ataklar çoğunlukla tedavi gerektirir; çünkü kişinin yaşam kalitesini ciddi anlamda bozar. İnsanların yüzde 10’u en az bir kez panik atak geçirir; bunların yüzde 3’ü ise tekrarlayan şekildedir.
BİR KEZ YAŞANDI, PEKİ YA SONRA?
Ataklardan sonra kişinin kendi bedenine olan dikkati artar. Kendi bedeni üzerinde dikkat etmediği birçok şey, artık o kişi için birer tehdit unsuru haline gelir. Dikkatin bedende yoğunlaşmış olması da bedende gerçekleşen en ufak bir değişikliği bile olumsuz yorumlamaya doğru gider ve endişeden kaçmak zorlaşır, gerçek bir fizyolojik rahatsızlık olduğu inancı kuvvetlenir.
Panik atakları yaşayan kişiler, genelde panik ataklardan korunmak için birtakım davranışlar geliştirirler. Örneğin; kardiyolojik sorunları olduğunu düşünen bir kişi merdiven inip çıkmaktan kaçınır ve bundan kaçındığı için de sorunlarına dair olan inancı kuvvetlenir. Bunu deneme fırsatı bulamadıkça merdiven inip çıkmama davranışı kalıplaşır ve kişinin yaşamı kısıtlanır, zorlaşır. Kişi, farkında olmadan kendini bir döngüye sokabilir, rahatsızlığını kuvvetlendirip devam ettirebilir. Aslında panik atağı yaşayan kişi, atak yaşadığı durumların ne kadar üstüne giderse hastalık da o kadar küçülür. Psikoterapiye iyi yanıt veren bu rahatsızlığın tedavisi bir yana, bu rahatsızlığı yaşayan kişi, ataklarından dolayı kaçındığı davranışları belirleyip, yaşamını kısıtlayan şeylerin üstüne giderse, bu hastalığı bir nebze hafifletebilir.
PANİK ATAK SORUMLULUKLARA ENGEL DEĞİL!
Kişinin çevresindekilerin de ona yaşadığı panik ataklardan dolayı işini kolaylaştırıcı, sorumlulukları hafifleten tarzda davranmamaları iyi olur. Kişiye yapabileceği ölçüde küçük sorumluluklar verebilirler, atakla baş etmede destek olarak yardımcı olabilirler. Atakların ortalama süresi 20 dakika kadardır ve gittikçe azalan bir grafik izler. Soğukkanlılığını koruyarak kişinin yakınında olanlar bu durumun geçici olduğuna vurgu yaparak atağı yaşayan kişiye destek olabilirler.
PANİK ATAKTA İLAÇSIZ TEDAVİ MÜMKÜN MÜ?
Panik atak rahatsızlığına sahip kişilerde ilaç tedavisi ve psikoterapi ayrı ayrı da, birlikte de kullanılabilir. Bu kişiye ve rahatsızlığın öyküsüne göre değişir. Yapılan bilimsel çalışmalar bu rahatsızlığın ilaca da psikoterapiye de iyi yanıt verdiğini göstermektedir. Kişinin ihtiyaçları ve isteği doğrultusunda ilaçlı ya da ilaçsız tedaviler mümkündür.
|