Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

MASUMİYETE DUYULAN ÖZLEM; İYİ Kİ GELDİN ÖYKÜ!..

MASUMİYETE DUYULAN ÖZLEM; İYİ Kİ GELDİN ÖYKÜ!..

Öncelikle niye bu kadar tatlı ve sevimli olduğunuzu anladım. Bu kadar tatlı ve sevimli olmasanız kimse çilenize katlanmaz! Hani klişe bir laf vardır ya; analar babalar yemez yedirir, giymez giydirir... Ben daha da ileri gideyim, analar babalar TV izlemez izletir, gezmez gezdirir, uyumaz uyutur, oturmaz koşturur, coşmaz coşturur... Gerçekten de sen aramıza katıldıktan sonra tüm hayatımız "sen" oldu. Çocuk milleti olarak sosyal hayat katilisiniz ama sihirli bir gülüşünüzle ana babaların kalbine dokunuveriyorsunuz, iş bitiyor, bütün yorgunluklar unutuluyor. Sahi nedir ana baba olmak? Çocuğuna karşıdan bakıp "Vay be bunu yaptım, ben olmasam bu burada olmazdı" deyip böbürlenmek midir? Ya da sadece içgüdülerin ve hormonların insana oynadığı bir oyun mudur? Veyahut bu misafiri olduğumuz gezegene bir iz bırakma isteği midir? Nedir?


Bana sorarsan (ki bu yazıyı ben yazdığıma göre maalesef sormak zorundasın) ana baba olmak yukarıda saydıklarımın hepsidir ama, en çok da ana baba olmak geçmişe duyulan bir özlemdir. İnsanın  çocukluğunu tekrar yaşamasıdır. Masumiyete duyulan özlemdir. O şeker tadındaki "eski günlere" duyulan bir hasrettir. Çocukluk dediğin sokakta çılgınca ip atlayıp top oynamanın ötesinde birşeydir. Çocukluk "masumiyet"tir. Her şeyi hiçbir hesap ve kaygı gütmeden yapmaktır. Çocukluk geçmişi ve geleceği değil "anı" yaşamaktır. Çocukluk insanları sadece "insan"olarak görmektir. Dünyayı ise bir oyun yeri olarak... Mesela, bu akşamdan itibaren tek odalı izbe bir gecekonduda yaşamaya başlasak; artık caf caflı odan, oyuncakların, plazma televizyonumuz, mutfak köşe takımımız, Fransız danteli perdelerimiz bilmem neyimiz olmasa biz dumur oluruz ama sen yine de şikayet etmezsin. Kendine oyalanacak ve kendini mutlu etmeye yarayacak birşeyler bulursun. Bazen yerdeki bir taş ya da bir sopa, bazen bitmiş tuvalet kağıdının kartonu, bazen bir poşet senin elinde nelere dönüşmez ki! Tuvalet kağıdının kartonunu korsan gibi gözüne tutup "Baba bak kara göründü!" dersin. Ya da eline taşı alıp kaşlarını kızgın kızgın çatarak (Bu arada kaşlarını çatsan bile maalesef kızgın ve korkunç olamıyorsun. Tipin müsait değil!) "Baba bak işte ben bu taşı hırsızların kafasına vuracağım" dersin. Bir ipi eline alıp okyanusta balık tutar, küçük bir balık beklerken karşına balina çıkınca çığlık çığlığa kaçıp gülersin... Çocukluk dediğin sokakta çılgınca ip atlayıp top oynamanın ötesinde bir şeydir. Bir küçük çikolata yemeyi en pahalı restaurantlarda yemek yemeye değişmemektir. Okulda teneffüs zili çalınca o 10 dakikayı oyun ve çığlık dolu bir sonsuzluğa dönüştürmektir... Her ana baba günün birinde çocuk olmuştur. Ve maalesef her ana baba günün birinde büyümek "zorunda" kalmıştır. Kimimiz bu sarsıntıyı bilinçaltımıza itip daha az sorunlu atlatabilmişken kimimiz tüm ömründe kişilik bozuklukları yaşayacak şekilde hasarla atlatmıştır (Benim gibi!). O yüzden her ana baba çocuğuna sarıldığında aslında farkında olmadan kendi içindeki çocuğa da sarılmaktadır. O yüzden her ana baba çocuk sahibi olduğunda aslında farkında olmadan o unuttuğu ya da kaybettiği "masumiyetinin" o parlak ışığına çocuğunun gözlerinde hayran hayran bakmaktadır...

Sana baştan sona güzel şeyler yazmak isterdim. Hayat şöyle güzel yaşamak böyle güzel diye uzun uzun satırlar dizmek isterdim. Yağmur yağınca toprağın kokusu, sevince sevgilinin dudakları, baharda çimenler, kırlarda kelebekler çok güzeldir diye sana aydınlık bir tablo çizmek isterdim. Ama maalesef bu kadar basit değil. Birgün eninde sonunda büyüyecek ve "masumiyetini" yavaş yavaş kaybetmeye başlayacaksın. Dünyanın sadece bir oyun yeri olmadığını, masallardaki kötü kurtun her an okulda, işyerinde, otobüs durağında, asansörde gerçekten karşına çıkabileceğini göreceksin. Şeytan denilen varlığın kutsal kitaplarda değil, bizzat senin içinde yaşadığını göreceksin. Mutluluk denilen şeyin saatler, günler sürmediğini, hayatın sadece "an"lardan ibaret olduğunu göreceksin. Bunları gördüğünde üzüleceksin, bunu sana açıkça söyleyeyim. Ama şunu da söyleyeyim ki o "an"lardan ibaret mutluluğu tatmak için bu bedeli ödemek zorundasın bebeğim. Ve de üzüldüğünde aynı nehirlerdeki çamurun içinden elmas kırıntıları çıkaran Afrikalı köleler gibi kederin içinden mutluluğu tırnaklarınla kazıyarak çıkarabilmelisin. Yeri gelince hayatı çok da ciddiye almadan hani o eski çocukluk günlerindeki gibi hafife alarak yaşamayı becerebilmelisin. Mutluluk denilen sabun köpüğünü patlayıp yok olmadan önce doyasıya, iliklerine, hücrelerine kadar sindirerek yaşayabilmelisin. Yağmur yağdığında toprağın kokusunu ciğerlerine öyle bir çekmelisin ki, seni görenler "Acaba bu kadın deli mi napıyor bu!" demeli. Güzel bir yemek yerken öyle bir zevkle yemelisin ki, ağzının şapırtılarından yan masada oturanlar sana ters ters bakmalı. Güldüğün zaman öyle bir gülmelisin ki, arkadaşların seni başkalarına anlatırken "Biraz çatlak bir kızdır ama çok iyidir!" demeli. Sevdiğin zaman öyle bir sevmelisin ki, sevgilin "Bana niye bu kadar çok sarılıyorsun, bıktım artık" deyip şikayet etmeli... Mutluluk denilen sabun köpüğünü yakaladığında onun canına oku, onu iliklerine kadar sömür bebeğim. Bir de şunu unutma, büyüdünde sana diyecekler ki yarısı dolu bardağın boş tarafını görme dolu tarafını gör. Böyle zırva sözlere fazla aldırma. Bardağın boş ya da dolu tarafını değil, her baktığında "bardağın kendisini" gör. Hayat insana sunulmuş bir armağan ve içinde ne olduğu önemli değil. İçindekileri nasıl yaşadığın önemli. Bunu unutma...

Niye bu kadar sevimli ve tatlı olduğunuzu anladım. "Baba bak, sen de bir zamanlar böyle çocuktun ve sen de bu kadar sevimli ve tatlıydın"demek için... Bana tekrar çocukluğumu yaşattığın için sana teşekkür ederim birtanem. İyi ki geldin!..

Özgür Kapar

Siz de hikayenizi bize göndermek istiyorsanız
lütfen üye olmak için tıklayınız.
BENİM HİKAYEM BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.