Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Kalan sağlar

13 Mayıs - 19 Mayıs 2019 haftası

14 Mayıs Salı Güneş (boğa)- Pluto (oğlak) üçgeni (06:07), Venüs (koç)- Mars (ikizler) sekstili (16:58)

"saklı benlik, kendini güç üzerinden tanımlamak, tabuların görünürlük kazanması, güçlü baba imgesi, gururu yenden yorumlamak, benliğe takıntılı olmak" (Güneş- Pluto)
"romantik savaşçı, tutku ve hırs, aşk üçgenleri, aşk ve cinsellik, inat ve hoşgörü, güzelliği harekete geçirmek, para için savaş vermek" (Venüs- Mars)
"hadi bir cesaret"

Sizin kendinize en güvendiğiniz alanda en az sizin kadar iyi olan birçok kişi daha var. Ne kadar iyi olursanız olun, ne kadar çok şey yapmış, ne kadar fedakarlıkta bulunmuş ya da ne kadar iyisine sahip olarak dünyaya gözlerinizi açmış; bir gün tahtınızı bir başkasına bırakırsınız. Belki hep hatırlanacaksınızdır; bununla birlikte hatırlayacak olan siz olmayacaksınız. Yaşayan siz olmayacaksınız, yaşayanlar sizi de bir nebze olsun yaşatacak; bununla birlikte asla kendilerinden daha çok değil; çünkü yaşamı devam ettirmek zorunda olan onlar olacak. Sizse çoktan sıranızı savmış...

Hem hiç ölmeyecekmiş hem de yarın ölecekmiş gibi yaşa derler. En güzelinin bir gün öleceğini bilerek yaşamak olduğunu düşünüyorum. Ölüm kapısının açılması yakın olduğunda bunun sesini duyacağıma, gerekli hazırlığı itina ile yapacağıma eminim. Geçişini yapacak olan bunu bir şekilde bilir, bundan haberdar olur.

Dünya savaş yeri... Ne kazanan ne kaybeden belli... Bu bir oyun ve bu oyunun kuralları var; bununla birlikte kurallarına göre oynamamak da oyunun bir parçası gibi... Doğru yok, yanlış yok... Yol yordam bilmek var. Dünün doğrusu yarına uymuyor, yarının doğrusu da bugüne uymaz.

Sen neredesin? Nereye gitmektesin? Nereden geldin? Nasıl geldin? Üstün başın kir pas içinde mi? Bunun adı alın teri mi? Yoksa güzel kokular içinde kötü kokular saçan bir kalbin mi var? Hangi ezber parmaklıkların? Zincirleri kırmanın yolu ne? Hadi bir cesaret!

15 Mayıs Çarşamba Venüs boğa burcuna geçiyor (12:45)

"güzel, esin perisi, baştan çıkarıcı, barış güvercini, gözde, sevgili" (Venüs)
"toprak ana, müzisyen, sessiz insan, çiftçi" (boğa)
"onun adı neydi"

Bana güveniyor musun? Aslında güvenmiyorum; çünkü kendine bile güvenemiyor insan, bir gün öyle dediğime bir gün aslında öyle değilmiş derken bulabiliyorum kendimi! Bunun içinden nasıl çıkılabilir? Sana nasıl güvenebilirim? Güvenmeye öyle çok ihtiyacım var ki! Bu budur, nokta demeye...

Aslında bilebileceğimiz şeyler var, mesela şu an iyi hissedip hissetmediğimi bilebilirim. Bana iyi hissettirmeyenin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışırım. Ona, onu ve onun bende yarattığı etkiyi gözlemleyebilecek bir mesafede durmaya çalışırım.

Düşman deyip kestirip atamam ki... Düşmanlık ederek yaşayamam ki! Zaten düşmanını sev demiyor mu? Dostuna yakın, düşmanına daha yakın hatta... Ya bu bana zarar veriyorsa? Zarar görmemin sebebi ne? Hangi sınırları koyamamış olmak, neye dur diyememek?

Sevmek, bir iyi hissetme hali mi ya da dalgalandığında sular kendimi huzurlu gözlerimi açabildiğim bir sahilde bulabilmek mi? Güven, birinden, bir şeyden emin olmakla ilgili değil belki de, daha büyük bir şeyden emin olmakla ilgili... Her deneyim, içeriği ne olursa olsun güvenli; çünkü yaşam bu demek değil mi? Öyleyse insan kişilere değil, kendine ve kendindekine güvenmeyi mi öğrenebilmeli? Onun adı Tanrı mı ki?

16 Mayıs Perşembe Merkür (boğa)- Neptün (balık) sekstili (04:20) ve Mars yengeç burcuna geçiyor (06:09)

"ilham veren kelimeler, akılcı olamama, yaratıcı kurgulamalar, tekerine çomak sokmak,  yanlış anlamak ya da yanlış anlaşılmaya sebep olmak, gerçeği yansıtmayan yaklaşımlar, yüksek duyarlılık" (Merkür- Neptün)
"savaşçı, öfkeli, talip, fatih, canavar, cerrah" (Mars)
"anne, tedavici, görülmez insan, şair" (yengeç)
"yaşam denilen bu rüya"

Duygular, varoluşun ikinci basamağı ile ilgilidir. İlk kısımda somut ihtiyaçlar vardır. Duyguların bir üstünde, eylemler vardır. Duygu, eylemlerin ilk besinidir. Eylemleri kontrol altında tutan, onları daha ince bir hale getiren, düşüncedir.

Düşünce varoluşun dördüncü basamağıdır. Akılcı yaklaşımlar burada devreye girer. Burada varoluşun ilk basamağı olan somut ihtiyaçları karşılama da yeni bir boyut kazanır. Artık "Vur, kır, parçala; bu maçı kazan!" nidaları çınlatmaz ortalığı! Söz konusu yumrukoyunu değildir artık, bir satranç tahtasıdır. Kazanmak güzeldir de kazanma şekli, kendisinden bir sonraki aşamanın belirleyicisidir.

Duygular da daha farklı bir hal alır düşünce devreye girmişse! Düşünce, bir gemi gibidir, duygu denizinde yol alır. Bu yolculukta bazen gece çöker, ortalık kararır, gökyüzünde dans eden yıldızlar ve onları kucaklayan çapkın bakışlı ay belirir bazen de güneş güçlü sesiyle söylediği şarkılarla içimizi titretmektedir.  

Bir kez daha gelirse düşünce basamağına, tüm aşamaları bir kez daha gözden geçirerek, artık hazırdır. Hakikat, hepsinin içinde olduğu; bununla birlikte hiçbirinin tek başına olmadığı bir krallıktır. Beslen, hisset, oyna ve anla; çünkü ancak o zaman gülümseyecek sana yaşam denilen bu rüya...

17 Mayıs Cuma Merkür (boğa)- Satürn (oğlak) üçgeni (02:08)

"otoriter dil, dile getirememe, kötümser düşünceler, zihni disipline etmek, öğrenme zorlukları, düşüncelerin ifadesi" (Merkür- Satürn)
"kedi- ciğer hikayesi"

Sen bana ne demek istiyorsun? "Ne dedin, ne dedin?" Allah da senin... İletişim mi kuruyoruz yoksa ağzını burnunu mu dağıtıyoruz belli değil! Üzüm mü yiyecektik pardon, yoksa bağcıyı mı dövecektik? Valla bana ne kadar sağlam vurursan o kadar alkış alırsın dediler, bir indireyim dedim(!)

Hayatın koşuşturması içinde hepimiz bazen tahammülümüzü yitirmeye çok yakın bir yerde, bir anda ağzımızdan başka başka kelimeler çıkarken bulabiliyoruz kendimizi! Sonra "dil yarası" gibi şarkılar yapılıyor. Babam söz ağızdan çıkana kadar senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisin derdi.

Ciddiyeti sıkıcılıkla, şakayı haddimizi aşmakla, gerçekçiliği her şeyin en kötüsünü düşünmekle karıştırıyoruz galiba! Her şey zamanla yerine oturuyor, herkesin öğrenme hızının farklı olduğu gerçeğini kabul etmek gerek! Ha bugün aptal kabul ettiğimiz yarın nasıl anlayamadığımıza yandığımız da olabilir. Stefan Zweig’in "Satranç" öyküsünü hatırladınız mı? Bilgi de boyut boyut ve biraz da kedi- ciğer hikayesi...

18 Mayıs Cumartesi Merkür (boğa)- Pluto (oğlak) üçgeni (08:48) ve Venüs (boğa)- Uranüs (boğa) kavuşumu (19:16)

"bilginin gücü, iletişim dilinin gücü, keskin sözcükler, ulaşılması güç bilgi, araştırmak, iğneleyici tarz, manipülasyon, karanlık düşünceler" (Merkür- Pluto)
"şaşırtan ilişki, aşkta özgürlük, özgürlüğün değeri, dürüst duygular, alışık olunmayan dış görünüş, manyetik çekim" (Venüs- Uranüs)
"aklınız varsa"

Bir şeyi söylemenin birçok yolu vardır. "İyi niyetli olduğunu düşünmüyorum!" "Sen kötüsün!" "Hepiniz kötüsünüz!" "Bu davranışının altındaki iyi niyeti merak ediyorum!" "İyi hissetmiyorum!" Her birinin yarattığı etki farklıdır. Her birinin bizi taşıyacağı yer de farklıdır. Sizce benzer bir durumda nasıl bir ifade işleri kolaylaştırır ya da nasıl bir ifade işleri çığırından çıkarır?

"Öncelikle benim için değerli olduğunu belirterek başlamak isterim! Bunca paylaştığımız şeyden sonra aksini söylemek haksızlık olur. Son zamanlar her ikimizin de çok kolay süreçlerden geçmediğinin farkındayım. Seninle neler hissettiğimi paylaşmak isterim. Belki sen de benimle kendi duygularını paylaşırsın. Böylelikle birbirimizi anlama ve birbirimize yardımcı olma şansı kazanırız."

Bir de:
"Defol! İstemiyorum seni! Bir daha beni arama! Allah belanı versin! Senden nefret ediyorum! Kötüsün sen! Kandırdın beni!"
Ertesi gün:
"Seni çok seviyorum! Ne olur affet beni! Öfkeyle öyle dedim! Aslında başka bir şeye kızmıştım! Ne istersen yaparım! Yalvarırım!"
Aklınız varsa sessizce uzaklaşın.

19 Mayıs Pazar Akrep Dolunayı (00:11) (27⁰ 38’)

"içinde yanan ateş"

Neleri kaybettiriyorsun bana? Neler çoktan kaldı geride? Neyi uğurluyorum, canımdan bir parça? Bir yandan neyin farkına vardım? Neyin, ne kadar değerli olduğunu hatırladım?

Somut şeylerle, aramı düzeltmeyi bir türlü başaramadım. Yaktım, yıktım. Bir sürü şey vardı! Bir oyun oynadım, hepsinin nasıl da uzaklaştığına baktım. Onlar uzaklaşırken öyle çok aldırmadım da ben, kendimden uzaklaşmaya başladığımı anladığımda, şaşkındım.

Neredeydim ben? Ne için yola çıkmıştım? Hangi fırtına, hangi bilmediğim kıyılara sürüklemişti beni? Neyin adını, ne koymuştum? Neden buna ihtiyaç duymuştum?

Sevilmek... Sevmek... Okumak, anlamak... Ya da ezbere gitmek! Ya ezberi bozmak? Güvenli sulardan çıkmak...

Yasak meyve... Bilgi ağacı... Ona sarılı yılan... Onun adı yaşam! Yaşama tırmanan ya da yaşamın ona tırmandığı... Dağ gibi yükselen... Bir de taş üstünde taş bırakmayan... Sallanan, sallayan...

Çocukken dut silkerdik. Ağaca çıkar, dala ayağımızla vururduk. Altına bir örtü açılırdı. Sonra o örtü yere yayılır, hep birlikte üstündekiler yenirdi. Ellerimiz pis, kalbimiz temiz... Kim yıkayacak onları şimdi? Götür çocuğum!

Nereye gitmek istemediğini bilememektir bazen fırtınayı çıkaran! Güçlü olmak değildir zafer kazandıran, gücünü nasıl kullanabileceğini bilmektir. Bir adım daha atabilsen sanki aşacaksın o eşiği, geriye dönüp bakmayacaksın da olmuyor işte. Çekecek çilen var anlaşılan! Belki de çile değil, daha seni zenginleştirecek yeni deneyimler vardır!

Bazen mani olur bir şeyler... Tanrının eli derim ben ona! Dur diyorsa, durman gerektiğindendir. Acıysa acı, sancıysa sancı, zorsa zor. Kim ezberletti bize her şeyin hep kolay olduğunda daha güzel olacağını? Neşe anahtarıysa, hüzün de kilididir hayatın! Anahtarı değerli kılan, kilidin varlığıdır.  

"Yaşamak zevki verir ruhuma sonsuz kederim..." (Vedat Şenyol)
"Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir..." (Sezen Aksu)

Hüzün, içinde boğulduğunda değil, içinden geçtiğinde güzeldir. O, insanın önündeki kızgın kor gibidir. Oradan zarar görmeden geçebilmenin yolu, ruhun ışığını yakabilmektir.
Sana keyif veren bir şey var; güven veren, huzur veren... Yumuşak bir şey, tatlı... Onu bul. Uzakta değil! Bir şeyi saklamak istiyorsan, onu herkesin görebileceği bir yere koy! En çözülemeyen bilmeceler cevabı en basit olanlardır.

Sorumluluğunu almadığımız her ateş, elimizi yakacaktır. Değilse onu yutmak bile mümkün ve hiç de yakmayacaktır. İçinde yanan ateşi fark ettin mi? İşte hepsi, o ateş seni, seninle herkesi de yakmasın diyeydi. Anlatabildim mi?

13 Mayıs Pazartesi (Ay günü)
Ay: Başak
Güneş: Boğa
Toprak enerjisi
Ay- Uranüs üçgeni (01:32) Ay- Merkür üçgeni (17:47)

"bunu kime fısıldasak"

Mucizeler, gelir. Kapıyı çalar, evde yoksak, not bırakır. Eve uğramazsak zaman aşımı olabilir. Zaman, üzerimize atılan toprak gibidir. Belki rüzgarla, belki son nefes sonrasında... Çıktığımız yolculuk, yeniyedir. Çıktığımız yolculuk, özlediklerimizedir. Neyi özledik? Yeni neydi? Yenilenen neydi? Yeniye gidebilmek için eskinin içinden nasıl geçmeliydi?

Antikaları sever misiniz? Antikaların, anıları, üzerine sinen yaşanmışlıkları vardır. Eşyayı değerli kılan, üzerine sinen yaşamdır. Bize yaşamı, yaşamayı anlatır. Yaşanmışlığın kokusu, dolu doludur. Yeninin endüstriyel kokusundan çok daha kıymetlidir bu koku ki çok daha sağlıklıdır.

Eskimekten korkarız, yaşlanmaktan, değersizleşmekten... Çizgilerden korkarız, heyecan uyandıramamaktan, tam da bu sebeplerden heyecanımızı kaybederiz. Kendimize gülümsemeyi unuturuz. Gözlerinin içine bakmaz oluruz. Kalbine dokunmaz. Kalbimize sormaz. Kalbimizi açmaz.

Mucize, herkese gelir. Çalar kapıyı ve evdeysek, içeri girecektir. Değilse not bırakacaktır. Onun kim olduğunu, ne için geldiğini, kim tarafından gönderildiğini kim bilecektir? Gözleri açık olan... Değilse geldiği gibi gidecektir. Bir güzel anı... Dahası? Masal bitti. Gökten üç elma düştü. Elmaları kimse görmedi. Öyle çok acelesi vardı ki... Kurtlar yedi. En azından organik olduğunu anlamak böylece mümkün olabildi.

Toprak çağırsa, sesin göklerden geldiğini, aşağı inenin olmadığını, aslında göğe yükseleceğini kim bilecekti? Yıldız tozu umut... Onu kalbinde yakmak için ille bedenini geride mi bırakmak gerekirdi? Şimdiden herkes özlemedi mi? Bu özlem dinmeyecek, sadece kavuşmalar kendi içimizde yeşerecekti. Her şey ancak o zaman güzel olabilirdi. Bunu kime fısıldasak güneş doğabilirdi?

14 Mayıs Salı (Mars günü)
Ay: Terazi
Güneş: Boğa
Hava Enerjisi / Ay- Neptün karşıtlığı (02:14) Ay- Satürn üçgeni (05:39) Ay- Jüpiter karesi (09:31) Ay- Pluto üçgeni (10:11) Ay- Güneş üçgeni (10:29) Ay- Mars karesi (20:18)

"bir gün anlamak"

Bir hayal kurdum. Hayalimde pembe panjurlu bir ev yoksa da, pembe pembe koltuklara mesela hayır demezdim! Fuşya mı yoksa? Duvarlar da fıstık yeşili! Halı? O da krem rengi mi?
Yoksa bir masal mıydı bu? Hansel ve Gratel mi? Burası cadının evi miydi? O cadı da ben miydim yani? Duvarlar pastadan mıydı? Yedikçe yedirtir miydi? Cadının niyeti belli mi? Yiyecek miydi ikisini? Belki kurtulacaklardı! Ben de kötü kalpli bir cadı değil de Külkedisi Sindirella’yı baloya yetiştirecek periydim belki! Yoksa Külkedisi’nin kendisi mi? Balkabağından bir araba mı? Arabacı mı? Saat on ikiyi vurdu mu? Ayakkabı mı benimdi, ben mi ayakkabıydım? Ben mi kavuşacaktım, ben mi kavuşturacaktım? Eşya mıydım, insan mı? Hangimiz daha çok yaşayıp yaşatandı?

Bugün bir yol çizdim kendime! Bu yol bir masaldı. Kötü kalpli cadı, Hansel ve Gretel, Külkedisi, kötü kalpli üvey annesi ve kızları, prenses, peri ve prens tabii ki, hep birlikte oturduk. Oyun bitmişti. Hepimizi bir kutuya kaldırma vakti gelmişti. Sarıldık öpüştük. İyi ki dedik. İyi ki okuduk, anlattık. Heyecan kattık! Bir gün anlardık.

15 Mayıs Çarşamba (Merkür Günü)
Ay: Terazi
Güneş: Boğa
Hava enerjisi /

"şimdiden özledim"

Özlediğinin ne olduğunu bilmemektir bazen sevgi... Sevdiğinin de ne olduğunu bilemez ya hani! Kaş desen kaş değil, göz desen göz değildir. Öyle bir şeydir ki her şeyi içine almıştır. Her şey onunla başka görünmeye başlamıştır.

Her şeyin bir başlangıcı, bir süreci ve yeni bir başlangıca demir atmak üzere limandan ayrılışı vardır. Her limanda bir sevgili mi isterdiniz yoksa her limanda bir tek sevgilinin hayali mi?

Sevgi neydi? Sevmek, neye açmaktı kalbini? Bu kadar çıplak kalış, ne için olabilirdi? Bu kadar tehlikeli bir sokağa ne sokmuş olabilirdi sizi? Tarlabaşı’nda yaşadığım yılları hatırlıyorum da... Öyle severdim ki o sokağın insana tanıdık gelen küf kokusunu... Sokağın ter kokusuna ucuz parfüm kokularının karıştığı rüzgarlarını... Sanki bir sürü şeye sesini duyurmaya çalışır gibi bağıran çocuklarını... Yorgunluğu üstüne sinmiş kadınlarını... Düşünceli adamlarını... Kafası iyi olanlarını... Umutlarını... Küçük dünyalarına büyük gelen kahkahalarını... Hüzünlü sabahlarını... Bir kenara çırılçıplak atılmış olanların, sabahın erken saatlerinde evin yolunu bulmaya çalışırken kimseye görünmeden, utancını küstah bir maskeyle kapatmaya çalışmalarını... İnsan olmanın taşıdıklarını, taşıyamadıklarını... Hepsi içime nasıl da derin kök salmıştı.  

Geçenlerde liseden bir arkadaşımla oturuyorduk. İşleri düzelttin herhalde artık dedi. Gülümsedim. Aynıyım ben dedim. Aynı paçozluk devam yani dedi, güldü. Ben hiç olduğum hali böyle düşünmemiştim. Bana hep sanki bir masal kahramanıyım gibi gelmişti. Başımı salladım gülümseyerek. Artık daha elit takıldığını düşünmüştük biz dedi. Bir türlü kafamın basmadığı ayrımlar... Aynıyım ben dedim. Gülümsemeye çalıştım.

Tarlabaşı sokaklarında kalmış kalbim. Nerede olsam, herhalde hep oradaki samimiyeti özledim. Ondan olsa gerek öyle seçimler yaptım ki hiç değişmedim, değişemedim. Çünkü bir tek adımda her şeyi yitirebilir, bunu yitirdiğimde hiç başlayamayabilirdim. Anlayacağın, şimdiden özledim.

16 Mayıs Perşembe (Jüpiter günü)
Ay: Terazi (12:36 boşlukta)
Güneş: Boğa
Hava enerjisi / Ay- Satürn karesi (08:00) Ay- Jüpiter sekstili (11:38) Ay- Pluto karesi (12:37)

"cevap gözlerinde"

Canın yanması nasıl bir şey? En çok bedeni mi acır yoksa kalbi mi insanın? Neden canımız yandığında anne deriz? Anne bizi iyileştiren, bize iyi gelen, acıları dindiren midir? Her anne iyileştirebilir mi? Anne olmak nedir? Kimler anne olur? Herkes böyle midir?

Kurallar koysan, bir yerden sonra sen de çiğnerken bulursun kendini... Her şeye evet desen, delik deşik olmuş... Diyememişsindir. Tam diyeceksin, sıkışıp kalmıştır. Duygular... Sıkışan duygular... Kızsan gereksiz gelmeler... Kızmasan kendini yemeler... Delirsen bir türlü, aklıma mukayyit olayım desen bir türlü...

Değişim diye bir şey yok bence! Değişen bir şey de yok! Biz biraz daha farkına varıyoruz sadece! Farkına vardıkça kalkıyor perde, ayıyoruz. Buna değişim, değişti diyoruz. Değil! Şimdi fark ettik sadece, o aslında hep öyleydi.

Canımı yakan ne? Neyin bittiği? Ne başlamıştı ki? Uyanıp yine uykuya daldırmayı mı seçmişti? Bu uyku ölüm gibi miydi? Ölüm cidden vuslat olabilir miydi? O zaman mı pişip olunabilecekti yoksa pişip olunduğunda mı vuslata hazır olunabilecekti? Can yanması da, kalp acıması da geçerdi. Bizi buraya ne getirdi? Cevap, gözlerinde belirdi.   

17 Mayıs Cuma (Venüs günü)
Ay: Akrep (00:25 itibariyle)
Güneş: Boğa
Su enerjisi / Ay- Mars üçgeni (01:18) Ay- Venüs karşıtlığı (03:47) Ay- Uranüs karşıtlığı (07:03)

"kendisi ile aynı şeyin peşine düşmüş olanlar"

Sesimi duyan var mı? Ne önemlidir değil mi sesimizi duyurmak birilerine? Şu sosyal medyanın bu kadar hayatımızın içinde olması başka da bir şeyden olmasa gerek! Yalnızlık duygusu ne ağır bir kıyafet üzerimizde! Eziliyoruz altında ister istemez biz de! Vuruyoruz kendimizi insan içine!

Sevdiğim bir arkadaşımla konuşuyorduk. Herhalde yaşlı, bir sürü kedisi köpeği olan, kafası iyi huysuz bir adam olacağım dedim. Güldü. Derken bir anda ya neden kedisi köpeği olmayı hüzünlü bir resmin içine koyuyorlar dedi. Ne güzel işte!

Düşündüm. Tabii ki kedisinin köpeğinin olması çok güzel bir şey insanın... Bence dünyanın en tatlı yaratıkları... O kadar hisli, özeller ki! İki kedim var. İkisine de aşığım. Onların da bana karşı boş olmadıklarını düşünüyorum! Bununla birlikte insana insan gerek. İnsan kendini, insanda tamamlıyor. İlle romantik bir ilişki demiyorum! İnsan, cevabı bulmak için burada ve o cevap sadece kendisi ile aynı şeyin peşine düşmüş olanların buluşmasıyla...  

18 Mayıs Cumartesi (Satürn günü)
Ay: Akrep
Güneş: Boğa
Su enerjisi / Ay- Satürn sekstili (11:14) Ay- Pluto sekstili (16:04) Ay- Merkür karşıtlığı (17:25)

"içimde bir şeyo"

İçimde bir şey var! Çıkarmama yardım eder misin? Eski bir şey! Sana kızgın, kırgın ve önyargılı olmama sebep olan bir şey! Geçmişten getirdiğim bir şey! Ağır da! Bıraksam ne güzel olur ama...

İçinde konuşamadıklarım, anlatamadıklarım var. Kızamadıklarım var. Kendime çıkardığım faturalar... Kendimle aramı bozanlar, en azından bozduğuna inandıklarım... Sanki benim de kendimle aram öncesinde çok iyiymiş gibi! Ondan önce kızdıklarım da var.

Anneme kızgınım. Babama kızgınım. Kendime kızgınım. Neden onları seçtim? Kardeş(ler)im... Onlara da kızgınım. Akrabalarıma! Etrafımda olanlara... Bana yardımcı olmayanlara...
Yardım istememe mi kızgınım yoksa? Anlatmaya çalıştıklarımı anlamıyorlar diye kızıp içime kapanmama mı? İstesem de nasıl olsa anlamayacak dememe mi? Anlamadığım bir şey mi var?

Anne, neden beni anlamıyorsun? Birden artık o küçük çocuk olmadığımı fark ediyorum ve hatta bu koca adam da olmadığımı... Ne küçülebilen, ne büyüyebilen...

İçimde bir şey var. Söylemek istediklerim. Sana değil bunlar. Önce bunları söylemeliyim. Sonra da sana söylemek istediklerimi söyleyeceğim. Beni dinlemek ister misin? Ben senden duyacaklarımı merakla beklemekteyim.

19 Mayıs Pazar (Güneş günü)
Ay: Yay (04:20 itibariyle) (00:09 boşlukta)
Güneş: Boğa
Ateş enerjisi / 27⁰ Akrep 38’ Dolunayı (00:11)

Beni çağıran bir şey var! Ona gitmeliyim. Nereden gitmeliyim? Sağdan mı soldan mı? Yoksa tam ortadan mı? Ya ayağım takılırsa bir şeye? Ya yeri öpersem? Rezil olursam? Ya bir kez daha yenilmiş olursam? Bunun üstesinden nasıl geleceğim?

Beni çağırdığını düşündüğüm şeyle beni çağıran şey aynı şey mi acaba? Beni çağıran, ilk kez duyduğum bir ses olmasa gerek! Tanıdık bir ses... Kalbimden geçen... Hep istediğim, bir türlü cesaret edemediğim... Yalnız değilim, biliyorum, artık değilim.

Korku, insanın çukurudur. O çukura düşenin, oradan çıkmak için ışığa ihtiyacı olur. Işık, akıldır ve kimsenin aklı kimseye ışık olmayacaktır. Akıl alanlarla, akıl verenlerle olmaz yani bu işler! Kimseye ne yapacağını söyleyemezsin. Buna kalkışanlar, ne yapacaklarını bilmeyenlerdir. Bir şey söylersin, o onda bir yere dokunur, oradan bir şey çıkar açığa... Değerli olan budur. Kendi olanlarla tıpkıbasımlar burada ayrılır. Hatırlayanlara selam olsun!

Dosta selam olsun,

Hüseyin Akdağ

Kaynak: www.anneoluncaanladim.com

Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz:

0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com

Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.