10 Aralık - 16 Aralık
2018 haftası
13 Aralık Perşembe
Merkür Yay Burcuna Geçiyor (01:42)
"kehanet"
Nereye baktın, ne gördün? Daha ilerisinde ne
var? Bunu nasıl görebilirsin? Bugün Çarşambaysa, yarın Perşembe, bir hafta yedi gün ve döngü belli;
bununla birlikte nasıl bir Çarşamba sonrası nasıl bir Perşembe? Aylardan aralıksa, bir sonraki ay
ocak, bu da belli; bununla birlikte nasıl bir aralık, nasıl bir ocak? Bugünü bugün kılan, yarına
bugün olarak bizi uyandıran hangi dinamik? Hangi tohum bugün filizlendi, bu tohum ne zaman ekilmişti
ve bugüne ekilen tohum neydi, ne zaman filizlenirdi? Her şey bir toz bulutuyla mı başladı? Biz
neresinde uyandık? Yarında bugünden farklı ne olacak? Hazır mı gelecekti yoksa bizim tarafımızdan mı
hazırlanacaktı? İnsan nasıl baktı, ne gördü, neyi anladı? Bu onu nereye vardırdı? Anladı mı yoksa
her şey anladığı kadar mıydı? Açılan kapılar, nereye açılırdı?
15 Aralık Cumartesi İlk
Dördün Ay Fazı (23⁰ Balık 26’) (13:49)
"yolun sırrı"
Zaman, nasıl bir şey? Zaman su
gibi akıp gidiyor mu yoksa vakit geçmek mi bilmiyor? Hangisi bizi canlı kılarken hangisi bizi
öldürüyor? Zaman, akıp giden bir nehir gibi mi? İçen canlı kalıyor, içemeyen susuzluktan ölüyor? Su
nedir? Bedenimizin dörtte üçünü oluşturan suyun gizemi nedir? Dünyanın da dörtte üçünün sularla
kaplı olması ne ilginç değil mi? Biz dünya mıyız yoksa dünya biz mi? Kim kimin içinde? Evren mi
bizim içimizde yoksa biz mi evrenin içindeyiz? Geçmiş yaşandı ve bitti mi yoksa hala bir yerlerde
yaşanıyor mu? Gelecek de bir yerlerden bizi mi seyrediyor yoksa? Biz birilerinin anıları mıyız,
tıpkı birilerinin de artık bizim anılarımız olduğu gibi... Zaman, yaşamın sırrı... Kimi onunla aktı
kimi akan suda yıkandı. Akan suda iki kere yıkanılmaz mıydı yoksa insan yıkanmak için her suya
girdiğinde sadece geçmişteki bir anıyı mı uyandırmıştı?
16 Aralık Pazar Venüs (akrep)-
Satürn (oğlak) Sekstili (16:26)
"zamanın açtığı yaralar"
Öyle sert darbeler almıştı ki
insanoğlu, kabukları çatlamıştı. İçeriye sızan ışık, ürkütüyordu onu, dışarı çıksa mı yoksa içeride
mi kalsa daha iyiydi? Dışarıda ne vardı? Güneş’i gördü, ona taptı. Ay’ı gördü, ona taptı. Yıldızları
gördü, onlara taptı. Her birini dışarıda sandı. Sevilme ihtiyacı vardı insanın, daha oral dönem
bitmemişti onun için ve yaşamını ancak kendinden daha güçlü bir varlığın yardımıyla sürdürebilirdi.
Annesinin yerine Tanrıyı, Tanrılaştırdıklarını koydu. Tanrı dışarıda değildi. Tanrı onda saklıydı.
Sonsuz derinliklerinde onu bulmasını bekliyordu. Aradı insanoğlu, hep aradı. Annesini aradı, Tanrıyı
aradı, kendini aradı. Ne zaman ki ihtiyacı olan her şeyin kendinde, kendisinin de her şeyde olduğunu
anlardı, o zaman cennetler uyanır ve o cennetler insanı kapsardı. Tüm acılar, zaman dediğimiz bir
boyutun insanlık tarihinde bırakmış olduğu tortuların yarattığı bir oyun muydu? İnsan ne zaman çekip
alınırdı, uzanan el kimin eliydi, kimi çağırdı, kimlerle karşı karşıyaydı, her şey ne zaman yaşandı
ve bitti, bu aralıkta bizi buluşturan neydi? Geriye dönüp bakmak mıydı şu an yoksa geleceğe açılan
kapı mıydı?
17 Aralık Pazartesi Mars (balık)- Pluto (oğlak) Sekstili (08:57)
"gücün
saklı olduğu kıvrımlar"
Beynimizdeki kıvrımlar mı yoksa sonsuz boşluk diye tabir ettiğimiz
uzayın derinliklerindeki kıvrımlar mı? Sonsuz boşluk mu yoksa olabileceğini düşündüğümüzden çok daha
büyük bir yoğunluk mu? Yarasanın sesini biz duyamıyoruz; çünkü insan kulaklarının duyabileceğinden
çok daha yüksek bir desibelde. Sonsuz boşluk diye tabir ettiğimiz uzayın derinlerinde bizim
göremediğimiz neler olabilir? Ya zamanın içinde olduğumuz dünya içinde? Şu an ben burada oturup şu
satırları yazıyorken bundan bin yıl önce burada olanlar da şu an burada bir yerlerde mi? Bin yıl
sonra burada olacaklar? Beynim bana nasıl bir oyun oynuyor? Beni neyle sınırlandırıyor? Nereye
gitmek istiyorum aslında? Hangi kapıyı aralamak? Dünya dediğimiz bu sahanın büyüsü bize neleri
unutturuyor? İnsan kelimesinin "unutan" anlamına gelmesi buradan mı geliyor? İnsan neyi unutuyor?
Neyin içinde kayboluyor? Neyi hatırlamalı? Sınırlandırılmış olduğumuz bu dünya deneyiminde ne
evrenleri aşar ve ötesindeki bir şeyle bizi buluşturma şansı kazandırırdı ya da her şey aslında
burada mıydı? Kendi küçük hayatımda ve bunun yarattığı tüm yansımalarda ne beni olduğumdan daha
başka bir yere taşırdı? Daha hafif, daha sıcak ve daha canlı... Beni ölüden ayıran bir şey olmalıydı
ve bunun kaynağı insan denen türün birlikte yaratımıydı. Rezonans içinde olduklarımız, nasıl bir
müziğin başlangıcıydı?
10 Aralık Pazartesi (Ay günü)
Ay : Oğlak (23:25
boşlukta)
Güneş : Yay
Toprak Enerjisi / Ay- Pluto kavuşumu (05:20) Ay- Merkür sekstili (22:38)
Ay- Uranüs karesi (23:26)
"çıkarken ışığı yanık bırak"
Gidiyor musun diye sordum düne,
gidiyorum dedi belli belirsiz... Bunun beni üzdüğünü fark etmek mi eğlendiriyordu onu yoksa dilediği
zaman burada olabileceğini bilmenin mi keyfiydi üzerindeki, insanı rahatsız ediyordu. Günler günler
geçti. Fark ettim ki her gün gidiyordu ve her gün yine buradaydı, buradaydı, buradaydı. Alay
ediyordu sanki! Ne yüzsüz şeydi bu böyle, kapıdan kovsan bacadan girecek! İyiden iyiye kıl olmuştum!
Halbuki yarın öyle miydi? Nasıl naifti, sessiz sessiz kapıda öylece beklerdi. Rahatsız etmek istemez
kimseyi, içeri bile girmezdi. Göz göze geldiğimizde yüzünde beliren şefkatli gülümseme, insanın
içini ısıtırdı. Bir gün buyurun bir kahve içelim dedim düne, beklemiyordu, şaşırdı. Doğrusu ben bile
şaşırmıştım kendime! O gün anladım hakkında ne kadar yanılmış olduğumu! Neler gelmiş başına, bir bir
anlattı. Görmüş geçirmiş biriydi, anlamıştım. Anlattıklarını dikkatle dinledim. Zamanın nasıl
geçtiğini anlamadım! Sohbet o kadar koyuydu ki yarının hangi ara gittiğini göremedim. Halbuki ben
çıkana kadar o hep orada olurdu. Ben çok teşekkür edip düne, ilk defa gülümseyerek çıkarken görmeye
alışık olmadığım biri duruyordu kapının önünde, gözlerimin içine öyle büyük bir mutlulukla baktı ki
onun için bir şey yapmışım gibi geldi. Ne yapmış olabilirdim ki? Alt tarafı bugündüm ben!
11 Aralık Salı (Mars günü)
Ay : Kova (01:39 itibariyle)
Güneş :
Yay
Hava Enerjisi / Ay- Venüs karesi (13:00) Ay- Jüpiter sekstili (16:33)
"özgürlüğe açılan yollar"
Dünyayı değerli kılan, burada her parçada insanın,
kendisinin başka bir boyutuna şahitliği olsa gerek! İnsan bazen yumuşacık, şefkat dolu, vicdan
sahibi... Bazen sert mi sert, öfke kusan, şirazesi kaymış... Her şey bir anlık! Öyle bir an geliyor
ki insan dönüp kendine baktığında kendini tanıyamıyor! İnsan olmak her zaman kazandırırken, içindeki
hayvana yenik düşmek, bir an için kontrolü onun alması, ilkel benliğimizin bilinçli olanın üstüne
çıkması, tüm yaşam deneyimini bambaşka bir boyuta sürükleyebiliyor. Zamanın insanın omuzlarındaki
yükü artıyor. Kendimizi Atlas olup dünyayı sırtlanmış buluyoruz. Tek çıkış yolu her ne yaptıysak
bunu kabul etmek ve bu durumun ötesine geçecek cesareti göstermek oluyor. Zamanı hayıflanarak
cehenneme de dönüştürebiliriz, kırıp döktüklerimizi toparlamaya çalışarak bilge bir ruh kazanma
şansına da ki bu cenneti inşa etmenin kendisidir. Bilgelik, cennetin kapısıdır ve bilgelik, hiç hata
yapmamış olmak değil, hatalarını devam ettirmemek ve bir şey her seferinde sizi aşağı çekiyorsa,
bunu yaratan davranışı değiştirebilmektir. Özgürlüğe açılan yollar tam da buradan geçer.
12 Aralık Çarşamba (Merkür günü)
Ay : Kova
Güneş : Yay
Hava Enerjsi /
Ay- Güneş sekstili (19:36)
"kaderin dalları"
İnsan arı gibidir dünyada, çalışıp bal
yapmak, ruh dünyasındaki krallığı kurması demektir. Bunu başardığında artık bedeni geride kalsa da
kurduğu krallık sonsuza dek yaşar. Arı, çalışır. Siz hiç şikayet eden bir arı gördünüz mü? Bu ne ya,
hep çalışıyoruz, yeter artık diyen bir arı? Grev falan yapan? Çünkü onlardan biri çalışırken diğeri
onun üzerinden nemalanmaz. Başka bir yerden bakalım! Gece çiçek çiçek gezen arı gördünüz mü? Gün
doğumuyla çalışmaya başlar ve gün batımında kovanına çekilir. Demek ki çalışkanlığıyla bildiğimiz
arı, dinlenmeyi de biliyor. Arılar mimarlık mucizesi sergilerler. Ortaya koydukları işçilikte
muhteşem bir matematik saklıdır. Doğadaki her parça bize kendimizle ilgili bir şey anlatır. Bir arı,
bir karınca... Yaz boyu çalışan karınca, kış boyunca ortalıkta görünmez ve yaptığı işçiliğin
meyvesini yer. Bahar gelene kadar hayatta kalmasının yolu budur ki nasıl bir neşeyle doğan güneşi
selamlamak için toprağın altından yeryüzüne çıktığını hayal edebilir misiniz? Hayatta kalmanın
coşkusu, işini bilmenin haklı gururu... Hayat dört mevsimdir, gündüz ve gece vardır. Ne zaman
avlanacağınızı (avladığınız sebze meyve de olabilir) ne zaman yuvanızda olmanın mutluluğunu
yaşayacağınızı bilmeniz gerekir. Hayat fırtınalıdır. Bu fırtınalar, içinde oradan oraya
savrulduğunuz felaketiniz de olabilir bir kenarda sesini dinlediğiniz insanın içini ürperten bir
müzik de! İnsanın kutsalı onun aklıdır. Aklını kullanan ile kullanmayanlar ayrılır. Tanrı size
kendini aklınız olarak kayıtlamıştır. Akıl, olduğunu sandığımızdan çok daha fazlasıdır. Deli olmak,
akılsız olmak değil, aklıyla bu dünya hayatına uyum sağlayamamak demektir. Kimin akıllı kimin
akılsız olduğu öyle kolay anlaşılmaz. Bu dünya akıllı geçinenlerin nasıl çuvalladıklarına öyle çok
şahit olmuştur ki! O yüzden aklın kalpten, vicdandan, erdemden, dürüstlükten ayrı düşünülmesi,
mümkün değildir.
13 Aralık Perşembe (Jüpiter günü)
Ay : Balık (14:39 itibariyle)
(12:18 boşlukta)
Güneş : Yay
Su Enerjisi / Ay- Uranüs sekstili (12:19)
"sevgi
nehri"
Bana neler bildiğini anlatma! Bilgi her yerde... Bana neler hissedebildiğini anlat!
Yaşamın dar geçitlerindeki o sırlı meyveyi... Kimseyi anlatma bana bugün, kendini de anlatma, doğayı
anlat; ağacı, kumruyu, güvercini, kuğuyu, dereyi, denizi, okyanusu, yunusu, güneşi, bulutu, aslanı,
kartalı, toprağı, havayı; hepsinin toplamı olan insanı anlat. Nasıl her şeyin onda, onun her şeyde
yaşadığını, hep bir ağızdan söylenen o şarkıyı, biri ölse birinde hepsinin nasıl yaşadığını...
Sonsuzluğu anlat bugün bana, sonsuzluğun her anda nasıl kanat çırptığını! O kanatların insandaki
karşılığını, insanın nasıl kanat çırptığını! Yaratıcı gücü, onun bizde nasıl çalıştığını! İnsanın bu
dünyaya, bu dünyanın insana ne kattığını! Zenginliği, zenginleştireni, sevgiyi, nasıl onun içinden
denizlerle, okyanuslarla, evrenlerle buluşabildiğimizi! Gökyüzünü anlat bugün bana, yıldız sırrını,
yıldızlarımızı anlat! Hangisinden yeryüzüne indiğimizi, hangisinden sevdiklerimizin bizi izlediğini!
Kalbimize döktükleri yıldız tozunu anlat, bizi neyin parlattığını, neyin bizde parladığını! Her
şeyin özündekini, o özün nasıl her şeyden bize gülümsediğini! Bizim hep neyi es geçtiğimizi...
"Sevgi neydi?" Sevgi, yeryüzüydü. Sevgi, gökyüzüydü. Sevgi bizdik. Sevgi, doğaydı.
14
Aralık Cuma (Venüs günü)
Ay : Balık
Güneş : Yay
Su Enerjisi / Ay- Venüs üçgeni (06:09)
Ay- Jüpiter karesi (06:43) Ay- Satürn sekstili (09:31) Ay- Neptün kavuşumu (18:34)
"ruhun
yeryüzüne dökülen damlaları"
Her şey toprağa ekilen bir tohumla başladı. Ona can suyu
verildi. Filizlendi bu tohum, yeryüzünün ona verdiği yetkiye dayanarak yüzünü gökyüzüne çevirdi.
Tohum yaşama nereden inmişti? Tabii ki gökyüzünden! "Gökten üç elma düşmüş: biri bu masalı anlatana,
biri bu masalı yazana, birisi de bu masalı dinleyene." Demek anlatan başka bir tohum, yazan başka
bir tohum, dinleyen başka bir tohum... Hepsi filizlendiğinde bir bahçe olacak ve herkes kendi
ağacından çiçekler açacak. Ağaç, insanın soy ağacını hatırlatıyor değil mi? Atalarımız bizim
köklerimiz, biz atalarımızın meyveleri miyiz? İnsanı ölümün olmadığına inandıran biraz da bu mu?
"Aynı babası!" ya da "Aynı annesi!" bundan bu kadar mutlu eder? "Oğlan dayıya, kız halaya..." gibi
sözlerimizi de unutmayalım. Herkes sebeplenmeye çalışıyor. Büyükanneler, büyükbabalar da devreye
giriyor. Onların anneleri, babaları ve büyükanneleri, büyükbabaları da haliyle... Çekinik ve baskın
genler... Mayoz bölünmelerce... Özenle seçilmiş kromozomlar kapanın elinde kalıyor. Genotip desen
bir türlü fenotip desen bir türlü! Derken küçükten büyüğe; gökten yere, yerden göğe sürekli bir
devir daim! Toprağa ektiğimiz her şey filizleniyor. Toprak somut gerçeklikler yani beynimiz, bir
organ, oldukça somut ve içindeki düşünceler, ona ekilen tohumlar mı? Bunlar filizleniyor mu? Ondan
mı aklına gelen başına gelir? Nasıl kovacağız bunu? Aklımıza geldiği için mi başımıza gelir yoksa
başımıza geleceği için mi aklımıza gelmiştir? Aklımız bizim dümenimizse dümen kırmak mümkün müdür?
Hangi yöne doğru ilerliyoruz? Ne var bu tarafta? Harita nerede? Ne kadar iyi tanıyoruz denizleri? Ne
fırtınanın habercisi? İyi bir denizci, fırtınanın kokusunu alır ve gemisini uygun bir yere
yanaştırır. Burası belki de hiç kimsenin keşfetmediği bir adadır! Belki de fırtınaya kapılıp
Robinson olacağızdır. "Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez." diyen atamız bize ne söylemek
istemiş olabilir?
15 Aralık Cumartesi (Satürn günü)
Ay : Balık (13:47
boşlukta)
Güneş : Yay
Su Enerjisi / Ay- Mars kavuşumu (04:18) Ay- Pluto sekstili (07:04) Ay-
Güneş karesi (13:49)
"sesin yaptığı resimler"
"Söz büyüdür." der Toltekler, abra
kadabra da "konuşurken yaratıyorum" demektir. Burada bize ne söylenmeye çalışılıyor olabilir? Ses,
bir enerji taşır, hareketli bir enerji! Ses hızı dediğimiz şeyi düşünün, hareketli olmayan bir şeyin
hızı olur mu? Hemen insanın aklına nerede hareket orada bereket sözü geliyor. Acaba bereket
seslendirdiklerimizde mi saklıdır? Düşüncenin, sese dönüşmesi! Düşüncelerin seslendirilmesi! Bu
sesteki yoğunluk! İnanç, öfke, korku, sevgi, şefkat gibi duygular... Ses sizi iyileştirebilir, hasta
da edebilir. Gürültünün insanı nasıl yorduğunu düşünün ve annenizin yumuşacık sesinin size nasıl iyi
geldiğini, bir annenin çocuğuna söylediği ninniyle onu nasıl sakinleştirdiğini... Sevdiğiniz bir
dostunuzun sesini... Onun sesindeki sarıcılığı, okşayıcılığı... Sesimiz bizden hayata uzanıyor ve
onun içinde bir alan oluşturuyor olabilir mi? Neyi seslendirdiniz? Hangi potansiyeli harekete
geçirdiniz? Ondan mı yerin kulağı vardır denir? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?
16 Aralık Pazar (Güneş günü)
Ay : Koç (02:43 itibariyle)
Güneş :
Yay
Ateş Enerjisi / Ay- Merkür üçgeni (08:47) Ay- Jüpiter üçgeni (19:12) Ay- Satürn karesi
(21:20)
"doğan günün ışığı"
Biten gün, doğacak gün için kapar gözlerini... Bu
gözlerini kapayış, artık olmayacağı anlamına gelmez, başka bir boyutta uyanacağı anlamına gelir.
Hayatta son yoktur. Yaşam daim devam ediyordur. Gözlerini dinlendirmezse insan, yorgun düşer.
Gördükleri, renk cümbüşünden ibaret olur. Anlamını yitirir. Bazen hayatın dışına çıkmak ve ona dönüp
bakmak gerekir. Tekrar onun içinde olduğunda, artık gördükleri değişmiştir. Aynı yere, aynı şeye
bakarız. Aynı şeyleri mi görürüz? En son ne zaman hep geçtiğiniz bir sokakta o güne kadar hiç fark
etmediğiniz bir şeyi fark ettiniz? Aynı kişiyle tekrar tekrar buluşuruz. Dostumuzdur, canımızdır,
belki de hiç sevmediğimiz birisidir. Hiçbiri bir değerine benzemez bu buluşmaların, fark ettiniz mi?
Dost bildiklerimizin şerrine uğramış buluruz bazen kendimizi, bazen de eski dost düşman olmaz der,
açarız yine kalbimizi... Hayatın inişleri çıkışları vardır. Bir görünür bir kaybolur insanlar... Her
birisinin giyindiği bir kıyafet vardır; sahne değişir, roller değişir, seyirci değişir, siz
değişirsiniz... Bugün kim olarak uyandınız? Güne gözlerinizi kim olarak kapatacaktınız? Hoş
geldiniz, bugün de insandınız ve doğan günün ışığına kendinizi açtınız. Öyleyse her şey yolunda,
şöyle buyurmaz mıydınız?
Dosta selam olsun,
Hüseyin Akdağ
Kaynak: www.anneoluncaanladim.com
Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle
iletişime geçebilirsiniz:
0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com
Doğum haritası
analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini,
bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri,
yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet
edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları
ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin
ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi,
neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini
bulabilirsiniz.