Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
BİNBİR HALİMİZ
GONCA ŞENSÖZEN
Klinik Psikolog
Yazı Boyutu:
Anneliğe alışmak

Kadınlar küçük yaştan itibaren anne olmak ile ilgili bir sürü şartlanma yaşarlar ve toplum tarafından annelik vasıfları desteklenir.

 

Örneğin; kız çocukların bebekle oynaması, oyuncak bebeklerine annelik yapması beklenir. Kardeşleri doğunca abla olan kızlar, küçük kardeşlerinin sorumluluklarını ya da bazı bakımlarını üstlenirler. Aynı zamanda bir kadının evlenip, çocuk doğurması ve anne olması beklenir. Evlenip, çocuk sahibi olmayan çiftlere devamlı “Ne zaman çocuk?” ya da “Neden olmuyor?” soruları yönlendirilir. Bir kadının çocuk sahibi olmak istememesi toplum tarafından neredeyse tuhaf karşılanır. Anneliğin, kadınlıkla birlikte varolması beklenir.


ANNELİK BİR SEÇİMDİR!

Oysa, annelik ve kadınlık farklı kavramlardır. Bir kadın anne olmasa da kadındır, annelik onu daha çok ya da daha az kadın yapmaz. Aynı şekilde her kadın anne olmak isteği ile yanıp tutuşmak ya da bu motivasyon ile hareket etmek zorunda değildir. Aslında annelik bir seçimdir, ama toplumda çoğu zaman annelik bir koşullanmışlık olarak yaşanır.

Buna paralel olarak kadınlar hamile kaldıkları andan itibaren hemen anneliği hissetmeyi bekleyebilirler. Çünkü birçok kadın anneliğin sadece bir içgüdü olduğuna inanır. Oysa annelik, öğrenilen, üzerinde deneyim kazanılan bir süreçtir ve bu deneyim anneliğin ilk yıllarına has değildir; ömür boyu devam eder. Bu noktayı göz ardı eden anne adayları bebeği ile bir bağ kuramadığı için üzülür ve kendini suçlar.

ÇELİŞKİLİ DUYGULAR
Kimi anne adayları ise bebekleri doğar doğmaz annelik hissine sahip olacaklarına inanırlar. Bu, böyle olmak zorunda da değildir. Her anne, bebeğini ilk kez kucağına aldığında ağırlıklı olarak pozitif ya da anneliğe yakın duygular hissetmek zorunda değildir. Ya da bebek ile arasındaki bağın hemen o anda oluştuğunu da deneyimlemek zorunda değildir. Bu belki anneliğin daha çok film karelerinde ya da romanlarda bize aktarılan şeklidir. Olayların gerçek hallerinde ise, her zaman birden fazla duygu vardır ve kimi zaman bu duygular çelişebilirler. Örneğin, bir anne ilk kez bebeğini kucağına aldığında aklından aynı anda birden fazla düşünce geçecektir: “Ne kadar küçük”, “İnanamıyorum doğdu işte”, “Bu benim çocuğum mu?”, “Bana aitmiş gibi gelmiyor”, “Kimseye benzemiyor”, “Nasıl bakacağım?”, “Hiç büyümeyecekmiş gibi” vb. düşünceler bunlardan sadece birkaçıdır. Anne hem mutluluk hem de endişeyi aynı anda yaşayabilir. 9 aylık hamilelik sürecinin sonucunda bebeği sağlıklı doğduğu için mutludur ama bebeğe nasıl bakacağı konusunda endişeli olabilir. Annelerin (ya da babaların) duyduğu tüm bu hisler çok normaldir ve doğal sürecin parçasıdır. Bu ilk karmaşık duyguların ya da hiçbir duygu hissetmemenin iyi bir anne olmak ya da olmamakla hiçbir bağlantısı yoktur.

DOĞURMA DENEYİMİNİ HAZMETMEK
Bebek ilk doğduğunda anne henüz doğumda hem kendi bedeni hem de bebek ile ilgili yaşadığı kaygıların etkisi altındadır. Bu sebeple bebeğe hemen odaklanamayabilir. Çünkü yaşadığı “doğurma” deneyimini hazmetmek için zamana ihtiyacı vardır. Doğumdan sonra annenin çevresindekiler yoğun şekilde bebeğe odaklandıklarında annenin doğum sırasında yaşamış olduğu duygular üzerinde konuşmayı atlamış olurlar ve annenin duygusal ihtiyaçları karşılanmamış olur.

Anne için bebeği artık rahminde taşımadığını idrak etmesi belli bir zaman alabilir. Aynı zamanda doğum sonrası yaşanan halsizlikler de annenin enerjisini bebeğe değil, kendine yönlendirmesini gerektirir. Bu şartlarda annenin hemen bebeğe alışması, tüm annelik sıcaklığı ile onu kucaklaması beklenemez. Annenin o anda kendi bedeni ve yaşadığı büyük deneyim ile ilgili meseleleri vardır. Anneye iyileşmesi ve olanı idrak etmesi için zaman tanımak gerekir.

EŞİN DESTEĞİ
Doğum sırasında eşler de çok heyecanlanırlar ve bebeğin gelmesi ile birlikte kimi zaman eşler anneyi göz ardı ederler ve onun da ilgiye ihtiyacı olabileceğini unuturlar; böylece tüm ilgi bebeğe verilir. Oysa, doğum sonrası günler ve loğusalık annenin son derece hassas olduğu ve eşinden ekstra ilgi beklediği zamanlardır. Eşin böyle zamanlarda anneyi yalnız bırakmaması ve annenin ihtiyaçlarına duyarlı kalması gerekir.

Annenin çevresindeki diğer kişilerin de benzer bir tutum takınması faydalı olur. Annenin ihtiyaçlarını göz ardı etmemek ve onun doğum sonrasında varolabilecek tepkisizliğini ya da kendine dönüklüğünü normal karşılamak ve bu konuda anneyi eleştirmemek yerinde olacaktır.

Doğumun hemen sonrasında bebeği ile bağ kuramadığını ya da kendinden beklediği duyguları hissetmediğini fark eden annelere şunları önerebiliriz:

YENİ ANNELERE ÖNERİLER
• Doğum anı bir kadın için hem heyecan hem de kaygı vericidir. Doğum yapar yapmaz odağınızı kendinizden bebeğe hemen çeviremeyebilirsiniz. Birçok anne bunu yaşar. Bu gayet normaldir.
• Odağınızın bebek olması için kendinize zaman tanıyın.
• Bebeği ilk başta yabancılamanız, kendi çocuğunuz gibi görmemeniz de birçok anne tarafından sıklıkla yaşanır. Bu yeni ve büyük deneyime zamanla alışacaksınız. Kendinize bu konuda hoşgörülü olun.
• Doğum sonrasında etrafınızdan, özellikle eşinizden beklentilerinizi açık açık dile getirin. Onların sizin adınıza düşünmelerini beklemeyin. Çünkü sizinle aynı durumda değiller. Siz söylemeden neye ihtiyacınız olduğunu anlamayabilirler.
• Annelik, bebek bakım becerileri konusunda endişeleniyorsanız, bunların deneyimle öğrenilen nitelikler olduğunu, zamanla bu konuda çok tecrübeli hale geleceğinizi kendinize hatırlatın.



 


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.