Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
YENİ ÇAĞIN EĞİTİMİ
FİLİZ YILDIRIM
Eğitimci
Yazı Boyutu:
İyi bir eğitim için ne yapmalı?

Okulların fiziki ve teknolojik donanımlarını iyileştirmek…
Eğitim fakültelerinde iyi öğretmen yetiştirmek…
Öğretmen maaşlarını iyileştirmek…
Sınav sistemini değiştirmek…
Eğitimi müfredat odaklı olmaktan kurtarmak…
Özel okul-devlet okulu uçurumunu ortadan kaldırmak…
Meslek lisesi problemini çözmek…
Eğitimde bölgesel farklılıkları azaltmak…
Anne-baba eğitimi…

….
Eğitim sisteminde iyileşmeyi sağlamak için yapılması gerekenler, herkesin bildiği ve yıllardır tekrarladığı şeyler. Ancak bunların hayata geçmesi mümkün olamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda müfredatta ve sınav sisteminde değişiklikler yapma uğraşında; ancak uygulamada bunların bir faydasını göremiyoruz. Çünkü bu sadece MEB’in çözebileceği bir iş değil, bu bir devlet meselesi. Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, Maliye Bakanlığı gibi birçok kurum çözümün parçası olmak durumunda.

Eğitim bir süreç, bozulma bir günde olmadığı gibi iyileşme de bugün başlasa bile uzun zaman alacak. Bu nedenle, sistemi suçlayarak köklü bir reform beklerken birkaç nesil daha heba edeceğiz gibi görünüyor.

Bu durumda, çocukları için endişelenen anne babalar olarak ne yapacağız?

BURASI TÜRKİYE, KİŞİSEL ÇÖZÜMLER ÜLKESİ!
İyileşme için bireysel çözümler üretmek zorundayız. Sağlıkta, sanatta, güvenlikte, her şeyde olduğu gibi ne yazık ki eğitim konusunda da iş başa düşüyor. Çocuklarımız için en iyi seçimleri yapmak ve yıllar sonra pişman olmamak için yanıt bekleyen zor sorular var:
Özel okul mu, devlet okulu mu?
Dershane mi, özel ders mi?
Sınav başarısı mı, sanat ve spor mu?
Disiplin mi, özgürlük mü?

Şimdi izninizle, 14 yıldır devlet okulu, özel okul, dershane gibi Türkiye’deki çeşitli eğitim kurumlarında çalışmış ve çözümler üzerinde uğraşmış bir öğretmen olarak bu sorulara kişisel yanıtlarımı vereceğim. Düşünmek, tartışmak, sizlerden gelecek fikirlerle yeni çözümlere ulaşmak amacıyla…

ÖZEL OKUL MU DEVLET OKULU MU?
Bu bir bütçe meselesi. Burada gördüğüm en büyük yanlış, birçok ailenin imkanlarını zorlayarak çocuğunu özel okulda okutuyor olması. Evini, arabasını satarak ya da borçlanarak okul taksitlerini ödeyenler var. Bu işe soyunurken okulun kaç yıl olduğunu ve size toplam maliyetini hesaplayın lütfen. O paraya bugün sahip değilseniz, sizin için özel okul seçeneği yok demektir. Buna rağmen imkanlarını zorlayanlar bu yükün altında eziliyorlar ve bunu çocuğa da hissettiriyorlar. Bu durum sadece okul seçiminde değil çocuğunuzla ilgili her konuda geçerli. “Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim” artık bu çağın bilgisi değil. Çocuklara zarar veriyor.


Bütçe uygunsa seçim nasıl yapılacak? İşte burada kişisel tercihler söz konusu. Devlet okulunun da, özel okulun da artıları ve eksileri var. Seçiminizi hayattaki öncelikleriniz belirleyecek.

SBS VE ÖSS’DE NE YAPMALI?
4. ve 5. sınıftaki anne babalar yaklaşan SBS için büyük bir kararsızlık yaşıyorlar. Bana sordukları soru şu: “Çocuğumu yarış atına dönüştürmek istemiyorum. Sosyal, mutlu bir genç olması daha önemli. Ancak sınavlarda başarısız olmasını da istemem. Ne yapacağım?”

 

Burada kurulan denklem yanlış.
Ya SBS için soluksuz çalış, ya sokakta oyna…
Sonuçta da ya sınav başarısı ya özgürlük…

Ya o ya bu… Newton mantığı… Birini seçecek, diğerinden vazgeçeceksin. Bu mantık nedeniyle görüyoruz ki, üç yıldır piyano çalan çocuk SBS’ye hazırlanırken piyanoyu bırakmış. 6 aydır basketbol oynamayan var. Sınav gününe kadar bilgisayar yasak diyenler, eve misafir kabul etmeyenler…Ya da çocukluğun keyfini çıkarıp dersleri serenler… Bu denklem yanlış… Yasaklarla çocuğu sıkıp, hobilerinden vazgeçirip sınavda yüksek puan aldırmak ve bunu başarı olarak nitelemek uzun vadede zarar olarak geri döner.

Doğru olan, hem o hem bu şeklindeki kuantum mantığı. Bir çocuk yüksek motivasyonla hem disiplinli çalışıp, hem de hobilerini sürdürebilir. Sürdürmelidir de. Uzun vadede başarı için, yüksek puanlar için, ders çalışmanın yanında mutlaka hayatında spor ya da sanat, mümkünse ikisi birden olmalıdır. Bunlar birbirini destekleyen şeylerdir. Sporla kinestetik enerjisini boşaltır, böylece derste dikkati artar. Birlikte çalıştığım çocukların, gençlerin yüzde 90’ı böyle. Sıkı çalışıyorlar, hedefleri yüksek ve her birinin ciddi zaman ayırdıkları hobileri var. Yoksa da, ben öneriyorum başlamaları için.

DERSHANE KONUSUNA GELİNCE...
Dershane konusuna gelince, her çocuk için geçerli tek bir yanıtım yok. Öğrencinin yetenekleri, algılama düzeyi, istekleri önemli. Sınav başarısına göre birinci sırada olan okul her çocuk için en iyi okul olmayabilir. Ya da üniversitede yüksek puanlı bir bölüm gencin yeteneklerine uymayabilir. Burada istatistiklere göre değil, öğrencinin kişisel özelliklerine göre karar vermek gerekiyor. Diyelim ki her şey tamam, yüksek puanlı bir okulu hedefliyoruz. Böyle bir okulu kazanabilmek için yüzde 1’lik ya da 2’lik dilime girmek gerekiyor. Rekabet o kadar fazla ki bunu sadece okulla yapabilmek çok zor. Sınavda yüksek puan almak için artık sadece akademik bilgi yetmiyor. Hızlı ve dikkatli soru çözmek, sınava hazırlık sürecini ve sınav süresini psikolojik olarak yönetebilmek, test tekniği gibi uzmanlık isteyen birçok beceriye ihtiyaç var.  Bu nedenle iyi bir dershaneye gidenler bir adım öne geçmiş oluyorlar.

Burada tekrarlamakta fayda var: Sanat, spor, oyundan uzak bir sınava hazırlık süreci doğru değil. Kısa vadede belki o yıl yüksek puan getirir, ancak uzun vadede zarar veriyor. Üç yıl SBS, sonra iki yıl ÖSS derken gençlerin hayatlarını sadece sınava hazırlanarak geçirmeleri psikolojik sorunlara yol açıyor.

KİTLE EĞİTİMİ ANLAYIŞINDAN VAZGEÇMEK GEREK, ÖNCE EVDE!
Aile, çocuğu okulda fark edilsin istiyor. Çocuğun kişisel özellikleri, öğrenme biçimleri, mesleki eğilimleri dikkate alınsın. Öğrenci ilgi alanlarına yoğunlaşabilsin. Çok haklı istekler bunlar. Peki, aynı yaklaşımı evde de benimseyebiliyor muyuz? Kendi doğrularımızı, davranış kalıplarımızı onlara dayatıyor muyuz, yoksa kişisel tercihleri için özgürlük alanı yaratabiliyor muyuz?

Gençler yetişkin muamelesi görmek istiyorlar, seçim hakları olsun istiyorlar. Seçimlerinin sorumluluğunu yüklenmeye hazırlar. Anne baba olarak çözüme katkıda bulunmak istiyorsak, çocuğun evde kendini ifade etmesine izin vermeliyiz. Burada kastettiğim evin merkezine çocuğu koymak değil, yanlış anlaşılmasın. Evde kaç kişi varsa o kişiler kadar çocukların da söz sahibi olmasından bahsediyorum. “Buna ben karar veririm, çünkü annenim” cümlesini duymadan büyüyen çocuklar ruhsal olarak da gelişiyorlar. Küçük yaştan itibaren sorumluluk verilmiş çocuklar kendi güçlerinin farkına varıyorlar. Sevgi, sorumluluk, saygı… Siz evde bunların temelini attığınızda özgüvenli, ilgi ve yeteneklerinin farkında, ne istediğini bilen bir yetişkine dönüşüyorlar. Ülkemizin eğitim koşullarında böyle bir gençle işiniz kolaylaşıyor, o kendi yolunu açıyor zaten.

Her çocuk özeldir. Aynı bilgilerle donatıp aynı sorularla sınav yapıp onları sıralamak büyük haksızlık. Bu sistemin içinde bireysel çözümler arıyorsak, önce onları tüm yönleriyle fark edip varlıklarını ve tercihlerini onaylamak gerekiyor. Önce anne babalar kitlenin eğilimlerinden kurtulmalı; belli okulları, meslekleri, davranış biçimlerini çocuklarına dayatmaktan vazgeçmeli. Belki de burada yetişkinler olarak durup önce kendi algımıza, davranış kalıplarımıza bakmalıyız. İster anne-baba, ister öğretmen  hepimiz şikayet ettiğimiz bu eğitimin içinden geçmedik mi?


Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.