Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
YENİ BİLİNÇ
HÜRRİYET KALALI
Yeni Bilinç Yaşam Koçu
Yazı Boyutu:
Kuantum sıçraması (2)

Direnmeyin, izin verin!

Dreamer, “Dünya sen böyle olduğun için bu haldedir” der. Söylediği tam anlamıyla gerçekliğin öznel olduğudur.

Bu, yaşadığımız hayatın en küçük detayına kadar yapıcısı, yaratıcısı olmamız anlamına gelir.
Daha da fazlası şu ki, bu, sadece bireysel hayatımızda elde ettiklerimizle sınırlı değil, algı evrenimize giren her yerdeki, gördüğümüz tüm sonuçlar bizim eserimiz demektir.

Maharaj, “Ya her şeyden sorumlusunuz, ya da her şeyden sorumsuz” der. Üstatlara göre, kısmen sorumluluk, sadece kendimizi iyi hissetmek için ahlak üretmektir. Diğerlerinden daha iyi olduğumuzu bilmeye duyduğumuz ihtiyaçtır bu.

Buna karşın, her şeyden sorumlu olmaya yeni bir yerden bakabiliriz artık. O, gidip kötülükle, yanlışlıkla mücadele etmek için kolları sıvamak değildir. Orada olup duran her şeyin içimdeki karşılığını görmekle ilgilidir. Ve içimde o karşılığı var kıldığım, canlı kıldığım sürece hayatın bana onu yansıtacağını bilmekle ilgilidir.

YOLCULUK: İÇ EVRENİMİZE...
Bu artık iç evrenimi fethetmekle ilgili bir yolculuktur.

Öncelikle fark etmem gereken şey, benim bir yaratıcı olduğumdur. Hayatımdaki her şeyi yaratıyorum. Mutlu olduklarımı ve mutsuz olduklarımı.

Yarattığım her şey için kesin olan, yarattığım şeyi kendime çekebilmem için onun titreşimini içimde büyüttüğümdür. Yani yarattığım şeyin titreşimi zaten içimde mevcuttu ve ben onu bilincimde bir süre canlı tuttum.

İlk fark etmemiz gereken şey, hayatımızda gerçekleşen her şeyi önce içimizde hissettiğimizi fark etmektir. Bu durum gerçekliğin öznel olduğuna dair inancımızı güçlendirecektir.

İkinci fark etmemiz gereken şey, farkındalığın genişlemesinin bu olduğuna uyanmaktır. Yani ruhsal olgunlaşma dediğimiz şey, ruhsal bir kazanda pişip tanrı sofrası için nadide bir ekmeğe dönüşmek değildir. Hayatın yapıcısı ve yaratıcısı olduğumuza uyanmaktır. En azından önümüzdeki ilk hedef budur.

TOPLUMSAL BİLİNÇTEN ÖZGÜRLEŞMEK
Toplumsal bilinçle paylaştığımız duygu renklerinden özgürleşmek mümkündür. Her bir bilinçli varlığın, tek tek katılımıyla toplumsal bilincin varlığını yarattığımızı görürsek, tek tek her birimizin bu katılımdan vazgeçebileceğimizi de görürüz. Toplumsal bilincin üzerimizdeki etkisi, ona inancımızın gücü kadardır. Ona inancımızın gücü kadar sınırlanırız ve sonsuz potansiyelin dışına düşeriz.

Toplumsal bilinç “ıstırap korkusu ve haz beklentisiyle” hareket eder. Ve toplumsal bilincin zihnisel birikimi bunu doğrulamak üzere faaliyet gösterir, kendini üretir. Toplumsal bilinç problemleri olumlar, onları hayatın doğasının vazgeçilmez parçası kabul eder. Problemlerin çözümü için çalışmak, bir araya gelmek uygar olmanın bir sonucudur.

Fakat aslında bir problemin gerçekte bir çözümü yoktur. Bir probleme baktıkça, onu yaratan titreşimi içimizde büyütmeye devam ederiz. Ve bir şeyleri değiştirerek problemi çözmeye çalışırız. Fakat sadece problemin yapısıyla oynamış, problemi başkalaştırmış, başka bir probleme neden olmuşuzdur. Oysa, problemi yaratan bakış açısından dikkatimizi almamız yeterlidir. Bu, problemin varlığını sürdürmek için enerjiyi kesmek demektir.

Fakat bu yeterli olmayacaktır. Çünkü insan, içinde bir titreşimi büyütmeden ve yaratmadan duramaz. İnsan, doğası gereği, mutluluğa ve ruhsal büyümeye meyillidir. İstese de bunu durduramaz. Ve yeni şeyler yaratmaya devam eder.

BİLİNÇLE YARATMAK...
Kasıtlı, bilinçli yaratıcılık, bu aşamada devreye girmelidir. Madem yaratmayı durduramıyorum; o zaman ona yön vermeliyim, amaç vermeliyim, hedef vermeliyim.

İşte, tam bu anda ilginç bir şey olur. Toplumsal benliğin içinde bir yere ve değere sahip olan bilinçli varlık, tüm evrendeki tek başınalığını hisseder. Ve sadece kendisi için istemeyi ve yaratmayı o zamana dek hiç aklına getirmemiştir. Daha doğrusu toplumsal bilinçten yansıyan her türlü korku ve umudu, önce onun toplumsal bilince yansıttığını hiç fark etmemiştir.

Neden bunu yapmıştır? Benliğini neden unutmuştur? Neden toplumsal benliğin ona biçtiği korku ve umut ezgisini dinlemeyi seçmiştir?

Görebildiğimiz kadarıyla, benliğin kendi bağımsız varlığının farkına varabilmesi için geçirmesi gereken bir dönemdi bu. Benliğin içinde bulunduğumuz uzay zamanda kuvvet kazanıp bu soruyu kendine sorabilmesi içindi, tüm toplumsal bellek ve deneyimler.

ŞİMDİ?
Şimdi, sonsuzluğun içinde biricik ve yalnız olarak duruyorsun. Ve fark ettin ki, tüm sonsuzluk senin duygularına ve düşüncelerine cevap veriyor. Sen bir gizemsin ve yaratıcılığının bir sınırı yok. Ne yaparsın bu durumda? Korku ve umut döngüsü senin için sonsuza dek kapandı. Ne yaparsın bu durumda?

Sorumluluğunun sadece kendine olduğunu, özünün ifadeleri peşinde koşmanın, özünün ifadelerini yaratan olmanın dışında hiçbir şeyin önemi olmadığını anladın. Ne yaparsın?

Korkutucu değil mi? Bir dolu sorumlu olduğumuz varlık var. Bize bolca suçluluk ve kendine acıma hissettiren ve elbette çok sevdiğimiz. Onlara karşı borçluyuz. Çünkü bize ihtiyaçları var. Biz olmasak, onlar bir hiçe dönüşebilir ve hayatları mahfolabilir. Evet diğerlerine karşı duyduğum bu sorumluluk kendimi yok etmeme yol açıyor. Ama ne yapayım ki, hayatı anlamlı yaşamak için bu en iyi seçenek.

KAYBETMEK KORKUSU İLE...
Aslında bu söylem bir şeyi saklıyor. Sorumlu olduğumuz varlıkların hepsi, korku ve umudu canlı tutmamı sağlayan ve bana kendimi değerli, özel hissettiren varlıklar. Ben onlar için değil, kendi kazanımlarımı elde tutmak için bu fedakarlıklarda bulunuyorum. Bana bunları kaybetmek korkusu yaptırıyor.

Sürpriz şu ki, bu türden bir fedakarlık asla sevgiyi elde tutmaya yetmiyor. Çünkü sevginin olduğu yerde fedakarlık değil, bir olmanın mutluluğu vardır.

Çünkü sevginin olduğu yerde, bireyler, özlerini ifade etmek için kasıtlı yaratıcılık yollarında yürürler. Ve birbirlerinin yollarını kesmezler, tam tersi besler ve desteklerler.

VE ÜÇÜNCÜ AŞAMA İZİN VERMEKTİR!
Bir diğer varlık ne kadar yakın ya da uzak olursa olsun, kendisi olmayı hak eder. Çünkü onun kendisi olması da benim yaratımımdır. Bir varlığı değiştirmek, dönüştürmek çabası, onu var kılan beni sevmemek, ondan hoşlanmamak demektir. Çok kesin olan şey budur. Başkalarında hoşlanmadığımız, değiştirmek istediğimiz her şey, bizim kendi var oluşumuzu olduğu gibi göremeyip, sevemememizle ilgilidir.

Ancak, kendi var oluşumuza bütünüyle izin verdiğimizde diğer varlıklara da bütünüyle izin vermiş oluruz.

ÖZETLERSEK:
Hayatımızdaki her şey, onların titreşimini daha önce içimizde yeterince büyüttüğümüz, onları hissettiğimiz için oradadırlar.

Ve eğer istersek; bizi mutlu eden ve edecek olan her şeyi, titreşimini ve hissini içimizde büyütmek yoluyla hayatımıza alabiliriz.

Ve izin vermek yoluyla, yaratımın yolunu açık tutar ve onu kesintiye uğratmayız. Yaratımın yolu sadece hissetmek ve izin vermektir.

Temel  bir enerji gerçeği olan, “Hayat hissettiğim ve düşlediğim gibidir” önermesinin, hayatımızda kolaylıkla gözükmemesinin nedeni, iki başlıdır.

Kendim için hissetmeyi unutmuş olmam. Salt kendim için düşlemeyi unutmuş olmam.
İkincisi de, diğer tüm var oluşun kendi olmasına, kendi yolunu izlemesine izin vermekte güçlük çekmem.

İkisinin de kökü, toplumsal bilincin belleğinde var olan kimliklerimizi sahici zannetmemize dayanır. O sahici değildir. Yararlı bir yanılsama olarak bir süre için var kıldığımız bir yorumdur.

Ve şimdi sonuna geldik! Artık toplumsal bilinçten özgürüz. Her özgür olan bilinç, toplumsal bilincin ayakta durmasını daha da zorlaştırıyor. Çünkü enerjisi azalıyor. Bu yüzden toplumsal bilincin kendini korumak için daha korkutucu olması ve daha az umut sunması şaşırtıcı olmayacaktır.

Toplumsal bilincin ölmeye başladığı bir zamandayız. Her bir bilinç, toplumsal bilince ölerek ve kendi biricik varlığına doğarak bunu başarıyor.

Teslim olmanın anlamı işte budur. Teslimiyet, toplumsal bilincin ölümüne teslim olmaktır.
Yaşadığımız zaman buna karar verdiğimiz bir zaman...

Ölmeden evvel ölenlerden olmak budur işte!

Bu bir yeniden doğuş çağıdır. Kendi biricik, tanrısal varlıklarına doğan her bir varlığın bileşke ruhuyla yeni bir uygarlık doğmaya başlıyor.

Ölmeye hazır mısınız? Yeniden doğmaya hazır mısınız?

Direnmeyin, izin verin!

 


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.