Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
GÜN IŞIĞI
Dr.  ÖZLEM MESTÇİOĞLU
Psikiyatri Uzmanı
Yazı Boyutu:
Çocuklarda ölüm ve yas (1)

 

Ölüm hepimizin gayet iyi bildiği, ancak yakınımıza geldikçe tam olarak algılayamadığımız bir gerçek. Hatta etrafımızda dolaşmaya başladığında bile kendimizden uzak tutmaya çalıştığımız, bildiğimiz halde bizim ve sevdiklerimizin başına gelebileceği gerçeğini göz ardı ettiğimiz bir olgu. Ölüm sonrası yaşanılanlar da bir o kadar zor ve karmaşık ve herkes için değişken olabiliyor. Biz erişkinlerin bu kadar zor kabullendiği, algılamakta ve sindirmekte güçlük çektiği ölüm karşısında çocuklarımız neler yapıyor? Nasıl davranıyor? Bizim bu konuyla ilgili çocuklarımıza yapabileceğimiz neler var?

Her yaşta insan için olduğu çocuklar için de travmatik bir kavram, ancak yaşam kadar gerçek olduğunu düşünürsek, böyle bir durumda neler yapılacağını bilmek ve bu travmayı çocuklarımızın daha kolay ve sağlıklı biçimde atlatmalarına yardımcı olmak oldukça önemli. Ölüm iz bırakmadan geçmez, acısı kaybolmaz, sadece yaşam devam eder ve biz yeniden onsuz yaşamayı öğreniriz; bu durum aynen çocuklarımız için de geçerlidir. Bu olayla baş etmeyi öğrendikleri noktada yaşam mücadelelerinde önemli bir atlama taşını geçmiş olurlar.

Çocukların ölümü algılamaları-anlamaları onların bilişsel olgunlaşma düzeylerine bağlı olarak değişir ve gelişir. Hangi yaşlarda ölüm olgusunu nasıl algıladıklarını bilirsek, onlara daha doğru yaklaşmış oluruz. Bu nedenle öncelikle yaş grularına göre ölümün nasıl algılandığını biraz açıklamak istiyorum.

5 YAŞ ÖNCESİ: 
Bu yaş çocuklar ölümü “son” olarak algılamazlar. “Ne zaman geri dönecek?”, “Mezardan çıkmasına yardım edebilir miyim?” gibi soruları da bu nedenle sorarlar. Ölüm onlar için geri dönüşümlü bir olay olduğundan ölen kişinin orada ne yiyip içtiğini, üşüyüp üşümediğini sorarlar ve hatta mezara yemek-battaniye götürmek isteyebilirler. Benzer biçimde ölümün her yaşta herkesin başına gelebilecek bir olgu olduğunu kavrayamazlar. Sadece yaşlıların, kötülerin ölebileceğini düşünürler. Bu yaşlarda somut düşünce hakim olduğunda çocuklara ölümü “uzun bir uyku “ veya “yolculuk” gibi tanımlamak çok sakıncalıdır.  Bu açıklamalar yapıldığında çocuklar ne kendileri uyumak isterler ne de sevdiklerinin uyumasına izin verirler, uyuyup uyanamayacaklarından korkmuşlardır çünkü. Benzer biçimde iş gezisine giden anne-babasının ardından çok fazla tepki gösterebilirler, giden dönmemektedir çünkü. Kısa ayrılıkları bile 5 yaş öncesi çocuklar kayıp gibi yaşayabilirler. Henüz ayrı kalmaya, alışamamışlardır. Ölümün nedenleriyle ilgili olarak da hayali ve yanlış çıkarımlar yapabilirler. Her şeyin merkezinde kendileri olduklarını düşündüklerinden duygu ve istekleriyle bu ölüme neden olmuş olabileceklerini ve benzer şekilde o kişiyi geri getirebileceklerini düşünebilir ve buna inanabilirler. Ölümden kendi duygu ve düşüncelerini sorumlu tutup suçluluk hissedebilirler ya da bazı davranışlarını ölüme neden olduğunu düşünerek pişmanlık duyabilirler. Kardeşi ölen bir çocuk onu kıskandığı ve istemediği için öldüğü fikrine kolayca kapılabilir. Veya annesine kızıp “Git, seni istemiyorum, kötü annesin” diyen bir başka çocuk annesinin ani ölümünden kendini sorumlu tutabilir. Ölümü yeterince algılayamadıklarından tepkileri de çok şiddetli olmaz. Babasının ölüm haberini alan bir çocuk yarım saat sonra “Dışarıda oynayabilir miyim?” diye sorabilir. Veya mezarlıkta etrafta koşuşturabilir. Bu tepkiler yeterince algılayamamakla ilgili olduğu kadar çocukların kısmen gerçek üzüntülerini gizleme arzusuna bağlı da gelişebilir, ancak bu durum daha çok büyük çocuklarda gözlenir.

5-10 YAŞ: 
Bu yaş grubundaki çocuklar ölümün geri dönüşümsüz olduğunu, yaşamsal işlevlerin durduğunu anlamaya başlamışlardır, ancak 7 yaşına kadar halen ölümün yaşlılıkla, hastalıkla ilgili olduğuna, kendilerinden çok uzak olduğuna inanırlar. Ölümü engelleyemeceklerini bilirler, ancak nedenlerine ilişkin somut düşünceler hakimiyetini korur. “Ölenler yaşayanları görür, annemi mutlu etmek için çalışmalıyım” “Babam öldü, çünkü ben onu çok üzdüm” gibi düşüncelerle, sevdiklerinin ölümü kendilerine verilmiş bir ceza gibi algılamaya yatkındırlar. Aslında bu düşüncelerin kayıp yaşayan pek çok yetişkinin kafasında olduğunu ve yas tutma ve ölüme uyum sağlama sürecini çok güçleştirdiğini sıkça görmekteyiz. Bu yaştaki çocuklar yakınlarını kaybedenler için üzülebilir, onların duygularını anlamaya- paylaşmaya çalışabilirler. Ölümle ve öncesinde yaşanan süreçle ilgili bilgilendirildikçe ölümle daha iyi başa çıkarlar. Cenaze törenine, mezarlığa götürmek ölüm gerçeğini kabullenmelerini kolaylaştırır. Bu durum karşısında duygularını ifade etmekten, -özellikle erkek çocuklar olmak üzere- kaçınabilirler. 

10 YAŞ-ERGENLİK: 
Artık ölümün her yaşta ve koşul tanımaksızın herkesin başına gelebileceğini biliklerinden kendi ölümleriyle ilgili de endişe duymaya başlarlar. Ölüme karşı tepkileri çok şiddetli olur. Olayın mistik boyutlarıyla ilgilidirler. Haksızlık ve kader kavrmalarını ölümle bağdaştırırlar.

Ölüm karşısında çocuklarımız nasıl tepkiler veriyor? Bu tepkiler ölümün algılanmasına paralel olarak değişiklikler göstermekle birlikte ortak özellikleri de bulunmaktadır. Tepkilerin nasıl olacağını belirleyen bir diğer faktör de yaklaşmakta olan ölümle ilgili çocuğun ne kadar ve nasıl bilgilendirildiğidir.

İlk tepkileri üç grupta toplayabiliriz:
1. Şok-inanama: Özellikle büyük çocuklar ölümü kabullenmekte zorlanır ve kendilerini bunun gerçek olmadığına, gidenin bir gün geleceğine inandırırlar.
2. Korku-itiraz: Küçük çocuklar yalnız kadıklarından, bakacakları kimse olmadığından, diğer sevdiklerinin öleceğinden korkarlar.
3. Tepkisizlik, donup kalma, hiç bir şey olmamış gibi davranma: Küçükler ölüm gerçeğini tam olarak kavrayamadıklarından hemen oyunlarına dönerler, ancak sık sık öleni aramayı da sürdürürler. Ergenlik döneminde ise tepkisizlik yaşanan olayın yol açtığı travmanın ağırlığını kaldırmama ile ilişkilidir.

Ölüm sonrası yaşanan diğer tepkilere ise kaygı, suçluluk, öfke, canlı anılar, uykuya dalma güçlükleri, okul başarısında düşmeler, fiziksel rahatsızlıklar, özlem, üzüntü olarak sayılabilir.

KAYGI YAŞARLAR…
Kaygı; ölümle birlikte temel güven duygusunun sarsılmasına bağlı olarak özellikle de küçük çocuklarda çok yaygındır. Annesi ölen bir çocuk “Ya babam da ölürse?” “Bana şimdi kim bakacak?” gibi kaygılar yaşayabilir. Bu nedenle de anne veya babanın bir an bile yanlarından ayrılmasını istemezler, hatta okula bile gitmemek için çaba gösterirler, sağ kalan ebeveyn hastalandığında aşırı endişelenir ve onun da öleceğini düşünürler . Ölüm uyku olarak tanımlandıysa ne kendileri rahat uyuyabilirler ne de ebeveynlerinin uyumasına izin verirler. Uyurlarsa bir daha uyanamayacaklardır. Ani yaşanan ölümlerde sürekli kötü şeylerin olacağından endişe duyarlar, hiç bir şeyi yalnız yapmak istemez, ışığı kapattırmazlar. Ölüme tanık olmuşlarsa o günü hatırlatan kişi veya durumlardan, nesnelerden kaçınmaya, onları görmemeye çalışırlar.

Çocuklar ölümle ilgili canlı anıları varsa bunlar tekrarlayıcı ve rahatsız edici biçimde o an oluyormuş gibi yaşayabilirler veya hayal güçleri yardımıyla ölümü gözlerinde canlandırıp bunu bir türlü silemezler. Böyle durumlarda uykuya dalmaları güçleşir, kabuslar görürler ve bazen uyumak bile istemeyebilirler. Uyku sorunları gün içinde ölümle ilgili duygularını ifade edebilenlerde daha az görülmektedir.

ÜZÜNTÜ VE ÖZLEM DUYGUSU…
Üzüntü, özlem duygusu kendini en sık ağlamalar şeklinde belli eder. Küçük çocukların üzülme süreleri kısadır, hemen başka bir konuya geçebilir, neşelenebilirler. Uzun bir dönem duygularını üzüntü şeklinde ifade edemezler. İçe kapanırlar, insanlardan uzak durmaya çalışırlar, hatta diğer ebeveyni veya he ikisini üzmemek için kendi üzüntülerini saklamaya çalışabilirler. Ancak özlem duygusu her yaşta çok yoğun yaşanır. Küçükler daha çok ölen kişiyi evde arar, onunla gittikleri yerlere gitmek, fotoğraflarına bakmak ister, onunla ilgili öyküler dinlemeye bayılır, ölenin bazı eşyalarını saklarlar. Tüm bu davranışların kökeninde acıyı hafifletme çabaları yatar. Daha büyük çocuklar ise sürekli ölenle yaşadığı anıları düşünerek, öleni yanında-içinde hissetmeye çalışır. Zaman zaman da ölen kişiyle özdeşleşerek ailenin acısını hafifletmeyi amaçlarlar.

ÖFKE DE GÖRÜLEBİLİR
Öfke de özellikle 10 yaş sonrası çocuklarda sık rastlanan bir tepkidir. Ölüme, Allah’a, yasına katılmayan ve/veya yas tutmasına olanak tanımayan büyüklere, ölümü engelleyemeyenlere, ölümü engelleyemediği için kendilerine onu terk ettiği için ölene karşı çok öfkeli olabilirler. Öfkelerini ağlayarak, fiziksel veya sözel saldırgan davranışlarda bulunarak, isyan ederek, başkaldırarak gösterebilirler. Ailenin ilgisini bu tür davranışlarla kendi üstlerine çekerek onları yastan kurtarmaya da çalışırlar bir yandan erkek çocuklar üzüntülerini ifade etmektense, öfke göstermeyi daha fazla tercih ederler. Öfke bazen de eski düzenlerinin devam edemiyor oluşuna gösterilen bir tepki olabilir

Çocuklar ölüme bazen kendi duygu ve düşüncelerinin yol açtığını zannederek (10 yaş altı) veya ölüme engel olamadıkları düşüncesiyle kendilerini kınar ve suçlu hissedebilirler. Benzer biçimde ölüm olayı öncesi yaptıkları/yapmadıkları şeylerden dolayı da suçluluk hissedebilirler. Ölmeden önce o kişiye karşı hissedilen “olumsuz “ duygular utanç kaynağı olabilir.

Başağrısı, karın ağrısı, kas gerginliği gibi fiziksel yakınmaların yanında bazı çocuklarda kaybettiği hasta kişinin hastalığına benzer yakınmalar da gözlenebilir.
Ayrıca yaşından küçük davranma, kişilik değişiklikleri, gelecekle ilgili karamsar düşünceler de yas tutan çocuklarda görülebilen tepkileri kaybı olan çocukların bazıları çevredeki insanlardan uzak durmaya çabalarlar. Diğerlerinin soru ve yorumlarından kaçmak, duygularının anlaşılacağından rahatsızlık duymak, “Yakınımdakiler ölüyor o yüzden kimseye yakın olmak istemiyorum” tarzı düşünceler çevreden uzak durmanın nedenleri arasında sayılabilir.

Kayıplar çocuklar için aynı zamanda bir olgunlaşma-büyüme süreci gibi de işlev görebilmektedirler. Özellikle bir ebeveynini kaybeden çocuğun aile içinde rolü değişir ve genelde daha büyük rolü alır. Bu rolü alırken sağ ebveyni ile dayanışma içinde olursa, daha olgun ve bağımsız bir birey olabilir. Tam tersi bu rol üstüne yıkılır, taşıyabileceğinden ağır sorumluluk verilirse çocuk kendini yetersiz hisseder, çocukluğunu yaşayamayabilir.

Şiddete dayalı ölümlerde korku- kaygı gibi duygular daha yoğun yaşanırken bir yandan da bazı çocuklar iyilik yapanla veya yardım edenle özdeşleşerek gelecekteki kötü olayları kontrol etme gereksinimlerini ortaya koymuş olurlar.

ÇOCUKLARIN YASINI NELER AĞIRLAŞTIRIR?
-  Ölümün gizlenmesi, çocuğun yaşına uygun biçimde bilgilendirilmemesi
-  Cenaze törenlerine çocuğu götürmemek, ölenle vedalaşmasına olanak tanımamak
-  Ani ölümler
-  Ölen kişiye karşı ikili duygular içinde olmak (hem sevip hem de çok kızmak gibi)
-  Desteğin yetersiz olması
-  Ebeveynin yerine geçebilecek kimsenin olmaması
-  Çocuğun kişilik özellikleri
-  Öncesinde yaşanan travmalar, kayıplar

(Bir sonraki yazımda kayıp yaşayan çocuğa nasıl yaklaşmanın, ne zaman uzman yardımı istemenin gerekli olduğu üzerinde duracağım.)

 


Yorumlar
mafu - (21.05.2013 11:33:10)
merhaba;geçen yıl 10 mayısta 10 yaşındaki oğlumu toprağa verdim. rahmetli oğlumdan bir yaş büyük te bir abisi var. şuan 12 yaşında ve orta bir oğrencisi. dersleri iyi olan bir çocuktu fakat bu yıl dersleri kötüleşti. derslerini hiç önemsemiyor. yapabileceği halde yapmadığı çok şey var. hem yas dönemini hem de ergenliğe giriş dönemini bir arada yaşıyor. biz anne baba olarak çırpınıyoruz onun için ama yeterli de olamiyoruz sanki. bizim oğlumuza davranış şeklimiz nasıl olmalı, oğlumuzu nasıl toparlamalıyız, yardımlarınızı bekliyoruz .
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.