Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

DOĞADAN BİLE RADYASYON ALIYORUZ!

Japonya’da yaşanan deprem sonrasında oluşan tusunaminin etkisiyle zarar gören nükleer santraldeki sızıntının korkulan boyutta olmadığı ve doğal hayatta da hava, su, topraktan bile radyoaktif ışınlar aldığımız açıklandı.


Türkiye Nükleer Tıp Derneği tarafından İzmir’de düzenlenen 23. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi, ulusal ve uluslararası alanda tanınmış çok sayıda bilim insanını bir araya getirdi. Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Uğur, Pozitron Emisyon Tomografisi’nin Türkiye’ye gelmesiyle büyük ivme kazanan Nükleer Tıp Bilim Dalı’nın toplumda yeterince tanınmadığını belirtti. Yapılan açıklamada ayrıca, Japonya’daki nükleer sızıntının korkutucu boyutta olmadığı da ifade edilerek, günlük hayatta maruz kalınan radyasyonlara ilişkin ilginç örnekler verildi.

Japonya’da 11 Mart 2011 tarihinde gerçekleşen deprem ve tsunami felaketi sonrasında Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santrali’nde yaşanan sızıntı nedeniyle Türkiye Nükleer Tıp Derneğinden yapılan açıklama ise şöyle:

• Kaza sonrası nükleer santral çevresinde alınan radyasyon ölçüm sonuçları, periyodik olarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından duyurulmakta olup, şu ana kadar santral yakın çevresinde dahi akut radyasyon etkilerinin oluşmasına neden olabilecek seviyede ölçümler kaydedilmemiştir.

RADYASYON BULUTLARI BURAYA DA GELİYOR MU?
• Basında yer alan ve ‘radyasyon bulutlarının tehlikeli biçimde değişik ülkelere ulaştığı’ yönündeki iddialar, bilimsel verilere dayanmamaktadır. Birçok çevre ülkede yapılan düzenli ölçümlerde; henüz halk için özel önlemler alınmasını gerektirecek limitlere ulaşılmamıştır.
• Kaygının temel nedeni radyasyon konusundaki bilgi eksikliği ve radyasyonun duyu organlarımızla algılanamayan, görünmez bir tehlike oluşundan kaynaklanmaktadır.

HEPİMİZİN VÜCUDUNDA RADYASYON VAR
• Radyasyona maruz kalmak yeryüzünde yaşamanın doğal bir sonucudur. Sürekli olarak uzaydan gelen radyoaktif ışınlara maruz kaldığımız gibi Dünya’mızın kendisi de önemli oranda radyoaktiftir. Hava, su ve toprakta bulunan doğal radyoaktif maddeler nedeniyle hepimizin vücudunda belli oranlarda radyoaktiviteye rastlanır. Yaşanan coğrafi bölgeye göre değişmekle birlikte yıllık doğadan aldığımız radyasyon dozları ortalama 2,5 miliSievert (mSv) kadardır. Bu miktar yaklaşık olarak her saat 0,28 mikroSievert (Sv/saat) doğal radyasyona maruz kaldığımız anlamına gelmektedir. Bazı coğrafi bölgelerde yıllık doğal radyasyon düzeyleri ortalama değerlerin çok üzerine (10 mSV’den fazla) çıkmaktadır. Yine örneğin, düzenli uçuş yapan pilot ve uçuş personeli normal popülasyonun 3-4 katı kadar (yıllık ortalama 9 mSv) radyasyon dozuna maruz kalmaktadır. TAEK tarafından yapılan basın açıklamalarından santral yakın çevresinde ölçüm değerlerinin 0,9-17 Sv/saat düzeylerinde olduğu anlaşılmakta olup bu değerler ortalama değerlerin üzerinde olmakla birlikte henüz önemli bir sağlık riski yaratacak düzeylere ulaşmamıştır. Santralde çalışan 20 işçi 100 mSv üzerinde radyasyon dozuna maruz kalmış olmakla birlikte taranan 100 binden fazla insanda normal değerler üzerinde radyoaktivite saptanmamıştır.
• Düşük düzeylerdeki radyoaktivitenin insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri gösterilmemiştir. Karşılaştırma olabilmesi açısından tek bir akciğer filminden aldığımız doz 0,02 mSv, tiroid sintigrafisi sırasında alınan doz 2 mSv ve bilgisayarlı tomografi uygulamalarından aldığımız doz ise yaklaşık 10 mSv kadardır.

RADYASYON NE ZAMAN KANSERİ TETİKLER?
• Temel olarak radyasyonun her türlüsü zararlı olarak kabul edilmekle birlikte yıllık radyasyon dozları 100 mSv üzerinde olmadıkça kanser gelişme riskinde anlamlı artış beklenmez. Daha düşük seviyelerdeki yıllık radyasyon doz değerlerinin yarattığı risk pek çok başka risk faktörüne göre önemsiz sayılır. Kirli havası olan bir şehirde yaşamak veya karayolu ile belli bir mesafe yolculuk yapmak bile daha büyük riskler doğurmaktadır. Radyasyon dışında günlük yaşantımızda yer alan pek çok çevresel faktörün de kanser gelişimi ile ilişkisi bilinmektedir.
• Henüz nükleer santraldeki olaylar tümüyle kontrol altına alınmamış olmakla birlikte tarihteki örnekleri de dikkate alındığında yaşanan kazanın çevre ülkeleri veya ülkemizi tehdit etmesi ihmal edilebilecek bir olasılıktır. Santral çevresindeki gerçek durumu anlamak için ise bir süre daha beklememiz gerekecektir.

İYOT TABLETLERİ NE KADAR KORUYOR?
• Nükleer santral kazalarında açığa çıkan radyoaktif iyotun (I-131 ve I-129) tiroid bezi üzerindeki olumsuz etkilerinden korunmak için iyot tabletleri kullanılmasına ilişkin bilgilendirmeler yanlış anlamalara yol açmaktadır. Tiroid bezini radyoaktif olmayan iyot (potasyum iyodür) ile doyurularak radyoaktif iyotun tiroid kanseri gelişimi gibi geç etkilerinden korunmak mümkündür. Ancak bu sadece gerçekten nükleer serpintiye maruz kalan bölgedeki insanlar için uygulanması gereken bir önlemdir. Ne ülkemizde ne de Japonya’ya daha yakın olan ülkelerde iyot tabletlerinin kullanılmasına gerek yoktur. Bu tabletler ciddi allerjik yan etkiler yanında mide yakınmaları, cilt döküntüleri ve tükrük bezi iltihaplarına da yol açabileceğinden sadece gerçek bir serpinti durumunda resmi otoriteler tarafından tavsiye edilen bölgedeki halk tarafından ve tavsiye edilen doz ve süre boyunca kullanılmalıdır. İyot tabletlerinin gerçek bir serpinti yokken bir önlem olarak kullanılması kesinlikle tavsiye edilmez. İyot tabletleri iyota karşı allerjisi olanlar ile nodüler guatr, zehirli guatr (hipertiroidi) ve otoimmün tiroid hastalıkları olanlar tarafından kullanılmamalıdır. Gerçek bir nükleer serpinti sırasında bile olağanüstü yüksek I-131 seviyelerine ulaşılmadıkça 40 yaş üzerindeki kişilerin iyot tableti kullanması önerilmez.
• Ayrıca iyotlu tuz veya iyottan zengin bazı gıdalar tüketilerek bir koruma sağlanabileceğine ilişkin bilgiler de bilimsel temelden yoksundur. Halen tiroid bezini korumaya ihtiyaç olmadığı gibi gerçek durumlarda bu şekilde istenen tiroid korunmasını sağlamak da mümkün değildir. Bu tip gıdaların aşırı tüketimi gereksizdir ve sağlık riskleri oluşturabilir.
• Ayrıca iyot tabletleri olası bir nükleer santral kazasında açığa çıkabilecek radyoaktif iyotun tiroid bezinde birikmesini önler ancak radyasyonun diğer olumsuz etkilerinden koruma sağlamaz.
• Nükleer santral kazalarında sıklıkla açığa çıkan Sezyum-137 (Cs-137), Stronsiyum-90 (Sr-90) gibi diğer radyoaktif maddelerin vücutta birikimini önlemek için farklı önlem ve tedaviler gerekir. Ancak bu radyoaktif maddelerin santral yakın çevresindeki oranları bile henüz tehlikeli boyutlara ulaşmamıştır.
• Ülkemizde 99 farklı noktadan sürekli ölçüm yapan çok hassas radyasyon dedektörleri Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından anlık olarak izlenebilmekte olup şu ana dek olağan dışı hiçbir ölçüm kaydedilmemiştir.

TEHLİKEYE KARŞI HAZIRLIKLI OLMALIYIZ
• Yakın çevremizde eski teknoloji nükleer santrallerin varlığı nedeniyle olası nükleer tehlikelere karşı hazırlıklı olmak zorunluluğumuz vardır. Alınan olağanüstü önlemler nedeniyle nükleer kazaların çok nadir gerçekleşiyor olması kriz dönemleri dışında konuya ilgi duyulmamasına neden olmaktadır.
• Bize çok uzak mesafede gerçekleşen bu kazanın ülkemizdeki hazırlıkları gözden geçirmek ve eğitim eksiğimizi tamamlamak konusunda bir fırsat yaratmasını umuyoruz. Açık radyoaktif kaynaklarla tanı ve tedavi uygulamalarını yapmaya alışkın olan Nükleer Tıp uzmanlarının hem gerçek nükleer acillerde hem de eğitim çalışmalarında en kritik rolü oynayacağını düşünüyoruz.



 

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.