Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

MART 2019
DERİN SULARIN SESSİZLİĞİ

DERİN SULARIN SESSİZLİĞİ


1 Mart Cuma Venüs- Uranüs Karesi (14:31) ve Venüs Kova Burcuna Geçiyor (18:45)
"arkadaş olmak"

Arkadaş olalım mı seninle? Birbirimizi sevelim. Kim kimi sevmez ki gerçi? Sevgisizlik nasıl bir şey anlatabilir misin bana? Sevmeme şansı var mı birisinin birisini? Ne zaman sevgisiz olur bir insan? Seni benim için değerli kılan nedir? Arkamı kollayacağını bildiğim için mi arkadaşım olarak seçtim seni? Arkalarını kollayanlar mı olacağız yani şimdi? Kimden kollayacağız? Kim neden bizim ayağıma çelme takıp bizi düşürmek istesin? Ben kimin ayağına çelme takıp onu düşürmek isteyeyim? Var mı kötülük yapmak istediklerim? Vardır muhakkak... Olmuştur. Canım yanmıştır ve canını yakmak istemişimdir. Hayatta kalmanın kuralının bu olduğunu kabul etmişimdir. Aslında arkadaş olmak ne diye düşünüyorum biliyor musun? Aynı yıldızlardan dünyaya inmiş olmak. Aynı gökyüzünün altındaysak aksi mümkün mü? Aynı yıldızların çocuklarıyken bu kavga niye? Neden hep birlikte bir şeylerin üstesinden gelmiyoruz? Herkesin şifası birbirindeyken neden esirgiyoruz bunu birbirimizden? Bunları düşünüyorum. Bu kadar kolayken neden zorlaştırıyoruz? Sevmek istiyoruz ve kaçıyoruz. Kendimizi kaybetmekten korkuyoruz. Halbuki renklerime büründüğüm kadar zenginleşmez mi biz? Ah bu ben... Bir de sen... Sen ve ben... Biz... Arkadaş olalım mı? Paylaşalım mı? Bir şey söylersin sen, bir şey söylerim ben, sen ben olursun, ben sen; değişmiş bir bakmışız dünya, ne kaybeder deneyen?

5 Mart Salı Merkür Geri Hareketi Başlıyor (20:18)
"sular tersin tersin akar"

Geri hareket ne demek olabilir? Geriye dönüp bakmak mı? Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine deyimini anımsarsınız. Akıntıya karşı kürek çekmekten mi bahsediyor? Olmuyorsa zorlama, zorla güzellik olmaz derler hani! Tarih tekerrürden (tekrar) ibarettir denir ya, bu tekerrürün sebebi nedir? Tam da bu noktada geçmişini bilmeyen, geleceğine yön veremez diyen Mustafa Kemal Atatürk ve delilik, aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir diyen Einstein, bize neyi hatırlatmaya çalışıyor olabilir? Bir gezegenin geri hareketi, onun yönetiminde olan tüm konularla ilgili geriye dönüp bakma vaktinin geldiğini gösterir. Es geçtiklerimiz, üzerine kafa yormadıklarımız, koşuşturmalar içinde gözden kaçırdıklarımız... Ayağımıza takılıp duranlar bunlar değil midir? Sinek küçüktür; ama mide bulandırır. Bazen önemsemediğimiz küçük ayrıntılar, birtakım ihmaller, yarattıkları gündemlerle bizi yavaşlatarak öyle saçma sapan durumlarla karşı karşıya bırakır ki... Tekrar eden döngüler, bir çözüm yolu bulmak yerine benzer hataları yapmaya devam ettiğimizi anlatır. Merkür, iletişim gezegenidir. Yakın çevremizle kurduğumuz ilişkileri, onların ve onlarla olan süreçlerimizin ne kadar farkında olduğumuzu, bunun yaşam yolculuğumuza olan yansımalarını anlatır. Açık parantezler, bu dönemlerde tekrar masaya yatırılır. Helalleşme zamanıdır. Kaçtıklarımız bizi kapana kıstırır. Bu kötü bir şey değildir, taşıdığımız yükleri bırakabilmek içindir. Açık parantezler sürekli zihnimizi meşgul eder ve bu verim sağlamamızı engeller. Teşekkür edebilmek, küçük hikayenin büyük hikayedeki yerini görebilmek değerlidir. O zaman yol açılır. Zaten bu olasıya bir bakmışsınız geri hareket de tamamlanmıştır. Arada bir kabuğuna çekilmek, tüyleri parlatır. Açtığımız kanatların, ne için yola çıktığımızı hatırladığımızda anlamı vardır, değilse gagamızdaki bebeğin dede olması ve bizim hala yolda olmamız işten bile değildir. Seni seviyorum, bu zamanın büyüsüdür. Seni seviyorum; bununla birlikte yol arkadaşlığımız burada bitmişse, buna saygı duyuyorum. Yolun açık olsun, yolum da açık, elveda sevgili, biliyorum içimizdeki Tanrı sen olup, ben olup, biz olup daim bizimleydi.

6 Mart Çarşamba Uranüs Boğa Burcuna Geçiyor (10:26) ve 15⁰ Balık 47’ Burcunda Yeni Ay (18:03)
"kaynaklar ve olasılıklar"

Kaynaklarımızı daha farklı nasıl kullanabiliriz? Yeni zamanın dinamikleri neler? Teknolojik gelişmelerin ve bunlardan nasıl faydalanabileceğimizin ne kadar farkındayız? Krizi fırsata çevirmek deyince aklımıza neler geliyor? Sosyal ağlar ne zaman kaynaklarımız haline gelir? Ekip ruhu ne demektir? Bu ruhu var eden nedir? Nasıl bir motivasyon bizi bir araya getirir? Birlikte neler yapılabilir? Evrensel dinamikler neler? Yıldızların bize söylemeye çalıştığı ne olabilir? Nasıl bir dönemeçteyiz? Bizi buraya ne getirdi ve bu bizi nereye götürüyor? Bu süreçte neyi daha bilinçli kullanabiliriz? Ben kimim? Sen kimsin? Bizi bir araya getiren ne? Neyi göremiyor olabiliriz? Nerede, ne sebeple çuvallıyoruz? İçsel olarak neyi hatırlamaya ihtiyacımız var? Neyden beslenmeyi bir kenara ittik? Bu bizde neyi tüketti? Her şey nasıl başlamıştı? Nasıl bir hal aldı? Bize ne söylenmeye çalışılmıştı? Neye kulaklarımızı tıkadık? Şimdi nasıl bir sadeleşmeye ihtiyacımız var? Hayal gücümüzü nasıl kullanmalıyız? Hangi farklı olasılıkların farkına varmalıyız? Özel alanımızı nasıl korumalıyız? Nerede, kime sınırlar koymayı başarmalıyız? Sadakat nedir? Yol arkadaşlığı nedir? Karışan nedir? Bizi belirsizliklerin içine sürükleyen nedir? Ne zaman çakallık yapayım derken bir çuval incir berbat oluyor? Yalancının mumu yatsıya kadar... Ya seninki? Kim uçtu gitti? Kim kökleriyle sımsıkı tutundu toprağa; bununla birlikte dallarından göklere doğru uzanarak meyve vermeyi ihmal etmedi? Karşılıksız bir şey yapmayalı ne kadar zaman oldu? Bunu hep hatırlayın: Siz birisi için bir şey yapmış olduğunuzu sanırsınız; halbuki o bunu yapmanıza izin vererek sizin için çok şey yapmıştır. İşte varoluşun en değerli sırlarından biri...

7 Mart Perşembe Güneş- Neptün Kavuşumu (02:59)
"ben neredeyim"

Kendimi tanımlamakta güçlük çekiyorum. Sanki herkese benziyorum, herkes de bana benziyor. O kadar benzer ki her şey, kaybolduğumu hissediyorum. Bir girdap sanki içine sürüklendiğim, sonrası olmayacak gibi geliyor, döne döne daha derinlere doğru çekileceğim ve her şey sona erecek! Bu kadar çabuk mu? Derken öyle olmadığının farkına varıyorum, bunun kötü bir rüya olduğunun. Yine de rüyanın etkisini üzerimden atamıyorum. Bu bilinçaltımın bir oyunu mu? Bana bir şey mi anlatmaya çalışıyor? Bana bir şey mi hatırlamaya çalışıyor? Bir masal kahramanı gibi hissediyorum bazen kendimi... Ya bu masalda ben, prens ya da prenses değilsem? Ya ben kötü kalpli cadıysam ve masalın sonunda başıma çok kötü şeyler gelecekse? Bunu bana düşündüren ne? Ben kötü kalpli miyim ki? İyi de kötü, kötü olduğunun farkında mıdır ki? Bilmiyorum. Sadece şunu hissediyorum, biraz zaman geçecek ve her şey, daha farklı hissettirecek. Şimdi kalbime kulak veriyorum ve onun bana dediği gibi ilerliyorum. Şimdi fark ettim. Ben kötü kalpli cadı değilim. Ben o masallardaki prens ya da prenses de değilim. Ben sadece benim ve kendi yolculuğumda bunun benim için yeterli olacağından eminim.

9 Mart Cumartesi Güneş- Satürn Sekstili (09:10)
"uyan hadi, sabah oldu"

Alarm sesi... Uykunun en tatlı yeri... "Lütfen, biraz daha!" On dakika ertelemeler... Tanrım, ne kadar tatlı... Sıcacık yatak... Bir de oradan çıkmak! Sanki annenin rahminden zorla çıkmaya zorlanıyormuşsun gibi! "Neden bunu yapmak zorundayım ki!" Bir çığlık! "Tamam, kalktım işte!" Derken yüzüne çarpan, buz gibi suyun kaldırma kuvveti! Biraz daha iyisin sanki! Kahvenin iç gıcıklayan kokusu... Güneş ışıklarının pencereden nazlı nazlı içeri süzülüşü... Uyanmış bir gökyüzü, uyanmakta olan yeryüzü... O kadar da kötü değildir belki ha uyanmış olmak? Yapılacak işler var. Bugün heyecanlı bir gün! Hatta uzun süredir beklediğin o büyük gün bugün değil miydi? Hadi bugün içinde olmaktan en mutluluk duyacağın kıyafetleri geçir üzerine! Aynada kocaman bir gülümse kendine... Gülümse lan! Ne kastın! Hah, şöyle! İçinde uyanan umut, boşa değil! Uyanmış olabilmen, tesadüf değil. Gün aydı, ya sen?

10 Mart Pazar Mars- Neptün Sekstili (18:19)
"bu sabahların bir anlamı olmalı" (Vega)

"Uzun, ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece.
Bilmiyorum ne haldeyim,
Gidiyorum gündüz gece." (Aşık Veysel ŞATIROĞLU)

Dünya gailesi der eskiler... Bitmek bilmez. Onun içinde filizlenenlerse bizi buradan sonraki yolculuğa hazırlamakta olanlardır. Bir şey yapmak gerek, boş duranı ne kul sever ne de Allah; bununla birlikte nasıl yapmak, işte sır burada... Aç mezarı yoktur denir, çok doğrudur. Bir şeyler yapan, bu konuda kendini geliştiren ve burada istikrar sağlayan, mutlaka bir yerlere gelir. Erdem, daimi olanın geçiş biletidir. Erdemsizlikse, geçici zaferlerin kandıran çiçeği... Öyle ki çekiciliğiyle sizin aklınızı başınızdan alır, kokladığınızda aldığınız zehirse, yavaş yavaş sizi sona hazırlayacaktır. Belki her zaman böyle değildir. Kimileri bir vurgun yapıp köşelerine çekilebilecek kadar şanslı olabilir. İşte burada da nerede duracağını bilme dersi devreye girmiştir. Kafası iyi olanla, kalbi tümüyle temizlenmiş olan ilk bakışta benzer yerlerdeymiş gibi görünebilir. Birisi geleceğin kanatlarını açmış, birisiyse zamansız gelenin yükü altında şimdiden ezilmektedir. Bu halin içselleşmesi için, önce aldığı kredileri ödemesi gerekecektir, yani bedenindeki toksin, ruhundaki yükleri bir an önce üzerinden atabilmesi, aksi takdirde iniş sırasında çakılması, öyle olası ki...

13 Mart Çarşamba Güneş- Pluto Sekstili (16:29)
"karanlığın ışığı"

Taşıyamayacağımız kadar ağır mıydı? Üstesinden gelemez miydik? El ele tutuşsak? Birlikte olsak... Yine olmaz mıydı? Acıyı, sevgiyle iyileştiremez miydik? Kocaman açsak bile mi kalbimizi? Zamanın bize hediye ettiği her şeyi kucaklasak, ortaya koysak da mı? Anılarımızı, aştıklarımız, birlikte göğüs gerdiklerimizi, bugüne nasıl geldiğimizi, neleri geride bıraktığımızı hatırlasak, hatırlatsak birbirimize, olmaz mıydı? Sevgi neydi? Ne zaman kendini gösterirdi? "İyi günde, kötü günde..." Kötü dememizin sebebi neydi? İşler yolunda gitmemiş miydi? Yol belki olduğunu sandığımız değildi. Rota yeniden oluşturuldu ve artık hedefe varılabilirdi. Her zaman söylerim, insan karakterini iyi günde değil, kötü günde gösterir. Gözündeki umut ışığıdır sevgi, sevdiğinin... Omzuna dokunan eldir, derin bir sarılıştır. Bunu başarmış olanlar, cennetin bahçesindedir. Onlar için korku var mıdır? Yoktur. İnanç, en değerli hazinedir. Zihin engellere değil, çözüm yollarına odaklandığında, birileri bunu hatırlattığında ve duygu durumunun dışına çıkıldığında, üstesinden gelinmeyecek şey yoktur. Kalbine bir ışık yak, ışığın karanlık çöktüğünde anlamlı olduğunu ve ışığın karanlığı, karanlığın ışığı çağırdığını bilerek. Gündüz yakılan farlar, işin usulündendir. Görüş açısı ancak gece çöktüğünde anlam taşıyabilir ve uzunları yakmak her zaman maharet değildir. Işığınızı kimsenin gözünün içine sokmadan, zarifçe yol alabilmeniz gerekir. Küçük olan değerlidir ve yeterlidir. Kimsenin kimseye ihtiyacı yok, herkesin kendinde olanı hatırlamaya ihtiyacı var, işte sevgi bunu mümkün kılandır.

14 Mart Perşembe Güneş- Jüpiter Karesi (03:29), Mars- Satürn Üçgeni (12:02) ve 23⁰ İkizler 33’ Burcunda İlk Dördün
"yol seni çağırıyor, sen kimi çağırıyorsun?"

Hiç gitmesen, hiç dönemezsin. Hiç gidip de dönmesen olduğun yerin değerini bilemezsin ve asla zenginleşemezsin. İnsanın zenginliği, yaşam deneyiminin renkliliğidir. Hep aynı yerde olsan, hep aynı yerden baksan, farklı koordinatların duygularına, düşüncelerine olan armağanına kendini açmamış olursun. İnsan yedi katmandan oluşur: Maddeyle kurduğu ilişki, duyguyla kurduğu ilişki, kendiyle kurduğu ilişki, kalbiyle kurduğu ilişki, yaratıcı gücüyle kurduğu ilişki, görünenin ardındakiyle kurduğu ilişki ve Tanrıyla kurduğu ilişki. Hayatta kalmak için hangi potansiyellere sahip olduğunun farkına varmak ve onları kullanılır bir hale getirmek ilk aşamadır. Bu aşama bizi duygularımızla baş başa bırakır. Duygular, her şeyin başladığı yerden bugüne üzerimizde birikenlerdir. Yaşam tortuları... Yaşanmışlığın izleri, eşyaya da insana da değer kazandırır. Zamana yenilmeyen, onun önüne getirdiklerinden beslenen, değerlenir. Bir eşyaya da bir insana da baksanız, kendiyle kurduğu ilişkiyi görürsünüz onda ve ona bir değer biçersiniz ya da onun kendine biçtiği değeri sanki üzerinde bir etiket varmışçasına hissedersiniz. Kendine biçtiği değer, geçtiği sokaklarda nasıl yürüdüğünü belirler. Kimi farklı dünyaları keşfetmenin büyüsünü yaşarken kimi sadece tüm bunların ne zaman biteceğini sorar. Varlık içinde yokluk, böyle bir şey olsa gerek! (Devamı yarınki yazıda...)

15 Mart Cuma Güneş- Merkür Kavuşumu (03:47)
"kendimi ararken her şeyi buldum"

(Başı önceki günün yazısında...) Kendiyle kurduğu ilişki insanın, yaşamla ve yaşayanlarla kurduğu ilişkiye karşılık gelir. Kendini ifade etmek, kendini ortaya koymak, potansiyelini ortaya çıkarmak, kendi doğasını tanımak, kendi dilini yaratmak, özü sözü bir olmak, sevdiği şeyi yapmak, bir şeyi severek yapmak, ona kalbini katmak, kalbini açmak, kalbinin sesini duymak, kalbe dokunmak... Kalp, insanın kişilerle savaşının, aslında kendiyle savaşının sona erdiği yerdir. Burası ayrışma değil, birleşme yeridir. Jung buraya "benlik" der. Duygular, bilinçdışı diyebileceğimiz bir boyuta karşılık gelir, orada herkes, her şey vardır. Anne- babamız vardır, onların üzerlerine sinen atalarımız, yaşadıkları dönemin dinamikleri, tarih, insanlık vardır. Kendimizle kurduğumuz ilişki, egonun salınımlarıdır. Ego tu kaka değildir, sadece iki ucu keskin bir kılıçtır. Onu doğru bir şekilde taşıyıp yönlendiremediğimizde, zarar verir. Bu zarar, tek taraflı değildir. Sağlıklı bir ego, kazan- kazan ilkesiyle hareket eder ki bu da arzularımızı gerçekleştirmek için uygun çözümler bulabilmek ve sağlıklı ilişkiler kurabilmekle mümkündür. Benlik, bağlantıların farkına varmak ve resmin bütününü görmek demektir. Orada iyi ve kötünün yerini yol ve yolculuk alır. Burası Tanrının yar ve yardımcımız olduğunu anladığımız yerdir. Tanrı dışarıda değil, içeridedir. Aklımızdır o bizim, sezgimizdir; inşa edendir, inşa olandır. İnsan, bunu hatırlamaktan sorumludur. (Devamı yarınki yazıda...)

16 Mart Cumartesi Merkür- Jüpiter Karesi (01:16), Merkür- Pluto Sekstili (15:07)
"yaratıcı güç ve ruha açılan kapı"

(Başı önceki günün yazısında...) İnsanın sırrı, onun sesinde saklıdır. Seslendirdikleri, ses verdikleri, sesi oldukları, sessiz kaldıkları, sesini kıstıkları, sesini açtıkları... Kulağa hoş gelen sesler ve bu seslerin bir araya gelerek içimizi titreten melodiler, doğadaki seslerle uyumlu olanlardır. Dünya bir müzik aleti olarak düşünülebilir, doğanın ruhu onunla harikalar yaratıyor. Kuşun sesi, suyun sesi, rüzgarın sesi, yağmurun sesi, yaprakların sesi, dalgaların sesi... Hangi eser güzel olabilir? İçinde bu sesleri duyabildiğimiz bir eser... Bestekar, bir mimar gibi çalışır. Bu mimar, bir boyutun, hatırlanacak olanın mimarıdır; bizi boyutlar arası bir yolculuğa çıkarır. Her ses, bir kapı olur. Bu kapı, öze, her şeyin bir olduğu, hepimizin birbirimizden farksız, bir tek beden olduğumuz yere açılır. İşte o zaman hatırlarız nereden geldiğimizi, ne için geldiğimizi, bizi burada buluşturanın ne olduğunu, saklı olanı, onun bizi nereye çağırdığını... Perdeler kalkar. Tanrı biz olur, biz Tanrı oluruz. Yaratıcı güç... Yarına bırakılan en büyük armağan, bir hayaldir. İşte o hayal, bir şarkı olur. Sesler, birer tuğladır. Mimarın titizliği, inşa olanın güzelliği demektir. Seslerin bu gizemli dünyasına ne kadar yakınsınız? En son ne zaman ses banyosu yaptınız? Doğanın sesleri, evrenin müziğine de açılan kapı olabilir mi? Gezegenler, yıldızlar da bu müzikle hareket ediyor olabilirler mi? Bu bir dans mı? Onlar bizim duymadığımızı mı duyuyorlar? O yüzden mi birçok ritüelde enstrüman çalarak, şarkı söyleyerek ve dans ederek transa geçilir? Bu bizi ruhla mı bağlantıya geçiriyor? Ruh nedir? Ruh, her şeyin hatırlandığı yer midir? Ses, göz, kapı... Seslendirdikleriniz, hayat verdikleriniz olabilir mi? Gördükleriniz, gösterdikleriniz? Tanrı sadece hatırlamamızı mı istiyor? O nerede? "Ben buradayım."

18 Mart Pazartesi Merkür- Mars Sekstili (05:23)
"savaşan düşünceler"

Bir yanınız bir telden bir yanınız bir telden mi çalıyor? Her kafadan bir ses çıkıyor gibi geliyor ve bu gürültü sizi yoruyor mu? Sizin kalbinizden geçen ne? Arzunuz ne? Bunun için ne yapıyorsunuz? Neyi gözlemliyorsunuz? İçinde bulunduğunuz sürecin ne kadar farkındasınız? Şahit mi oluyorsunuz yoksa kendinizi sürüklenirken mi buluyorsunuz? Ne zaman hemen üzerinizdeki o dala tutunup önce bu sürüklenişi sonlandıracak ve arkasından da ne yapacağınıza karar vermeyi başaracaksınız? Gecikmiyorsunuz, olay mahalinden uzaklaşıyorsunuz, bunu anlamak gerek! Daha sonra geri dönmek zorunda kalmamak için şimdi her şeyin yerli yerinde olduğundan emin olmalısınız buradan ayrılırken! Eksik bıraktığımız her şey kendini tamamlatmak üzere hiç ummadığımız anda önümüzde beliriyor. Öyleyse açık parantezler kapansın!

20 Mart Çarşamba Mars- Pluto Üçgeni (13:41), Merkür- Satürn Sekstili (16:26) ve Güneş Koç Burcuna Geçiyor (23:58)
"doğa uyanırken"

Ölümün sonrasında gelir doğum! Nasıl bir ölüm? Bir annenin ölümü olabilir mi bir çocuğun doğumu? Anne için bir dönem kapanmıştır ve yeni bir dönem açılmıştır. Anne mi kahramandır yoksa doğan çocuk mu? Anne kendi hikayesinin kahramanıdır ya da savaşı şimdi başlamıştır. Nedir savaştığı? Gölgeleri mi? Korkuları mı? Duyguları mı? Sancıları mı? Bu sancılar sadece fiziksel mi? Çocuk için de mi bir dönem kapanıp yeni bir dönem açılmıştır? Daha önce neredeydi? Nereden geldi? Ölüm neydi? Yaşam neydi? Yaşamak için ölmek neydi? Ölmek için yaşamak neydi? Hangisiydi yaşayanı hiç doğmamış olandan ayıran? Yaşarken ölmek, hiç doğmamış olmak? Kaç ölüm, kaç doğum vardı bir yaşamda? Ne kadar sessizdik? Ne kadar çığlık vardı? Ne zaman duyulurdu sesimiz? Sesi duyulan neydi? Nasıl bir şarkıydı eşlik ettiğimiz? Doğanın şarkısı mı? Doğanın bize öğrettiği neydi? Uyumlanmak mı yoksa yaratmak mı? Doğanın kendisi olduğumuzda mı yaratıcı güç bizde var olma şansı kazanırdı? Yarattığımız neydi? Bir hayat mı yoksa çok daha fazlası mı? Hayatlar, hayatlarda mı yaşardı? Ölmeden ölmek bize neyi hatırlatmaya çalışmaktaydı?

21 Mart Perşembe 0⁰ Terazi 09’ Burcunda Dolunay (03:42), Venüs- Mars Karesi (10:07) ve Venüs- Jüpiter Sekstili (16:16)
"kalıyor muyuz gidiyor muyuz"

Benimle savaşıp durmaktan vazgeçer misin? Ben sen değilim, beni sen olmak zorunda bırakma lütfen! Kendinle verdiğin savaşı bana yansıtmaktan vazgeç! Bu çok yorucu! Sana yardımcı olmamı istersen, en azından denerim; bununla birlikte bana ait olmayan ve etkisiz eleman olduğum bir savaşın içinde beni tüketmemelisin! Ne demek istediğimi anlıyor musun? Anlıyor olduğunu umuyorum. Bazen ben bile anlamıyorum çünkü ne demek istediğimi! Adını koyamadığım bir şeyler var. Kızıyorum, küsüyorum. Gitsem de kaçamayacağımı biliyorum ve kendimi yine senin karşında buluyorum. Dans edebilecekken neden savaşıp durduğumuzu, neden yaralar açtığımızı birbirimizde, neden kapattığımızı kapılarımızı, o kapıların ardında neden daha güvende hissettiğimizi kendimizi anlayamıyorum. Benimle savaşıp durmandan şikayet ederken kendimi sürekli bana açtığına inandığım savaşla savaşırken buluyorum. Kendimle de savaş halinde olduğumu itiraf etmeliyim. Aslında kendimi masaya yatırıp durmaktan bir an için kurtulsam belki seni de didikleyip durmayacağım, bu kadar rahatsız etmeyecek beni bana karşı tavırların, iyi bir gününde değil belki de diyebileceğim, sakinleşmeni bekleyebileceğim ve belki sen bana her şeyi kendiliğinden anlatmaya başlayacaksın, bir çözüm yolu bulacağız birlikte, sarılacağız. O kadar dolu oluyorum ki patlıyorum. Gölgemizle savaşıyoruz ve ben sende olan o beni heyecanlandıran, bana iyi gelen şeyi; sen bende olan o seni heyecanlandıran, sana iyi gelen şeyi unutuyoruz. Böyle başlamamıştık. Bunun için de başlamamıştık. Nerede yolu şaşırdık? Nerede söndü ışıklar, şimdi onu nasıl yakacaktık? Kalman, kalmam için değil! Seni burada tutabilmek ya da kendimi burada tutabilmek için değil! Tekrar insan olduğumuzu, birbirimizin seçimimiz olduğumuzu, mahkum olduğumuz için değil arzu ettiğimiz için burada olduğumuzu, dilediğimiz zaman gidebileceğimizi, gitmenin bir son olmadığını, her neyse yaptığımız, bunu birbirimize duyduğumuz saygıyı hissettirerek yapmanın bize kendimizi iyi hissettireceğini hatırlayabilmek için...

24 Mart Pazar Merkür- Jüpiter Kavuşumu (19:27)
"baktığımız pencere"

Ben bir şey görüyorum, gördüğümü kendi değerlerim üzerinden bir yere koyuyorum, belki de en değerli olan şeyi yitirmiş oluyorum, konuya tarafsız yaklaşmak! Taraf oluyorum ve doğrularla yanlışları keskin çizgilerle birbirinden ayırıyorum. Konuları da doğru olanlar ve yanlış olanlar ayrımım üzerinden değerlendirmeye başlıyorum. Bir kişinin inandığı ya da savunduğu şey bana hitap ediyor olduğunda (burada kendimizi tanıtmak için kullandığımız isimlerden bahsediyorum; dini inanç olabilir, vejeteryan ya da vegan olabilir, Budist ya da yogi olabilir, cinsel kimlik özgürlüğünü savunan birisi olabilir), onu iyi kabul ediyorum. Benimle ortak inanca ya da inançlara sahip olmadığında, onu kötü kabul ediyorum. Ondan her şey beklenir, artık bundan eminim! Onu dışarıda bırakıyorum. İşin komik yanı ondan zarar görmüyorum. İyi kabul ettiğim kişiden zarar görüyorum. Çünkü onun davranışlarını tarafsız değerlendiremiyorum. O benim için hep doğru, doğru olmalı, aksi hayal kırıklığı olur benim için ve beni hayal kırıklığına uğratmamalı! Ben mesela, nasıl harikayım, nasıl hiç hata yapmıyorum! Acaba öyle mi? En azından deniyorum! İyi de ne kadar başarılıyım? Yoksa cevap açık mı? Hatalar bizi eğer daha geniş bir farkındalığa çıkarıyorsa, yerindedir. Buna kimsenin itirazı olmaz. Varsa bunun adı hoşgörüsüzlük olur ki o kişi kendisine karşı da en az size olduğu kadar gaddardır. Onu bir kenara koyalım. Biz yeter ki şunu unutmayalım: Her seferinde aynı yerde buluyorsak kendimizi, derdimiz anlamak değil inanmaya çalışmaksa, Perşembe’nin geleceği Çarşamba’dan bellidir, ilgililere duyurulur.

26 Mart Salı Venüs Balık Burcuna Geçiyor (21:43)
"daha kaç vücut gerek bana, benim seni unutmama" (Teoman)

Bir tek beden, bir tek insan, bir tek parça, o parça bütün... Bütünü parçada, parçayı bütünde yaşamak... Sevmek ve sevişmek... Ne yanlış anladık biz şu sevişmek işini! Sevmeden, "birbirini sevmek" mümkün olabilir miydi? Kimi sevdin? Kimi özledin? Kimin hayaliyle dokundun ona ya da neyin hayaliyle yaklaştın ona? Sana bu hayali kurduran neydi? Her şey nerede başlamış olabilir?

Unutulacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Bir şeyi unutmak için bir kişiye dokunmanın insanın kendisine de, dokunduğu kişiye de hatta unutmaya çalıştığı kişiye de yapacağı en büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. Değerli olan hatırlamaktır. Sevmeyi hatırlamak, sevginin nasıl bir yolculukla varılan bir yer olduğunu...

Güvenle başlar sevgi, bu tohumun ekildiği topraktır. Herkes birilerine güvenmeye çalışır bunun tam olarak ne olduğu anlaşılmadığında, sevmek kendine güvenmekle, yeterlilik duyguyla başlar. Eksikliğini hissettiğin bir şeyi tamamlamak arzusuyla yola çıktığında, daha fazlasını kaybedeceğinin resmidir. O senin mutluluğun olmayacak, daha doya doya yaşadığın bir hayat, sonsuza dek sürecek bir heyecan olmayacak. Birçok şeyi tüketmiş olduğun gibi tüketeceksin onu da; çünkü kaynağın sen olmana rağmen sen bunu hatırlamış değilsin.

27 Mart Çarşamba Venüs- Uranüs Sekstili (18:45)
"Öper beni annem yanaklarımdan, güzel bir rüyada, sanki sevdiklerim hayattalarken hala"

Sevgi, hislerine kulak verebildiğinde filizlenir. İçinde kopan fırtınalar, çakan şimşekler, düşen yıldırımla, dev dalgalar, sonrasında doğan güneş... Fırtınanın kokusunu aldığında, denize açılmamak gerekir. İyi bir denizci bunu bilir. Denizin dili, insanın duygu dünyasının dilidir. Sıkıntılı olduğunda, patlamaya az kaldığında, kendini hissettirir. Bir karın ağrısı var bundan mı denir? Kötü hisler yoktur biliyor musunuz? Tanımlanamamış hisler vardır. His, gizem demektir. Bu gizem, sevmenin başlattığı yolculuğun özetidir. İnsan kendi gizemine yola çıkmıştır, yaşamın gizemine, doğanın gizemine, ruhun gizemine... Hisler her zaman masum değildir. Bu bile kötü olduğu anlamına gelmemektedir.

Sevgi, içimizde yanan ateş olduğunda, bir gonca belirmiştir ufukta! Az kalmıştır, mis gibi kokular saçmasına etrafa... İçimizin ısınması bundan mı ileri gelir? Nedir içimizi ısıtan? Bir çocuk kadar samimi olabilmek mi? Kalkanlarımızın inmesi mi? Zehir dediğimiz, sıkışmış duygular... Onlar dışa vurulduğunda, ille fırtınalar kopararak olması gerekmiyor bunun, uygun bir dille neden olmasın? Karşı taraf bunu bir saldırı kabul etmek yerine, onun bir sancısı olarak kabul edip oraya elini koyabildiğinde, bunun adı şifadır. Özlerin selamlaşması, özlerin tokalaşmasıdır.

Şimdi bağ kurulmuştur. En azından sağlıklı olan budur diye düşünüyorum. Şimdi birbirini tanımaya başlar iki insan, çiçek açmaya başlamışızdır. Çiçek yarının sırrını içinde barındırır, yarına uzanmamızı sağlayacak o değil midir? Tohuma gebedir çiçek, çiçeğe gebe tohum... Sevmek, kişilerin ötesindedir. Kendimizin bile ötesindedir. O bir bilinç seviyesi, o bir makamdır. O makamı hak edenler, kanatları açılanlardır yaşamda ve artık sevmeyi bilirler, sever ve sevilirler. İşte sağlık, sevginin şifa olması, savaşın yerini zaferin alması, burada mümkündür. Hep birlikte kutlanamayan, herkesin kalbine dokunup onda umut ışığı yakmayan tüm zaferler eksiktir. İşte aranan hazine budur.

28 Mart Perşembe 7⁰ Oğlak 11’ Burcunda Son Dördün (06:09) ve Merkür Geri Hareketi Bitiyor (15:58)
"ben bu filmi daha önce gördüm"

Son zamanlar sizde de böyle bir duygu uyandı mı? Sanki ben bunları daha önce de fark etmiştim! Hatta kendime sözler vermiştim! Tutamadığım sözler... Sevmek, sevilmek söz konusu olduğunda ne kadar savunmasızız değil mi? Etrafına duvar örmenin hiçbir anlamı yok; çünkü sosyal bir varlık olan insan eninde sonunda o duvarın ardına birisini alıyor ve tüm yatırımı duvara yaptığından içeride oldukça incinmeye açık oluyor. İncinmeyecek miyiz peki? İncinmeyelim mi? Kaçalım mı? Herkese küselim mi? Bu daha mı güvenli? Yaşasın mı diyelim böyle olduğunda? Değil işte... İncinmek kötü bir şey değil ki! Yaralar iyileşmiyor mu? İyileşiyor. Hatta öyle bir şey ki dış dünyadan soyutlanmış olarak büyüyen çocuğun bağışıklık sistemi, dış dünya ile çok daha güçlü bir temas kuran çocuk kadar güçlü olmuyor. Demek kendimizi korumaya çalışırken kendimizi dayanıksız ve tahammülsüz bir hale getiriyoruz ki bu da sağlıklı ilişkiler kurmamızı neredeyse imkansızlaştırıyor. Bu durumda benim kendime verdiğim sözleri tekrar bir gözden geçirmem gerekiyor. Birilerini silip atarak işin içinden çıkılacak gibi değil! Yeri geldiğinde sınır koyabilmek hikayem, uygun bir dille! Ya bunu öğreneceğim ya da alanımın tahribatıyla attığım çığlıklar içinde kaybolup gideceğim.
Güçlü duvarlara değil güçlü bir duruşa ihtiyacım var. Kendimi ifade edebilmeye, karşımdakini anlayabilmeye, paslaşabilmeye; çünkü anlaşılan yaşam bir takım işi! Liderlikse bu aşamanın hakkını vermeden mümkün olmuyor. Şimdi derin bir nefes alarak kendimin biraz daha farkında olmaya ihtiyaç duyuyorum. Kızgınlığı bir kenara bırakıp akılcı davranmam gerekiyor. İlk okuduğumda nasıl anlamamışım diye kendimi yerden yere vurmanın bir anlamı yok. Bir daha okurum ve daha farklı bir yerden bakarım. Daima ileri! Aksi mümkün mü ki? Bana aynı suda iki kere yıkananı bulun getirin! Yok öyle biri değil mi? Şimdi her anı o anın dinamiklerine kendimizi açarak ve bizi bu ana taşıyan varoluş yolcuğunu da onurlandırarak değerlendirme vakti! Her biri, paha biçilmez birer öğretmendi. Ders tekrarı yapmak yerine sınavı vermek ve o an gelene dek gerekli hazırlığı yapabilmek, bize düşen. O zaman filmin sonu bugünün armağanı olabilir.

31 Mart Pazar Mars İkizler Burcuna Geçiyor (09:12)
"kullanılan dil"

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır atasözünü şöyle bir masaya yatıralım! Yılan, bilgi ağacına sarılmış olarak çıkar karşımıza ki burada bilginin koruyucusu mudur, bilginin yapısına mı işaret eder yoksa bilginin bizde yarattığı etkiye mi ilk bakışta anlamak çok da mümkün değil. Yılan, tehlikeli bir hayvan olmasının yanı sıra ilaç üretiminde zehrinden faydalanılır. Birçok kültürde tıp ve sağlık sembolü olarak karşımıza çıkar. Hermes’in asası olarak da bilinen kadüse (kanatlı asaya dolanmış yılan) bize Kabala öğretisindeki hayat ağacını (yaradılış sırrı) ve buradaki yolları düşündürür. Sembolizmi incelediğimizde, asa ile ağacın benzer şekillerde kullanıldığı görülür; dolayısıyla Hermes’in asası aslında Hermes’in ağacı olarak hayat ağacına bir gönderme miydi yoksa hayat ağacı Hermes’in asasının biraz daha açılan ifadesi miydi? Ağaç her sonbaharda yapraklarını döker, ilkbaharda yine canlanır. Yılan da tıpkı ağaç gibi her yıl deri değiştirir. Anlatılmak istenen ölüm sonrası gelen doğum olabilir mi? "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." sözünü hatırlatıyor insana değil mi? Hermes’in asasındaki iki yılanın kesiştiği noktalardaki boşluklar çakralara (insan bedenindeki enerji merkezleri olarak kabul edilen sinir ağları) karşılık gelir. Hayat ağacı da insan bedeni üzerine oturur ve çakraları onun üzerinden değerlendirmek de mümkündür. Burada tatlı dil yükselişin basamaklarından çıkmak mı demektir? Uzak doğuda sarmal anlamına gelen kundala kelimesinden gelen kundalin de uyuyan yılan olarak kabul edilir ve tüm pratiklerin onu uyandırmak adına olduğundan bahsedilir. Bizde de uyuyan yılanı uyandırma denir. Ne tesadüftür ki uzak doğuda da kundalini uyandırmanın büyük bir sorumluluğu da almak demek olduğundan bahsedilir. "Bilgi suç, bilgi ceza!" diyen Candan Erçetin’i hatırladınız mı? Ya yasak elmanın bilgi ağacının meyvesi olduğunu? Yasak olması, hak edilmemiş olduğu anlamına geliyor olabilir mi ya da içselleşmemiş, yüzeysel? Kullanmasını bilmeyenin ve kullanmakta olduğunun sorumluluğunu almayanın elinde her şey çok tehlikelidir ve bu tehlike tek taraflı da değildir. Sizin de tam da içinde yaşadığımız dönem gözünüzün önüne geldi mi?

Dosta selam olsun,

Hüseyin Akdağ

Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz:

0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com

Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.

ASTROLOJİ BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.