2 Şubat Cumartesi Mars (koç)- Pluto (oğlak) karesi (05:19)
"değişimin rüzgârı"
Ne içindir mücadelesi insanın? Var olan bir yarayı sarmak için mi yoksa yeni yaralar almaktan korunmak için mi? Yara almamış olanın mı daha büyüktür korkusu yoksa çok yara almış olanın mı? Bir yara nasıl iyileşir? Nedir yaralayan? Kötü kılan nedir? İyiyi kötüden ayıran? Kötülük yapan herkes kötü müdür? İyiliği dokunmuş herkes iyi midir? İnsanın aklına "kötünün kötüsü, kötünün iyisi, iyinin iyisi, iyinin kötüsü" geliyor. Rahmetli Babaannem hep Allah kötünün iyi zamanına denk getirsin derdi. Kötü olmak mı isterdim yoksa iyi mi? Kime iyi, kime kötü? Ne zaman iyi, ne zaman kötü? Hangi kötü, hangi iyi? Ne kadar iyi, ne kadar kötü? Ne kadar iyi olmaya çalışırken ne kadar kötü olduk? Ne kadar kötüyken aslında neye ne kadar iyi geldik? Ya kendimize? Kendimize ne kadar iyi geldi, ne kadar kötü tüm bunlar? Ne kadar hafifti kalbimiz? Ne zaman sulara gömüldük? Hangi düşlerle taşın altına koyduk elimizi, yükselen sevincimizde ne kadar samimiydik? Ne bekledik? Neyin savaşını, nasıl verdik?
3 Şubat Pazar Venüs (yay)- Uranüs (koç) üçgeni (01:41) ve Merkür (kova)- Jüpiter (yay) sekstili (23:54)
"kalp- akıl sentezi"
İyilik yap denize at, kul bilmezse halik bilir diyen atalarımız da karşılıksız bir şey yapmıyor muymuş nedir? Kendimi iyilik nedir diye düşünürken buluyorum. Nedir iyi olma, iyi gelme, iyi hissetme, hissettirme hali? "Allah’ın sevgili kulu" olalım, diğerlerine fark atalım, herkes bizi çok sevsin, takdir toplayalım, parmakla gösterilelim, hayırlı evlat diye anılalım, namımız yürüsün diye mi? İyilik bir maske mi yoksa? Arkasına sakladığımız bir karanlık mı var? Ne zaman iyi olur insan? Bunun gayretinden özgürleştiğinde... Salt kalbinden geleni yapabildiğinde... Yaptığı şeyin altında sizi ezmemeyi başarabildiğinde... Olmayınca olmuyor işte... İstediğini vermediğinde, geçir zinciri boynuna, düşür önüne... Ne zaman sevdin? Sevebileceğini hissettiğimde... İnanabildiğimde... Ya sen bu çaba içindeyken onun içindeki tüm umutlar bir bir tükenip karanlığın içine gömülerek seni terk etmişse? Herkes eşiktedir. Korkun, korkusu olabilir. Bu korkuyu kenara koyup orada olmanın mutluluğu ve şükrüyle geçip gidebildiğinde seninle gelen, kalbindir. İşte akıl bunu görüp söylediğinde erdiğindir.
4 Şubat Pazartesi Venüs Oğlak Burcuna Geçiyor (00:29) ve 15⁰ Kova 45’ Burcunda Yeni Ay (23:03)
"eskiler ve yeniler"
“Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikiler alıyorum.
Bir de rakı şişesinde balık olsam” (Orhan Veli Kanık)
Eski, anıdır. Yeni, o anıların tacıdır. Ne alıyoruz, ne veriyoruz? Bunun adı yaşamdır. Eskiyle kurduğumuz ilişkinin derinliği yeniye ne kadar uzanabileceğimize dair fikir verir. Sevgi; sadakat, tevazu ve anlayış gerektirir. Bunlarla beslenmediğinde hırçınlaşır, yanar sevgi, yakar. Hiç enstrüman çalmayı denediniz mi? Denemişseniz, parmak uçlarının nasır tutmasının nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz. Bu nasır olana kadar parmağınız acır, uzun bir çalışmanın sonucu oluşan bu nasırsa artık canınızın acımayacağının göstergesidir. Bedeniniz sevgiyi taşıyabilecek özel bir yapı geliştirmiştir; sadakati, tevazuyu, anlayışı taşıyabilecek... Nasır tutmuş eller, emek kokar. O emek, kim bilir hangi yüce amaçlara hizmet etmiştir. Belki bir hanenin, ailenin, yuvanın mutluluğu olmuştur, belki bir çocuğun, hatta o çocuğun geleceği... Fedakarlıklar, kahramanların arkalarında onları destekleyen güçtür. Onun yanında duran, onu yüreklendiren görünmeyen eller, gözler, sesler...
"Hadi, hadi, yapabilirsin!"
"Ama..."
"Hayır, hayır, sen sadece yapmakta olduğun şeye odaklan, gerisini bize bırak!"
Geleceğe yatırım, geleceği olmak, geleceği görmek (bugünden yarını görmek), geleceğe kapı açmak, , o yarına kucak açmak, keşfetmek, onu korumak ve beslemek, koruyucu olmak... Geleceğin koruyucusu, yarının ışığı... Bir gülümseme ile, yüreklendiren bir bakış ile, umut ile; umutlu, inancını koruyarak... Çocuklar, hep çocuk kalanlar, içlerindeki coşkuyu yitirmeyenler, yarın için bugünde yola çıkanlar; ekenler, biçenler, yeniden ve yeniden, vazgeçmeyenler... Beslenenler ve besleyenler... Yeninin kokusu... Eskinin dokusu... Birbirlerini besleyişi, daha değerli kılışı... Bir dedenin, ninenin; torununa armağanı... O dedenin, ninenin, kabuğunu kırıp yarına uzanışı... Bugünde neyi daha farklı kıldınız? Neye, nereye, nasıl dokundunuz? İşte o kadar insan olup gökyüzünün şarkısında kendinizle buluştunuz.
8 Şubat Cuma Güneş (kova)- Jüpiter (yay) Sekstili (02:32) ve Merkür (kova)- Mars (koç) Sekstili (03:24)
"zeka, yol ve cesaret"
Zeka, insanın neyi, nasıl aşabildiğiyle ilgilidir. Yol, neyi aşarak nereye varabileceğimizi gösterir. Cesaret, var olan gücü kullanabilmemiz içindir. Güç, akıldır. Kafası çalışanla çalışmayanı, potansiyelin farkında olma ile olmama, çözüm üretme ile şikayet etme, üretici olma ile tüketici olma üzerinden belirleyebilirsiniz. Deliliği aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek olarak tanımlayan Einstein da böyle bir şeyden bahsetmeye çalışmış mı dersiniz? Günü kurtarmanın peşinde olup etik gözetmeksizin yakıp yıkanlar, geleceklerinden, başka bir deyişle malzemeden çaldıklarından kendilerini enkaz altında bulduklarında yapabilecekleri tek şey o enkaz altından çıkana kadar hayatta kalmak ve sonrasında yeni ve daha sağlam bir yapının temellerini atmaktır. Tüm deneyimlerinden öğrendikleri ve bunun güçlendirdiği sezgileriyle... Sezgi, zekayı devreye almayı gerektirir. Tarih, tekerrürden ibarettir, siz akan suya yeni bir yol açmadığınız müddetçe... Su akıp gidiyor, kimileriyse onu tarım yapmak için kullanıyor. Üretmek insanı yaşama, tüketmek insanı ölüme götürür. İkisine de yakın olmamız gerekiyor; bununla birlikte sadece birisine sıkışıp kalmamamız!
10 Şubat Pazar Merkür (kova)- Uranüs (koç) Sekstili (00:53) ve Merkür Balık Burcuna Geçiyor (12:50)
"hayal gücü"
Hayal edemediğin bir şey, gerçeğin de olamaz. Hayalleri, bir insanın zenginliğidir; bununla birlikte hayallerin, iki türü vardır. Gerçekleşmekte olanlara ilham olanlar ve gerçeklerden kaçılarak içine saklanılanlar... İlham olanlar, bizi yenilenen bir yaşam sevincine götürür. Kıpır kıpır olur içimiz; heyecanlarımız, tutkularımız, bunları paylaştıklarımız, birlikte göğüs gerdiklerimiz... İçine saklanılanlar tehlikelidir.
"Aslında ben!"
"Aslında sen?"
"Yapardım da!"
"Neden yapmadın?"
"İşte."
"Anladım, oldu o halde..."
Sorumluluğunu alamadığımız bir hayal, bizi de hayal kılar. Hayal kırıklığı dediğimiz şey tam da burada kendini gösterir. Hani hatırlayamadığımız kişiler vardır dönüp baktığımızda geriye, öyle biri var gibiydi ama... Var mı yok mu belli değil dediklerimiz! Onlar kendi dünyalarında yaşarlar. Etkileşime girmezler, genişleyemezler, büyüyemezler, açamazlar kalplerini, zenginleşemezler. Hayaller, birlikte kurulur ve birlikte gerçekleştirilir. Niyetinizle birlikte evrenin buluştuğunuz her parçası inşa sürecinin bir aşaması olur. Bütünün sizde nasıl uyandığını hissedebiliyor musunuz? Onun sesini duydunuz mu? İşte resim tamamlanıyor!
13 Şubat Çarşamba Mars (koç)- Uranüs (koç) Kavuşumu (08:20) ve 23⁰ Boğa 54’ Burcunda İlk Dördün (00:26)
"geleceğin tohumu"
"Mucizeler ansızın gelir." diyor şarkının sözleri... Uzun zamandır içine sıkıştığımız bir şeyin içinden bir anda fırlatılıp atılmış olsak bu bizde nasıl bir his uyandırır? Sizce doğan bir çocuk neden ağlıyor? Çünkü onu alıştığı dünyadan söküp aldınız! O küçük dünya, onun krallığıydı. Orayı tamamen dolduruyor, kapsıyordu. Her şey oydu, o her şeydi. Şimdi öyle bir dünyanın içinde ki küçücük! Ve burası oldukça tehlikeli! En azından şimdilik! Annesi, babası, onu koruyacağı sözünü vererek onu dünyaya getirdi. Peki ya koruyamazsa, verdiği sözü tutamazsa? Ya bir şey onu alıp giderse? Kaçırırsa? Külkedisi olmuş olarak kendini bulsa? Yaşlı periyi mi bekleyecek? Ya öyle bir şey yoksa? Yıkılan ne? Kırılan ne? Bir anda tüm dünyanın, dünyayı algılama şeklinin değişmesine sebep olanlar... Bunlar bizi nasıl bir gündeme taşıyor? Eyvah, işte şimdi mahvolduk deyip her şeyi bir kenara fırlatmak, kaçıp gitmek mi gerekiyor? Ya kaçacak bir durumumuz da yoksa? Kapana kısıldık! Ne yapacağız? Derin nefesler alacağız. Önce hayati olan kısmın üstesinden gelmeye çalışacağız. Yeme- içme, barınma ihtiyacı... Sonra şimdi neler yapabileceğimize bakalım diyeceğiz. Dönemin ruhunu anlayacağız. Krizi fırsata çevirebiliriz. Durmaktan korkmayın, hele ki durmaksızın yaptığınız şey sizi artık bir robot olmaktan ileriye taşımıyorsa...
14 Şubat Perşembe Mars Boğa Burcuna Geçiyor (12:51)
"toprağın gücü"
Boğa burcu Taurus takımyıldızından gelir. Taurus, kılık değiştirmiş Zeus demektir. Zeus, büyük olandır, akıldır. Kapsayan ve kapsanabilen... Göklerin (bilginin ve sırların) Hakimi Zeus, boğa kılığına girerek toprak elementine bürünmüştür. Onun yaşayan bir boyutu olarak görünmüştür. Madde alemin, somut olanın kıyafeti... O hala akıldır, hala Zeus’tur; bununla birlikte Toprak Zeus’tur, Toprak Akıldır, doğanın aklıdır. Yaratılan, yaratıcı olanı içinde taşır. Yaratılanın sırrı, yaratıcı olana açılan kapıdır. Doğanın, döngülerin, mevsimlerin, zamanın, tohumun, ağacın, meyvenin sırrı... Meyvede saklı olan tohum, tohumda saklı olan ağaç, ağaçta saklı olan meyve... Bilgi, biliş, biliş halinde idrak edebiliş... Toprak, ruha açılan kapıdır. Zeka, toprak olanın kaderine yön verir. İşte bu yüzden herkes dağın zirvesine tırmanmaya çalışmaktadır. Dağın zirvesine olan yolculuk, insanın zekasına, yaratıcı güce; şekillendirici, belirleyici olana yolculuktur. Bu yol insanın kendi içindedir. İşte bu yüzden herkes kendine çağrılır. O, oradadır. Her yerde, her şeydedir. Her yer ve her şey sendedir. Sır budur.
17 Şubat Pazar Venüs (oğlak)- Neptün (balık) Sekstili (10:43)
"dünya dansı"
Sevmek, sevilmek, sevgiyi hissetmek, hissedememek, Tanrıyı hissetmek, hissedememek, daha fazlasını istemek, daha azıyla yetinmek, yetinmek, yetinememek, yetersizlik, eksiklik, aksaklık, sarpa sarması, içinden çıkamamak, içine sıkışmak, içinde kalması... Şöyle bir düşününce insan, Tanrının nerede olabileceğini sorguluyor. Tanrıyı hep güzel yerlere koymaya çalışırız; çünkü o özeldir, yücedir, kutsaldır; halbuki Tanrı her yerdedir. Çöplüktedir, kanalizasyondadır, toprağın altındadır, bağırsaklarımızdadır. Tanrıyı Tanrı yapan budur belki de! O kendini yukarlarda görüp aşağıdan, aşağıda olandan kaçmaya çalışmaz. "Senim ben, sendeyim." der. Beni anma, beni sorma, beni sevme, bana sevdiğini hissettirme, hatta küsmüş ol bana... "Senim ben, sendeyim." Onu uzaklarda arama, o burada ve hep de en yakınındakilerden gülümsüyor olacak sana...
18 Şubat Pazartesi Güneş (kova)- Uranüs (koç) Sekstili (09:54) ve Venüs (oğlak)- Satürn (oğlak) Kavuşumu (12:51)
“kendine uyanmak”
Özüm geleceğe koşar; topraktır bir yanım, kökleri dem be dem yollar aşar. Işık, bugünde yanar. Gelecek, boş bir sayfa, kalem, hislerim ve o hisler, renklerim; şimdi yarını hangi renklerle süsleyeceğime karar vereceğim. Neyim var benim? Biraz umut, çokça tutku, az biraz da coşku, heyecan, samimiyet bol bol, neşe, huzur, sevinç... Hüzünden de ayrı değilim! Onun içinde, köklerimi besleyeceğim. Derin bir nefes alıp gülümseyeceğim. İşte şimdi ben, benim! Geçmişin nehirlerinden su çekecek bedenim. Mazi dediğimiz o trende, mutlaka ben de yolculuk edeceğim. Geçip gittiğimiz ağaçları seyredeceğim. Nice yollar görünüp kaybolacak, hiçbirine sapmayacak trenimiz, sadece var olduklarını bileceğiz. Nice yollar var, biz o yollara girmeyeceğiz. Trenden ne zaman ineceğiz? Trenden, gün doğarken ineceğiz; şafak sökerken, yeni bir gün için gece eteklerini toplayıp puslu mavi gözlerini üzerimizden çekerken... Özleyeceğim, özleyeceksiniz, özleyeceğiz... Öz-lemek, öz-ümsemek, öz-leşmek, öz-deş... Aile olmak, geleceğin treninde... Maziden sonraki durak... İşte orada el eleyiz ve bunu hatırladığımızda birbirimize görüneceğiz.
19 Şubat Salı Güneş Balık Burcuna Geçiyor (01:03), Merkür (balık)- Neptün (balık) Kavuşumu (08:36) ve 0⁰ Başak 42’ Burcunda Dolunay (17:53)
"hayallerin inşası"
Bir hayaldik bir zamanlar, bir gün evlenecekti annemiz ve babamız, kim bilir kiminle evlenmenin hayaliydi içinde taşıdığı, kimdi heyecanlandıran onları, onlarsa kimlerle yol arkadaşı olarak birbirlerini bulmaya başlamışlardı. Neydi yaşamın sırrı? Hayal bir afyon muydu yoksa hayal ile her şey başlar, hayaller mi gerçekleri yaratırdı? Hayal ettiğimizin olmaması, değersizleştirir miydi hayalleri yoksa hayal ile başlar, kıvılcım olur o olacak olana ve olacak olan kendini yaşama mı indirirdi? Nereden gelirdi bugün? Zaman sırrında nerede, nasıl belirirdi? Zaman bir göl, biz o göle düşen aksini seyredenler miydik? Bir taş atıldığında suya, bir an için kaybolur, durulunca su, yeniden mi belirirdik? Su neydi? Su yaşam mıydı? Yaşayan mıydı? Canlı olan? Suyun dibinde ne vardı? Toprak neydi? İnsan ne için nefes alırdı? Canı canlı kılan can, ölüyü dirilten can... Birbirlerinden farkı neydi? İkisi de aynı kaynaktan mı beslenirdi? Bir hayalim var! Bir resim yaptım zihnimde! İçinde ben varım, sevdiklerim var, sevmediklerim yok diyemem, sevmeyi öğrenmişim, onlar da yerlerini... Hepimiz mutluyuz, mutluluk artık aranan değil bulunan bir şey olmuş. Bir yolda yürüyoruz, yürümek güzel! Etrafa bakınıyoruz. Ne var, ne yok? Aldığımız nefes, daha derinlere iniyor. Gökle yeri buluşturmuşuz. Ne mutlu! Dünya, içinde nefes alan ruh olmasaydı, cansız bir kabuk olmaz mıydı? Ruh beden kıyafetine bürünmüş olmasaydı, renksiz olmaz mıydı? Renkler bir yanılsama mıydı yoksa hakikatin basamakları mı? Bu basamaklardan nereye çıkılırdı? Neredeydi bu basamaklar, yoksa bu merdiven dünya mıydı? Nasıl bakmak, nasıl görmeyi amaçlamıştı? Kimi uğraşır didinirdi de bir arpa boyu yol kat edemezdi. Kimi daha ilk basamakta istediği yere gelmişti. Neydi onu uğraştıran, kolaylaştıran neydi? İnsan aradığı müddetçe bulduklarıyla ilgilenmezdi. Buldukları yan yana geldiğindeyse artık cevap bilinecekti. Bir zamanlar hayal olan, bugün ufukta yükselen güneşti.
20 Şubat Çarşamba Merkür (balık)- Satürn (oğlak) Sekstili (04:39)
"dünün armağanı"
Geçmişte miyim yoksa gelecekte mi? Geçip gidene mi kederliyim yoksa kalkıp gelecek olan için mi endişeli? Düşüncede miyim yoksa duyguda mı? Düşünceli miyim yoksa duygulu mu? İçimi kemiren bir şey mi var yoksa ben ağzımda bir şeyleri geveleyip duruyor muyum? Ne söylemek istiyorum, neyi bir türlü söyleyemiyorum? Yorgun mu hissediyorum kendimi yoksa fazlaca mı sabırsızım? Nereden bakıyorum? Nereden bakamıyorum? Ne zaman bir çıkış yolu bulabiliyorum? Neye takılıyorum? Tarih mi yoksa ben mi tekerrürden ibaretim? Masallar bize evrensel bir gerçekliği hatırlatmak istiyor olabilir mi? Yoksa sadece bizi kandırmaya mı çalışıyorlar? Prens ve prenses bir şeyin en saf hali mi? Prensip buradan mı geliyor? Bir gün bir ülkenin kral ve kraliçesi olmak kendi hayatımızın sorumluluğunu almak mı? Bu ülkeyi savaşta kaybedebiliriz, kaynaklarımızı israf edebiliriz, halkın kâbusu olup çıkacak isyana kurban gidebiliriz, isyanı bastırabilir, bastıramayabiliriz, huzur içinde bir ülke olabilir, komşularımızla iyi geçinebiliriz, prens ve prensesler dünyaya getirebilir ve bir gün tahtımızı onlara devredebiliriz. Hepsi mümkün! Biz bu masalın neresindeyiz?
22 Şubat Cuma Merkür (balık)- Jüpiter (yay) Karesi (22:39)
"ayrıntılarda saklı olan"
Öyle büyük düşündüm ki neleri gözden kaçırdım? Öyle açıldım ki ne zaman akıntıya kapıldım? Hangi dalgalarla baş edemedim? Her şeyin farkındayım sanıp nerelerde yanıldım? Hayalim olan ve inancım olan... Hayalime olan inancım, inanarak kurduğum hayalim... Etik değerler... Yollar ve seçimlerim... Hangi genişlikte kaybolabilirdim? Köy meydanına çıkardı tüm yollar, ne kadarının farkındaydım, nereden gelip nereden gidebilirdim? Bu neyi değiştirirdi? Geçmişten farklı ne olmalıydı ki yarına yeni bir ışık katabilir, içinde olduğum zamanı yeni ve taze olanın tohumu haline getirebilirdim?
23 Şubat Cumartesi Venüs (oğlak)- Pluto (oğlak) Kavuşumu (05:52) ve Merkür (balık)- Pluto (oğlak) Sekstili (19:17)
"büyük şarkı"
Korkularım var mı benim? Tabii ki! Korkmadığımı nasıl söyleyebilirim? Korkular, üzerinde yürüyeceğim kızgın korlar... Bunu yapabilir miyim? Yanar mı ayaklarımın altı? Kayar düşer miyim? Yanar mı bedenim? İçinde kaybolup gider miyim? Yoksa yürür geçer miyim? Ciddiye almak, ciddiye almamak, niyeti ciddi olmak, ciddi bir tavır takınmak, ciddi ciddi... Takılıp kalmak, kafayı takmak, birine takmak, birini takmamak, kafaya takmak... Aşk, tutku, ihtiras... Güç ve güçsüzlük... Başarı ve başarısızlık... Olması ve olmaması... Korksam bir türlü, korkmasam bir türlü... Yenemeyeceğim şeyler... Ölüm... Ölüm gibi, ölürcesine, ölgün, ölesiye, ölümüne, öldürürcesine...
"Seni öyle sevdim, ölürcesine
Tanrının yazdığı şiircesine..."
"Tanrının yazdığı şiir" nasıl olur diye düşünürken buluyor insan kendini! Tanrı, yaratıcı güç, başka bir deyişle zeka! Zeki olmak, Tanrıya yakın olmak mı dersiniz? Aptal olmak ondan uzak düşmek mi? Kendini bilmek ve kendini bilmemek... Nasıl sevmek, sevdiğinde ne ile buluşmak, ona yakın olmak, kendine mi yakın olmak ya da kendine yakınlaştıkça mı onunla da yakınlık kurmak mümkün olacak? Kim ölecek kim yaşayacak? İlle bir ölen mi olacak yoksa kozasından bir kelebek çıkacak ve geride sadece bir kabuk mu kalacak?
26 Şubat Salı 7⁰ Yay 34’ Burcunda Son Dördün (13:27)
"yerden göğe"
Bir yol belirir önünde... Nereden nereye? Ne güzel sorudur değil mi? Şöyle bir uzaklara dalar, derin bir iç çeker ve gülümser. "Nereden nereye?" diye sorar gelip göz göze, belki bir kadeh tokuşturması çınlar gecenin sessizliğinde, fonda Müzeyyen’in içli nağmeleriyle... Belki şans eseri bir karşılaşmanın şaşkınlığı duruyordur hala yüzlerde... Babam yay burcudur benim, bir balık olarak onu anlamak çok kolay olmamıştır, tahminim onun da beni... Yay- balık arasında böyle bir şey vardır. Her ne kadar ikisi de Göklerin Hakimi Zeus olarak geçen Jüpiter gezegeninin yöneticisi olduğu burçlar olsa da sürtüşme içindedirler birbirleriyle, yay balığa fazla ateşli, balık yaya fazla sulu gelir. Yayın coşkusu ve taşkınlığı balığa uzaktır, balığın pusu ve belirsizliği yaya uzaktır. Yay netlik, yol- güzergah ister. Balık gülümser, nereden gidersen git, varacağın yer değişmez ki der. Balık haklıdır; bununla birlikte bir yol seçmeli ve varacağı o yere varmak için bir yerden başlamalıdır. Yay unutmamalıdır, dışarıda bıraktıklarını kendi içinde bulmadan yol açılmayacaktır.
28 Şubat Perşembe Güneş (balık)- Mars (boğa) Sekstili (04:32)
"ruhun bedenlenmesi"
Nereye çağırıyorsun beni? Neden hem çağırıyorsun hem de yavaş olmamı istiyorsun benden? Bir koşu geliversem, buluversem yanında kendimi olmaz mı? Demek olmaz. Ne yapayım? Olabildiğince yavaş geleyim; bununla birlikte geliyor olmaktan vazgeçmeyeyim mi? Durma; bununla birlikte koşma! Ne ilginç! Ne değişecek ki böyle olunca? Daha mı saflaşacağım? Daha mı emin olacağım? Daha mı dolu olacak yolculuğum? Daha çok şey mi olacak bu yolculukla ilgili hatırlayacağım? Daha mı çok hatıra, daha mı çok detay, daha mı çok zenginlik... Bir çırpıda olmayacak mı hiçbir şey? Tadını çıkara çıkara... Hissede hissede... Kokusu üstüne sine sine... Neyin kokusu? Sevginin, sadakatin, samimiyetin... Bazen o kadar eminizdir ki nereye gittiğimizden, bir an için durup düşünsek belki de... Başka bir yolculuk yükselir ufukta ve başka yollar açılır başka kişilere... Buluşuruz tam da eksik bıraktığımız yerde... Şimdi dur, düşün ve derince hisset sadece... Cevap, dokunmaya cesaret ettiğin yürekte...
Dosta selam olsun,
Hüseyin
Akdağ
Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime
geçebilirsiniz:
0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com
Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu,
dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde
birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç
dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında
ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya
bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve
kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve
ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.
|