Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

OCAK 2019
DÖRDÜN SIRRI

DÖRDÜN SIRRI


1 Ocak Salı Mars Koç Burcuna Geçiyor (04:19)
"nefesin ritmi"

Hızlı mısın yavaş mı? Hızlıysan yavaşla, yavaşsan hızlan... Bir ritim yakala; evren gibi, doğa gibi, zaman gibi... Kendi ritmini bul. Devin! Devinim insanı ölü olandan ayırır. Bir atomun sürekli titreşmekte olduğunu hatırla! Elektronun hareketi gibi! Bunu yaptığında nasıl da ışıldadığını fark et! Hareket sistemi, bedenine girip çıkan oksijen ile doğrudan bağlantılıdır ki bu da senin sağlıklı olma ile olmama çizgine karşılık gelir. Ne yapıyorsan yap, bir şey yap, yaptığın şeye kalbini kat, bu senin ruh halini değiştirir. Keyifle yaptığın her şey yaşam enerjini yükseltir. En çok ihtiyacımız olan budur. Gerisini beden hallediyor. Cesaret, kalbini içinde olduğun şeye açabilmen içindir. Yapabildiğin her şey için şükret! Daha cesur olmana yardımcı olabilecek budur. Yapabildiklerinin farkında olmak, yapabileceklerini anlaman içindir.  
2 Ocak Çarşamba Güneş- Satürn kavuşumu (oğlak) (07:49)
"iyilik sağlık"

Döngü, zamanın sırrıdır. Zaman, yaşamın sırrıdır. Gündüzden geceye varıp geceden gündüze geri dönüşümüz, deneyimlediğimiz en küçük döngüdür. Sonrasında hafta dediğimiz yedi gün gelir. Yedi günde yeni bir döngü başlar. Ay’ın bir tam turu yaklaşık yirmi sekiz gündür. Bu neredeyse bir aydır. Bunun iki haftalık kısmı yeniayla başlayan küçülen Ay fazı, iki haftalık kısmı dolunayla başlayan büyüyen Ay fazıdır. Küçülen Ay fazı gündüz gibi dış dünyaya açıldığımız, büyüyen Ay fazı gece gibi daha çok içe çekildiğimiz bir zamandır. Yeniay büyüme, dolunaysa küçülmeyi temsil eder. Güneş’in bir tam turu on iki aydır. Gökyüzündeki her gezegen, başka bir boyutu temsil eder. Her birinin bir döngüsü vardır. Bu döngüler günden güne eriyişimiz de günden güne parlayışımız da olabilir. İyi gelene açtığınız yer sizi parlatır. İyi gelmeyene devam etmenizse sizi günden güne eriyip bitirir. Nefesinize kulak verin. Her döngü bir şarkıdır. Sizin o şarkıya kulak vererek ettiğiniz danssa yaşamınızdır. Döngü sizi anlatır, siz de döngüyü...

4 Ocak Cuma Merkür (yay)- Uranüs (koç) üçgeni (07:12) ve Güneş (oğlak)- Neptün (balık) sekstili (21:56)
"hayallere açılan kanatlardır yarınlar"
Nereye gitmek istiyorum? Nerede olmak isterdim? Neydi bu arzuyu var eden? Onun altında ne saklıydı? Yarın benden bugünü çalan bir hırsız mıydı yoksa dün zaten her şeyi alıp öyle mi gitmişti? Ya da dün yarın ihtiyacım olacak her şeyi içine kilitlediğim bir kasa mıydı? O kasa bugün müydü yoksa? Bugün bir tarla mıydı? O tarlanın hasadı yarın mıydı? Dün bir tohum muydu? Her bugün dün olacaksa, her bugün yarın; bugünde tohum da tarla da hasat da mı vardı? Bugün, yaşandı ve bitti. Dün, sadece dillerde... Belki öyle, öyle değildi belki de... Yarın henüz yok ya da çoktan yaşandı ve bitti. Belki tek gerçek anılardır. Tarafsız değildir ki hiçbiri! Aynı sokaktan herkes kendini seyrederek geçti. Kimse sokağı görmedi. Suya baktı, düşen aksine takıldı. Suyun ne kadar berrak olduğu başka bir masala kaldı. Kötü kalpli üvey anne, çoktan pamuk prensese kırmızı elmayı yedirmeyi başarmıştı. Prens yolları karıştırdı. Artık başka bir masalın kahramanıydı. Yoksa o prenses yüz yıllık uykusundan nasıl uyanacaktı? Bu pamuk prensesin uyanmayacağı olarak anlaşılmamalıydı. Hiçbir masal boynu bükük kalmazdı. Öyle olacaksa zaten hiç başlamazdı.

5 Ocak Cumartesi Merkür Oğlak Burcuna Geçiyor (05:39)
"gerçeği görmek"
Bazen ne kadar süslemek isteriz değil mi? Olduğu haliyle görmeye tahammülümüz yoktur. Sevmek için sebebe ihtiyaç duyarız. Mutlu hissetmek için, gülümsemek için... Öyle güzeldir ki, öyle büyüleyicidir ki, öyle heyecan vericidir ki... Hiçbir şey değildir halbuki, sadece bir şeydir ve hayatımızın içindedir. Tam da bu yüzden değerlidir. Anlamak, var oluşunun altında yatanı bulmayı gerektirir. Varlığını hatırlamak yaratıcı olanın! "Yaratılanı sev,  yaratandan ötürü..." Kalem olmasa yazı mı olurdu, kalem bunu tek başına yapabilecek olsa halimiz nice olurdu? Kimdi o kalemi tutan? Kimdi yazıp bozan? Ne sorulduğunu anlamadığında tekrar etmesini isterdin, çözemediğinde boş bırakır vaktin kalırsa geri dönerdin. Epey boş bırakmışsan kesin dönerdin. Vaktini ne kadar çarçur etmiş olsa da artardı. Nihayet bu vakit yaptığından çok daha fazlası içindi. Boşluklar vardı ve doğa boşluk kabul etmezdi. Öyle bir yerde bulurdun ki bazen kendini, gerisi çorap söküğü gibi gelirdi.  

6 Ocak Pazar 15° Oğlak Burcunda Parçalı Güneş Tutulması (03:28) ve Uranüs (koç) Geri Hareketi Bitiyor
"kalemin gücü"
Sana kimse kaleme aldıklarının gerçekleştirdiklerin olduğunu söylemedi mi ya da gerçekleştirdiklerinin kaleme aldıkların? Nesillerine yazar insan, yarınlara yazar. Yazabildiği kadar yakın, yazamadığı kadar eksik yaşar. Siz ne yazıyorsunuz? Sorgu meleklerinin insandaki sorgulama yetisi olduğunu düşündünüz mü mesela hiç? Bu yetiyi kazanmak için artık hayatta olmamanız mı gerekiyor? Gerçekten söylemek istediği bu muydu sizce? Değişim için beklediğiniz kıyamet hala etten kemikten olduğunda kopmuyor mu? Kabir dediğiniz kabuk onun bu hayattaki tasvirine girmeden kırılmıyor mu? Ne için dirilir insan? Neden ölmüştür yeniden dirilecekse? Hesap nasıl kapanır? "Bana kul hakkıyla gelme!" diyen Tanrı, "Hakkını talep ettiğin de gelene dek beklersin, aranızda çözeceksiniz bu işi!" demiş. Bu işten gelen de getiren de sorumlu mu öyleyse? Neden izin verdin? Bu iznin altında hangi iyi niyet kuyusu vardı? Buradan çektiğin suyu ne için kullandın? Kalem ol yaz şimdi, önce kendine yaz, kendini yaz ki bu senin atalarını kaleme alışın olacak; çünkü onlar sende bir tek beden olup yaşıyor. Derken bir bakmışsın bu yazdıkların seni aşıp nesillerine varmış ve orada doğan, yarının bugündeki ışığı olmuş. Bir fener olmuşsun ve gemiler, kıyıya oturmamış. Yolcunun dilini bilmeyen, hiç yola çıkmamış olandır. Bu dili konuşabilen, sonsuzluğun kapılarını aralayandır. Bir köprüdür insan, atalarından nesillerine uzanan... Bu geçiş, sorumluluk gerektirir. İyi bir elek, saflaştırır. İşte bunu sağlayacak olan, sorgulama yetisidir. O zaman her şeyin bizde, bizimle olduğu hatırlanır. Kaleme aldıklarınız, yaşayıp yaşattıklarınızdır ve bunun ne olduğunun farkında olmak, okuma- yazma biliyor ya da bilmiyor olmanın ötesindedir. Kalem nedir? Ya onu güçlü kılan? Kendini anlamadan dünyayı, dünyayı anlamadan yıldızları anlamak mümkün değildir. İşin ilginç yanıysa yıldızları anlamanın kendini, kendini anlamanınsa yıldızları anlamaktan geçmesidir.

7 Ocak Pazartesi Venüs Yay Burcuna Geçiyor (13:17)
"sevgi deneyimi"
Biraz haz, biraz mutluluk, biraz huzur, biraz gelişim, biraz çözülme, biraz derinleşme, biraz hatırlama, biraz yapılanma, biraz anlama, biraz şaşırma deneyimidir sevgi aslında! Sevgi, insanın kendi şifresini çözdüğü ya da kendi kendini kilitlediği yerdir. Burası kainatın ritmini yakalamakla ilgilidir ki Uzak Doğu’da bedenin ona karşılık gelen kısmına Sanskritçe’de "çarpmamak ya da yaralanmamak" anlamına gelen "anahata" denmiştir. Tıpkı yan yana olmasına rağmen birbirine karışmayan iki deniz gibi, bu süreci seninle deneyimleyenin, kendisine izin verdiği kadarını görmesine izin verebilir misin? Senin onun için yapabileceğin bir şey olmadığını, o isterse ve sen de buna açıksan senin onun için yapabileceklerinin kendiliğinden ona akacağını ve bunun her ikinizi de zenginleştireceğini bilerek! Aksi taşıyabileceğinden fazlasını sırtına yüklemek olacaktır; çünkü bir kişi için oldukça basit olan, bir diğerine son derece karmaşık gelebilir. Sistem böyle çalışır. İsteyen Tanrıdır, "El açıp isteyeni... boş çevirme!" derken ne demek istediğini hatırlatır. İstediğin de Tanrıdır, o da sana, senden istendiğinde, bu isteğe cevap verdiğin şekilde cevap verecektir. Her bedenden sana, seni hatırlatarak gülümseyecektir. Ya sıkıştıran duygularla ürkerek, ya geniş ufkuyla tartıya koyup bereketlendirerek... Tanrı var mıdır? O nerededir? Bir ayna mıdır? İnsan kendi kendisini yaratmış ve ellerini kendisine açmakta, kendisine açtığı elleri kendisi doldurup kendisi mi boş bırakmaktadır? Öyleyse "kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamak" varoluşun anahtarı mıdır?

8 Ocak Salı Merkür (oğlak)- Mars (koç) karesi (12:04)
"iste, ima etme"
Öyle sabırsızızdır ki bazen! Uzun uzun anlatmaya vaktimiz yoktur, birkaç kelimeye sığdırmaya çalışırız tüm söylemek istediklerimizi ve bu mümkün olmadığında, kızılca kıyamet kopar. Biz ne dedik, o ne anladı, bunun üzerine ne dedi, biz bundan ne anladık, sonrasında ne dedik, aslında ne diyecektik, iş nasıl buralara geldi? Oha! Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bu söz, ne zaman kontrolü ele geçirdiğini anlamadığımız hayvani doğamızı durdurmak için kullanılabilir. Bu söz tabii ki öncelikle kendimizedir. Ardından durup düşünmek gerekir. Zararın neresinden dönsek kârdır! Doğru kelimeleri bulmak ve bunun için sabırsız olmamak, insanın önce kendisine, sonra karşısındakine verdiği değerdir ki bu ikisi birbirinden bağımsız düşünülemez. Gözlerinin içine bakamadığınız, ona duyduğunuz saygıyı hissettiremediğiniz biriyle kurduğunuz iletişim, kaosa gebedir.

11 Ocak Cuma Güneş- Pluto kavuşumu (oğlak) (13:38)
"sert rüzgârlar"
Kendimi nerede bulabilirim? İçimdeki o ateşi nasıl yakabilirim? Bu soğuk rüzgârlara rağmen onu nasıl koruyabilirim? Aklıma geldikçe içimde derin kuyular halini alan şeyler var. Onlara rağmen nasıl sevebilirim? İçimdeki bu kanat çırpışını nasıl devam ettirebilirim? Kesiklerim var, ağrıyan yerlerim... Geri dönüşü olmayacak şeyler... Yitip gidenler, bu dünyadan göç edip de geri gelmeyecekler... Yaşıyorlar mı? Yaşadılar mı? Buradalar mı? Hiç gitmediler mi? Zaman bir oyundan mı ibaretti? Dün mü daha yakındı yoksa yıllar önce o hepimizin çok mutlu olduğu anılar mı? Mutlu muyduk yoksa bugün mü öyle geliyordu? Kör ölüp badem gözlü, kel ölüp sırma saçlı mı olmuştu? Şimdi mutlu olmak için daha çok sebep vardı belki de? Özlediklerim, bugün görmezden geldiklerim kadar çok olmayabilir miydi? İnsan, görmek istemeyince görmüyordu. Fark etmek istediğindeyse, önünde beliren kapıdan içeri cennet giriyordu. Gidilecek bir yer yoktu. Her şey buradaydı. Saklı sanılan aşikâr, aşikâr gördüğümüzse bir perde olarak karşımızdaydı.

13 Ocak Pazar Merkür- Satürn kavuşumu (oğlak) (15:30) ve Jüpiter (yay)- Neptün (balık) karesi (20:58)
"hayal mi gerçek mi, gördüğüm bilmem"
Çok mu katıyım? "En sıcak sözlerin azarlar gibi!" mi dedirtiyor ifadelerim? Otorite kurmaya ya da onu korumaya mı çalışıyor gibiyim? Anlayışlı mıyım yoksa inançlı mı? Benimle aynı fikirde olmayana karşı içimden yükselen gizli bir öfke mi var? Yoksa açık açık yükseliyor muyum? Bir yerden bir yere gitmenin yeryüzünde yaşayan insan sayısı kadar farklı yolu olamaz mı? Herkesin kendi seçimini yapmasına izin verebiliyor muyum?

14 Ocak Pazartesi 23° Koç Burcunda İlk Dördün Ay Fazı (08:45) ve Merkür (oğlak)- Neptün (balık) sekstili (15:13)
"yeni bir döngü"
Nedir yeni bir döngüyü başlatan? Bizi bir yerden alıp yeni bir yere taşıyan nedir? Ne için cesaret edilir? Cesaretin bizdeki karşılığı nedir? Ne yaptığımızda cesaret etmiş oluruz? Herkes için cesaret aynı şey midir? Herkesin cesaret etmesi gereken kendi yolculuğuyla bağlantılı bir gerçeklik değil midir? Uyanmaya cesaret etmek? Güne başlamaya cesaret etmek? Ya da bugün uyumaya cesaret etmek? Bugün güne başmalamak? Biraz kendinle kalmak? Daha derin düşüncelere dalmak? Rüyalara doğru bir yolculuğa çıkmak? İç dünyanın birbirinden farklı renklerini tanımak... Neydi bize yenilenen bir şeylerin olduğu hissini veren? Yenilenen içinde olduğumuz muydu yoksa içimizde olan mı? Ne, neyin değişimini tetikliyordu?

18 Ocak Cuma Venüs (yay)- Mars (koç) üçgeni (18:49) ve Merkür- Pluto kavuşumu (oğlak) (22:03)
"yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe"
Bir an önce gitsek, görsek, çeksek içimize orasının havasını, bir oh desek... Bitmeyen işler, sırtımıza yüklenmiş sorumluluklar... Biz ne zaman çıkacağız bunun içinden? Ne zaman kalbimizin sesini dinleyerek bir şeyler yapacağız? Ne zaman çantayı vurup sırtımıza sadece kendimiz için yola çıkacağız? Yorulduk mu? Neydi yoran bizi? Bu fiziksel bir yorgunluk muydu yoksa zihinsel bir yorgunluk mu? Her şeyin cevabı yoktur belki de? Bazen tüm saçmalığına rağmen bir yola girilmelidir. O yol bizi mutlaka şu an düşünebildiğimizden daha farklı bir yere götürecektir. Bir şeylerin yerli yerinde olduğunu düşünmüyorsak yer değişikliği vakti gelmiştir. En azından yeni bir bakış açısı kazanmak için! Bu yolculuğun sonrasında aynı yerde kalabiliriz; bununla birlikte aynı kişi olmayacağımız kesindir.

19 Ocak Cumartesi Güneş (oğlak)- Uranüs (koç) karesi (03:30)
"seni bekleyen yarın"
"Hadi gel! Bana gel! Ben yarınım! Bırak da o tutunduklarını, bana gel! Ben sana hazırım!" Ben sana hazır mıyım? Bu değişime hazır mıyım? Bırakmak... Neyi? Alıştığım, bildiğim her şeyi! Sevdiklerimi de mi? İlkokuldaydım. Yanlış hatırlamıyorsam ikinci sınıftaydım. Okulumu değiştirmek istediler. O okulun benim için daha iyi olacağını düşünüyorlardı. Birden ağlamaya başladım. Arkadaşlarımı, öğretmenimi, okulumu bırakmak istemedim. O an çok uzak geldi bana bu! Ben onları nasıl bırakırdım! Seviyordum onları! Sevgi neyse... Bir alışkanlıktı benimki herhalde! Bilinmeyenden korkuyor olma hali! Dördüncü sınıfta okulumu değiştirmek istiyordum. Birçok şeyden çok sıkılmıştım. Değişti okulum. Yeni okulum, arkadaşlarım, öğretmenimle mutluydum. Beni zorlayacak rakiplerim vardı ve bunu seviyordum. Daha çok çalışıyordum. Adapte olmaya başlamıştım. Rakibimi seviyordum. Bu gelecek beni çok daha önce çağırmıştı. O buraya geleceğimi biliyordu. Ben bilmiyordum. Bizi çağıran şeyler nereye ait olduğumuzu, neye bir süre sonra sığamayacağımızı biliyor. Biz bilmiyoruz. Hazır hissetmiyoruz. Tutunuyoruz. Bırakmak gerekiyor. Yükleri bırakmadan su bizi yukarıya yükseltemiyor.

20 Ocak Pazar Güneş Kova Burcuna Geçiyor (10:59)
"özgürlük deyince"
"Kır zincirlerini, gel aşka kanalım seninle!" Zincirler... Neyin zincirleri? Kalbimin mi? Duygularım mı? Arzularım mı? İhtiraslarım mı? Hırslarım mı? Öfkelerim mi? Korkularım mı? Alışkanlıklarım mı? Neyi kırmalıyım? Kırılması gereken kabuklarım mı? Neye kendimi açmalıyım? Etrafımdakilere mi? Daha mı çok bakmalı, daha mı çok görmeliyim? Neyi görmeliyim? Kendimi mi? İçinde olduğum hikayeyi mi? Bu hikayeyi kaleme alanı mı? İnsanın zincirleri onun olduğuyla sınırlı kabul ettikleri mi? Zincirler gerçek mi yoksa biz mi öyle sanıyoruz? Hangi duvarlar yıkıldığında gökyüzünden bizi seyreden cennetin varlığının farkına varıyoruz? Kimler geldi kimler gitti? Neyi fark edip ne bıraktılar geride? Biz neyin ne kadar farkındaydık? Üzerine mi çıkmalıydık? Öyleyse hatırlamalı mıydık? Bunun için nereden başlayacaktık? Hangi zincirleri kırma zamanındaydık?

21 Ocak Pazartesi 0° Aslan Burcunda Tam Ay Tutulması (07:15), Venüs (yay)- Neptün (balık) karesi (06:14) ve Mars (koç)- Satürn (oğlak) karesi (13:47)
"zafere giden yol"
Hayat memat meselesi! Hayatta kalmalıyım! Gerekirse vurup parçalamalıyım! Kime hesap vereceğim ki! Kimse görmemişse, kimse bilmiyorsa... Sen görürsün, sen bilirsin. O sen öyle büyüktür ki aslında, içine her şeyi alır. Her şey olarak sende bir sen vardır. Çok da içeri değil, gayet aşikar! Onun gözlerinin içine bak. Ne görüyorsun? Korku mu? Bu korkunun üstesinden nasıl gelebilirsin? Nereye çağırıyor olabilir seni? Korkutan, ölüm mü? Kaybetmek mi? Yenilmek mi? Ya her şey bitseydi? Tüm sevdiklerin seni bırakıp gitseydi? Sahip olduğun her şeyi kaybetseydin. Bir hırkan kalsaydı, bir de sen olsaydın. Adına derviş deselerdi. Nedir derviş olmak? Nedir insanı derviş yapan? Çile çekmekle mi açılır kalbin kapıları? Çileyi çile yapan, bize bunun adını çile koyduran nedir? Hiç kimse olmadığında, hiçbir şeyin kalmadığında, çilekeş mi olursun yoksa özgür mü? Ne için mücadele etmen gerekiyordur? Hayatta kalmak için mi? Güvende olmak için mi? İyileşmeyen yara var mıdır? Yaranın iyileşememesinin sebebi tekrar tekrar aynı yerden darbe alması mıdır? Beden dediğimiz kıyafet mi bizi biz yapar yoksa biz onu taşıyabildiğimiz kadar mı anlamlıdır? Bedeni taşımak nasıl olur? Bir kıyafeti taşımak... Kalıbının adamı olmak nedir? Bu kalıp hangi işlemlerden geçerek daha farklı bir hale getirilebilir? Böyle bir seçenek var mıdır? İhtiyacım olan nedir? Neyi unutup da bir arbede içine girilir ve burada insan her şeyi unutup boş boş bakan gözlerle neyin çığlığı içindedir? Ben buraya ne için geldim? Dünya deneyimini anlamlı kılacak olan nedir? Hangi yanılsamanın içinde kayboldum? Ne ile kandırdım kendimi? Ne ile kandırılmama izin verdim? "İyi olmak" diye bir şey var mıydı? Yoktu. Kiminin iyisi kiminin kötüsüydü. Savaşmak, mücadele etmek akıl ile olduğunda her şey yerini bulurdu. İyi ve kötü bir tek gerçekliğin birbirini tamamlayan iki parçasıydı. Kötü beni iyileştirebilirdi. Panzehrin de zehirden yapıldığını hatırlayın ve zehirli bir şeyin bir hastalığın ilacı olabildiğini... Öyleyse bana zarar verdiğini düşündüğüm beni bir başka konuyla ilgili iyileştirmekte olabilir miydi ve bedenim, ruhum bunun üstesinden geldiğinde, bir taşla iki kuş mu vuruluyor oluyordu? Hiç hastalanmamış olan bir bünye mi yoksa hastalıkların üstesinden gelebilmiş bir bünye mi daha sağlıklıydı? "Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir." diyen Sezen bize ne demek istiyor olabilirdi? Acı, sancı, doğumun bir parçası mıydı? İzin verdiğimizde akıp gidiyor tuttuğumuzdaysa düğümleniyor muydu? Neye tutunduk? Hangi iyilik oyunlarımızın içinde hangi korkularımızı saklı tuttuk? Çok mu iyiydik? Hep iyilikten miydi? Çok mu korkaktık? Hep korktuğumuzdan mıydı? Samimiyet neredeydi? Gerçek olan neydi? Bu ilişki kiminleydi? Herkes olup bedenlenen ve her şey olup da bizimle iletişim kurabilen kimdi? Onu bizden ayrı düşünmek mümkün olabilir miydi? Öyleyse bizi ürküten neydi? Ne zaman, nasıl bunun üstesinden gelinebilirdi? Korku olmasaydı motivasyonumuz, neler değişirdi? Beni kaybetmekten korktuğun için değil, sadece şu an bunu yapıyor olmaktan mutluluk duyduğun için bana sarıl! Bana kızdığında söyle bana seni kızdıran şeyi! Söyle sadece, suçlama! Hata yaptığın için seni artık sevmiyorum deme! Hata yapmadığı için sevilmez kimse! "Ne kadar kötü kokarsa o kadar iyi..." Çünkü bunun adı yaşam, yaşamak... Çekinecek bir şey yok. Kalbin yolu zaten bilir. Ona kulak verdiğinde her şey kendiliğindendir.

22 Ocak Salı Venüs- Jüpiter kavuşumu (yay) (14:25)
" Yaşamak öyle güzel öyle derin
Bir dostun sıcacık merhabasında
Yürekten gülüşünde
Yaşamak güzel şey" (Gülten Akın)
Ne için buradayız? Neyi paylaşıyoruz? Paylaşmaktır anlamlı kılan? "Paylaştıkça artan tatlar..." Kimse olmasaydı üzerinde, bir başımıza olsaydık, nasıl bir yer olurdu yeryüzü? İnsanın insana, insanın insanda duyduğu heyecana, insanla yaşadığı deneyime, onunla seyrettiği gerçekliğe ihtiyacı var. "İnsan kendini ancak insanda tanır." der Goethe, siz insanda kendinize dair nelerin farkına vardınız? Ben ahlak timsali olmadığımızı, hepimizin gözettiği çıkarları olduğunu, buna çok farklı kıyafetler giydirdiğimizi, süsleyip püslediğimizi gördüm. Ahlak nedir? Ahlak öğrenen bir şey midir yoksa akıl sahibi herkesin mümkün öngörüsü müdür? Kırıp dökmek mi çıkıp gitmek varken? Akıl, yollar bulur. Sevgi dediğimiz şey, akıl ile olur. Kalp akla teslim olur. Ona güvenir. Akıl kalbe teslim olduğunda her şey kontrolden çıkabilecek bir hal alabilir. Orada tüm karanlık gözler önüne serilir. İyi huyluluğumuzun ardındaki kirler, çöpler... Bunu yok saymak, bastırmak değildir bizi ahlak sahibi yapan, bunu bilerek ipleri ele almaktır. Salt iyilik olsaydı yolumuz, melek olarak bedenlenirdik. Biz melek değiliz, insanız. İyi de kötü de var bizde! Bunun farkında olma gerçeğinin ötesine geçtiğimizde, diğer uca yaklaşırız. Ben iyi bir insanım; bununla birlikte o kötü deriz ve ister istemez ona diş bilemeye başlarız. İyi olmak ya da iyice bir şeyler yapmaya çalışıyor olmak bir seçimken bizimle aynı seçimi yapmamış kişilere kızgınlık doğar içimizde! İyi olmak bu kadar güzel bir şeyse neden güzel olanı seçmiş olmanın huzurunu yaşamak varken birden ali kıran baş kesen oluyoruz? Yapamadığımız, yapmamamız gerektiğine inandırıldığımız, aslında sonuçlarından kaçındığımız için bastırdığımız kötülük bizi iyiliğe değil bir gün limanları yakmaya götürür. Kötüsüyle barışan, samimiyetin içindedir. Bu bir bilinçtir. Bir gün herkes oraya gelir. İyi ve kötü yoktur. Yol vardır ve herkes gittiği yolca bir yerlere gelir. Arka sokakları tercih edenler, oranın kurallarıyla oynamayı kabul etmiştir ve kimse onları yargılama hakkına sahip değildir. Adalet kötünün değil, akılsız olanın elini kesecektir. Akılsızlık, bilinçsizliktir. Bilinçsizce yapılan her şey, bir gün fire verecektir. Şeytanı yenmek, kibri aşmış olmayı gerektirir ki kibrin ne olarak cereyan edeceği hiç belli değildir.

23 Ocak Çarşamba Merkür (oğlak)- Uranüs (koç) karesi (13:13)
“Dünya ışığını dışarıdan alır"
Dünya’nın kendine ait bir ışığı yoktur. O ışık ona dışarıdan gelir. Dünya o ışığı kullanarak bir hayat inşa etmiştir. Bitkiler, hayvanlar ve insan... Güneş, dünyadan kat be kat daha büyüktür. Öyle güçlüdür ki etrafında dünya gibi birçok gezegen mevcuttur. Güneş bir yıldızdır. Güneşten belki çok daha büyük başka yıldızlar vardır, takımyıldızları... Galaksiler... Bizim dışımızda olan bir şeyler, bizde olan bir şeyi uyandırmak için olabilir mi? Güneş, dünyadaki yaşamı mı uyandırdı? Saklı olanı? İlk bakışta fark edilmeyeni? Bugün ne sizdeki neyi uyandırmaya çalışmış olabilir? Uyandı mı?

24 Ocak Perşembe Merkür Kova Burcuna Geçiyor (07:49)
"zamanı aşmak"
Bugünden bakmamak, dünden bakmamak; yarından bakmak! Yarından bugüne bakmak! Binlerce yıl sonraya varmış olsaydı insan, bugüne dönüp baktığında gördüğü ne olurdu? Neler değişmiş olurdu? Ne bu değişimin temellerinin atılmasını bekliyordu? Bu temeller çoktan atılmış mıydı? Bizim sadece üzerine inşa etmemiz gereken bir yaşam mı vardı? Bu inşa da çoktan başlamış mıydı? Uzay çocukları mıydık biz? Yıldız çocukları mı? Annemizin rahmine düşen yıldız tohumu muyduk? Uyanmamıza ne kadar vardı? Uyanık mıydık? Yoksa işgüzarlıktan ölüyor muyduk? Yarın çığlık mı atıyordu? Gelecek neydi? Zaman neydi? Her şey bir oyundan mı ibaretti? Birileri yıllar sonrasını yaşıyorken birileri hala yıllar yıllar öncesine sıkışıp kalmış olabilir miydi? Takvim yapraklarından çok daha fazlası mı vardı? Yapmaya çalıştığımız gemi, zihnin kendisi miydi? Yolculuk vakti miydi? Şimdi mi?

25 Ocak Cuma Mars (koç)- Jüpiter (yay) üçgeni (19:53)
"yeni ufuklar"
Yelken aç yarına! Bugünden başla bu yolculuğa! Bugünden geçmişin derinliklerine in! Orada zaman tohumunu bul. Her şeyi başlatan o! Siyah bir taş! Ya da beyaz! Ne fark eder ki! O senin kaderin, döngülerin... O taştan mı ibaret her şey? Evet! Sen de o taştan ibaret olabilir misin? Bir rüya mı bu? Uyandığımızda nerede buluyoruz kendimizi? Sonra ne yapıyoruz? Gördüğümüz bu rüyayı nasıl yorumluyoruz? Haberci bir rüya mı yoksa yorucu bir günün karmaşası mı çökmüş üzerimize? Açılan bir kapı var önümüzde! Ya o kapıdan geçeceğiz ya da bir başka sefere diyeceğiz. Kimimiz iyi ki yapmadık, kimimiz iyi ki yaptık diyeceğiz. Neyse ne! İyi ki! Sırada ne vardı şimdi? Hepsi devinim içindi. Nerede hareket, orada bereket denmemiş miydi? Bereket neydi? Bereket, insanın öğrendikleri, geliştirdikleriydi ki bunu değerli kılan da tüm bu deneyimin hatırlayışlara vesile olabilmesiydi. O zaman kapı açıldığında bu kapının nereye açıldığı fark edilebilirdi.

27 Ocak Pazar 7° Akrep Burcun Son Dördün Ay Fazı (23:10)
"görünenin ardındaki"
"Yaktım gemilerimi
Dönüş yok artık geri
Tak etti canıma bu maskeli balo
Bu maskeli balo
Ve onun sahte yüzleri" (Murathan Mungan)
Toprak, suyu uyandırır. Su, ateşi ve ateş, havayı... Dört, bir olduğunda uyanan, ruhtur. Ruh, sonsuz ve sınırsız güçtür. Kılıç, ustanın zaferi, aceminin sonudur. Toprak, dünya deneyimidir. Su, bu deneyimin uyandırdığı histir. Birçok farklı deneyim, aynı hissi uyandırabilir. Aynı his, birçok kez benzer bir deneyimin içinde kendimizi bulmamıza sebep olabilir. Ateş, hissin bizi götürdüğü eylemdir. Eylem, düşünmeyi beraberinde getirir. Hareketi olmayan, durgundur. Hareketin büyüklüğü değil, derinliği değerlidir. Orada bir yere dokunulur ve buradan akan bir şeyle dolar insanın içi, onun adı hayattır. Hayat dolu olmak buradan mı geliyor dersiniz? Ruh, hayatın saklı olduğu yerdir. O uyanmadığı müddetçe alınan yol, bir toz tanesinin havada aldığı yoldan fazlası değildir ki bu da sadece kedinin dikkatini çekebilir. O kedi, doğanın kendisidir. Doğa, yaşar ve yaşatır. Yaşamayansa bunun ne anlama geldiğinin asla farkına varmayacaktır.

30 Ocak Çarşamba Güneş- Merkür kavuşumu (kova) (04:51)
"Otomobil uçar gider
Gönlüm gibi geçer gider
Ben talihin peşindeyim
Talih benden kaçar gider." (Vecdi gönül)
Münir Nurettin’in bestesi olan bu mahur şarkı, bir dönemin ruhunu anlatır. Bir zamanlar epey yabancı olunan ve şimdi hayatın bir parçası olarak kabul edilenler... Bir zamanın bilimkurgusu, bugünün popüleri... İnsan, hayal etti ve onu gerçekleştirdi. Kanatları olsa insanın dedi, uçağı icat etti. Yerin altından gitse dedi, metroyu icat etti. Sesini duysam dedi, telefonu icat etti. Ben burada olsam da herkes beni görse dedi, televizyonu icat etti. İnsan bir düşünceyi, bir nesne haline getirdi. Bu esnada neler geldi, neler gitti? İnsan bir şekilde uyum sağlamaya çalıştı. Kimi en öndeydi, kimi geriden geldi. Bir şekilde hepimizi sürükledi. Bize sağladıkları da vardı sebep oldukları da... Ne diyelim? "Daima ileri!" Bu yolculuk hep birlikte olmadığı müddetçe birileri önümüze dikilecekti. Onlar geride kalıp varlığını unuttuklarımızdı. Kimi suyun akışına bıraktı kendini, kimi akıntıya karşı kürek çekti. Hep birlikte, var olan senaryoya bambaşka bir soluk getirildi. Bunun ne anlama geldiğini anladığımızda, belki yeni bir dünya bile kurulabilirdi ya da var olan artık bize eskisi gibi gözükmeyecekti.
“Yol göründü şen gönüle
 Atladım otomobile
Yarışırlar o yâr ile
Güzel yolcu güle güle..."

31 Ocak Perşembe Satürn (oğlak)- Neptün (balık) sekstili (16:14)
"seni çağıranın peşinden gitmek"
"Güvenme malına bir kıvılcım yeter, güvenme güzelliğine bir sivilce yeter." Her şey önce korunmaya muhtaçtır, derken serpilir güzelleşir, dikkat çeker. Aklını kullanan yükselir. Bir gün bir şekilde kapanış zamanı gelecektir. Bir dönem kapanıp yeni bir dönem başlayacaktır. Buna hazırlıklı olmayan, hayal kırıklığı içinde bulur kendisini! "Her yaşın ayrı bir güzelliği var." diyen Ajda, çok da yaşının güzelliğini yaşayamamış olsa da her dönemin farklı dinamikleri vardır. İnsanın çalışmak kadar dinlenmeye de ihtiyacı vardır ki bu verimliliği arttırır. Somut dünya kadar soyut dünya ile de bağlantı kurmalıdır. Biraz sanat, hayal gücü, sevgi, şefkat devreye girebilmelidir. Karşılık beklemeksizin de bir şeyler yapılabilmelidir. Her şey birbirinin içindedir. Sevmek, kendini sevmektir. Çünkü kendini arıyorsan o her yerde, her şeydedir. Buna gözlerini kapattığında her yıkım sana, her şeyin sonu gelmiş gibi hissettirir; halbuki kırılan, verilen sürgünle güzelleşecektir. Umut, çok değerlidir ve umut, verebildikçe alabildiğin bir şeydir.

Dosta selam olsun,

Hüseyin Akdağ

Bireysel Doğum Haritası Analiziniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz:

0212 274 08 47 / 0544 798 52 07
www.heraakademi.com

Doğum haritası analizimiz ile kim olduğunuzu, dışarıdaki kişinin sizi nasıl gördüğünü, neyin size iyi geldiğini, bunların bir araya geldiklerinde birbirlerini nasıl etkilediğini, sahip olduğunuz potansiyelleri, yakın çevrenizi, ailenizi, iç dünyanızı, aşkın sizin için ne olduğunu, yaşama nasıl hizmet edebileceğinizi, partnerinizden aslında ne beklediğinizi, onunla olmanın size sağladığı fırsatları ve bu durumun sizi karşı karşıya bıraktığı sınavları, yaşamda sizi neye çağırdığını, neyin sizin ufkunuzu genişletebileceğini, iş ve kariyer hayatınızın önemli sırlarını, arkadaşlık ilişkilerinizi, neye teslim olmanız gerektiğini ve ruhsal olarak nereden nereye ilerlemenin önemini bulabilirsiniz.

ASTROLOJİ BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.