11 ayın sultanı evlere ve gönüllere bir kez daha konuk
oluyor. Ramazan ayı boyunca sahurlara kalkmak, sevdiklerimiz ile iftar sofralarını paylaşmak,
Ramazan eğlenceleri ile keyfimize keyif katmak istiyorsak, beslenme tarzımız ve seçtiğimiz
besinlerle ilgili dikkat etmemiz gereken birçok konu var. Çünkü bu süreçte yanlış tercihler ve
yapılan beslenme hataları Ramazan ve sonrasında çeşitli rahatsızlıklara ve kilo almamıza neden
olabilir ve keyfimizi kaçırabilir.
BİZ ORUÇ TUTARKEN METABOLİZMAMIZ NELER
YAPAR?
Sahurda niyetlenmemiz ile başlayan açlık ve susuzluk, iftarda orucumuzu açmamız ile
son bulur. Bu zaman diliminde oluşan açlıkta, metabolizmamız; yaşama devam edebilmemizi sağlamak
için hiç durmadan çalışmaya devam eder. Fakat her zamankinden biraz farklı bir
şekilde...
Normal koşullarda metabolizmamız enerji üretebilmek için tükettiğimiz besinlerden
yararlanır. Oruçluyken ise, bedene alınan besin olmadığı için metabolizma kendisine yeni enerji
kaynakları aramaya başlar ki, metabolizmanın bu durumda enerji üretebilmek için ulaşabileceği tek
kaynağı vardır: Bedenimiz...
Dokularımızda hayatın devam edebilmesi için gerekli olan kaynak
glikozdur. Bu nedenle metabolizma, yaşamı sürdürebilmek için dokulara düzenli olarak glikoz sağlamak
zorundadır. Metabolizma, beden açken glikozu bulabilmek için bedendeki depoları yıkmaya başlar.
Glukagon adı verilen hormon başta olmak üzere farklı hormon ve enzimlere metabolizma gerekli yıkım
emrini geç kalmadan verir.
Vücudumuzda zor günler yani açlık durumları için saklanan farklı
depo kaynakları vardır. Bunlar kaslarımızda depo edilen glikojen, o hiç sevmediğimiz yağlarımız ve
açlık uzun süre devam ederse “son çare” olan kaslarımızdır.
Karaciğerimiz,
sahurdan birkaç saat sonra yıkıma başlamış olur. İlk hedef, kaslarda bulunan glikojen depolarıdır.
Sahurdan yaklaşık 4-6 saat sonra ise kendisine yeni kaynaklar aramaya başlar. Fakat karaciğer sadece
yıkıcı değil aynı zamanda üretici bir organdır. Bedenimiz için gerekli olan enerjiyi üretebilmek
adına, diğer depoları glikoza çevirmeye başlar.
Genelde nefret edilen yağ depoları da açlık
durumunda bizi yaşatmak için seferber olurlar. Açlığın daha uzun sürmesi halinde vücudu garanti
altına almak adına, kendilerini parçalayarak karaciğere doğru yola çıkarlar. Buradaki amaç, keton
cisimler oluşturarak beynin çalışmasını sürdürmesini sağlamaktır. Açlık süresi uzadıkça beyin
ketonlar sayesinde çalışmaya devam edebilecektir.
İFTAR SONRASI METABOLİZMANIN KEYFİNE
DİYECEK OLMAZ
Yemek yedikten yaklaşık 2-4 saat sonra sindirim ve emilim olayları başlar.
Besinlerin içerisinde bulunan ve bedenimize yaşaması için gerekli olan enerjiyi sağlayan besin
öğeleri -karbonhidratlar, yağlar ve proteinler- sindirim olayları ile ufak parçalara ayrılır ve
bağırsaklarımızdan vücudumuzda kullanılmak üzere emilir.
Vücudumuzda verilen “yeni
enerji kaynakları tespit edildi” uyarısı ile karaciğer, beyin, kan ve yağ dokusu gibi
bölgelerde faaliyetler başlar.
Bu faaliyetlere paralel olarak ilk değişiklik kan şekerimizde
meydana gelir ve kan şekeri yükselmeye başlar. Yağlardan oluşan öğeler ve proteinlerin yapıtaşları
olan aminoasitlerinde kanımızdaki miktarı yükselir.
Tokluk durumunda hormonlar arasında en
etkili olan insülindir. İnsülinin salgılanmaya başlaması ile birlikte, vücutta depolama olayları
başlamış olur. Kaslarımızda glikozlar bir araya gelerek kısa süreli enerji depomuz olan glikojeni
oluşturur. İnsülin ne kadar çok salgılanırsa, o kadar çok yağ depolanır. Beynimize gerekli olan
enerjiyi ise beyne kan yolu ile ulaşan glikozlar sağlar.
METABOLİZMANIZI TANIYIN! |
|