Senden önce kimsenin uyurken nefesini dinlememiştim bebeğim.
Uyurken bazen anneni öperdim ama onun nefesini hiç dinlememiştim. Dün gece sen uyurken usulca yanına
sokuldum, önce kokladım seni. Sonra öptüm. Ama öyle bir öptüm ki, nadide bir elması elleyen kuyumcu
hassaslığıyla, yavaş ve ürkek… Sonra insan hani bir deniz kenarında hiçbir şey düşünmeden, boş boş
bakarak, amaçsız ve kaygısız dalgaların kıyıya vuruşunu izler ya, aynı onun gibi nefes alışverişini
izledim bir süre. Garip bir huzurla doldu içim. Garip bir rahatlama, garip bir tatmin duygusu… Evet
senden önce kimsenin uyurken nefesini dinlememiştim. Ve senden önce hiç melek görmemiştim. Yine
görmedim. Ama insanların “melek gibi uyuyor” derken neyi kastettiğini anlayabiliyorum
artık.
ARTIK BABAYIM!
Senden önce kimse uzandığım yatağın ya da kanepenin hemen
yanıbaşına oldukça düzgün bir şekilde bıraktığım terliklerimi ellemezdi. Çok sinir olurum çünkü. Ama
şimdi ne zaman ayağa kalksam terliklerimi yatağın altına sıkışmış halde buluyorum. Terliklerime
küçük ayaklarınla iyi birer tekme vurmayı çok seviyorsun çünkü. :) Senden önce evimiz derli
topluydu. Ama şimdi bir savaş alanını andırıyor. Arkandan sürekli enkaz kaldırıyoruz. Senden önce
kimse gözlüklerimin camına dokunmazdı. En gıcık olduğum şeylerden biridir. Ama artık gözlük
camlarımda sıkça küçük parmak izleri görüyorum. :) Senden önce ağlayan ya da bağıran çocuklardan
rahatsız olurdum. Üst katımda ne zaman koşan bir çocuk gürültüsü duysam duvara vururdum. Ama artık
hiç rahatsız olmuyorum. Senden önce gazetelerdeki ölen küçük çocuk haberlerini sonuna kadar
okuyabilirdim, ama artık okuyamıyorum. Senden önce kimsenin çişini yaptırmamış, kimseyi banyo
ettirip yıkamamıştım. Ama artık bunlar günlük hayatımın sıradan birer olayı haline geldi. Senden
önce uydudaki binlerce kanal arasından bir tane bile çizgi film kanalının adını bilmezdim, şimdi
hepsini ezbere biliyorum. Senden önce hiç köpek gibi havlamaz, eşek gibi anırmazdım ama şimdi seni
güldürebilmek için haysiyetim ayaklar altında Senden önce evimiz sossuz bir makarna,
şekersiz bir çay gibiydi. Ama şimdi evimiz “yuva” haline geldi. Sadece evimizin neşesi değil,
hayatımızın en güzel yerisin. Senden önce birgün çürüyüp gidecek bir et parçasıydım, ama artık ölsem
de arkamda sesim kalacak. Senden önce Özgür Kapar’dım ama artık BABA’yım….
Güzel meleğim,
insanlar hayatı yolcululuk yapmaya benzetirler. Ben de çok severim bu benzetmeyi. Ben artık bu
yolculuğun yarısını tamamladım. Epey bir yer gezdim gördüm ve de artık yolculuğumun öyle bir
anındayım ki işyerimle ev arasında, ödenecek taksitlerle banka hesaplarım arasında sıkıştım kaldım.
Artık gördüğüm heryer aynı yer. Uyandığım her sabah aynı sabah. Fakat sen öyle misin? Sen de bütün
çocuklar gibi bir Kristof Kolomb’sun. Gördüğünüz her yer yeni bir yer sizin için. Her gün yeni bir
kıta keşfediyor, yeni bir serüvene başlıyorsunuz. Ve de çok aceleniz var. Bir yerden bir yere hep
koşarak gidiyorsunuz. Bütün kaşifler gibi çok meraklısınız. Gördüğünüz her şeye dokunmak, her şeyi
incelemek istiyorsunuz. Yolculuğunu hep aynı ruhla hep aynı iştahla sürdür bebeğim.
KAŞİF
RUHUNU HİÇ KAYBETME…
Artık günümüz dünyasında başarı kriterleri, kariyer sahibi olmak, çok
para kazanmak, koca tekerlekli bir benzin canavarı olan jiplerde gezmek, kapısında güvenlik bekleyen
yüksek duvarlarla çevrili, havuzlu,“elit” bir sitede oturmak… Hayır bebeğim, baban olarak ben sana
bu hedefleri koymuyorum. Senden sadece bu kaşif ruhunu hiç kaybetmemeni istiyorum. Ha yine çok para
kazan, jiplerde gez, lüks sitelerde otur. Buna diyeceğim olamaz. Ama tüm bunlara sahip olurken
içindeki “iyi insanı”, içindeki Kristof Kolomb’u kaybetme…
Senden önce evimiz betondan bir
apartman dairesiydi. Ama artık evimiz yuva oldu. Ve de artık “abla” olacaksın. Bundan sonra üçken
dört olacağız. Bir kız daha geliyor ve de bir yolcu daha. Yolculuğunuzda bir rehber lazımsa ben
nefesim yettiğince hep yanınızdayım kızlar. Sizi seviyorum…
BABANIZ
Özgür Kapar
|