Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
DENETLEYEN ANNEDEN ETKİLEYEN ANNEYE
BİRSEN ÖZKAN
Psikolog-Eğitimci
Yazı Boyutu:
Yapmacık kabul

Değerli anneler, yapmacık kabul kavramı ile insanları olduğu gibi kabul etmek konusunu tamamlayacağız.

Şöyle bir senaryo düşünün: Sorunsuz bir akşam. TV’de çocuğunuzla birlikte izleyebileceğiniz bir film var. Hep birlikte yapabileceğiniz bir etkinlik olarak bu filmi izlemeyi kararlaştırıyorsunuz. Mısırları da patlatıp TV karşısına geçtiğinizde telefon çalıyor ve birileri size gelmek istediklerini söylüyor. Ne dersiniz?

a) Çok memnun oluruz, bekliyoruz.
b) Bu akşam miniğimizin de izleyebileceği çok güzel bir film var, onu izlemeye başlamıştık. Siz de izlemek isterseniz buyurun hep birlikte izleyelim.
c) Ah ne kadar iyi olurdu ama biz de şu anda falan yere gitmek üzere evden çıkıyorduk.            
                                                                                                       
Yanıtınız bu üç kalıptan hangisine benziyor?    

“a” ise, istemediğiniz halde ayıp olmasın diye kabul edersiniz, bu yapmacık kabul’dür.                                                                                                                                              “b” is,e gerçeği dile getiriyorsunuz. Açık ve dürüstsünüz.  

“c” ise yapmacık ret yapıyorsunuz.    

 

Ben Gordon’dan farklı olarak yapmacık kabulün yanında “yapmacık ret”den de söz etmeliyiz diyorum. Çünkü bizim kültürümüzde misafir kabulünde genellikle ya “a” şıkkı ya da “c” şıkkı geçerlidir. Kendi isteğimizi feda etmek istemediğimizde bunu doğrudan söylemek yerine, kırmamak için bahaneler yaratırız.


Şimdi bu üç yanıtın çocuğunuzun üzerindeki etkisini, şunu da göz ardı etmeden irdeleyelim: Çocuğunuz sizin de o filmi ailece izlemek istediğinizi biliyor.

SİZİN CEVABINIZ HANGİSİ?
Yanıtınız “a” ise çocuğunuz hayal kırıklığı yaşayacaktır. Sizin dürüstlüğünüzden şüphe edecektir. Hem kendinizin, hem ailenizin isteklerinin sizin için önemli olmadığını sanacaktır. “Annem için başkalarının istekleri daha önemli demek ki” diyecektir. Güven duygusu zedelenecek ve haklarınızı korumadığınız için bir de size kızacaktır.        

 

Yanıtınız “b” ise  “Annem gerçekçi bir insan, dürüst, güvenilir” diye düşünecektir. Bu yanıtınıza rağmen misafirler gelmişlerse çocuğunuzun keyfi kaçsa da olumsuz duyguları size değil, başkalarına yönelecektir.    
                                                                               
Yanıtınız “c” ise durum iyice kötü… Çocuğun gözünde en hafifinden “yalancı” bir annesiniz artık.

Yapmacık kabul ve ret, gerçek olmadıkları halde gerçek kabul ve gerçek ret alanlarınız içinde sahte olarak açtığınız bir alanda yer alırlar.

Noktalı çizgiler yapmacık kabul ve yapmacık ret çizgilerinizdir.

 

 

AİLE İÇİNDE BİR ÖRNEK…
Şimdi de anababa-çocuk arasında bir örnekte yaşayalım bu yapmacıklığı.
Senaryo şöyle olsun: Bir cuma akşamı. Ertesi gün sizler işe, çocuğunuz da yuvaya gitmeyecek. Çocuğunuz her günkü yatma saati gelince önce babasını gördüğü için ona “ Bu akşam biraz geç yatayım olur mu babacığım? ” diyor.  Size önce sorsaydı yarın sabah erken kalkmak gibi bir sorun olmayacağı için belki kabul edebileceğiniz bu isteğe eşinizin “Hayır” dediğini duyuyorsunuz. Çocuğunuz bu kez size yöneliyor “Ne olur anneciğim, ne olur?” diye yalvarıyor? Yavrunuza ne dersiniz? “Böyle bir durumda kitaplar ne derse onu derim” diyebilirsiniz. Ne der hemen hemen tüm eğitim kitapları? “Anababa çocuğun karşısında birlik olursa, ancak o zaman çocuklar kuralları ve onlara uymayı öğrenir.” Siz de böyle yapıp içinizden “Biraz daha oturabilir” diye geçirirken, çocuğunuzun iyiliği için (!) eşinizle birlik olup “Hayır yatmalısın” derseniz yapmacık ret yapmış olursunuz. Bu reddedişiniz, yüzünüzün ifadesinden, bedeninizin dilinden çocuk tarafından anlaşılır. İnanın, “Sözler yalan söyler ama gözler yalan söylemez” sözü çok doğrudur. Çocuklar sanki bu yapmacık hallerimizi algılayacak antenlere sahip doğarlar ve bizim gerçek duygumuzu anladıkları için verdiğimiz yanıtlar onların akıllarını karıştırır.

Peki ne yapmalıydınız? Gordon öğretisinin kolaylığı burada. Her zaman kendiniz olarak davranacaksınız. “Şimdi çocuğuma ne demeliyim? Nasıl davranmalıyım ki eşimle çocuğun karşısında ayrı tellerden çalmayalım?” gibi bir kaygınız olmayacak.

Çocuğunuza o an ne hissettiğinizi dürüstçe söylemelisiniz. “Bana kalsa yarın erken kalkmak zorunda olmadığın için biraz daha oturmana izin verirdim. (Dürüst, açık, yani kendiniz gibi oldunuz) Ama baban izin vermedi. Bu işe ben karışamam. (Çocuğunuz sorununa sahip çıkmayı,  anababadan birini kullanıp diğerini çiğneyemeyeceğini ve anababasının birbirlerinin kararlarına saygı gösterdiklerini öğrendi.)” Bu durumda diyebilirsiniz ki,  “O zaman çocuk kim daha hoş görülü ise önce ona gitmeyi öğrenmez mi?” Hayır. Çünkü Gordon iletişim modeli, daha doğrusu gerçek iletişim şu anda, şimdi için kurulan bir iletişimdir. Diyelim ki,  çocuğunuz bir dahaki sefere  “Annem izin veriyor” düşüncesiyle önce size geliyor. Gerçekten geç yatmasında bir sakınca yoksa “olur” diyebilirsiniz ya da “olmaz” dediğinizde  “Babam olmaz dediğinde sen olur demek istemiştin ama, şimdi niye olmaz diyorsun?” diye sizi sorgulayabilir. “O akşam olabilirdi, çünkü ertesi gün yuvaya gitmeyecektin. Koşullar bu günle aynı değildi” diye bir açıklama getirebilirsiniz.
Hangi durumda çocuğunuz size daha çok güvenir ve saygı duyar? Babasıyla birleşik cephe oluşturduğunuzda mı,  şimdi mi?

ÖNEMLİ OLAN NOKTA
Önemli olan şudur: Anababadan birinin kararına diğerinin saygı göstermesi, çocuğun yanında eşinin kararını tartışmaması ve aralarına girip soruna müdahale etmemesidir. Bazen düşünmeden ağzımızdan çocuğumuzun haklarını, isteklerini yok sayan sözler kaçabilir. Eğer baba böyle bir durum yaratmış, anne de çocuğuna “Ben şu şu nedenle izin verirdim, ama baban olmaz dedi” gibi bir cümle ile hem çocuğuna, hem de eşine geri bildirim verdiğinde, baba, “Sahi yarın cumartesi, ben unutmuşum, biraz daha oturabilirsin” diyebilir. Doğrusu da budur. Bu karar değiştirilecekse baba tarafından değiştirilmelidir. Siz eşinize, “Ne var ki yarın cumartesi, otursun çocuk” derseniz, sorunun sorumluluğunu çocuğunuzdan alıp siz üstlenmiş ve eşinizin kararına da saygı göstermemiş olursunuz. Eşiniz kararında değişiklik yapmadıysa bu konuyu onunla yalnızken konuşmalısınız.        

 

Önemli bir şey daha: Çocuklar “Laf ağızdan bir kez çıkar” diyen anababalara değil, gereğinde özür dileyip kararını değiştirebilen anababalara daha çok güven ve saygı duyarlar.

Bu örneğe bir de yapmacık kabul tarafından bakalım: Siz hayır demek isterken eşinizin evet dediğini ve sizin de ayrı düşmemek için yapmacık kabul ettiğinizi ve çocuğunuzun biraz daha oturmasına izin verdiğinizi varsayalım ve olabileceklere bakalım: Muhtemelen uyku saati geçen çocuğunuzun minik bir engellenme duygusu yaşadığında kolaylıkla hırçınlaşabilme; yatmamasıyla ilgili sizin de gerçek duygunuz olumsuz olduğu için onun en ufak bir sızlanmasına, “Bak uykun var işte sızlanıp duruyorsun” gibi tepkiler verme  ihtimali çok yüksektir.

ALINAN KARAR HERKESİ MUTLU ETMELİ!
Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Yapmacık kabul yapmayalım. Eğer yaparsak konuşmalarımız ve beden dilimizle bu yapmacıklığın ortaya çıkacağını da bilelim.                                                                                                                                                                                                                                                                      
Bu öğretinin felsefesini aklımızdan hiç çıkartmayalım. Çocuğumuzu büyütürken ne yalnızca anababanın ne de yalnızca çocuğun istekleri karşılanmalı. Söylenen her sözle, alınan her kararla her kes mutlu olmalıdır.

Kabulden ne anladığımızı bir kez daha özetleyelim: Kabul onay değildir. Karşımdakinin duygu, düşünce, değer,  hatta davranışlarının ona ait olduğunu, benimkiyle aynı olmak zorunda olmadığını,  hoşuma gitmese,  hatta beni çok rahatsız etse de bu duyguyu hissetmesinin anormal bir şey olmadığını, o davranışı yapmanın bana karşı olmak için değil,  kendi ihtiyacını gidermek için yaptığını anlamaktır.

Özellikle gençler kendi düşünce, duygu ve değerlerine çok önem verirler ve kabul görmesini isterler. Bu aslında bir birey olarak varlığının, farklılığının, biricikliğinin onanma isteğidir.
Bir ergenin istek ve düşüncesinin kabul edilmemesine çok acı ve çarpıcı bir örnek:

 

 

Aslında her anababa çocuğunun ne istediğini anlar; anlar anlamasına da bunu çocuğuna söylemez, söylediği kendi görüşüdür. Anababalar, çocuk yoğun duygular yaşarken kabul dilini değil de kabulsüzlük dilini (gelecek yazılarda işleyeceğimiz iletişim engellerini) kullandıklarında çocuk kendini anlaşılmamış hisseder. Bunun sonuçları en hafifinden iletişim kazalarıdır.

KABUL OLMAZSA OLMAZ!
Kabul olmazsa etkili iletişim olmaz, olamaz. Çünkü çocuğunuz, eşiniz… ile sağlıklı  iletişim kurmanız, onu anlamanıza, anlamanız zihinsel kabule (empati kurmanıza), karşı tarafın onu anladığınızı anlaması da kabul dili ile bunu ona söylemenize bağlıdır. Kabul gösterilmezse anlaşılmaz.

Adım adım ilerliyoruz. Kendi duygularınızı fark edip dillendirmeniz “Ben Dili” için; karşınızdakinin duygularını anlayıp kabul diliyle dillendirmeye başlamanız ise “Etkin Dinleme” için alt yapı hazırlayacak.

Bu konuyu bir uygulama ile bitirelim:
(Bu uygulamayı Yöret Vakfı’nda E.Ö.E çalışmalarını geliştirirken bir arkadaşımız gruba getirmişti,  yaşamımda beni çok etkileyen bu uygulamayı kimden aldığımı ne yazık ki anımsayamıyor, adını yazamadan teşekkürlerimi iletiyorum.)

Sorunsuz bir zamanda eşinizle (çocuğunuz yeterli olgunluktaysa onunla) karşılıklı oturun. Önce siz alttaki cümleleri ona teker teker sakin bir dille söyleyin. Her iki bölüm için de söylerken iç gözlem yaparak ne hissettiğinize bakın. Eşiniz de dinlerken her iki bölüm için ne hissettiğini fark etmeye çalışsın. Sonra rolleri değiştirin. Konuşma ve dinleme bittikten sonra duygularınızı paylaşın.

 


                                                               

Kendi duygularınızı hissettikten sonra şu noktaya geleceğinizden eminim: “Ben nasıl kendim gibi olmak için bu Dünya’ya geldiysem, çocuğum, eşim de kendileri gibi olmak için bu Dünya’ya geldiler.”

Bu bakış açısına sahip olabilen bir ana-baba, artık kirazı daha çok sevdiği için vişne yavrusunu kiraz yapmak için uğraşmaktan vazgeçecektir. İşte bu kabul, o vişnenin belki de dünyanın hayran olacağı bir vişne olarak gelişmesini sağlayacaktır.

Sevgili anneler,  yukarıda “…. sorununu çocuğunuz yerine siz üstlenmiş olursunuz….” ifadesini bir cümle içinde kullanmıştım. Gelecek yazıda bunun ne anlama geldiğini tartışacağım. Sorun kimin?    

Bu konu da bizim için çok yeni. Ne demek sorun kimin? Eğer çocuğum bana sorun yaratıyorsa, ne yapması/yapmaması gerektiğini; eğer onun bir sorunu varsa ne yaparsa bu derdinin biteceğini anlatırım, öyle değil mi? Acaba öyle mi?   


Gelecek yazımda, “Sorun kimin?” paylaşımında buluşmak üzere hoşça kalın.  


İLGİLENENLER İÇİN KABUL KONUSUNUN ÇALIŞMALARI:
     
1- Çocuğunuzun kabul edemediğiniz davranışları olduğunda yanlış, çirkin, ayıp,                     
kötü… yerine “Şu davranışın beni rahatsız ediyor, kabul edemiyorum” demeye başlayın.
2- Davranışlarını kabul penceresine yerleştirin.
3- Kabul edemediklerinizi zihinsel kabule döndürün. Ve kabul cümlelerinizi çocuğunuza söylemeye başlayın. (Bana kızıyorsun, yemek yemek istemiyorsun, oyuncağını bulamıyorsun, … başardığın için çok sevinçlisin gibi.)                                                                     

4- Son olarak yapmacık kabul ve yapmacık ret yapıp yapmadığınıza dikkat edin. 

Dört madde için de örnekler yazın.

Tüm uğraşlarınız kolay gelsin.


 


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.