Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
YENİ BİLİNÇ
HÜRRİYET KALALI
Yeni Bilinç Yaşam Koçu
Yazı Boyutu:
Değişmek mümkün!
Her şey her an değişir, değişiyor. Canlı her varlık için değişim enbüyük değişim olan ölümle son buluyor. Yani değişimi durduramayız.Diyebiliriz ki, hayat bir değişim akışıdır. Her şey değişir. Asıl soruşu. Engellenemez olan ve ölümle son bulan değişim akışını yönetebilirmiyiz? Onu kendi amaçlarımız için kullanabilir miyiz? İşte, kişiselgelişim çalışmaları ile ortaya konan bulgular burada devreye giriyor vebize bir cevap veriyor. Evet! Kaçınılmaz değişimi amaçlarımız içinyönetebiliriz.

Kişisel gelişimin amacı da, bireyi öz gerçekleştirim sürecine sokmaktır. Fakat, kişisel gelişim alanındaki bir yanlış anlamaya dikkat çekmek isterim. Kişisel gelişim çalışmaları ile amaçlanan, insanı hedeflerine daha kolaylıkla ulaştıran birtakım yetenekler kazandırmak değildir. Bugün çokça böyle anlaşılıyor ve uygulanıyor. Kişisel gelişimin amacı bireyi öz gerçekleştirim sürecine sokmaktır. Diğer maddi sonuçlar birer yan ürün olarak devreye girecektir.

Kişisel gelişim çalışmaları öncelikle enerjiyi tasarruf etme, ekonomize etme tedbirlerini gündeme getirir.

İkinci aşamada kişisel gelişim çalışmalarının ilk amacının bireyi, dünyayı ve olayları ve hayatındaki süreçleri yeni bir yerden görebileceğini iddia etmesidir. O zaman herşey açığa kavuşacaktır. Fakat bireyin o yeni yerden kendini ve dünyayı görebilmesi için yeterince bağımsız enerjisi yoktur. Aslında insanların büyük bir çoğunluğunun tüm enerjisini gündelik hayatı ve rutinleri alır götürür. Bireyin, gündelik rutinlerinin dışında kalan yeni bir çalışma için enerjisi yoktur. O yüzden, kişisel gelişim çalışmaları öncelikle enerjiyi tasarruf etme, ekonomize etme tedbirlerini gündeme getirir. Çünkü kişisel gelişim, bilir ki, birey ancak tasarruf edilmiş, bağımsız kullanım için hazır bir enerji fazlasıyla, bu yeni bakış açısını hissetmeye başlayacaktır.

Başlangıçta iki temel önerme bireyin dikkatine sunulur; anlaması, kavraması beklenmeden.

Fakat yine de iki önemli önerme var ki, kişisel gelişim çalışmaları başlangıcında; henüz enerji tasarruf edilmeden önce bireyin dikkatine sunulmak zorundadır. Bireyin bu aşamada, bu iki önermeyi doğrudan anlaması ve kavraması beklenmez. Bunun nedeni, arttırılmış enerjiyi yarattığımızda, bireyin masumane bir hataya düşüp, fazladan bu enerjiyi eski rutinlerinin içindeki amaçlar için çarçur etmekten kendini alıkoyamamasıdır.

Bu önermelerden birincisi, insanlığın bir ve bütün olduğudur. Ayrılık bir illüzyondur. Gerçek dışıdır.

Ayrı bireyler olduğumuz, yalnız olduğumuz hissinin bir yanlış anlama olduğunun anlaşılması başlangıç için önemlidir. Tüm mistik öğretilerde ve modern fiziğin son bulgularında; özellikle kuantum fiziğinin son bulgularında görüyoruz ki, aslında tüm varoluş tek bir bilinçtir. Hepimiz, sınırları sonsuza genişleyen kozmik bir varlığın renkleri ve desenleriyiz. Mesela; bir karaciğer hücresi, kendi bağımsız varoluşuna sahipken, aynı anda karaciğerin varlığını yaratıyor ise, ve karaciğer nasıl kendi varoluşuna sahipken aynı zamanda insanın biyolojik varlığını yaratıyor ise; her bir insan ya da insanlığın tümü de, kendi varoluşuna sahipken, aynı zamanda başka bir varlığı da mümkün kılmakta ve onun varoluşuna vücut vermektedir.

Zihinsel düzeyde bunu anlayamayız. Çünkü zihnimiz tıkabasa korku ve umutla dolu olup, bu gerçeği görmemizi engelleyen; ağır, koyu bir sis perdesi yaratıyor.

Hepimiz biriz ve tek bir varlığın hücreleriyiz. Kuantum fiziğindeki gelişmeler bize evrenin atom altı küçüklüklerde tek bir enerji alanı olarak hareket ettiğini gösteriyor ve inanılmaz bir ufka pencere açıyor. Atom altı düzeyde evrenin işleyişi, zihnimizle algıladığımız dünyayı paramparça ediyor.

Özetle söylemek istediğim şu ki, biz tek bir enerjisel akış halinde yaşıyoruz. Öğrenci üstada sormuş. “Hocam şu gökyüzünde sürü halinde uçan kuşlara bakın. Birbirleriyle ne kadar da uyumlular. Tek bir varlık gibi hareket ediyorlar. Aralarındaki harmoni göz kamaştırıyor. Bir gün insanlık da, kendi arasında bu harmoniyi yaratabilecek mi?” Üstat kahkahalarla gülmüş  ve demiş ki, “İnsanlık olarak tam da bu kuşlar gibisiniz. Sadece bunun farkında değilsiniz. Birbirinizle tam bir harmoni içinde yaşıyorsunuz. Yarattığınız dünyanın sorumluluğunu yüklenmediğiniz için bu harmoniyi göremiyorsunuz” demiş...

Halil Cibran, “Bir ağacın tek bir yaprağı sararmışsa, bu, o ağacın sessiz bilgisi sayesinde olur” diyor. İnsanlık ağacının hepimiz birer yaprağıyız. Ya her şeyden sorumluyuz, ya her şeyden sorumsuz. İnsanlığa acı veren suçlar, sorumsuz yöneticiler, adil olmayan dünya, hepsi ama hepsi insanlık ağacının sessiz bilgisi ve onayıyla gerçekleşir.

Kişisel gelişim sisteminin birinci önermesi budur. Kişisel gelişim sistemi, bu önermeyi verirken, bireyin bu önermeyi doğrudan onaylayacak enerji fazlasının olmadığını bilir. Ama yine de daha sonraki süreçte bu bilgi, bireyi yoldan çıkmamak için koruyacaktır.
Önermeyi tekrar edersem: “Biz tüm varoluşla biriz ve bütünüz. Tek bir varlığı yaratıyoruz.  Ayrı benliklere sahip olduğumuz duygusu bir yanılsamadır.”

DOĞAL VE TOPLUMSAL OLAYLARIN TÜMÜ, İNSAN BİLİNCİ ÜZERİNDE TEKAMÜL BASKISI YARATIR
İkinci önerme, tüm varoluşun, doğal ve toplumsal olayların, insan ve insanlık üzerinde yarattığı baskıdır. Buna tekamül baskısı diyoruz.

Doğduğun andan itibaren bir mücadele başlar. Bu varoluş mücadelesidir. İnsan bir “oh” diyemez. Ondan sürekli bir şeyler beklenir. Uslu bir çocuk olmak, iyi bir öğrenci olmak, iyi bir meslek sahibi olmak, iyi bir yuva kurmak, zengin olmak, güçlü ve saygın olmak vb... Birey, bir mücadele dünyasına doğmuş gibidir. Hem fiziksel bedeni hem de içine doğduğu toplum ondan sürekli bir şeyler beklemektedir.

Aslında kişisel gelişim sistemi bakımından varolan şey, evrenin derinliklerinden gelen bir baskıdır. Bu baskının adı, “Tekamül et, bilincini genişlet, kendini keşfet” baskısıdır. “Bu hayata neden geldin? Sen aslında kimsin? Nereden geldin? Nereye gidiyorsun? Şu anda ne yapmaktasın?”

İşte, aslında her doğan insanı bekleyen sorular bunlardır. Varoluşun insan üzerinde yarattığı tüm baskı, insan, en sonunda bu soruları merak etsin ve hayatındaki tüm açmazların ve yaratımların, bu soruların cevabını aramaya bağlı olduğunu keşfetsin diyedir.
“Özetle ikinci önerme, bilincin ya da ruhun tekamülüdür. Ve bu önerme, insanın kendi var oluşunu keşfetme arzusudur.”

Bu iki önerme birey için en başta fazlaca birşey ifade etmeyecektir. Ama yine de kulağa küpe olmalıdır. Çünkü kişisel gelişim sistemi içinde ilerlerken, fazla uzak olmayan bir zamanda, onlar keşfedilmek için yeniden karşımıza çıkacaklar. Ve bu zamanı belirleyen şey, bireyin gündelik rutinlerinin dışında kullanabileceği tasarruf edilmiş bağımsız bir enerji rezervine sahip olmasıdır.

Kişisel gelişim sistemi, ikinci adımda bireyin yaşamına yansız, objektif bir gözlem yapar. Ve bireyin hayatını nasıl yarattığını ortaya serer.

İlk adımdan sonra kişisel gelişim sistemi, bireyin dünyasına objektif bir gözlem yapar. Birey hayat ırmağının içinde akarken elde ettiği sonuçları, onlardan hiç tatmin olmasa da tekrar eder durur. Kişisel gelişim sistemi, bu sonuçları nasıl olup da elde ettiğinin ona bir açıklamasını verir. Kişisel gelişim sisiteminin özelliği, olayların bütüncül yapısını çözümleyebilmesidir.

KGS’nin ilk amacı, bireyin yaşamında varolan ve onu mutsuz yapan herşeyi kendisinin yarattığını görmesini sağlamaktır. Bu aşama ertelenemez. Bu aşama gerçekleşmeden başka bir aşamaya geçilemez. Birey şunu kesinlikle anlamalıdır. Hayatındaki herşey onun seçimidir. Bu seçimlerin birçoğunun ayırdında olmasa bile o seçmiştir.

Bireyin şunu görmesi sağlanır. Eğer, yaşam öyküsünü bir resim olarak tek bir çerçevede görebilseydi, içinde yaşadığı ruhsal ve fiziksel koşulları seçimleriyle belirlediğini görecekti.

Kişisel gelişim sisteminin ilk amacı, bireyin elinden hayatı için şikayet etmeyi almaktır. Hayatındaki olumsuzlukları kendisinden başka herkese fatura etmekle geçen bir ömrü durdurmaktır. Bu durum, insanın hayat enerjisinin en zalim bir biçimde israf edilmesidir.

Şikayet etmek, sızlanmak, kendine acımak, hak etmediğin davranışlara maruz kaldığından dem vurmak, aslında ne kadar özel ve değerli olduğunu ama bunun anlaşılmadığını kendine tekrar edip durmak, güzelim hayat enerjisinin boşa gitmesidir.

Kişisel gelişim sisitemi, acımasızca, hak ettiğin koşullarda yaşadığını sana bildirir. Ve kendi koşullarını, kendi gerçeğini nasıl yarattığını görmeni sağlar. Birey, yaşamının sorumluluğunu tamamen almalıdır. Ve anlamalıdır ki, her zaman seçenekleri vardı. Bugün kendini ne kadar köşeye sıkışmış hissederse etsin, her zaman hayatını değiştirebilir. Kişisel gelişim sistemi, bunun mümkün olduğunu anlamasını sağlar.

Şöyle der: “Eğer, şu anda hayatında olan herşey senin yaratımınsa ve onların bir kısmından hoşnut değilsen, hoşnut olacağın bir dünyayı kendin için yaratabilirsin. Eğer seçersen! Eğer yaşamının sorumluluğunu tamamen üstlenirsen!”

PEKİ BİREY GELİŞMEKLE NEREYE ULAŞABİLİR?
Bu konuyu hiç duymamış bir insana, kişisel gelişimi teklif ederken ona ne söyleyebiliriz?”sorusu akla gelebilir...

•    Gelişmek, seçeneksiz kalmış olduğumuzu, köşeye sıkıştığımızı zannederken, seçeneklerimizin olduğunu farketmeye başlamaktır.
•    Gelişmek, varoluşun işleyişini daha derin düzeyde farketmeye başlamaktır.
•    Gelişmek, bir üst farkediş seviyesine çıkmak ve hayatımızda daha önce karmaşık ve içinden çıkılamaz gözüken herşeyin anlam kazanması sürecidir.
•    Gelişmek, bizim için önemli olanın ne olduğunu farketmek ve ona kendimizi sadakatle bağlamak demektir.
•    Gelişmek, geleceğin içine doğru girerken yön duygusu kazanmak demektir.
•    Gelişmek, değer üretebilme kapasitesi demektir.
•    Gelişmek, özgürleşmek demektir. İstediğin herşeyi yapabilmek ve istemediğin hiçbir şeyi yapmamak özgürlüğüdür bu.

“Öte yandan, şu anda kişisel gelişim sistemi açısından  insanın ve toplumun durumu nedir?” derseniz...
Dünyayı yorumlama biçimimiz öğretilmiştir.

•    İnsanlar, ortaklaşa üretilmiş bir dünya yorumunun tutsağıdırlar.
      o    Bu yorumun temel nitelikleri:
                Kendine acıma
                Suçluluk
                Yargı
                Korkmak ve beklemek. Istırabın korkusu ve hazzın beklentisi.… dir. Bu niteliklerle yaşam deneyimlerimizi üretiriz.

•    Bu tutsaklık temel bir inanç kalıbından beslenir.
      o    Değersiz ve yetersiz olduğumuz inancı.

•    Tüm ömrümüz, değerli olmaya ve yeterli olmaya çalışmakla geçer. Ve istisnasız kimse başaramaz. Kimsenin başaramadığı kesin olduğu halde bu nafile çaba neden sürer gider?
      o    Çünkü insanlar kimsenin başaramadığını bilmemektedir!
      o    Çünkü insanlar birçoklarının başardığını düşünmekte ve başaran tarafta olmayı istemektedir.

•    Başarı; Maslow’a göre;
      1.    Karnın doyması
      2.    Seks yapma olanağı
      3.    Güvende hissetmek
      4.    Sevildiğini bilmek
      5.    Sayıldığını bilmek
      6.    Saygın oluşunun haklı nedenlerini üretmek
      7.    Ve kendini bulmak
             …..şeklinde sıralanabilir

…….ilk 6 aşama kanıta ihtiyaç gösterir. Sonuncusu hariç hepsi, elde edemezsek kendimizi “değersiz ve yetersiz” hissetmemize neden olan ihtiyaçlarımızdır.

Toplumsal hayat, değerli ve yeterli hissetmenin ölçülerinin tanımlandığı bir uzlaşmadır.

       o    Bu uzlaşma, 7. madde hariç tüm maddelerde başarıyı öngörür.
       o    Bu uzlaşmaya göre başarılı olmak için elde edilmesi gerekenler şunlardır:
                 Güzellik, yakışıklılık, estetik
                 Para
                 Statü, şöhret
                 Güç

…bu maddelerin hepsi bize diğer insanların ilgilerini yönlendirme, yani kontrol etme gücü vermektedir. Bu yolla 6 maddeyi gerçekleştirip kendimizi değerli ve yeterli hissedeceğimize inanırız.

       o    Yukarıdaki 4 maddeyi de yüzde yüzler mertebesinde başaran insanlar arasında bile yeterli ve değerli hissetme durumu kesin ve kalıcı olamamıştır.

       o    Toplumsal hayat,  kendi varoluşunu korumak ve sürdürmek için, bu gerçeği örtbas etmenin telaşı içinde daha çok ıstırap korkusu ve daha çok haz beklentisi pompalamaktadır.
            - Medyanın asıl işlevi toplumsal illüzyonu ayakta tutmaktır.

      o    Ancak bu sayede,  insanlar her sabah kalkıp üretim çarkının parçası olabilmektedir. Ve bu illüzyon sayesinde, insan kendine bir makine olarak davranılmasına izin verebilmektedir. Verimliliği düşünce, değeri düşen bir makine. Toplubilinç borsasında değer biçilen mallar gibiyiz. Bugün Ayşe hanım yüzde  5 prim yaparken, yarın Mehmet bey yüzde  8 değer kaybeder. Her sabah elimiz yüreğimizde ıstırap korkusu ve haz beklentisiyle güne başlarız. Ve buna  serbest pazar, rekabet ortamı, piyasa deriz. İnsan sadece piyasadaki enstrümanlardan biridir. Ve değeri piyasada oluşur

       o    İnsanların çoğu, sigortalı bir işe, sağlık harcamalarının karşılanmasına ve bir yuva kurabilme ihtimaline “başarı” der. Ve yaşlılıklarıyla ilgili en büyük ümitleri ülkenin kalkınması yoluyla gelirlerinin artabileceği ve daha güvende, rahat ve konforlu yaşayabilecekleri umududur. Bu, toplumsal bilincin ürettiği illüzyonu benimsemek ve ona biçilen kadere rıza göstermek demektir. Değersiz ve yetersiz hissetmek bu rızanın temel nedenidir?

TOPLUMSAL BİLİNÇ, DEĞERSİZ VE YETERSİZ HİSSETİRMEK İÇİN 3 YANILSAMA KULLANIR:
1-    Düşleyemem, çünkü onları hak etmiyorum. Değerli değilim.
2-    Düşleyemem, çünkü onları elde etmek için Yeterli değilim.
3-    Düşleyemem.çünkü koşullar acımasız, haksız rekabet var. Engelleniyorum.

…..bu 3 yanılsama bireyin gerçeği olduğunda, kadere rıza göstermek kaçınılmaz olur.

Bu 3 yanılsamayı, ancak onların yanılsama olduklarını farkederek aşarız.
1-    Sadece varolduğum için düşlerimi hak ediyorum.
2-    Düşleyebildiğim her şeyi gerçekleştirme gücüne şimdiden sahibim. Ve yola çıktığımda, doğabilecek ek donanım ihtiyacını kolayca ve keyifle elde edebilirim.
3-    Düşlerimi elde etmemin önünde benden başka kimse yok. Bu, bir diğerini geçmekle ilgili değil, kendi yolumda yürümekle ilgilidir.

•    İşte ancak o zaman;
-    Sen kimsin?
-    Yaşamının anlamı nedir?
-    Yaşamını nasıl yaşamak istiyorsun?
-    Düşlerin nedir?
-    Senin için önemli olan nedir?
..... gibi soruların bir anlamı olmaya başlar. Çünkü ancak bu anda, onların derin bir yerlere dokunan sorular olduğunu hissederiz.

Sanki, ölü toprağı üzerimizden kalkmış gibi oluruz. Canlanırız. Ve yaşamı belki de ilk kez hissederiz. Yaşamanın ve Yaşamın ne kadar kutsal olduğunu…

“Öyleyse,  kişisel gelişim yolculuğa nasıl başlayabiliriz?” derseniz, enerjiyi tasarruf ederek başlamalıyız, derim.

Kendinize acımayı, suçluluk hissini ve yargıyı durdurun! Yapabildiğiniz kadar!
En çok enerji kaybının kendimize acıyarak, suçluluk hissederek ve yargılayarak gerçekleştiğini biliyoruz. Yaşamının sorumluluğunu üstlenmiş birey, yaşam koşullarından sızlanırken ve başkaları için bir eziyet kaynağı olduğunu düşünerek suçluluk hissederken, kendini farketmelidir. Her farkediş, değerli yaşam enerjisini tasarruf etmek ve onu bedende tutmaktır. Bu farkedişi güçlendirmek ve sürekli kılmak için farkındalık çalışmaları yapmayı öneriyorum. Bunun en kestirme yolu, ülkemizdeki birçok yayınevinin çıkardığı harika birçok kişisel gelişim kitabından çekildiklerini okumalarıdır. Ve elbette sadece bireysel okumalarla yetinmeyip grup okumaları ve grup çalışmaları yapmalarıdır. Grubun sinerjisi bizi devam etmek için yüreklendirecektir.

Farkedin! Kendinize acıdığınızda, suçluluk duygusuyla kıvrandığınızda ve kendiniz dahil herşeyi ve herkesi yargıladığınızda, farkedin. O koşullar sizin eserinizdir. Ve ancak siz değiştirebilirsiniz. Diğerlerinin değişmesini beklemek ne gerekli ne de mümkündür. Dünyanın bize karşı tepkisini değiştirmek, ancak kendimizi değiştirmekle mümkündür.

Mahremiyetinize sahip çıkın!
Bu, yakınlarınızı ne kadar severseniz sevin, onlar için değil, öncelikle kendiniz için var olduğunuzu hatırlamaktır.
Kendinizle kaldığınız an, ya da rutin ilişkilerinizin dışında yaşadığınız her zaman dilimi, enerji tasarrufu yapmaya başladığınızı gösterir.
Kendinizle kalmak, onu deneyimlemeye başlayınca çok zor gelebilir. Fakat tahammül göstermek ve kendinizle zaman geçirebilmeyi öğrenmek zorundasınız. Pes etmezseniz, en sonunda içinizde bir direnç kırılır ve kendinizle kalmayı başarırsınız.

Rutinlerinizin dışına çıkın. Daha önce hiç yapmadığınız şeyleri yapın. Bunların her zaman, çok ilginç, marjinal ve pahalı şeyler olması gerekmez. Sizin rutininizin dışında yer alsın, bu yeterlidir. Rutinlerinizin dışına çıkın. Bu enerjiyi tasarruf etmenize yol açacaktır.


Bedeninizi hareket ettirin. Bu her zaman kapsamlı spor yapmak anlamına gelmez. Daha çok bedeni her gün hareket halinde tutmak anlamına gelir. Her gün 20 dk. bedeninizi hareket ettirmek için fırsat yaratın! Bedensel atalet, en çok kapıldığımız rutinlerdendir. Ve bedene hareket alışkısı kazandırmak enerji tasarrufu için harika bir yoldur. Ve bedenin canını çıkarmadan elbette. Ilımlılık esastır. Sıklıkla doğaya gidin.  Doğa tüm rutinlerin dışına taştığımız yerdir. Orada alışkanlıklarımızın hiçbiri geçerli değildir. Bol bol doğal ortamlarda yürüyün. Şehrin dışına çıkın. Bunu hayatınızın sık tekrarlanana yeni bir rutini yapın.

Bağımlılıklarınızın bir dökümünü yapın!
Bağımlılık durdurmak istesek de durduramadığımız alışkanlıklarımızdır. Onlar artık bağımlılığa dönüşmüşlerdir. Bağımlılıklarımız en çok enerji tüketen ikinci yönümüzüdür.
Sigara, alkol, uyuşturucu, eğlence, seks, spor, iş, aklınıza gelen her alanda bağımlılık geliştirmiş olabilirsiniz. Kendinize şu soruyu sorun. Asla bırakmam, bırakamam dediğiniz şeyler nelerdir? Yeni yıl gelmeden onların bir listesini yapın ve gözünüze birini kestirin. Mümkünse kolay yutulur bir lokma olsun. Ve onu bırakın. Onun yerine en az onun kadar sizi tatmin eden daha olumlu bir alışkanlık koyun. Örneğin; hafta sonunu televizyonun karşısında evde geçirmek alışkanlığınız varsa, bunu bırakın ve hafta sonları doğaya çıkın ve yürüyüş yapın. Ve bunu alışkanlığa dönüştürün.

Sadece bir bağımlılığınızı çökertirseniz, elde edeceğiniz ekstra enerji çok kısa bir zaman içinde diğer bağımlılıklarınızla da yüzleşme cesaretini verecektir.

Konuşmayı azaltın
Konuşmak, daha çok kendine acıma suçluluk ve yargıyı canlı tutmanın bir sonucu olarak oluşur. Konuşmak, sadece diğerleriyle yaptığımız bir iş değil, aynı zamanda kendimizle de yaptığımız bir iştir. Buna içsel söyleşi diyoruz. Biz sürekli konuşma halindeyiz. İçsel ve dışsal söyleşinin mütemadiyen sürmesi, rüyamızda bile devam etmesi büyük enerji kayıpları yaratır.

Dikkat edin, konuşmak her zaman bir kendini savunu ya da kendini anlatmak serüvenidir. Orada aşırı bir ben dili vardır. Ne kadar az konuşursanız, o kadar az enerji kaybedersiniz.

Ama bu o kadar kolay değildir. Enerjinizin artmasına bağlı olarak kolaylaşacaktır. İdeal durum içsel söyleşinin tamamen durmasıdır. Fakat bu aşamaya gelinceye kadar epey bir merhale geçilecektir. İnandığınız dünyayı ayakta tutmak için konuşursunuz. Eğer konuşmazsanız, dünyanızı ayakta tutamayacağınızı sanırsınız. Ve aslında bu doğrudur. Bu yüzden içsel söyleşinin zaman içinde ve yavaş yavaş hafiflemesi gerekir. Aniden durması nahoş sonuçlar doğurabilir.

Şimdilik dışsal konuşmayı azaltarak başlayın. Kendinizi tükenmiş hissettiğiniz diyalogları yapmaktan vazgeçin. İçsel söyleşiyi günün belli bir saatinde askıya almak için meditasyon yapın. Sakin bir ortamda bedensel rahatlığınızı sağlayarak oturun. Ve sadece zihninizi izleyin. Zihninizden gecenler hakkında hiçbir yorum yapmadan sadece zihninizin hareketine tanık olun. Düşüncelerinizde kaybolduğunuzu fark ederseniz, tekrar izleme konumuna geçin. Ve bunu 20 dakika için sürdürün. Her gün 20 dakika ısrarla, günün belli bir saatinde bunu uygularsanız, içinizde bir şey sonunda kırılır. Ve gerçekten zihninizin sizden bağımsızca hareket ettiğini ve onun hareketini izleyebileceğinizi görürsünüz. Başlangıçta istediğiniz sonucu alamıyorsunuz diye sakın terk etmeyin. Sebat edin. Hiçbir şey olmuyormuş gibi görünse bile sebat etmeye devam edin. Hiç beklemediğiniz bir anda zihninize tanık olacaksınız ve anlayacaksınız ki, zihniniz siz değilsiniz.

Sizi tüketen ilişkilerden uzaklaşın
Kolay olmadığını biliyorum. Ve arttırılmış enerjiye gereksinim olduğunu. Yine de bazı ilişkiler kanserleşirler ve taraflar için tam bir bağımlılık ve koyulaşmış beklentiler anlamına gelebilirler. Bu ilişkiler, bizi tüketebilir ve hasta edebilirler. Bu boyuttaki ilişkilerin hepsinin terkedilmesi gerekir. Çünkü sizi tüketmektedirler ve size birşey vermemektedirler.

Nasıl göründüğünüze bağımlı iseniz, bundan özgürleşin
Nasıl göründüğünüze bağımlı oluşunuz büyük miktarlarda enerji harcatıyor. Eğer sadece bedeninizin sağlığı ile ilgilenirseniz ve onu güzelce beslerseniz, arzu ettiği şekilde hareket ettirir ve mutlu ederseniz, o çok güzel gözükecektir. Görüntüyle değil, özle ilgilenin. Unutmayın, güzelliği veren görünüm değil, sağlık dolu, esenlik dolu, hayat dolu bir bedendir.

Mevcut koşullarınıza direnmeyin!
Onların size bir mesajı var. Direnirseniz bu mesajı duyamazsınız. Koşullarınıza uyum yapın, ve mesajı duyun. Unutmayın direndiğiniz şey varlığını güçlenerek sürdürecektir. Ancak direnmeyi bıraktığınızda, hayat koşullarınızdaki payınızı açıkça görecek ve seçeneklerinizin farkına varacaksınız.

BİZ ASLINDA NE İSTİYORUZ? VE BU YOLCULUKTA BİZE NELER ENGEL OLABİLİR?
Hiç kimse! Kendimizden başka, korkularımızdan başka hiç kimse bize engel olamaz. Yeterince enerji tasarruf ettiğimizde, asıl önemli soruyu soracağız kendimize. “Ben aslında ne istiyorum? Ve istediğim dünyayı yaratırken bana ne engel olabilir?”

Bireyler, öncelikle artık hayatlarında neyi istemediklerine dair, bir listeyi hazırlamalıdırlar. Ne de olsa bu üzerinde yoğunlaştıklarında kolaylıkla emin olacakları bir boyuttur. Çünkü deneyimlerinden kaynaklanır. Sonra kendilerine şu soruyu sorabilirler. Peki ama, onun yerine ne istiyorsun? Ve kendilerine neyi istediklerine dair bir liste yapabilirler.

Tek bir koşula dikkat etmeleri gerekiyor. İstedikleri bir başka insanın, kaderini bağlamayacak, onun kaderini de değiştirmek kaygısını içermeyecektir. Ne kadar çok sevdikleri bir insan olursa olsun. Çocuğumuz bile olsa onun adına, geleceği adına isteklerde bulunamayız. Biz sadece kendimiz için neyi istediğimizi açığa çıkarabiliriz.

Bir başka insanın benim için, düşlerim için değişmesini beklemek mümkün değildir. Düşlerimiz bizi yola çıkarırlar. Ve yolda değişiriz. Bilincimiz genişler, büyür ve yolculuğun özüne varırız. Tüm yolculuk bilincin evrimleşmesi içindir. Ve tüm düşler de yolculuğu yaratmak içindir.

Düşlerinizi yazdıktan sonra, onları elde etmek için yola çıktığınızda size nelerin engel olabileceğini de kağıda geçirin. Ve sonra onlara bakın. Ve söylediğimi hatırlayın. Onlar aslında gerçek değiller. Siz onlara inandığınız için sizin gerçeğiniz olurlar.

HAYATINIZDA ARTIK NEYİ  İSTEMİYORSUNUZ? BUNDAN EMİN OLUN!
Hayatınızda istemediğiniz ne varsa, onları açığa çıkartmak için zaman ayırın. Hayatınızda onların yerine neyi istediğinizden hemen emin olamayabilirsiniz. Ve bu normaldir. Ama artık 2010 ''''a girerken, hayatınızda nelerin aynı şekilde sürmesini istemediğinizi kesin olarak açığa çıkartmalısınız. Bunu kesinleştirmek için ne kadar yoğunlaşsanız o kadar iyi olacaktır. Bu konuda hayatınızda bir ikirciklilik kalmamalıdır.

Emin ol! Neyi hayatında artık istemiyorsun!

Kaybetmekten korkmayın
Kendinize dürüst olun. Tüm ikircikli tabiatınızın, kararsızlığınızın altında bencilce bir niyet yatıyor. Siz kaybetmekten korkuyorsunuz. İnsan dramının çok büyük bir kısmı yarattığı koşulları elinde tutmak için ödediği maliyetten kaynaklanır. Bu maliyet, kaybetmek korkusu yüzünden kendi olmaktan, kendisi gibi yaşamaktan vazgeçmektir.

Kaybetme korkusunu bir anda aşın demiyorum. Yapamazsınız. En azından çoğunuz. Ama bu korkuyla dürüstçe yüzleşebilirsiniz. Kaybetme korkunuzun seçimlerinizi, davranışlarınızı nasıl etkilediğini açıkça görün. Sadece bu farkındalık bile enerji tasarrufuna yol açacaktır.

Sosyalleşin
Ne pahasına olursa olsun, daha çok insani etkileşim yaratın. Sosyalleşin. Güvenebileceğiniz, hayatınızı paylaşabileceğiniz, kendi otantik varlığınızı ifade edebileceğiniz alanlar yaratın. Güvenebileceğimiz insanlar bizi bekliyorlar. Bu dünyada hiçbirimiz yalnız değiliz. Bunu anlayabilmek için korunaklı kalelerimizden çıkıp onları aramamız gerekir. Güvenebileceğimiz, teslim olabileceğimiz dostlar bizi bekliyorlar. Bu dostluklar ve teslimiyetin gücü bizi sınırlarımızın ötesine taşıyacaktır.

Verin!
Korkmayın. Elinizi verince kolunuzu kaptırmayacaksınız. İnsanlar arasındaki sağlıklı enerji akışı vermek yoluyla başlar. Neyi verdiğinizin hiç önemi yok. Bu bir gülümseme olabilir. Bir kap yemek, sadece dinlemek. Bir miktar nakti ya da ayni yardım. Ya da bir işin karşılıksız olarak ucundan tutmak. Ya da başka bir şey. Elbette koşullarımızın içinde bir şey. Ama verin! Vermekle enerji alanınızı öyle genişletirsiniz ki, gerçekten ihtiyacınız olanı da siz almaya başlarsınız.

Takım çalışmasına açık olun!
Bir konuda her şeyi bildiğimizi düşünerek ya da hiçbir şey bilmediğimizi düşünerek kendimizi takım çalışmasın kapatırız. Unutmayın birlikte yaratmak ve üretmek, tek başına yapılan yaratımları ve üretimleri fersah fersah geçer. Ortak vizyonlarda birleşin . Sizin gibi hisseden, düşünen ve üretmek isteyenleri bulun. Onlara kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Buna niyet edin!

Yeterince kavramına yoğunlaşın
İnsanların çoğu, ihtiyacı olanın onlarca kat fazlasını elde etmekle yoksulluk korkusu arasında savruluyor. “Yeterince” hakkında düşünün. Nasıl bir yaşam standardı sizin için yeterincedir. Bunun hakkında çok düşünün. Ve sizi mutlu edecek yeterince standardını bulun. Sizin yeterinceniz nedir? Bunu açığa çıkarın.

Buna bir kez karar verince, bir daha değiştirmeyin. O yeterinceye erişinceye kadar, yeterince hedefinizi değiştirmeyin. Odağınızı bulandırmayın. Odak bulanıklığı enerji kaybına yol açacaktır.

İhtiraslara kapılmak ve korkuya kapılmak bir paranın iki yüzü gibidir. Böylesi bir paraya dikkat edin. Bu parayı istemeyin.

Yarattığınız dramlara bağımlısınız
Sadece değiştirmek istiyorsunuz. Değişmeye yanaşmıyorsunuz. Kendinize acımak, suçluluk hissetmek, yargılamak, önemli hissetmeniz için size bir hayli doyum ve enerji veriyor. Bedeli ise, tükenmişlik, erken yaşlanma, çabuk hastalanma, her halimizde giderek artan bir yozlaşmadır.

Bir başkasını değiştirmek için akıl almaz çabalar ve enerjiler harcıyoruz. Halbuki bir başkasını değiştirmenin tek yolu vardır. Kendimizin değişmesi. Bir diğerinin üzerindeki değişim baskısı, ancak gerçek bir değişim tarafından yaratılır.

İnandığın dünyayı yaşamaya cesaret etmekle, diğerlerinin üzerinde gerçek bir değişim baskısı yaratırsın.

Bize mutsuzluk veren tüm ilişkilerin sorumlusu biziz. Kendimizi, drama, uzlaşmaya, kararsızlığa mahkum hale getirdik. Bu prangalardan özgürleşmeden, değişimi kendin için başlatmadan, diğer insanların üzerinde bir değişim yaratmak imkansızdır.

Kaybetmekten korkuyorsun. Üstadlar derki, “Bir üst basamağın güvenliğini istiyorsan, bir alt basamaktan vazgeçeceksin.”

Risk almadan değişim gerçekleşemez. Alt basamağın güvenliğini koruyarak, eldekini koruma çabası, istediğin dünyayı yaratmanın önüne engel olarak çıkacaktır.

Bir gün bu dünyadan gitme vakti geldiğinde dönüp şunu söylemeyi istemelisin:
Hayatımı düşlediğim gibi yaşadım. En başa dönseydim tam da aynı şekilde yaşardım.
Naçizane önerim:

-    Bir an için durup içine dön ve yaşamının son gününe git. Hiçbirimiz bu gezegende çok uzun süre kalmayacağız. O son güne git ve dönüp yaşadığın ve tamamladığın hayata bak.

-    Yaşamak istediğin hayat bu muydu? Bütün kalbinle evet diyorsan bu harika bir şey! Ama keşkeler bir doluysa, pişmanlıklar bir doluysa, o zaman şimdi değişmek zamanıdır.

ÖYLEYSE...
-    Düşlemeye başla! Böylelikle kendini keşfetmeye ve hayatının anlamını üretmeye başlarsın.
-    Sonsuzluğun içinde bir eşi olmayan varlığının bu gezegende neden bulunduğunu merak et! Bu merak seni yaşama amacına götürecektir.
-    Doğal ilgilerine bak. Seni kendine çeken her şeye bak. Yaşama amacın onların içinde olabilir.
-    Senin için önemli olanı içine sor. Toplumun empoze ettiği değerlerle, doğuşunla  getirdiğin değerlerin arasındaki farkı hisset. Kendi değerlerini bul!
-    Değerlerine sadık kal. Bu sadakat seni düşlerine ve kendine götürecektir.
-    Engellerin hepsinin, istisnasız hepsinin, düşlerine ve kendine giden yolda desteklerin olduğunu bil. Eğer değerlerine yeterince sadık kalırsan, söylediğimin doğru olduğunu anlayacaksın.
-    Engellerin hepsi, değersiz ve yetersiz hisseden benliğine bir kanıt olarak toplum tarafından üretilir. İlginç olan, bunu her farkettiğinde, aynı engeller desteklere dönüşür.
-    Yaşam muhteşem bir gizemdir. Sık sık gökyüzüne bak. Varoluşun gizemini hisset. Gizemi solu.
-    Sık sık gözlerinin içine bak. Kendi gözlerinin içine ve hayatı paylaştığın herkesin gözlerinin içine bak. Yeterince uzun süre bakarsan, orada derinlerde “gerçek sen”i göreceksin. “Hadi gel, düşlerimizi birlikte gerçekleştirelim” diyen varlığı... O sensin! Muhteşemsin! Eğer yeterince uzun bakarsan bunu göreceksin. Ve bir daha asla aynı insan olmayacaksın.
-    Sevdiğin şeyleri çok yap.
-    Risk al, her konuda, her alanda risk al. Dostluk, iş, aşk…Ve asla sevdiğin insanları deneme!
-    Her günü son gününmüş gibi yaşa. Çünkü öyle olabilir. Toplumsal hayatın en büyük yanılsaması, ölümü unutturmayı başarmasıdır ve ölümsüz gibi hissettirmesidir. Fakat ölümlüsün. Ve her birimiz çok da uzak olmayan bir vadede bu dünyadan gideceğiz.
-    Kaçınılmaz ölümün karşısında yaptığın seçimler var. Ölümünü bir numaralı danışmanın yap. Başına ne gelirse gelsin, hayattasın. Ve ölümünle karşılaştırıldığında hiçbir şey o kadar önemli değildir.
-    Geçmiş ve gelecek kavramsaldır. Mevcut değildir. Düşlere giden yol şimdinin kapısından geçer. Gelecek şimdinin içindedir. Bu anın değerini bil. Çünkü elinde olan tek hazine budur.
-    Düşlemeyi unutma. Yaşam amacının peşine düş. Ama unutma, onu sadece şimdide bulabilirsin.
-    Şu anın hakkını ver; ver  ki düşlerin gerçek olsun. Hayatın derin bir anlamla dolsun. Ve böylelikle kendini keşfet. Bu muhteşem yolculuğun özü budur.
-    Sen sensin! Varoluşun nedeni ve anlamısın! Sakın unutma, hiç değişmeyecek olan tek şey budur.





Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.