Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
PROFESYONEL BİR BABA'DAN ANNELERE
Yazı Boyutu:
Biraz akıl, biraz vicdan

Çok uzun yıllardır aklımda olan ve özellikle televizyondaki ya da diğer iletişim mecralarındaki reklamları izlerken canımı sıkan, içimi acıtan bir durum var. Hepimizin malumu,  açlık sınırı altında yaşayan veya kıt kanaat geçinen milyonlarca insan yaşıyor ülkemizde…

Maddi durumu son derece kısıtlı olan bu insanlarımızın reklamları yapılan birçok ürünü  ancak televizyonlarda görmeleri mümkün, ama onlara ulaşmaları çok da ihtimal dahilinde değil. Özellikle bu ailelerin çocuklarının öncelikle gıda ürünlerini görüp, onlara imrendiğini, ancak ulaşamadıklarını düşünmek ve bilmek gerçekten çok üzücü, acı verici.

Bir çocuğun istediği bir yiyeceğe, bir içeceğe çok istediği halde ulaşamamasını nasıl telafi edebilirsiniz? Bu durum sadece gıda ürünleri için mi geçerli çocuklar için? Oyuncak, giyecek ve birçok temel gereksinimin de reklamlarının yapılması ve yine ailelerinin maddi durumlarının bu ürünleri satın almak için yeterli olmaması birçok çocuğu derinden üzüyor ve yaralıyor.  Tabii ki,  bunları evlatlarına sağlayamayan ebeveynleri de üzüyor eminim.


MARKALAR REKLAM YAPMAK ZORUNDA

Ancak şöyle de bir gerçek var ki; firmalar markalarının ve ürünlerinin daha çok tüketiciyle buluşmaları için reklam yapmak zorundalar. Firmaları zaten cebinde yeterli parası olmayan aileler ve onların çocuklar ilgilendirmiyor. Bu durum, duygusal olarak ne kadar acımasızca görünse de, kapitalizmin, tüketim toplumu olmanın acı gerçeklerinden sadece küçük bir örnek. Bir de ülkemizdeki gelir dağılımı adeletsizliğini göz önünde bulundurursak, bu acı tablo biraz daha can sıkıcı hale geliyor.

Yukarıda da bahsettiğim gibi insanlara ulaşmak amacıyla kullanılan reklam, insanlara ulaşmak amacıyla kullanılan geniş anlamda pazarlama, her alanda çok ama çok önemli bir araç artık. İyi, yeterli ve etkili pazarlama yapamazsanız, ne sattığınızın, nasıl bir hizmet verdiğinizin hiçbir önemi yoktur. Çocuk ürünleri sektöründe de aynı kurallar geçerlidir. Ürünler öyle güzel anlatılır ki çocuklara, bunu gören çocuğu o üründen vazgeçirmek için mucize gerekir. Burada en zor durumda kalan ya da kalmayanlar ebeveynlerdir aslında.

Bizlerin de arasında bulunduğu bu ebeveyn profillerini birlikte gözden geçirelim isterseniz. Emin olun, siz, ben, biz, o;  bu profillerin içerisindeyiz ya da bu profildeki ebeveynler, eşimiz, dostumuz, arkadaşımız olarak hayatımızın tam içindeler. Haydi beraber bir göz atalım ebeveyn tiplerimize. Amacımız kimseyi yargılamak ya da eleştirmek değil tabii ki. Her ebeveyn çocuğunu istediği gibi yetiştirmekte özgürdür.  Bizim ışık tutmak istediğimiz konu, “Biz bu tuzaklara nasıl düşürülüyoruz?”dan ziyade, “Nasıl düşüyoruz?” konusunu incelemek ve irdelemek…

ÇOUĞU NE İSTERSE SATIN ALAN EBEVEYN
Evet, önce benim “sorumsuz” olarak tanımlamaktan imtina ettiğim ve “umursamaz” olarak tanımladığım ebeveyn tipine bir göz atalım. Çocuğu ne görürse, ne isterse, sorgulamadan, irdelemeden ve en önemlisi, çocuğunu düşündüğünü zannedip tam tersine hiç düşünmeden, aslında biraz da çocuğuna zarar vererek her şeyi satın alan bir ebeveyn tipinden bahsediyoruz. Tuzağa düşmeye hazır olan ebeveynler de diyebiliriz kendilerine. Kendilerinin bu davranış şekillerinin eğitimle, sosyal statüyle alakası yoktur. Parayı verir ve alırlar. Görev tamamlanmıştır bu ebeveyn için.  Daha sonra doyumsuz, değer bilmeyen, her şeye sahip olabileceğini zanneden bir çocuk yetiştirdiklerinin farkına vardıklarında, bazı şeyleri düzeltmenin de ne kadar zor olabileceğinin farkına varabilirlerse ne mutlu onlara...


Bunun yanında hangi ürünü, ne zaman, hangi koşullar altında satın alabileceğini bilen, en azından bunun için uğraşan, konu üzerinde gerçekten kafa yoran ebeveynler de mevcuttur. İşte,  bu reklamlar ve pazarlama stratejileri aslında en çok bu tür bilinçli ebeveynleri etkiler.  Küçücük bir çocuğa reklamını gördüğü bir ürünü satın aldırmamak gerçekten büyük beceri isteyen bir iştir. Bunu küçücük bir çocuğa anlatabilmek, deveye hendek atlatmaktan zordur. Ancak çocuklarımıza doğruyu gösterebilmek için sonuna kadar uğraşmak gerektiğine inanıyorum.

LİSANSİYE ÜRÜNLERLE İLGİLİ MEKANİZMA
Yazımın en başında bahsettiğim gibi, reklam ve pazarlama stratejileri en çok gıda ürünlerine yoğun şekilde uygulandığı zaman can sıkıcı hale geliyor. Son yıllarda çocuklar için üretilen gıda ürünlerindeki en önemli pazarlama aracı lisansiye ürün uygulamalarıdır. Bu lisansiye ürünlerle ilgili mekanizmayı özellikle anlatmam gerekiyor size. Öncelikle bir sanatçı, bir yazar ya da bir film şirketi bir karakter geliştiriyor. Çocuklar için geliştirildiği için bu karakter genelde çizgi film halinde oluyor ya da bir kitaptan esinlenildiyse, Harry Potter gibi bir film yapılıyor. Eğer ki bu yapımlar izleyici tarafından beğenilirse, sonra bu film ya da çizgi film kahramanlarının ürünleri yaratılıp, pazarlanmaya başlıyor. Tüm bunları ve markalaşan bu karakterlerin pazarlama çalışmalarını lisansiye ürün pazarlaması yapan profesyonel firmalar yapıyorlar bu film şirketleri adına. Tişörtten karakter maketine, bardaktan resim çerçevesine, oyuncaktan elektronik oyunlarına kadar yüzlerce değişik ürünü çocukların beğenisine sunuyorlar. Bunlara ek olarak, bahsettiğimiz karakter resimlerinin lisansiye kullanım haklarını da çocukların tükettiği süt, yoğurt, bal, şekerleme gibi ürünlerin ambalajlarında çeşitli firmalara satıyorlar. Lisansiye firmaya parayı ödeyecek olan -diyelim ki bir süt markası- bu parayı kimden alıyor sizce?  Hemen söyleyeyim, sizlerden, bizlerden! Lisansiye firmalara sattıkları ürün üzerinden yüzde 10 ile yüzde 20 arasında lisans bedeli ödeyecek süt firması, bu oranı ürün fiyatlarına yansıtıyor. Küçük bir süt kutusunda sevdiği kahramanın resmini gören çocuk ürüne sarılınca da, ebeveyn normalde yüzde 20 civarında daha ucuza satın alacağı bir ürünü çok daha pahalıya satın almış oluyor, çaresizce. 

Bu bir çocuğun saf duygularından istifade etmek değildir de nedir? Diğer ürünlerde istediğiniz pazarlama taktiğini uygulayın, istediğiniz stratejiyi geliştirin ama çocukların hem de temel ihtiyaçlarından olan bazı gıda ürünlerini bu şekilde satmaya çalışıp, ufacık evlatların duygularını sömürüyorsanız, en hafif tabirle “vicdansızsınız” derim ben size.

ÇÖZÜM BASİT
Peki, bunu engellemenin bir yolu yok mu? Bence var! Son yıllarda çocuk sağlığı ve gelişimi alanlarında son derece önemli işler yapan Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanına bir de Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nı ekleyebilir miyiz acaba? Bu tür ürünlerin üretim izinlerini veren kurum, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı. Bakanlık isterse, “çocuk gıda ürünlerinin ambalajlarında ürünün markası ve ürün içeriği dışında hiçbir ibareye izin verilmez” ya da “markası ve içeriği aynı olan ürünler değişik ambalajlarda olsa dahi aynı fiyata satılmak zorundadırlar”  gibi maddeler eklenemez mi ilgili yönetmeliklere? Çok da rahat yapabilirler bunu bence. Ve iyi de yaparlar. Biz önerelim, gerisi kendilerine ve  vicdanlarına kalmış...


Sağlık ve sevgiyle...


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.