Mayıs ayı gelip de her tarafta anneler
günü hazırlıkları başladığında anne olmak isteyip de olamayan anneler, her yıl benzer bir hüzne
kapılıveriyorlar. Sürekli yaşadıkları gerçek daha da görünür hale geliyor Mayısın ikinci pazarında.
Çocukları ellerinde bir buket çiçekle annelerine koşuştururken görmenin ya da annelerinin ellerini
öpmeye giderken kendi kapılarını çalacak çocukları olmadığını bilmenin yaşattığı derin hüzün belki
de daha Mayısın ilk günlerinde içlerine çökmeye başlayıverir.
Anne olamamak;
uykusuz geçen geceler için yakınamamak, bebeğim ağlıyor mu diye tavşan uykusunda uyuyamamak,
yemeğini yediği veya gazını çıkarabildiği için evde bayram yapamamak demektir.
Anne olamamak;
her ay adet gördüğünde “Yine mi?” diyerek hayal kırıklığı yaşamak ve “Belki üste
görmüşümdür, test mi yaptırsam?” tarzı boş bir umuda sarılmaya çalışmak demektir.
Anne
olamamak; doktora bu sorunu nedeniyle gittiğinde bekleme salonunda gördüğü hamile kadınları
kıskandığı için kendini suçlu hissetmek, bir sürü test yaptırmaktan bıktığı halde umudunu yitirmeden
onlarca iğneye/müdahaleye razı olmak demektir.
Anne olamamak; sokakta-parkta gördüğü her
bebeğin-çocuğun arkasından uzun süre bakmak, çocuğuna bağıran her anneye dövecek gibi bakmak
demektir.
Anne olamamak; kendini eksik-yetersiz, cezalandırılmış gibi hissetmek, hatta bazen
“Neden ben?” diye isyan etmek demektir.
Anne olamamak; başkalarının bebeğini
kucağına aldığında gizlice ağlayıp, bebeğin kokusunu içine çekebilmek demektir.
Anne
olamamak; arkadaşlarının çocuğu olduğunda onları kıskanmak ve bundan utanmak demektir.
Anne
olamamak; kendini yaşama tutunamamış gibi hissetmek demektir.
Anne olamamak; yalnız
kalacağını, yaşamının belki de bir huzurevinde tek başına sonlanacağını düşünmek
demektir.
Anne olamamak; bu konuya aklın fena halde takıldığı halde öyle değilmiş gibi
davranmaya çalışmak demektir.
Anne olamamak; hıdrellezlerde, fallarda, dilek dilenecek her
ortamda sesli ya da sessiz bebek dilemek demektir.
Anne olamamak; bebek sahibi olabilmek için
her türlü tehlikeli girişimi göze alabilecek cesarete sahip olmak demektir.
Anne
olamamak; aile kuramamak demektir.
Anne olamayan kadınların duygu ve düşünceleri daha da
uzatılabilir…
Toplumdan gelen baskılar, aile içi çatışmalardan dolayı yaşanan
yıpranmalar da anne olamayan kişilerin yaşadığı zorluklardan bazılarıdır.
NEDEN ANNE OLAMIYORLAR PEKİ?
Öncelikli olarak
fizyolojik nedenlerin hem erkekte hem kadında ayrıntılı olarak araştırılması gerekiyor. Tüm bu
araştırmaların yapıldığı ve sonuçların normal bulunduğu bir grup kadının hamile kalamadığı
gözlemlenmiştir. Bu kadınlar aşılama, tüp bebek gibi girişimlerde bile hamile kalmakta güçlük
yaşamaktadırlar. Psikolojik sterilite (infertilite) olarak tanımlanan bu durum psikolojik nedenlere
bağlı olarak kadınların hamile kalamaması durumudur.
Bu sorunu yaşayan kadınların pek çoğunun
çocukluğunun ilk döneminde anneleriyle ilişkilerinde ciddi çatışmalar, güvensizlikler,
yetersizlikler yaşadıkları saptanmıştır. Bu kadınlar anneleri gibi olmak istemedikleri için bir
şekilde anne olmayı da bilinçdışında reddetmektedirler ve hamile kalmaları psikolojik açıdan çok güç
olmaktadır. Bilinçdışında böyle bir seyir sürüp giderken yaşam içinde anne-kız ilişkisinde
birbirlerine yapışık gibidirler. Anne tüm gücü elinde tutar; doğruyu bilen, güçlü olan, dümeni
elinde tutan, kızı ne kadar büyümüş-yetişkin olmuş olursa olsun kararları verendir.
Anne,
çocukluk döneminde baba-kız ilişkisinde araya giren olmuştur, kız yetişkin olduğunda da eşiyle
ilişkisinde arada hep annesi vardır ve evini kendisi değil annesi yönetir. Bu kadınlar kendilerini
annelerinin uzantıları, gölgesi gibi algılar, kendi varlıklarını hissedemezler. Kendi evliliklerini
oluşturmakta da güçlük çekerler. Çocuk istekleri de aşkın meyvesi olmaktan çok bir gereksinime
yönelir. Çocuk, kadını annesine olan bağımlılıktan kurtaracak, yaralarını iyileştirecek, mutsuz
evliliğini düzeltecek, babasının eksikliğini giderecek bir araç-bir kurtarıcı gibi algılanmaktadır.
Oysa çocuk, sağlıklı bir ilişkide, kadın ve erkeğin karşılıklı olarak birbirlerine duydukları
sevgiyi ifade eden bir armağandır.
Bu tür bilinçdışı düzeneklerin çözümlenerek hem anneyle
hem de eşle ilişkiler sağlıklı hale gelebilirse hamile kalma olasılığı yükselir. Ayrıca bu noktada
hamile kalıp anne olduğunda bu kadınların çok daha verimli ve sağlıklı anneler olacakları
aşikârdır.
SADECE DOĞURABİLMEK ANNE OLMAK
DEĞİLDİR?
Son söz olarak, anne olamayan kadınlar, umutlarını
son noktaya kadar korumalı ve fizyolojik olanaklar tükendiğinde, psikolojik nedenlerin de önemli
olduğunu unutmamalıdır. Anne olmak sadece doğurabilmek değildir. Aynı zamanda çocuğunu fiziksel ve
ruhsal olarak sağlıklı-donanımlı, birey olmayı bilen ancak toplumsal değerlere sahip, duyarlı,
kendini korumayı bildiği kadar çevresindekileri, vatanını, değerlerini, sahip olduklarını korumayı
bilen, emeğe, insana ve doğaya saygılı bireyler yetiştirirken çocuğunun bir adım gerisinde
durabilmeyi bilmektir.