Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
MAYA'NIN PATİLERİ
Op. Dr.  HÜSEYİN MUTLU
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Yazı Boyutu:
Çilekeş aylar

 

Hamileliğin ilk 3 ayı anne ve bebek için neredeyse en zor sınavların verildiği dönemdir. Bir yandan bebeğin geçmek zorunda olduğu zorlu bir sınav. Diğer yandan anne adayının yaşadığı hızlı değişimler. Bunun yanında anne ve baba adaylarını da bebeği kaybetme korkusu sarar…


Bebek anne rahmine oturduktan sonra hızlı bir gelişim süreci geçirmektedir. Bu dönemde doğal ayıklanma diye adlandırılabileceğimiz bir doğal süreç de işlemektedir. Temelde kromozomal ve yapısal sakatlıkların olduğu ceninler bu haftalarda maalesef serüvenine devam edemiyor. İlk 3 ayda meydana gelen bebek kayıplarına “düşük” adı veriyoruz. Düşük, kanama ile hamilelik materyalinin rahim dışına çıkması ile oluşur. Eğer yapılan ultrasonografide bebeğin kalbi atmıyorsa, gebeliğin sonlandırılması gerekir ki, buna da düşük adı veriyoruz.


İlk 3 ayda en sık rastladığımız problemlerden biri kanamadır. Kanama, her zaman gebeliğin düştüğünü göstermez. Kanamanın olması bebeğin tetkik edilmesini gerektirmektedir. Kanama var ve yapılan ultrasonografik kontrolde bebeğin kalbi atıyorsa, buna “düşük tehdidi” adı verilir. Düşük tehtidinde eskiden herhangi bir ilaç verilmezdi ve bebeğin sınavı geçip geçemeyeceğini bekleyerek görürdük. Çoğunlukla da sorun olmaz, hamilelik sağlıklı bir şekilde devam ederdi. Günümüzde ise erken hamileliklerdeki kanamalarda birtakım ilaçlar vermeyi tercih ediyoruz. Bunlardan en önemlisi progesteron hormonudur. İlk 3 ay kanamalarının en sık nedeni bu hormonun yetersizliğine bağlıdır. Bu ilaç verilerek önlenebilen düşükleri önleme şansımız olmaktadır. Eğer düşüğün sebebi bebekteki soruna bağlı bir kayıpsa, ilaca rağmen önlenmesi mümkün değildir. Bebekteki sorunların yaklaşık yüzde 50-60’ı hayatla bağdaşmayan kromozom bozukluklarıdır. Bu kromozom bozukluklarını büyüyen bebeklerde göremeyiz, çünkü ilk 3 ayda kaybedilirler. Ancak düşük materyaline kromozom tetkiki yapılırsa görülebilir. Tabii ki tüm kromozom bozuklukları bu dönemde kaybedilmez. En sık rastlanan ve hayatla bağdaşan kromozom bozukluğu hepimizin sıklıkla duyduğu Down Sendromu; yani 21 kromozomun 3 tane olması halidir. Onu 13 ve 18 kromozomlarındaki 1 fazlalık takip eder. 13 ve 18 kromozom sorunları olan bebekler ileri aylarda veya doğumdan hemen sonra kaybedilmektedir. Down Sendromu ise hayatla bağdaşmakta ve günümüzdeki tıbbi ilerlemeler sayesinde normal kromozom yapısındaki insanlara yakın yaşam süreleri vardır. İleride bahsedeceğimiz gibi biz doğum uzmanlarının en önemli işi bu bebekleri doğmadan tespit etmek ve aileye bildirmektir.


İLK 3 AYIN BİTMESİNİ BEKLERKEN…
Peki, ilk 3 ayda bebeğin istikbali ile ilgili tahminde bulunabilir miyiz? Yoksa zaman sadece beklemekle mi geçmekte? Hekimler bununla ilgili çok çalışma yapmış ve günümüzde pratikte de sıklıkla işimize yarayan bazı bilgiler elimizde var.


• Erken dönemlerde bebeğin gelişiminin haftasıyla uyumlu olması,
• Kalp atımının ritmik yani düzenli olması,
• Dakikadaki kalp atım sayısının 100 ve üzerinde olması,


bebekte düşük ihtimalinin az olduğunu tahmin etmemize yardımcı olmaktadır. Tam tersi her zaman doğru değildir. Yani yukarıda saydığım parametrelere uymayan bebekleri her zaman kaybetmiyoruz. Bu çalışmaların rağbet görmeye başladığı dönemlerde çok okuyan bir arkadaşımın takip ettiği  bir anne adayı bana geldi. Arkadaşım bebek kalbinin 80 civarında attığını söylemiş ve bebeği kaybedeceğini bildirmişti. Anne adayı ilk hamileliğini yaşıyordu, çok endişeliydi. Ultrasonografi ile baktığımda gerçekten kalp atımı 70-80 civarındaydı ve ilaveten ritmi de düzensizdi. Ama bu durumda yapılacak olan tek şey vardı. O da; bekle ve gör stratejisiydi. Ailenin endişeli olması nedeniyle haftalık olarak  bebeği izledik. Baktık ki bebek ilk 3 ayı sağlıklı bir şekilde çıkardı. Sonra da sağlıklı bir şekilde doğdu. Şu anda ilkokulu bitirmek üzere… Vermek istediğim mesaj sudur: İlk 3 ayda kanama çok olabilir, kalp düzensiz de olabilir. Ultrasonografide bebek canlı ise sonuna kadar mücadele edilmeli ve takibe devam edilmelidir.


İlk 3 aydaki düşüklerin diğer sebepleri arasında tiroid hastalıkları (özellikle tiroidin az çalıştığı hipotiroidi), doğuştan veya sonradan olan rahim şekil bozuklukları ve otoimmun hastalıklardır. Aslında bu liste çok uzun ama en sık olanları telafuz etmenin yeterli olduğuna inanıyorum. İleride sadece düşüğe ait sebepleri daha detaylı olarak ele almayı düşünüyorum.


“EVET” DEMESİNDEN KORKUYORUM!
Maya, yaklaşık 6-7 haftalık iken annesiyle kısa bir seyahate çıktık. Aslında içimden evden ayrılmak gelmiyor, hiç canım istemiyordu. Ama aylar öncesinden planlar yapılmış, biletler alınmış, otel rezervasyonları ayarlanmıştı. Eşim bir yandan kusuyor, malum bulantı zaten her saniye var. Endişeli bir baba adayı olarak, ne olur ne olmaz bulantı iğneleri, progesteron iğneleri, ağrı kesiciler, enjektörler hazırlandı. Serum şişeleri ağır olmasa onlardan da birkaç şişe almayı düşünüyordum ama alamadım. Seyahatte her şey güzeldi. Kokular zaten vardı, ama onlara da alışmıştık. Yemek yenecek yerler en havadar yerdekiler seçilerek mümkün olan en az koku ve bulantı ile günlerin geçmesini sağlıyorduk. Dönmeye yakın hafif pembe bir akıntı, hafif rahim ağrıları oldu. “Acaba bunları kanama da takip edecek mi?” diye endişe içinde beklemeye başladık. Tüm gezi planları iptal edildi ve otele kapandık. Ben elimde progesteron iğnesi yapmaya çabalıyorum. Eşim ise bir şey olmayacağına emin yapmamam için direniyor. Direnmesinin en önemli sebebinin iğne korkusu olduğunu da belirtmeliyim. Gerçekten akşam üzerine kadar yapılan kontrollerde kanama olmadığını gördük, ilaca da gerek kalmadı, ağrılar da azalmıştı. Derin nefes alarak yemeğe çıktık. Yakınlarda bir hastane veya klinik olsa bebeğe bakalım istiyorduk, ama kaldığımız yerde buna benzer bir yer bulamadık. Dönüşte bakmaya karar verdik ama benim aklım hep Maya’da. Acaba kalbi atıyor mu? Herşey yolunda mı? Son akşamımız olması nedeniyle güzel ve biraz pahalı bir restoranda yer ayırttık. Eşim bayağı rahatlamış görünüyordu. Sanki bulantısı da bitmişti. Kendisine balık ısmarladı ve afiyetle yedi. Bu arada ben, bulantısı kayboldu mu, diye de soramıyorum. Evet, demesinden de korkuyorum. Neyse güzel bir yemek ve tam hesap istediğimde eşim lavobaya koştu, tüm yediklerini çıkardı. Onun için kötü ama benim ve Maya için sanki iyi bir haberdi. Bulantıları vardı ve bence her şey yolundaydı. Seyahatten dönerken uçak biraz rötar yaptı. Çok yorulmamıza rağmen bavulları kapıdan fırlatıp gece yarısı hemen muayenehaneye gittik. Ultrasonografi yaptığımda derin bir nefes aldık. Maya son gördüğümüzden yana çok büyümüştü. Kalbi de tıkır tıkır atıyordu. Ara ara başını bile oynatıyor muydu ne?..


Copyright 2007-2025 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.