Yazar |
Konu Arama Konu Seçenekleri
|
peperutka
Elmas Üye
Kayıt Tarihi: 23 Tem 2010
Konum: mutlu
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 5690
|
Gönderim Zamanı: 09 Mar 2011 Saat 08:33 |
Yenidoğanlarda yüzde 98 olan anne sütü tüketme oranı, ek sıvı ve gıdalara geçişle büyük oranda düşüyor. Araştırmalar anne sütünün, inek sütü ya da geleneksel beslenme yöntemleriyle tamamlanmaya çalışıldığını; bunun sonucu olarak her iki bebekten birinde demir eksikliği görüldüğünü gösteriyor. Altıncı aydan sonra bodur olanların yüzdesi artıyor. Üç yaşına gelindiğinde kronik beslenme yetersizliğine bağlı gelişim gerilikleri görülüyor.
Anne sütü ve bebek beslenmesindeki süt tüketiminin önemine dikkat çekmek için Milli Pediatri Derneği, kanald ve Milupa Aptamil ortak bir projeye imza atıyor. Bilinçlendirme kampanyası boyunca; bebeklerin yaşamın ilk altı ayında sadece emzirilmelerine, altıncı aydan sonra bebek istedikçe emzirmeye devam ederken, uygun ek gıdalara başlanmasına, altıncı aydan sonra her gün en az yarım litre anne ya da formül süt alınması gerektiğine dikkat çekilecek.
Milli Pediatri Derneği üyesi ve 19 mayıs üniversitesi ve cocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji (Yenidoğan) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Küçüködük, anne sütü ve günlük süt tüketiminin önemi hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Süt tüketimi nasıl ayarlanmalı?
Bebekler ilk altı ay sadece anne sütüyle beslenmelidir. Her istediğinde anne sütü verilmeli, sık sık emzirilmelidir. Anne sütünün yeterli olup olmadığı bebeğin fiziksel gelişiminin takibiyle anlaşılabilir.
Türkiye’de bebekler günde ne kadar süt tüketiyor?
Farklı kurumların annelerle yaptığı araştırmalardan, günlük 300 ml. dolayında anne sütü aldıklarını düşünüyoruz. Annelerin beslenme durumları, bazen çalışma hayatına geri dönmek zorunda oluşları sütün azalma sürecini hızlandırıyor. Olması gereken miktar bebeğin ayı ve kilosuna göre değişiklikler göstererek günde 750 ml.’ye kadar çıkar.
Dünya ortalamalarıyla karşılaştırıldığında durum nedir?
Çalışan anne oranı bizden yaklaşık altı kat daha fazla olan Polonya’da bebeklere Türkiye’de verilebilen oranlarda anne sütü veriliyor. Bizde çalışmayan annelerin oranının fazla olmasına rağmen emzirme oranları düşük.
İlk altı ay neden çok önemli?
Bu dönem, bebeğin en hızlı büyüdüğü, bağışıklık sistemi ve beyin gelişiminin tamamlandığı aylardır. Bebek her istediğinde emzirilmelidir. Yoksa anne sütü miktarı azalmaya başlayacak, sütün devamlılığı tehlikeye girecektir. Artık iki yaşında emzirmenin kesilmesi gerektiği yolunda bir kaide yok.
Sonrasında nasıl bir yol izlenmeli?
Bir yaşından itibaren günde yarım litre varsa anne sütü yoksa hekimin önereceği bir mama kullanılmalıdır. İnek ve keçi sütlerinin bebek beslenmesinde yeri yoktur.
YOĞURT VE PEYNiR SÜTÜN YERiNi TUTMAZ
Anne sütü, bebek beslenmesinin sıvı bölümüdür. Yoğurt ve peynirse katı besin sınıfına girer. Dolayısıyla yoğurt ve peynirle anne sütü eksikliği tamamlanamaz. Anne sütü eksikliğinde bebek yoğurt alıyor diye devam mamalarını azaltma yoluna gidilmez.
BEBEĞiN iHTiYACINI BELiRLEME FORMÜLÜ
Prof. Dr. Küçüködük, bebeğin kilosuyla 150 ml. sayısının çarpılarak günlük süt ihtiyacının belirlenebileceğini belirtiyor. Buna göre örneğin bebek beş kiloysa, 5x 150 ml. = 750 mililitre süt alması gerekiyor
Alıntı
Düzenleyen peperutka - 09 Mar 2011 Saat 08:35
|
 Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :)) <
|
 |
peperutka
Elmas Üye
Kayıt Tarihi: 23 Tem 2010
Konum: mutlu
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 5690
|
Gönderim Zamanı: 10 Mar 2011 Saat 16:16 |
Başarı ile doğru orantılı olan kendine güvenme duygusunun çocuk yaşlarda aile tarafından aşılanması gerekiyor. Reem Nöropsikiyatri Merkezi Kurucusu Dr. Mehmet Yavuz, özgüvenli çocuk yetiştirmenin koordinatlarını veriyor.
Karşınızda bir birey var
Çocuğunuza güven duygusunu verdiğinizde; onun başarılı, kendini ifade edebilen ve toplumda saygı gören bir kişi olmasına yardımcı olabilirsiniz. Her çocuk birey olma yolunda ilerlerken davranışlarının önemsenmesinden hoşlanır. Bu yüzden çocuklarınıza küçük yaşlardan itibaren benlik değeri kazandırmanız gerekir. Çocuklara güven duygusunu kazandırmanın en etkili yöntemi, öncelikle onları birey olarak görmekten geçer.
Terslemek benliklerinde kötü bir iz bırakır.
Çocuklar ebeveynlerinden çok etkilenir ve kendilerine güven ortamında sunulan kuralları daha kolay kabullenirler. Bu yüzden öncelikle çocuğun oyun oynamasını önemseyin. Oyunlar, çocuğa araştırma, kavrama, algılama yeteneklerini kazandırır. Çocuklarınız herhangi bir konuda size yardım etmek isterse onları terslemeyin. Terslenen, bağırılan çocuklar korkak ve çekingen davranışlar sergiler ve bu durum çocuğun benliğinde kötü ve derin bir iz bırakır. Anne ve babalar çoğunlukla kendi ailelerinden gördüğü sevgi ya da ilgisizliği kendi çocuklarına da yansıttığı için bu konuda da farkındalık geliştirmek gerekir. Ebeveynler kendilerine yapılan yanlış davranışları sürdürmek yerine, çocuklarına daha olumlu davranarak onları gelecekteki zorluklara karşı hazırlamalılar. Çocuk gelişimi fiziksel, ruhsal ve duygusal olmak üzere çeşitli bileşenlerle birlikte seyrettiğinden, bu bileşenlerden herhangi birisinin eksik olması ya da gerektiği gibi gelişmemesi durumunda çocuk gelecekteki yaşantısında çeşitli zorluklar yaşar. Ailele, bu gelişimin sağlıklı bir şekilde sağlanmasından sorumludurlar. Bunun için çocuklarına nasıl davranacakları konusunda anlaşmaları gerekmektedir.
Üşenmeyin, onunla oynayın!
Çocukların oyun oynarken sergiledikleri davranışlar tamamen hayal ürünü değil, aile içerisindeki davranışların yansımasıdır. Bu yüzden anne ve babaların davranış ve tutumlarının iyimser olması gerekir. Bunun yanı sıra çocuklarla yaratıcı oyunlar oynamak, çocuğun hem zekâ gelişiminde hem de kendini ifade etmesinde büyük fayda sağlar. Oyun aynı zamanda çocuklarda bir çeşit rahatlama biçimidir. Çocuklar kendilerini yetişkinler kadar rahat ifade edemediklerinden ve bilişsel hafızalarında kendilerini anlatacak duygu adlandırmaları olmadığından oyun oynadıkları sırada gerçek hayatta yapmak istediklerini yapmaktan, zevk aldıkları şeyleri ya da yapmaktan kaçındıkları şeyleri canlandırarak deneyimlemiş olurlar. Yakın çevrelerinden birisinin söylediği kırıcı bir söz ya da onları üzecek herhangi bir durum oyunlarının teması olabilir. Yetişkinlerin çocukların oyunlarını çok iyi takip etmesi gerekir çünkü çocuklar anlatmak istedikleri birçok şeyi oyun yoluyla aktarırlar. Aynı zamanda çocukla oyun oynuyor olmak başlı başına çocuklara kendilerini iyi hissettirir. Anne babalarının gözünde değerli ve sevilebilir oldukları hissini bu şekilde yaşayabilirler.
Ödül de ceza da tatlı dille olmalı.
Çocuklar anne ve babalarının sevgisini ve ilgisini kazanmak için çeşitli yollara başvururlar. Çocukların kendilerini olumlu yolda ifade etmelerini teşvik etmek için ödüllendirme yöntemini kullanabiliriz. Elbette çocuğun yaptığı ve hoşumuza giden davranışı için ödül vermek yerine, belirli zamanlarda küçük sürprizlerle sevindirmek en iyisidir. Böylece çocuk, zevk alarak yaptığı aktiviteleri ödül için değil hoşuna gittiği için yapmaya devam eder. Arada aldığı ödüller ise onun bu davranışını devam ettirme konusunda süreklilik göstermesini sağlar. Çocuklar çeşitli şekillerde aile üyeleri ile iletişim kurmak isterler. Sordukları sorularla hem bilgilenmiş hem de iletişim becerilerini geliştirmiş olurlar. Anne-baba olarak çocukların sorularına basitçe ama ilgili bir şekilde cevap verebilirsiniz. Size herhangi bir konuda soru sormaları durumunda ona gerekli bilgileri verin. 'Şu anda işim var, seninle uğraşamam' gibi cümleler çocuğunuzu kırar ve düşüncelerinin önemsenmediğini hissettirir. Örneğin, çocuğunuz herhangi bir konuda çok güzel bir davranış sergilediğinde 'Benim çocuğum çok akıllı ya da sen mükemmelsin' gibi cümleler kullanmak da çocuğa yanlış davranışlar kazandırabilir. Bunların yerine daha samimi cümleler kurulmalıdır. Örnek olarak 'Odanı topladığın için teşekkür ederim', 'Senden yapmanı rica ettiğim bir şeyi yapmış olman çok güzel' gibi cümleler onlar için daha iyidir. Söylediklerimizin içeriğine ve doğruluğuna dikkat etmemiz gerekir. Verdiğimiz (bilgilerin doğru olmaması, (çocukların gelecekte bize güvenmemelerine neden olur. Ayrıca çocuklarımızı yaptığı işlerde teşvik ederken dikkat etmemiz gereken nokta; onları başarılı oldukları için sevildikleri, aksi halde sevilebilir olmayacakları mesajını vermemektir. Bunun yerine çocuklara koşulsuz ve pozitif kabullenme gösterilmelidir.
UZMAN GÖRÜŞÜ Kendi çocukluğunuzun zorluklarını bugüne taşımayın! Ailelerin, çocuğun her istediğini yapması ya da her istediğine karşı çıkması olumsuz sonuçlar doğurur. Bunun yerine çocuklara belli bir çerçeve içinde kendi isteklerini dile getirebilecekleri, becerilerini ortaya çıkarabilecekleri, güvenli ve sıcak bir ortam sunulmalıdır. Aynı zamanda aile kurumunun nasıl işlediği de çocukların güvenlik algısı ve gelişimi ile ilintilidir. Aile kurarken kendi yaşantımızdaki olayları da bu sisteme getirip karşımızdaki insanla ortaklık kurmaya çalışırız. Elbette, her birimiz verimli çocukluk yılları geçirmemiş olabiliriz. Bu durum, bizim kendi çocuklarımıza davranışımızı etkiliyorsa, sağlıksız bireyler yetiştirmeye başladık demektir. Çoğu zaman bu durum bilinç düzeyinde yaşanmadığından tespit etmek hayli güçtür. Çocuklarımızın mutlu ve sağlıklı gelişip gelişmediğini sorgulayarak, iyi bir ebeveyn olup olmadığımızı fark edebiliriz. Dr. Mehmet Yavuz
|
 Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :)) <
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 11 Mar 2011 Saat 18:25 |
Sevgi nasıl hissettirir?
Nasıl
ki atomun içinde nötron, proton ve elektron varsa ve bunları birbirine
bağlayan şey çekim kuvveti ise;canlılar arasında da çekimi sağlayan şey
sevgi duygusudur. Sevgi evreni döndüren güç gibidir. Anne babanın
bebeğine sevgisi de böyledir. Bebeğin sevgi nesnesi, anne veya anne
yerine geçen kişidir. Sevgi nesnesiyle ilişkisi, hayatla ilişkisini
şekillendirir. Hayat, silgisi olmayan bir resim gibi şekillenir
Sevgi ve çocuk
Sevginin
en yoğun yaşandığı ve ihtiyaç gerektiren varlık çocuktur. Çocuklar
genel olarak kendilerine bakan insanı severler. Annelerini ya da
annelerinin yerine geçebilecek, bakım veren kişiye bağlanırlar. Çocuk
büyüdükçe sevgisini dağıtmayı öğrenir. Örneğin; annesinden sonra babasını,
ailesini ve oyuncaklarını sevmeye başlar. Sevginin doğru dağılımı;
kişinin kendi varoluşunu, evrendeki konumunu, evrensel bütünlük içindeki
yerini bilmesi sonucu, bütün sevgi taşlarını doğru yere oturtmasıyla
sağlanır. Çocuk en nihayetinde kendisini bütünün parçası gibi görür.
Dokunmanın gücü
Anne-bebek
arasındaki bağlanma, annenin çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasıyla,
dokunmasıyla ve göz temasıyla olur. Hepimiz anne-baba olunca aslında
sevgiyi nasıl ifade ettiğimizi de fark ederiz. Siz çocuğunuza
duygularınızı nasıl ifade ediyorsanız, o da kendi duygularını o şekilde
ifade etmeyi öğrenir. Göz teması kurmuyorsanız, çocukla sohbet
etmiyorsanız, sıcak bir yaklaşım sergilemiyorsanız, hem çocukta birtakım
psikolojik sorunlar ortaya çıkar hem de çocuk duygularını ifade etmeyi
öğrenemez.
Sevginin getirdiği aşırı korumacı yaklaşıma dikkat!
Kaygılı
ve korumacı bir ailenin çocuğu, her yaptığı yeni denemenin tehlikeli
olduğu mesajını alır ve yeni atılımlardan korkar. Korkuların pek çoğu bu
nedenle ortaya çıkar, anne-baba sürekli çocuğu koruduğu zaman, ona “sen
yapamazsın” mesajını verdiği için çocuk, her şeyi onlardan beklemeye
başlar ve anne- babaya aşırı bağlılık geliştirir. Bu sağlıksız bir
gelişimdir. Anne-baba, çocuğun atılımlarını denemelerinden dolayı
desteklemeli, gerekli güvenlik tedbirlerini ona fark ettirmeden sakince almalıdır. Çocuğa karşı takıntılar yoğun ise yardım alınması gerekir.
Doğum sonrası depresyon ve bebeğe olan tutum
Bazı
anneler doğum sonrasında depresyon yaşayabiliyor ve bebeklerini
reddedip, kabul edemiyorlar, bu yüzden de bebekle duygu alışverişine
giremiyorlar. Tepkisel bağlanma bozukluğu da çoğunlukla bu durumdan
kaynaklanıyor. Bu durumda anneye mutlaka bireysel bir yardım, yani psikiyatri muayenesi ve psikoterapisi yapılmalıdır.
Otistik çocuğa sevgiyi göstermek…
Otistik
çocuklar beyinlerinin duyguları algılayan alanlarının iyi çalışmadığı
hastalık grubu çocuklardır. Duygusal okur-yazarlığı ve empatiyi
öğrenemezler. Ancak özel eğitimle öğrenmeleri mümkün olabilir. Normal
çocuğa gösterilen sevgi ifadesiyle, otistik çocuğa gösterilen sevgi
ifadesi arasında fark yoktur. Sadece tepki alamayabiliriz. Otizmin
derecesine göre bu değerlendirmeler değişkenlik gösterebilir, hafif
derecede yaşanan otizmde çocuk daha fazla tepki verirken, ağır bir otizm
tablosunda uygun tepki alamayız. Sarılmak, göz teması kurmaya çalışmak,
onunla yapılacak etkinlikler planlamak yapılacaklardan sadece
birkaçıdır.
Otistik bir çocuğa ulaşmak için ayırıcı-uyarıcı ses tonu kullanmalıyız, daha net ve kısa cümleler kurmalıyız.
|
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 12 Mar 2011 Saat 09:57 |
Bebeklerde hızlı solunuma dikkat!..
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Esengül Keleş, hızlı
solunumun zatürrenin ilk belirtisi olduğunu ve bebeğin basit bir üst
solunum yolu enfeksiyonu geçirmediğinin, zatürre olduğunun kanıtı
olduğunu söyledi.

Kış aylarında çocuklar; grip,
anjin, bronşit gibi hastalıklara yakalanma riski ile karşı karşıya.
Çocuklar açısından riski yüksek olan rahatsızlıklardan biri de zatürre.
Sema Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Esengül Keleş,
alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkmasında, havaların
soğumasının, kış aylarıyla birlikte hava kirliliğinin artmasının, kapalı
ortamlarda zaman geçirilmesinin etkili olduğunu söyledi. Keleş, üst
solunum yolu enfeksiyonlarının genellikle sadece burun akıntısı, öksürük
ve ateş şeklinde görüldüğünü, hırıltı, hızlı nefes alıp verme ve
göğüste çekilmenin olması durumunda ise alt solunum yolu
enfeksiyonlarının söz konusu olabileceğini ve hayatı tehdit eden
bulgular oluşturduğunu vurguladı.
Dr. Esengül Keleş, zatürrenin bir alt solunum yolu enfeksiyonu
olduğunu belirterek, "Temel olarak bebeklerin hızlı solunum yaptığından
emin olabilmek için annenin kendi solunum sayısıyla karşılaştırma
yapması gerekiyor. Hızlı solunum, zatürrenin ilk belirtisidir ve o
bebeğin basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmediğinin, zatürre
olduğunun kanıtıdır ve zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır" dedi.
Hastalığın oluşumu ve gelişmesiyle ilgili de bilgi veren Dr. Keleş,
"Zatürre, akciğer enfeksiyonu ya solunum yolları savunma sisteminin
bozulması ya da fazla sayıda mikrobun vücuda girip savunma bariyerlerini
aşması ve solunum yolları mukozasında hasara yol açması ile oluşur. Bu
hasar sonucu bütünlüğü bozulmuş mukoza üzerinde bakterilerin yerleşip
bozulmuş bariyeri aşması ve akciğer dokusuna ilerlemesi kolaylaşır.
Bakteriler istila ettiği akciğer dokusunda artan bir hasara ve bu
bölgede iltihap oluşmasına yol açar. Böylece başlangıçta viral olarak
başlayan enfeksiyon, daha ağır bir bakteriyel enfeksiyona dönüşmüş olur.
Kimi zaman aynı hasarı virüsler bakterilerin iştiraki olmadan tek
başlarına da yaparak viral zatüreleri oluştururlar" diye konuştu.
Zatüre tanısında özellikle küçük çocuklarda tek başına muayene ile
tanı koymanın mümkün olamayabileceğini ifade eden Esengül Keleş, "Bu
çocuklarda kan tahlili ve akciğer grafisiyle tanıya gidilebilir. Daha
büyük çocuklarda dinleme bulguları yol gösterici olduğundan hekim için
tanı koymak daha kolaydır. Tedavi hastanın durumuna göre ayaktan ya da
yatarak yapılabilir; buna hastanın klinik ve laboratuar bulgularına göre
hekim karar verebilir" dedi.
H.influenza gibi bazı çocukluk çağı aşılarının kızamık gibi zatürre
etkenlerine karşı koruyucu olduğunu belirten Keleş, çocuklarda en sık
zatürre etkeni olan pnömokoklara karşı 2 yaş altında kullanılabilecek
pnömokok aşısı yaptırılması gerektiğini kaydetti.
Çocukları ve bebekleri sigara dumanına maruz bırakmamanın önemine de
işaret eden Dr. Keleş zatürreye karşı alınabilecek diğer önlemlere
ilişkin de, "Anne sütü alan bebeklerin her
tür enfeksiyona karşı daha korunaklı olduğunu unutmamalı, bebeklerimizi
mümkün olduğunca anne sütüyle beslemeliyiz. Çocuklarımızı hasta
kişilerle temastan korumalı, enfeksiyonların sık görüldüğü mevsimlerde
onları kalabalık ortamlarda bulundurmamaya gayret etmeliyiz" dedi.

|
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 15 Mar 2011 Saat 10:47 |
Uzmanlardan önemli uyarı!..
Kızamık virüsünün yarattığı risk sanılandan daha büyük!.. SSPE Derneği uyardı:1975 - 2002 arasında doğanlar aşılanmalı!..

Kızamık virüsünün çocuklarda yol
açtığı ve tedavisi bulunmayan bir merkezi sinir sistemi hastalığı olan
SSPE ile mücadele eden SSPE Derneği bir süredir kamuoyunda devam eden
tartışmanın bir başka boyutuna dikkat çekti. Dernek adına yapılan
açıklamada, kızamık hastalığı tartışılırken, aynı virüsün çocuklarda yol
açtığı ölümcül SSPE hastalığının dikkate alınmadığı kaydedildi. SSPE
Derneği, toplumda kızamık virüsünün yayılmasına karşı mücadele etmek
için 1975 - 2002 yılları arasında doğan herkesin aşılanması gerektiğini
vurguladı.
Son günlerde salgın halini alıp almadığı tartışılan ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın salgın durumunda olmadığını belirttiği kızamık virüsünün
toplum ve çocuklar için çok ciddi risk yarattığı hatırlatıldı. Kızamık
virüsünün yol açtığı ve tedavisi bulunmayan SSPE (subakut sklerozan
panensefalit) hastalığıyla mücadele eden SSPE Derneği toplum sağlığı
açısından, 1975 - 2002 yılları arasında doğan herkesin kızamık aşısı
olması gerektiğini bildirdi.
Riske karşı yaygın aşılama şart Bulaşıcı,
tehlikeli ve ölümcül bir hastalık olan kızamıktan korunmanın tek yolu
yaygın ve etkin aşılama olduğu için çocukların mutlaka aşılanması
gerekiyor. Kızamık hastası veya kızamık olduğundan kuşku duyulan
kişilerle de temastan kaçınmak büyük önem taşıyor.
Nadir durumlarda, kızamık hastalığı geçtikten sonra virüs dönüşerek
bağışıklık sistemini aşıyor ve beyin hücrelerini öldüren SSPE
hastalığına dönüşüyor. Daha çok çocuklarda görülen bu hastalığın bilenen
bir tedavisi bulunmuyor.
SSPE Derneği tarafından yapılan açıklamada Sağlık Bakanı Recep
Akdağ'ın vurguladığı 1975 - 1990 doğumlulara ek olarak, tek doz ve 9. ay
aşı uygulanması nedeniyle 1987 - 1998 doğumlular ve özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'da kullanılan aşıların bayat olduğu ifade edilmekte,
bu nedenle 1998 - 2002 doğumluların risk altında oldukları belirtildi.
SSPE hastalığına gereken önem verilmiyor! Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan SSPE Derneği Başkanı Cengiz Kara şunları söyledi: "Bayat
aşılar veya eksik doz gibi uygulamalar nedeni ile SSPE hastalığı
hayatları mahvediyor. Aşıların nakledilmesi ve korunmasında çok dikkatli
olmak gerekiyor. Yapılmış hatalardan ötürü hastalığa yakalanmış
insanlara devlet yardım elini uzatmalı. Bu hataların sorumluları
cezalandırılmalı. En önemlisi, bu hastalığa gereken önem verilmeli."
Sorumluların cezalandırılmaması halinde, SSPE hastalarının mahkemeye
gitmeye hazır olduklarını da vurgulayan Kara yapılması gerekenleri şöyle
sıraladı:
"Sağlık Bakanlığı öncelikle kızamık ve SSPE kayıtlarını tam tutmalı,
kayıtların sağlıklı tutulup tutulmadığını denetlemeli, denetime açık
tutmalıdır. Devletimiz öncelikle kendi tasarrufu altında bulunan, Çocuk
Esirgeme Kurumunda bulunan çocukları ve personeli de acilen
aşılatmalıdır.Derneğimizin kayıtları ile Sağlık Bakanlığı’nın kayıtları
arasında fark vardır, SSPE hastalarının sayısı Bakanlık kayıtlarında
eksik görünmektedir. Ayrıca Devletimiz SSPE hastalığıyla ilgili
araştırma komisyonu kurulmalı, farklı branşlardan uzmanların tam gün
mesailerini bu konuya ayırmalarına imkân verecek koşullar devlet
tarafından sağlanmalıdır. İstanbul, Ankara,Şanlıurfa ve Diyarbakır’dan
başlayarak SSPE klinikleri kurulmalı; bu kliniklerde çocuk nöroloğu,
fizyo-terapist, gastrolog, çocuk doktoru, diş hekimi ve aileler için
psikiyatrist hazır bulundurulmalıdır. SSPE teşhisi konan hastaların
ilaç, mama, sıvı yiyecek, özellikli tekerlekli sandalye, ayak-el
afoları, özürlülük oranının belirlenmesi, alt bezi temini için gerekli
rapor ve reçetelerin yazılması sağlanmalıdır." 06.02.2011 tarihli Sosyal
Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ’in 8. maddesinin a) fıkrasının kaldırılarak, hastalarımızın
eskisi gibi piyasada bulunan “çocuk bezi” alma imkanı tanınmalıdır.Çünkü
bizim hastalarımızın çoğu çocuktur.
Aşıların taşınması ve korunması çok dikkatli yapılmalı! Kızamık
virüsüne karşı mücadelede en önemli sorunlardan birini bayat aşılar
oluşturuyor. SSPE Derneği bu sorunun önüne geçmek için şu noktalara
dikkat çekti: • Aşının naklinde kullanılan kargo uçakları, deniz ve kara nakliyat araçları ısı ve ışık sensorlarına sahip olmalı • Her aşının üstünde ısı ve ışık sensorlarını içeren etiketlerin yapıştırılması zorunlu olmalı, Yapılan aşının seri numarası ile ışık ve ısı sensor sonuçları aşı yapılan kişi veya velisine verilmeli • Bakanlıkta da saklanmalıdır • Soğuk zincirden kırılmış (Bayat) aşı kesinlikle uygulanmamalı..
SSPE Nedir?
SSPE
(Subakut Sklerozan Panensefalit) kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep
olduğu bir merkezi sinir sistemi hastalığı, az rastlanan çaresi olmayan
ölümcül bir beyin hastalığıdır. Kızamık aşısı olmayan çocuklarda daha
fazla görülmektedir. SSPE, özellikle çocuklarda, nadirde olsa
yetişkinlerde görülebilen, kızamıktan 2-10 yıl sonra ortaya çıkabilen
bir hastalıktır. Bugüne kadar en yakın ölüm, teşhisten sonra 6. haftada
görüldü.
SSPE Hastalığının evreleri
1. Dönem: Unutkanlık, sinirlilik. 2. Dönem: Sıçramalar başlar. Tek başına yemek yiyemez. 3. Dönem: Hasta yatağa bağımlı hale gelir. Konuşamaz, Burundan sıvıyla beslenir. 4. Dönem: Komaya girer. Yıllarca sürebilecek koma ölümle sonuçlanır.
Kızamık virüsünden korunmanın yolları Kızamık;
bulaşıcı, tehlikeli ve ölümcül bir hastalıktır. Korunmanın tek yolu
yaygın ve etkin aşılamadır. Bu nedenle, çocuklar mutlaka aşılanmalıdır.
Kızamık hastası veya kızamık olduğundan kuşkulanılan kişilerle temas
edilmemelidir.
Hastalık ölüm ile sonuçlanmasa bile; yıllar sonra, SSPE olma ihtimali vardır.
Aşı, bayat olmadığından emin olunduktan sonra uygulanmalıdır. Aşı
yapılamayan 0-12 aylık çocuğu olanlar kızamık hastaları veya kızamık
olduğundan şüphe edilen kişilerle aynı ortamda bulunmamalıdır. Bebekler
ana sütü ile beslenmelidir. Bebeğin yanı sıra, kızamık hastası veya
hasta olduğundan kuşkulanılan bir büyük çocuğu bulunanlar büyük
çocuklarıyla aynı ortamı paylaşmamalıdır.

|
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 15 Mar 2011 Saat 12:45 |
Çocuklarda Uyku Düzenleyici İlaç Kullanımı
Son yıllarda çocuklarda uykusuzluk problemi gittikçe önem
kazanan bir konu haline gelmiştir. Çocukluk dönemi boyunca, herhangi bir
yaşta, uykuya geçişte ve uykunun devamında zorluklar yaşanabilmektedir.
Bu duruma çocukluk çağı uykusuzluk
sendromu denmektedir. Bu sendrom, temel bir uyku bozukluğunun, tıbbi bir
bozukluğun (nörolojik hastalıklar) ya da psikiyatrik bir bozukluğun
(dikkat gelişim eksikliği, hiperaktivite, depresyon) belirtisi olarak
karşımıza çıkabilmektedir.
Diş çıkarma, düzenli saatlerde yatma
alışkanlığının kazanılmaması, çocukluk çağı depresyonu, barsak
parazitleri, diyette şeker oranının yüksek olması, kahve ve çay gibi
uyarıcı maddelerin tüketimi gibi birçok neden bu duruma yol
açabilmektedir.
Çocukluk çağı uykusuzluk sendromunda
pediatristler uykusuzluğun özellikleri ile ilgili ailelerden detaylı
bilgi edinmeli ve tedavi yaklaşımında, aileleri uyku fizyolojisi
konusunda bilgilendirmelidir. Ayrıca, uyku hijyeni ve uyku
alışkanlıkların kazanılması konusunda ailelerin eğitimine öncelik
verilmelidir. Bebeklerin sırt üstü pozisyonda yatırılarak uyutulması
tavsiye edilmektedir. Bu pozisyon aynı zamanda ani bebek ölüm riskini
azaltmaktadır.
Ayrıca bebekler ya da çocuklar serin ve rahat bir
şekilde giydirilmeli, uyudukları odada karanlık bir ortam
oluşturulmalıdır. Bebeğin ya da çocuğun ilk çıkardığı seste odasına
koşmamalı, çocuğun kendi başına tekrar uykuya dalmayı öğrenebilmesi için
ona bir şans verilmelidir. Çocukluk çağı uykusuzluk sendromu
tedavisinde öncelikle davranışsal yaklaşımlar denenmeli, ilaç tedavisi
başlansa bile davranışsal yaklaşımların uygulanmasına devam edilmelidir.
Farmakolojik
tedavi gerektiğinde, dikkatli bir seçim yapılmalı ve en düşük etkili
dozlar tercih edilmelidir. Erişkinlerde uykusuzluk probleminde
kullanılabilen birçok hipnotik ve sakinleştirici ilaçların çocuklarda
kullanımı önerilmemektedir. Buna rağmen pediatristlerin %56''sı çocukluk
çağı uykusuzluk sendromunda ilaç kullanmayı tercih edebilmektedir.
En
sık kullanılan ilaçlar antihistaminiklerdir, ağır vakalarda
benzodiazepinler ve kloral hidrat da kullanılabilir. Bu ilaçlar kısa
süreli kullanılmalı ve ilaçların toplam kullanım süreleri üç haftayı
geçmemelidir. Bu ilaçlar mutlaka uzman doktorların kontrolü altında
kullanılmalıdır.
Çocukluk yaş grubunda en sık kullanılan
antihistaminik grubu ilaçlardır. Pediatride sık kullanılan bir ilaç
olması ve aileler tarafından kabul edilebilirliği, bu ilacın uykusuzluk
tedavisinde kullanımını yaygınlaştırmıştır. Güvenilir olmasına rağmen bu
ilaçların etkinliği zayıftır ve paradoks bir biçimde santral sinir
sisteminin uyarılmasına yol açabilmektedir.
Yine küçük bebeklerin
ve çocukların uykusuzluk probleminde sık kullanılan başka bir ilaç
grubu parasetamol grubu ilaçlardır. Parasetamol grubu ilaçlar,
sakinleştirici ya da uyku getirici ilaçlar olmayıp, bu amaçla
kullanılmamalıdır. Küçük bebekler parasetamol verildiğinde geceyi daha
rahat geçirir görünseler de, bu etki parasetamolün direk etkisi olmayıp,
daha çok vücutta oluşturduğu toksik etki sonucudur. (Alkolün uyku
yapıcı etkisi gibi). Parasetamol kullanımı normal uyku düzenini tamamen
bozabilmekte ve uzun dönemde kullanımı sonucu ilacın kendisi uykusuzluğa
neden olabilmektedir.
Dikkat gelişim eksikliği olan çocuklar
yada hiperaktif çocukların uykusuzluk problemi için bilinçsiz ilaç
kullanımı bu çocukların uyku düzenlerini daha da bozabilir. Öncelikle
davranışsal yaklaşımların denenmesi, davranışsal yaklaşımlarla problem
çözülemiyorsa %80 etkinlik sağlayan klonidinin tedavide kullanılması
önerilmektedir.
Gece teröründe, çocuğun uyanışları çok saldırgan
bir tavırda ve kendine zarar verebilecek boyutlarda ise,
benzodiazepinler ya da trisiklik antidepresanlar kullanılabilir. Bu
ilaçlar yatmadan önce verilmelidir. Bu ilaçlarla 3-6 haftalık tedavi
sonucu gece terörünün önlenebileceği gösterilmiştir. Ancak bazı
durumlarda bu ilaçlara karşı tolerans ve rebound fenomeni (yeniden
görülme fenomeni) görülebilmektedir. Aynı ilaçlar uyurgezer çocukların
tedavisinde de kullanılabilmekte ve benzer etkiler bu durumda da
görülebilmektedir.
Gece kabusları şiddetli ise difenhidramin,
trazadon yada siproheptadin gibi ilaçlar tedavide kullanılabilmektedir.
Bu durum aynı zamanda daha ileri araştırma gerektiren bir durumdur.
Son
zamanlarda nörolojik gelişim bozukluğu olan çocuklarda melatonin
kullanımı ile iyi sonuçlar alınmıştır, ancak bu hastalarda görülen sara
nöbetlerin sıklığını arttırması melatoninin önemli bir yan etkisidir.
Sonuç
olarak, uykusuzluk probleminde öncelikle davranışsal yaklaşımlar
denenmeli ve çocuğun huzursuzluğunun nedeni araştırılmalıdır.
Huzursuzluğun birçok nedeni olabilir. Ebeveynler için bütün bu nedenleri
dikkatli bir şekilde incelemek zor olsa da, gerçek problemi tamamen
görmezden gelmek yerine, gerçek problemi bulmak için uğraş verilmesi
çocukları daha mutlu ve huzurlu kılacaktır. İlaç tedavisi gerekliyse,
mutlaka uzman doktorların kontrolünde ve kısa süreli kullanılmalıdır.
Çocukluk çağı uykusuzluk sendromunda, tedavide ilk önce davranışsal yaklaşımlar denenmelidir.
Doğal
bitkisel ilaçların da tüm yaş gruplarında kullanımına
rastlanabilmektedir. Kedi otu ve şerbetçi otu kullanımının yapılan
çalışmalarda etkinliği gösterilmişse de, yıllar önce L-triptofan
kullanımına bağlı kas yıkımı gibi ciddi yan etkileri bu yöntemin
güvenilirliği hakkında şüphe uyandırmaktadır.
Düzenleyen yasemin - 15 Mar 2011 Saat 12:45
|
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 15 Mar 2011 Saat 23:28 |
Bebeğinizi Nasıl Tutar ve Taşırsınız
Bir kolunuzla poposunun altından tutarken diğer elinizle de sırtı ve boynundan tutarak güvenli bir şekilde taşımalısınız.
BEBEĞİNİZİ NASIL GÜVENLİ TUTARSINIZ : Bebekler
sizin düşündüğünüz kadar kırılgan değildir. Dolayısı ile onu taşırken
ya da gezdirirken rahat olun. En önemli konu ilk birkaç haftada boynu ve
başıdır. Onlara dikkat etmelisiniz.
BEBEĞİNİZİ YATAKTAN NASIL ALMALISINIZ : Başını ve boynunu destekleyerek alın.
Yatar pozisyonda kaldırın : Bir elinizi başını desteklemek için boynunun altına koyun. Diğer elinizle sırtından tutarak kaldırın.
Direkt yukarı kaldırın : Başını ve boynunu bir elinizle desteklerken diğer elinizle omuz ve göğsünden tutarak yukarı kaldırın.
Önce sırt üstü pozisyondan yüzüstü pozisyona getirin : 2
kolunun altından tutarak yüzüstü yatar konuma getirin. Daha sonra bir
elinizle 2 bacağının arasından karnını tutun, diğer elinizle göğsünden
tutarak yatay pozisyonda yukarı kaldırın.
NASIL YATIRMALISINIZ : Başını desteklediğinizden emin olun. Eğer başı hızla arkaya düşerse, bebeğiniz düşüyormuş hissine kapılabilir.
KOL ASKISI : Askılar,
eğer serbest ellere ihtiyacınız varsa oldukça kullanışlıdır. Bebeğiniz
çevresini izleyebilir.Hafif sallanma hareketi duygusal yapısını
canlandırır ve size çok yakın olduğu için kendini güvende hisseder.
Fakat çok sıkılmadığından ve başı ile boynunun iyice desteklendiğinden
emin olun.
BEBEĞİNİZ NASIL TAŞINMAYI SEVER : Mümkün olduğu kadar vücudunuza yakın olup cilt temasını hissetmek isteyecektir. Bu şekilde kendisini mutlu ve güvende hisseder.
KUCAKLAMAK : Kucaklarken,
kolunuzun kanca gibi olan şekli bebek için iyi bir pozisyondur. Kafası
kolunuzun üst tarafında, vücudunun diğer kısımlarından biraz yukarıda
dinlenip destek alma şansı bulur. Diğer kolunuzla yatar pozisyonda
tuttuğunuzda, bu hamilelikte anne karnında bulunduğu konuma çok benzer.
Bundan dolayı kendisini rahat ve güvende hisseder. Bu pozisyon ayrıca
göz teması sağlar. Bu şekilde sizi konuşurken ya da gülerken
izleyebilir.
Omzunuzun üstünden bakabilmesi: Bu
pozisyonda bebeğinizin başı omzunuzun hemen üzerine gelecek şekilde
taşırsınız. Bu şekilde o da çevresinde olup biten her şeyi görebilir.
Bir kolunuzla poposunun altından tutarken diğer elinizle de sırtı ve
boynundan tutarak güvenli bir şekilde taşımalısınız. Başını kontrol
edebilmeye başladıktan sonra isterseniz tek kolunuzla da
taşıyabilirsiniz.
|
|
 |
yasemin
Kıdemli Moderatör
Kayıt Tarihi: 16 Oca 2007
Konum: zehraninvillasi
Durum: Aktif Değil
Puanlar: 70718
|
Gönderim Zamanı: 16 Mar 2011 Saat 15:01 |
Halk arasında göz kayması olarak da bilinen
şaşılık, düz karşıya bakan bir kişinin iki gözünün aynı istikamette
olmaması yani bir göz karşıya bakarken diğer gözün burun tarafına, kulak
tarafına, yukarıya veya aşağıya doğru kaymasıdır. Şehla bakış,
şaşılığın tam karşılığı olmayıp daha çok yalancı kaymalar için
kullanılan bir tariftir.
Şaşılık sık görülür mü?
Şaşılık,
çocukluk çağı hastalıkları içerisinde en sık görülenlerinden biridir.
Ayrıca tembellik dediğimiz tedavisi belirli bir yaştan sonra mümkün
olmayan görme kaybı da yapması hastalığın önemini daha fazla
arttırmaktadır.
Şaşılığın başlıca sebepleri nelerdir?
Şaşılığın
çoğu defa belirli bir sebebi yoktur ancak büyük bir kısmı doğuştandır.
İrsi yani kalıtımsal özelliği çok fazladır. Çocuklardan birinde veya
ailede varsa diğer çocuklarda şaşılık gelişme ihtimali gözlenmektedir.
Yüksekten düşme, ateşli hastalık, havale geçirme ve erken doğum zeminde olan bir şaşılığı ortaya çıkartabilmektedir. Görme
kaybı yapan sebepler belirli bir süre sonra gözün kaymasına yol
açabilirler. Görme kaybı çok küçük yaşta olursa göz içeriye yani burun
tarafına doğru kayar, ileri yaşlarda görme kaybı olursa göz dışarıya
yani kulak tarafına kayar. Kaza geçirilmesi, menenjit, beyin tümörü,
beyin kanaması, şeker, yüksek tansiyon ve guatr göz sinirlerinde felç
yaparak göz kaymasına sebebiyet verebilirler. Yine multiple skleroz
dediğimiz bazı sinirsel hastalıklar da göz kayması ile belirti
verebilir.
Şaşılığın belirtileri nelerdir?
Gözün
belirli bir yöne kayması en önemli belirtidir. Başlangıçta arada bir
kayma görülebilir. Çocuk yorgun olduğunda veya uykudan yeni uyanıp
dikkati azaldığı zamanlarda daha fazla kayma ortaya çıkabilir. Kafanın
belirli bir yöne eğilmesi, televizyona çok yakından bakılması ve
gözlerde titreme diğer belirtilerdir. Bazen güneşe çıkıldığı zaman
çocuğun kayma olan gözünü kısarak baktığı fark edilebilir. Bu, dışa
doğru olan kaymalarda oldukça erken saptanan bir belirtidir. Doğuştan
katarakt veya göz içi tümörlerinde kayma ile beraber karşıdan
bakıldığında göz bebeğinde beyazlık da görülebilir. İleri yaşlarda
birdenbire ortaya çıkan göz kaymalarında hasta baktığı her şeyi çift
görebilir. Bu şikayet birkaç ay içerisinde kaybolur. En çok korktuğumuz
ise hafif olan ve ailelerin fark edemediği küçük kaymalardır. Bunlarda
diğer göz de sağlam olduğu için çocuk büyüyünceye kadar gözden kaçabilir
ve tembellik yerleşir. Bu sebeple en küçük kayma şüphesinde bile
çocukların ayrıntılı muayene edilmeleri şarttır.
Teşhisi nasıl konulur?
Oldukça
kolaydır. Her yaştaki çocuğa şaşılık muayenesi yapılabileceği
unutulmamalıdır. Bu sebeple çocuk büyüyünceye kadar beklenilmeli diye
bir yaklaşım kesinlikle doğru değildir. Muayenede dikkat edilmesi
gereken nokta şaşılığın gözlük kusuruna bağlı olup olmadığıdır. Bunun
için ilaçlı muayene yapılması şarttır. Bu muayenede çocuğa göz bebeğini
büyüten ilaç damlatılır ve 1-2 saat bekletilir. Arkasından gözlük
muayenesi tekrarlanır.
Şaşılık tedavisi nasıl yapılır?
Şaşılık
tedavisi ne kadar erken yaşta başlarsa tedavinin başarı derecesi o
kadar fazla olmaktadır. Tedavi başarısındaki diğer nokta şaşılığın bir
veya iki gözde olup olmadığıdır. Eğer hep aynı göz kayıyorsa tedavide
başarılı olma olasılığı daha az olmaktadır. İki gözün birden kaydığı
hastalarda ise tembellik daha az olduğu için başarı oranı da fazla
olmaktadır. Şaşılık tedavisi gözlük, ameliyat ve kapatma ile
yapılmaktadır.
Yüksek hipermetrop gözlük kusuruna bağlı olan
şaşılıklarda yalnızca gözlük tedavisi yeterli olmaktadır. Ancak hastanın
en az 18 yaşına kadar gözlüğe devam etmesi gereklidir. Böyle hastalarda
ameliyatın faydası değil zararı bile olabilmektedir. Gözlüğe bağlı
olmayan şaşılıklarda eğer sadece bir gözde kayma varsa gecikilmeden
ameliyat yapılmalıdır. Ameliyat için hastanın 1,5-2 yaşını geçmemesi
gerekir. İki gözde birden kayma varsa 5-6 yaşlarına kadar beklenebilir.
Sadece bir gözde kayma olan hastalarda gözlük veya ameliyat gerekse bile
kapatma tedavisinin yapılması şarttır. Kapatma, tembel olan gözün görme
derecesinin arttırılması için gerekli olan bir tedavidir.
Şaşılığın lazerle tedavisi var mıdır?
Şaşılığın
laserle gerçek anlamda tedavisi yoktur. Ameliyatı bıçakla yapılan bir
tedavidir. Ancak 18 yaşın üzerinde gözlük kullanan ve gözü kayan
hastalarda laser tedavisi gözlüğü ortadan kaldırmak için yapılabilir.
Düzenleyen yasemin - 16 Mar 2011 Saat 15:02
|
|
 |