Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat

Hamilelik hakkında bilgiler

Nereden Yazdırıldığı: Anne Olunca Anladım
Kategori: Genel Konular
Forum Adı: Hamilelik
Forum Tanımlaması: (Hamilelik hakkında her şey)
URL: http://www.anneoluncaanladim.com/forum/forum_posts.asp?TID=28336
Tarih: 20 Tem 2025 Saat 16:26


Konu: Hamilelik hakkında bilgiler
Mesajı Yazan: peperutka
Konu: Hamilelik hakkında bilgiler
Mesaj Tarihi: 25 Oca 2011 Saat 15:33

İlk zamanlar yaşanan heyecanın ardından bekleyiş başlar. Karnınız büyür, beliniz kalınlaşır, kilo alırsınız ve en sonunda bebeğiniz dünyaya gelir. Aslında 9 ay boyunca bunların dışında çok farklı şeyler yaşar ve hissedersiniz.Annelik macerasının başındaysanız işte karşılaşabilecekleriniz!

Eşinizi yargılamaya başlarsınız!

Hamile olduktan sonra eşinize farklı bir gözle bakmaya başlarsınız. Artık o sadece hayat arkadaşınız değil, çocuğunuza örnek olacak babadır. Maç tutkusundan, evde boxer ile gezmesine, finansal durumunuzdan konuşmasına kadar her şeyi detaylıca incelersiniz. Bu sırada kendi tavır ve davranışlarınız da anne olarak değerlendirir, çeki düzen verirsiniz. istemedğiniz davranışlarının değiştirmesi için bebeğinizi araya koyarak nazik konuşmalar yaparsınız.

Ancak ona kendinizi çok yakın hissedersiniz!

Siz ve eşiniz için yeni bir hayat başlıyordur. Eşinize baktığınızda 'Onun gözleri de senin ki gibi olacak mı' diye merak edersiniz. O da size baktığında, 'Bebeğimiz senin gibi gülümseyecek mi' diye düşünür. Her ikiniz de bebeğiniz le birlikte yaşayacağınız hayatı, tatilleri düşünürsünüz.

Seks hayatınız karışır!

Eşinizle yakınlaştığınızda eskisi gibi sıçrayıp atlamak istersiniz. Ancak bir dakika sonra bebeğinizi düşünmeye başlarsınız. Eşinizle birlikteyken o zarar görebilir diye düşünürsünüz. Ayrıca, birden kendinizi çok yorgun, şişman hissedersiniz. Belki yarın gece..

İsim seçmek çok zordur!

Hamile kalmadan önce binlerce isim varmış gibi gelir. Ancak hamlile kaldıktan sonra durum değişir. Kimisi çok popüler, kimisi çok garip, kimisi kulağa hoş gelmez bu tür bir sürü gerekçeyle isim seçemezsiniz. Bu sizi çıldırtır. Aileniz, arkadaşlarınız başka seçeneklerle gelir. Doğru ismi bulma konusunda takıntınız devam eder. İsime karar verdiğiniz zaman mucize gibi hissedersiniz.

Cinsiyeti ne olacak?

Elbette cinsiyetinden önce bebeğinizin sağlıklı olmasını istersiniz. Ancak içinizden kız ya da erkek olmasını umut edersiniz. Ancak beklediğiniz gibi olmazsa ağlayıp sızlayabilirsiniz. Ancak doğduktan sonra tamamen fikriniz değişecek ve bebeğinize aşık olacaksınız.

Bebeğinizin gelişimine şaşıracaksınız

Yıllardır bebek sahibi olmak isteyen biriyseniz, her ne kadar hazır olduğunuzu söylesenizde bebeğinizin büyümesini izledikçe çok şaşıracaksınız. İçinizde büyüyen miniği her gördüğünüzde, kalp atışını duyduğunuzda mucizeye tanıklık ettiğinizi düşüneceksiniz.

İlk 3 ay hasta hissedebilirsiniz!

Hamile olduğunuzu öğrenmek muhteşem bir his. Buna rağmen ilk üç ayınız biraz halsizlik, mide bulantısı ve kusma ile geçebilir. Belki düşükle sonuçlanabilir. Gebeliklerin yüzde 15'i bu şekilde sonuçlanır ve yüzde 80'i ilk üç aylık dönemde gerçekleşir. İlk üç aylık dönemde bir çok test ve kontrol yapılır. Karşılaşabileceğiniz şeyleri ve yapabileceklerinizi bilin, hazırlıklı olun. Şimdi her şeyi zaman bırakın ve biraz rahatlayın.

Anne gibi hissetmeye başlayacaksınız

Evet henüz bebeğinizi kucağınıza almadınız ancak onu korumaya başlayacaksınız. Şimdiden onu götüreceğiniz yerleri, yediklerinize dikkat edeceksiniz. Doğduktan sonra çok özel bir şeye sahip olduğunuzu fark edeceksiniz.

Sadece doğum hamileliğin acılı bölümü değil

Uterus'unuz elma büyüklüğünden karpuz büyüklüğüne doğru gidiyor. Mide asitleri, pelvik bölgede de ağrılar ortaya çıkabilir. Uterus'un daha büyük ve ağır hale gelmesiyle kaslar ve liflerde ağrı meydana gelebilir. Ağrılar genel olarak sonlkarda birkaç dakika olarak ortaya çıkar. Ancak bazen sizi derin uykunuzdan uyandırabilir.

Doğumda ve sonrasından korkarsınız

Doğumda ve sonrasında psişik olmaktan korkabilirsiniz. Kendinizi filmlerde olduğu gibi geriye doğru yaslanmış, kan ter içinde, yüzünüzde garip bir ifadeyle görüyor olabilirsiniz. Kendinizi çok büyük, rahatsız, hasta ve korkuyor hissedebilirsiniz. Ancak bunun olacağını biliyordunuz ve kendinizi bu duruma hazırlamalısınız. Korkularınızı bir kenara bırakarak bebeğinizi sağlık bir şekilde dünyaya getirmeyi amaçlayın.

ALINTI!


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<



Cevaplar:
Mesajı Yazan: Kevser
Mesaj Tarihi: 25 Oca 2011 Saat 15:51
Zeynepcim, bu yazı büyük ihtimalle bir yerden alıntıdır.
Forum kuralları gereği, başka yerlerden kopyaladığımız yazılara "ALINTIDIR" ibaresini eklemeliyiz. Bunu sana söylemeden kendim düzenleyebilirdim ama başka yazılarında da sen yaz diye açıklama yapmak istedim...
Güzel paylaşımlar... Smile


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 25 Oca 2011 Saat 16:01
Alıntı canım

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 31 Oca 2011 Saat 12:40

Uzmanlar, anne adaylarını, gebelikte hekime başvurmadan ilaç kullanılmaması konusunda uyardı.

......Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ‘Gebelikte İlaç Kullanımı’ konulu panel düzenlendi.

Panelde Op. Dr. Ömer Lütfi Tapısız ve Op. Dr. Şadıman Altınbaş konuya yönelik soruları yanıtladı.

Başhekim Doç. Dr. Ümit Göktolga, ‘gebelikte ilaç kullanılmamalı’ ya da ‘her ilaç kullanılabilir’ şeklindeki bazı genellemelerin yanlış olduğuna dikkat çekti.

Göktolga, hekim kontrolünde, uygun dozda kullanılabilecek ilaçlar olduğunu belirterek, “Gebeliğin her dönemi ilaç kullanımı açısından ayrı özelliklere sahiptir. Bunlar içerisinde ilk üç ay (1. Trimaster) en önemli olan dönemdir." dedi.

Op. Dr. Ömer Lütfi Tapısız; gebelikte ilaç kullanırken dikkatli olunması gerektiğinin altını çizdi. Gebeliğin ilk ayında ilaç kullanımında ya hep ya hiç kuralının geçerli olduğunu söyleyen Tapısız, “Yani bir aylık bir gebe ilaç kullandığında ya bebeğe hiçbir zarar vermez ya da düşüğe neden olur.” diye konuştu.

Türkiye’de gebelik sırasında ilaç kullanım oranının çok yüksek olduğuna işaret eden Tapısız, gebelik sırasında reçeteli ya da reçetesiz ilaç kullanma oranının yüzde 90 olduğunu aktardı.

Gebelikte ilaç kullanımı nedeniyle ya da kimyasallara maruz kalınması sonucu çocukta oluşabilecek anomalileri önlemek için doktora başvurmadan ilaç alınmaması gerektiğini vurgulayan Tapısız, “Oluşabilecek anomaliler çocuğunuzun hayatı boyunca taşıyacağı olağan dışı bedensel ve zihinsel gelişim bozukluklarını içermektedir.

Siz de bu anomalliklerin sorumlusu olmayın.“ dedi.

AĞRI KESİCİLERE DİKKAT

Op.Dr. Şadıman Altınbaş ise anne adaylarının ağrı kesicileri kullanırken çok dikkat etmeleri gerektiğini söyledi.

Altınbaş, şöyle dedi: “Tüm ağrı kesici, ateş düşürücü ilaçları almadan önce mutlaka doktorunuza danışın. Eğer ağrı kesici kullanmanız gerekiyorsa parasetamol içerikli ilaçlar kullanın.”

Gebelikte gerekli durumlarda antibiyotik kullanılabileceğini dile getiren Altınbaş, “Bu antibiyotikler ve dozları mutlaka doktor kontrolünde, önerilen sürede olmalıdır.” diye konuştu.

Altınbaş, anne adaylarının, gebeliklerinin ilk üç ayında kesinlikle bitkisel içerikli olsa dahi saç boyaları kullanmaması, saç düzelticiler, perma gibi işlemleri yaptırmamaları gerektiğinin altını çizdi.

 ALINTI



-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 21 Şub 2011 Saat 10:58

Anne adaylarının yaşadığı sorunlara pratik çözümler

Bebeğim ve Biz / Şenay Çelik

Hamilelik dönemi yorucu olduğu kadar tatlı anılarla dolu keyifli bir yolculuktur. Her anne adayında görülmemekle birlikte 9 ay boyunca belki mideniz bulanacak, beliniz ağrıyacak ya da kramplarla baş etmek zorunda kalacaksınız. Ama bebeğinizi kucağınıza aldığınız anda bütün bu sıkıntılarınız son bulacak. Bu dönemi en rahat şekilde geçirmeniz için hamilelik döneminde yaşanan sorunları mercek altına aldık ve merak edilenleri Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Doç. Dr. Cem Batukan’a sorduk. Yazımızda bebeğinizi sağlıklı bir şekilde dünyaya getirme çabanızda yaşayabileceğiniz sorunlarla baş edebilmenize katkıda bulunacak çözüm önerileri de bulacaksınız.



-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 21 Şub 2011 Saat 11:00

Bulantı ve kusma

Bulantı ve kusma, hamilelik döneminde ortaya çıkan, en sık yaşanan şikayetler arasında yer alır. Tüm hamileliklerin yaklaşık yüzde 80’inde görülen bu durumun nedeni tam olarak bilinmiyor. Yalnız bu dönemde kanda artan hormonun (hCG) önemli rol oynadığı kabul edilir. Genelde hamileliğin 4-8 haftaları arasında şikayetler başlar ve 14-16. haftaya kadar devam eder. Bulantı ve kusmanın aşırı olduğu durumlarda kilo kaybı ile birlikte genel durum bozukluğu ortaya çıkabilir. İleri evrelerde karaciğer ve böbrek hasarları meydana gelebileceğinden bu hastaların mutlaka hastaneye yatırılarak tedavi edilmeleri gerekir.

Öneriler

Hamileliğin erken döneminde bebeğin gelişimi için annenin dengeli beslenmesi çok da önemli değildir. Bu dönemde sık aralıklarla azar azar, bulantıyı arttırmayacak yağsız yemekler yenilmesi önerilir. Susuz kalmamak için az miktarda su veya meyve suyu içilmesine gayret edilmelidir. Bulantılar genellikle sabah saatlerinde fazla olduğundan yataktan kalkmadan önce tuzsuz kraker veya leblebi yenmesi faydalı olabilir. Bunun dışında bulantıyı engelleyen ilaçlar kullanılabilir; bunların çoğu bebek için zararsızdır.

Kabızlık

Hamilelikte ortaya çıkan kabızlığın birçok nedeni vardır. Bunların başında hamilelikle birlikte artan progesteron hormonunun mide ve bağırsaklardaki düz kas hücrelerini gevşetmesi gelir. Düz kasların gevşemesi ile mide ve bağırsakların boşalması yavaşlar ve yenilen gıdaların vücuttan atılması için geçen süre uzar. Kabızlığın diğer bir nedeni ise büyüyen rahmin kalın bağırsağın son kısmı olan sigmoid kolon ve rektum üzerine yaptığı mekanik baskı sonucu dışkının bağırsaklar içinde kolayca ilerlemesini engellemesidir.

Öneriler

Hamilelikte kalın bağırsaklardan emilen su miktarının artması dışkının daha katı hale gelmesine ve dolayısıyla dışkılamanın güçleşmesine neden olur. Kabızlığa karşı bol sıvı tüketilmesi ve posalı yiyecekler yenmesi önerilir. Şikayetlerin geçmediği durumlarda, geçici bir süre için dışkının yumuşamasını ve su tutmasını sağlayan şuruplar kullanılabilir.

Hipertansiyon ve Preeklampsi

Hamilelikte tansiyonun 140/90 mmHg ve üzerinde olması hipertansiyon olarak tanımlanır. Hipertansiyon, hamilelikte sıkça ortaya çıkan bir problem olup tek başına bulunabilir veya preeklampsi gibi anne ve bebek için daha tehlikeli bir duruma işaret edebilir. Hipertansiyonun vücutta su tutulması ve böbreklerden protein kaçağı ile olan birlikteliğine preeklampsi denir. Bu durum hamilelerin yaklaşık yüzde 5’inde ortaya çıkan,  hamilelere özgü ve nedeni tam olarak anlaşılamamış olan bir sorundur. Preeklampsi 20 yaşından küçük veya 35 yaşından büyük kadınlarda, ilk hamilelikte, çoğul hamilelik olanlarda, hamilelik öncesi yüksek tansiyon, şeker veya böbrek hastalığı olanlarda daha sık ortaya çıkar. Preeklampsi’yi düşündürecek şikayetler baş ağrısı, görme bozukluğu, hızlı kilo alımı, yüzde ve ellerde şişme ile bulantı ve kusmadır. Ayak ve bacak şişmeleri normal bulgular olup preeklampsi lehine yorumlanmamalıdır.

Öneriler

Preeklampsi tanısı tansiyon yüksekliğinin yanı sıra kan ve idrar tahlilleri ile de saptanabilir. Preeklampsi’nin bilinen bir tedavisi yoktur, bu nedenle bebeğin doğurtularak hamileliğin sonlandırılması tek seçenektir. İlk hamilelikte yaşanan preeklampsi gelişmesi, bir sonraki hamilelikte de tekrarlanma riskini artırır. Preeklampsi dışında hipertansiyonu olan olgularda tansiyonun ilaçlarla kontrol altına alınamaması halinde de hamileliğin beklenen zamandan önce sonlandırılması gerekebilir.

 
Alıntı
 


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 21 Şub 2011 Saat 11:18

Hamilelikte kalsiyum, magnezyum, fosfor, çinko, iyot ve demir ne miktarda olmalı? Bu minerallerin vücuttaki işlevleri ve hamile bir kadında olması gereken oranlar neler? Sorularımızı Beslenme Eğitmeni ve Danışmanı Diyetisyen Şengül Üre yanıtladı.

Hamilelik bir kadının yaşantısında beslenmesinin en önemli olduğu dönemlerden biridir. Bebeklerin sağlıkla dünyaya gelmeleri annenin ve bebeğin sağlıklı yeterli dengeli beslenmesi ile sağlanabilmektedir. Hamilelik döneminde ihtiyacı olan besin öğelerinin tümü sağlık için oldukça önemlidir. Kendilerinin küçük ama vücuttaki görevleri oldukça önemli olan mineraller bebek ve anne için oldukça önemlidir.

Fosfor

Fosfor minerali besinlerin içerisinde yaygın olarak bulunmaktadır. Ancak böbrek hastalıkları veya ileri derecede beslenme yetersizliği olan bireylerde fosfor eksikliği çok nadir olarak görülür Hamilelik döneminde fosfor ihtiyacı yüzde 50 artmaktadır.

İşlevler: Fosfor minrali kalsiyum minerali ile birlikte Kemik ve dişilerin sertliğini sağlar. Hemen hemen bütün kimyasal tepkimelerde, enerji metabolizmasındaki enzim sistemlerinde Nükleik asitlerin temel yapısında, tampon sistemi hücre içi ve böbrek sıvısının asit-baz dengesini sağlamada önem taşır. Aynı şekilde ağızda oluşan asitliği tamponlayarak diş çürümesini önler.

Kaynaklar: Genelde proteinden zengin besinler fosfordan da zengindir. En iyi kaynaklar sırasıyla, et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, sert kabuklu meyveler, yağlı tohumlar süt ve süt ürünleri ve tahıllardır.

Gereksinim: Hamilelikte günlük gereksinim 1200 mg dır.

Magnezyum

Yeterli dengeli beslenen hamile anneler doğada bulunan bütün besin maddelerinde magnezyum mineralini alabilmektedirler. Zaman zaman hamileliğe bağlı kas kramplarında, doktorları tarafından anneye magnezyum önermektedir. Yetişkin bir insanın vücudunda ortalama 25 g kadar magnezyum vardır. Bunun yaklaşık yüzde 60’ı kemik ve dişlerde yüzde 26’sı kaslarda, kalanı yumuşak dokularda ve vücut sıvılarında bulunur.

İşlevler: Kemik ve dişlerin yapısında kalsiyum ve fosforla birlikte bulunur. Vücut sıvılarındaki magnezyum, osmotik basıncın ve asit –baz dengesinin sağlanmasında yardımcıdır. Magnezyum kas ve sinir sisteminde de etkindir. Magnezyum, metabolizmada 300 civarında enzimin çalışması için gereklidir. Özellikle enerji metabolizmasında ve basıncının düzenlenmesinde de yardımcıdır.

Kaynaklar: Bütün yiyeceklerde magnezyum bulunur. Bu nedenle diyet magnezyum yetersizliği ile karşılaşılmaz. Ancak kurubaklagiller, kuruyemişler, tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler iyi kaynaklardır.

Gereksinim: Hamilelikte günlük gereksinim 350-400 mg civarındadır.

Demir

Sağlıklı yetişkinlerin vücudunda ortalama 3-5 g kadar demir bulunur. Bunun 2/3 ü kandadır. Kandaki demirin çoğunluğu kırmızı kan hücrelerinin rengini veren hemoglobinin bileşimindedir. Kalanı karaciğer, dalak ve kemik iliğinde depo edilmiştir Hamilelikte gereksinim artmaktadır. Bağırsak parazitleri, aşırı çay ve kahve tüketimi demir emilimini bozabilmektedir. Ayrıca tek yönlü beslenen kadınlarda ve vejeteryanlarda demir yetersizliği sıklıkla görülür.

İşlevler: Demir minerali vücuttaki en önemli işlevi solunum sisteminde, oksijen taşıması ile ilgilidir. Demir, hemoglobinin bileşiminde bulunur. Demir bağışıklık sistemi ve bilişsel performans için de gereklidir.

Kaynaklar: Karaciğer ve organ etleri, et, yumurta, deniz ürünleri ve tahıl ürünleridir.

Gereksinim: Hamilelik döneminde gereksinim 20-25 mg civarındadır.Genellikle hamile bayanların düzenli takiplerinde doktorlarının önerisi ile demir preparatları günlük beslenmeye ek olarak önerilmektedir.

Çinko

Büyüme ve gelişme, protein yapısındaki enzimlerin işlevleri, üreme için gerekli ve önemli bir mineraldir. Yapılan çalışmalarda çinko mineralinden yetersiz beslenme anne karnındaki bebekte büyüme geriliği, ölü doğumlar, doğumsal anomalilerin ortaya çıktığını göstermektedir. Tahıla dayalı tek yönlü beslenme, demir, kalsiyum minerali gibi çinko mineralinin de emilimin fitatlar nedeniyle etkilenmektedir. Günlük diyete eklenen Fe ile birlikte Zn alımını da arttırmak gerekmektedir.

İşlevler: Büyüme gelişme, karbonhidrat enerji metabolizması, üreme ve bazı enzim ve proteinlerin yapısında bulunur.

Kaynaklar: Et, organ etleri, deniz ürünleri, süt ve türevleri, yumurta ve yağlı tohumlar çinko açısından zengindir.

Gereksinim: Hamilelikte 15- 20 mg ek çinko verilmesi uygun olabilmektedir.

İyot

Tiroit hormonlarının yapısında yer alan ancak insan vücudunda çok az bulunan bir mineraldir. Her yaş döneminde ve hamilelikte vücudumuza almamız gereken önemli mineraldir. Eksikliğinde hipotroidi (tiroid bezinin az çalışması) fazlalığında hipertroidi (tiroid bezinin çok çalışması) gibi sonuçlar doğurabilir. Hamilelikte iyot gereksinmesi karşılanmadığı zaman mental gerilik ve doğumsal anomaliler ortaya çıkabilmektedir.

İşlevler: Troit hormonu yoluyla büyüme, gelişme, üreme, oksijen tüketimi, bazal metabolik hızın ayarlanması ve beyin gelişimi için gereklidir.

Kaynaklar: İyot yetersizliği oluşumunu engellemek için kişilerin iyot gereksinmelerinin diyetle karşılanması gerekir. İyot bakımından zengin gıdalar, deniz ürünleri, tavuk, ıspanak, yumurta, beyaz peynir, elma ve İyot ile zenginleştirilmiş tuz en önemli kaynaklarıdır.

Gereksinim: Hamilelerde 175 -200 mcg’dır.

Hazırlayan: Funda Çamözü



-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 21 Şub 2011 Saat 11:22

Kim istemez ki rahat bir http://www.milliyet.com.tr/index/hamilelik - hamilelik dönemi geçirmeyi ? Ama bulantı,halsizlik,mide yanması ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklar birçok anne adayının ortak sorunudur.Bu şikayetleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil belki,ama önerilerimizle hafifletip rahat bir hamilelik geçirebilirsiniz.

Kadın hayatının en önemli bir evresi olan hamilelik döneminde birtakım sıkıntılı durumların yaşanması kaçınılmaz.Yanlış duyumlar,yakın çevrede şahit olunan zor geçen ve olumsuz sonuçlanan hamilelikler anne adayını ister istemez etkiliyor.Oysa bazı önlemler alarak hamilelikte yaşanabilecek sorunları en aza indirmek mümkün.Kadın Hastalıkları-Doğum ve http://www.milliyet.com.tr/index/tup%20bebek - Tüp Bebek Uzmanı Op.Dr.Serdar Koç hamilelikte yaşanan sorunları ve alınabilecek önlemleri anlattı,sağlıklı ve rahat bir hamilelik için anne adaylarına tüyolar verdi.

Kabus Bulantılar

Hamilelik bulantıları 4-8.haftalarda başlar,10.haftada pik yapar ve 14.haftaya kadar devam eder.Nadiren hamilelik boyunca da sürebilir.Sabahları daha fazla görülür,gün boyunca da devam edebilir.Bu sıkıntıların nedeni yüksek BHCG adı verilen hormon düzeyleridir.Mide bağırsak hastalıkları,B1 ve B2 vitamin eksikliği,psikolojik sıkıntılar,çoğul hamilelikler ve halk arasında ‘‘üzüm gebeliği’’olarak bilinen mol gebeliği de şiddetli bulantılara ve kusmalara sebep olabilir.Bulantıyı arttırıcı (Örneğin aşırı gürültü ve ışık bulantıyı arttırabilir) ve koku olabilecek ortamlardan uzak durmak,yemek yapmak,temizlik maddelerini kullanmamak,yağsız ve kokusuz yiyecek maddeleri tüketmek bulantıyı önleyebilir.Şiddetli bulantı ve kusmalarda doktora başvurarak,idrarda keton çıkması durumunda gerekli tıbbi tedaviyi uygulamak gerekir.

Bel Ağrılarını Azaltın

Hamilelerde bel ağrısı görülme sıklığı yüzde 40-60 arasındadır.Hamileler,yüzde 15-20 günlük hayatı etkileyecek kadar ağır bel ağrısı çekerler.Ağrıların büyük çoğunluğu 5.ve7.aylar arasında yaşanır.Bazen hamilelik boyunca da sürebilir.Hamilelikteki bel ağrılarının nedeni genellikle belli değildir;fakat aşırı kilo alımı,gizli bel fıtıklarını ortaya çıkarabilir.Artmış bel çukurluğu,sırt kaslarının kasılması ve güçsüzleşmesi bel ağrılarına sebep olabilir.Hamilelik süresinde diyete dikkat edilmeli,aşırı yemekten kaçınılmalı,kilo alımı kontrollü yapılmalıdır.Düzenli egzersizlerle bel kasları kuvvetlendirilmelidir.Ayrıca hamileliğin son dönemlerine kadar aynı zamanda bel ağrısı nedeniyle uyku problemleri de yaşanabilir.Bu gibi durumlarda da rahat ve kaliteli bir uyku uyuyabilmeniz için özel olarak tasarlanmış hamile yastıkları kullanabilirsiniz.(Örneğin; Shuma Hamile Yastıkları) Hamile yastıkları gebelik döneminde anne adaylarının daha konforlu ve rahat uyku uyuyabilmesini sağlar.Hamilelik döneminde yüksek topuklu ayakkabı kullanmaktan kaçınmak gerekir,özellikle ilerleyen gebelik haftalarında yataktan kalkarken bele ağırlık yansıtmayacak şekilde hareket edilmesine dikkat edilmelidir

Enfeksiyonlardan Korunun

İdrar normalde sterildir, herhangi bir mikrop içermez.Özellikle hamilelerde görülen E.Coli enfeksiyonu sistite yol açar.Hamilelikte direnç düşüklüğüne bağlı olarak daha sık ortaya çıkabilir.Özellikle diyabetli ve http://www.milliyet.com.tr/index/hijyen - hijyen yönünden sağlıklı olmayan hamileler risk altındadır.Sık sık çok az miktarda idrara çıkmak,idrar yaparken ağrı ve yanma görülen bulgulardır.İlerlemiş enfeksiyonlarda kasık ağrılarına,ateş ve bulantı da eklenebilir.Böyle durumda doktora başvurarak idrar tetkiki ve kültürü yapılarak etkene yönelik http://www.milliyet.com.tr/index/antibiyotik - antibiyotik kullanımı önerilir.Ancak hamilelikte hiçbir belirti olmadan da sessiz infeksiyon dediğimiz durumlarında olacağı unutulmamalıdır.Hamilelikte vajinal akıntı artar.Bu akıntı normalde renksiz ve kokusuzdur.Vajinal akıntıda kötü koku ve renklenme başlarsa,beyaz süt kesiği gibiyse,kaşıntı ve yanma gibi şikayetler varsa doktora başvurulmalıdır.

Hamilelikte en sık görülen akıntı V.Candina (mantar)enfeksiyonudur.Nedeni ise vajen asidinin bozulmasına bağlı olarak glikojen miktarının değişmesiyle http://www.milliyet.com.tr/index/enfeksiyon - enfeksiyon için zemin oluşmasıdır.Vajinal akıntılar erken doğuma neden olabileceği gibi,hamilelikte cinsel hayatı da etkiler.Bol su içmek,idrarı uzun süre tutmamak,tuvalette genital bölgeyi önden arkaya doğru temizlemek ve cinsel ilişkide hijyene dikkat etmek idrar yolu enfeksiyonunu önler.Hamilelikte şeker kontrolleri yaptırmak,hijyenik seks hayatı,sık antibiyotik kullanmama,toplu kullanılan havuz ve tuvaletlere dikkat etmek vajinal enfeksiyonu önleyebilir.

Alıntı

FacebookPlugins.createLikeButtonPlugin("facebooktavsiyeet","350",2);

 


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 21 Şub 2011 Saat 12:13

İSTANBUL - Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Alper Mumcu, 'Sağlıklı bir hamilelik geçirmek için günde en az 8-10 bardak su içmek gerekir' dedi.

Hamilelikte görülen kimi rahatsızlıkların su tüketimi ile ortadan kalkacağını ifade eden Operatör Dr. Alper Mumcu, 'Hamilelik dönemlerinde kadınların karşılaşacağı sorunlar arasında kabızlık, idrar yolu enfeksiyonları ve hemoroitler sayılabilir. Eğer anne adayı yeterli derecede sıvı alırsa bu dışkının yumuşamasını sağlayarak kabızlığı ve dolayısıyla hemoroit oluşumunu engeller. Öte yandan su tutulumu ve şişlikler de çoğu zaman kadına rahatsızlık verir. Bu şikayetleri en aza indirmenin en basit yöntemi yeterli miktarda su içmekten geçer. Düşünüldüğü gibi fazla su içilmesi su tutulumuna neden olmaz' şeklinde konuştu.

ANNE VE BEBEĞİN SAĞLIĞI İÇİN

Sıvı alımının hamilelik süresince önemli olduğunu vurgulayan Dr. Alper Mumcu, 'Yeterli derecede alınan sıvı anne adayının kendisini son derece enerjik hissetmesine yardımcı olacağı gibi cilt kuruluğu gibi sorunlarında görülmesini engeller. Ayrıca yeterli sıvı aldığınızda hem anne adayının hem de bebeğin kanındaki elektrolit dengeyi kolaylıkla sağlanabilir' ifadelerini kullandı.

Dr. Mumcu, hamilelikte salgılanan hormonların kişinin sıvıları kullanım şeklini değiştirdiğini belirterek, 'Hamileliğin sonlarına doğru gebelerin kan hacmi yaklaşık 1.5 katına çıkar. Hamilelik döneminde solunum yolu ile akciğerlerden kaybedilen su miktarı da hamilelik öncesine göre daha fazladır. Bebeğinizin içinde bulunduğu amniyon sıvısı her 3 saatte bir kendini yenilemektedir. Yetersiz su alımına bağlı dehidrasyon durumunda amniyon sıvısının miktarı azalabilir' dedi.

MEYVE SULARI TERCİH EDİLEBİLİR

Hamilelikte dehidrasyonun bir başka olumsuz etkisinin de erken doğum ağrıları olduğunu söyleyen Mumcu, 'Dehidrasyon durumunda salgılanan bazı hormonlar doğum kasılmalarını başlatan hormonu taklit ederek erken doğum kasılmalarına neden olabilirler. Erken doğum tehdidi tedavisinde ilk yapılan işlemin damar yolu açarak sıvı verilmesi olduğunun hatırlanması sıvı alımının önemini belirtmek açısından dikkat çekicidir. Çoğu zaman hafif kasılmalar sadece sıvı verilmesi ile kaybolur gider' şeklinde konuştu.

Operatör Dr. Alper Mumcu, suyun vücudun taşıma sistemi olduğunu hatırlatarak, 'Besin maddelerini ve oksijeni kan yolu ile bebeğe taşıyan sudan başkası değildir. Su aynı zamanda hamilelikte sık görülen ve erken doğum ile düşüklere neden olabilen idrar yolu enfeksiyonlarının önlenmesinde de aktif rol alır. Yeteri kadar su içerseniz idrarınız seyrelmiş olur ve enfeksiyon şansınız azalır' dedi.

Sağlıklı bir hamilelik geçirmek için günde en az 8-10 bardak su içmek gerektiğini dile getiren Dr. Alper Mumcu, 'Aktif çalışanlar ya da egzersiz yapanların alması gereken su miktarı biraz daha fazladır. Her 1 saatlik egzersiz için 1 bardak fazla su içmek gerekir. Meyve suları günlük sıvı alımında tercih edebilecek maddelerdir, ancak bunların fazla miktarda kalori içerdiği de unutulmamalıdır' şeklinde konuştu.

SU İÇMEK İÇİN SUSAMAYI BEKLEMEYİN

Suyun hiç kalori içermeyen nadir maddelerden olduğuna dikkat çeken Dr Mumcu, 'Kahve, çay, kola gibi kafein içeren maddeler idrar söktürücü etki gösterdiklerinden günlük sıvı alımında herhangi bir değer taşımazlar. Bunlar alınan miktardan daha fazla idrar çıkartmaya ve sonuçta su kaybetmeye neden olurlar' dedi.

Mumcu, su içmek için susamayı beklememek gerektiğini söyleyerek, 'Anne adayları her öğünde mutlaka bir bardak su içmeli. Sabah kalktıktan sonra öğlen yemeğine kadar en az 2 bardak, aynı şekilde öğlen ve akşam üzeri arasında da iki bardak su içmeliler. Yatmadan önce mutlaka bir bardak su içme alışkanlığı edinin. Abur cubur yemek yerine su içmeyi deneyin. Gazete okurken ya da televizyon seyrederken su için. Suyun tadından ya da tatsızlığından hoşlanmıyorsanız içine bir iki damla limon ya da portakal suyu ekleyerek tatlandırmayı deneyin' önerisinde bulundu.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 24 Şub 2011 Saat 08:35

Hamilelik döneminde bu ince ayrıntılara dikkat..

Hamilelik döneminde birçok kişi ağız ve diş sağlığı hakkında kulaktan duyma bilgilerle dental tedaviler için yanlış kararlar alabiliyor. Anne adaylarının bu dönemde duydukları yanlış ve doğru bilgiler hakkında Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu açıklamalarda bulundu.

 Her hamilelikte bir diş kaybedilir: YANLIŞ

Halk arasında ‘Hamilelik sırasında bebeğin kendisi için gerekli olan kalsiyumu annenin dişlerinden alarak annesinin dişlerinin çabuk çürümesine yol açtığı, bu sebepten ötürü anne adaylarının diş kaybına uğradığı’ şeklindeki düşünce bilimsel bir gerçeği yansıtmıyor.

Hamilelikte dişlerden kalsiyum çözünmesi olmaz: DOĞRU

Hamilelik döneminde bebeğin ve annenin kemiklerinin sağlıklı olabilmesi için anne adayının, günlük olarak 1200 ilâ 1500 mg kalsiyum alması gerekiyor. Anne adayı eğer kalsiyum ihtiyacını gıdalardan karşılayamazsa, bebeğin gelişimi için gerekli olan kalsiyum annenin kemiklerinden karşılanır. Ancak anne adayı hamilelik döneminde iyi beslenir yeterli ağız-diş bakımı yaparsa bu dönem, normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşmaz.

Hamileyken dişler daha az fırçalanmalı: YANLIŞ

Gebelik hormonlarının etkisi ile diş etleri daha çabuk kanayan anne adayı, dişlerini fırçalamaktan kaçınır. Ancak anne adayları, hamilelik döneminde diş sağlığına daha fazla özen göstermelidir. Sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatmadan önce dişler özenli bir şekilde fırçalanmalıdır. 

Hamilelikten önce diş çürüğü tedavi edilmelidir: DOĞRU

Dişlerde çürük varsa hamilelik öncesi tedavi edilmelidir. Hamilelikte çürük dişler erken doğuma, bebeğin düşük kilolu doğmasına yol açabilir.

Kustuktan hemen sonra diş fırçalanmalı: YANLIŞ

Kustuktan hemen sonra diş fırçalanmamalı, ağız bol suyla çalkalanmalıdır. Aksi takdirde mide asidi ile birleşen diş fırçalama işlemi, dişlerin yapısında aşınmalara sebep olur.

Hamileyken bol tatlı gıdalar yenirse çocuk kız, ekşi gıdalar yenirse erkek olur: YANLIŞ

Hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız-diş sağlığı için oldukça önemli. Ancak tüketilen gıdaların bebeğin cinsiyetini belirlemede hiçbir etkisi yoktur. Tersine, anne adayları özellikle yemek aralarında şekerden mümkün olduğu kadar uzak durmalı. Kurutulmuş meyve ve karamel gibi yapışkan şekerli yiyeceklerden kaçınılmalıdır.

Hamileyken diş taşı (plak) temizliği yaptırılmaz: YANLIŞ

Anne adayları, hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığına normal dönemden daha fazla özen göstermelidir. Hamilelik sırasında oluşan hormon artışı, ağız mukozasını dış etkenlere karşı özellikle bakteri plaklarına karşı daha hassas yapar. Bu nedenle hamilelik döneminde üç-dört aylık periyotlarla diş taşı temizliği yaptırmak, zorlaşan ağız hijyenini korumak için ideal bir yoldur.

Hamilelik döneminde dental tedaviden kaçınmak gerekir: DOĞRU

Bebeğin organ gelişim evresi olan hamileliğin ilk 3 ayında, etkili dental tedaviden kaçınılması gerekiyor.

Acil müdahale gerektiren durumlarda bile dental tedaviden kaçınmalıdır: YANLIŞ

Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği düşüncesi ön plana alınmalı ve bir jinekoloğun önerileri doğrultusunda dental tedavi yapılmalıdır.

Gebelikte ağız gargarası yapılmaz: YANLIŞ

Hamilelik döneminde ağız gargaraları ya da ılık tuzlu su ile gargara yapılmalıdır. Özellikle ılık tuzlu su diş etlerini rahatlatır ve diş eti hassasiyetini azaltır.

Çağdaş Kışlaoğlu

Alıntı



-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 01 Mar 2011 Saat 08:31
Düzenli seks yapın: Normal şartlarda sperm vücudunuzda beş gün canlı kalabiliyor. Düzenli seks hayatı tam yumurtlama döneminizde spermlerle yumurtanızı bir araya getirme şansınız artıracak.

Kafeini kesin: Araştırmalar kafeinin gebe kalma ihtimalini yarı yarıya düşürdüğünü gösteriyor. Yarım fincandan fazla kahve tüketmeyin.

Eşinizi serin tutun: Erkeğin yumurtalıkları etrafındaki ısı spermler için problem yaratıyor. Bu sebeple eşinizden bol, vücuduna oturmayan, pamuklu iç çamaşırı giymesini rica edin.

Diyeti bırakın: ohio Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; kadınlar kalori alımını düşürdüklerinde, üreme hormonlarındaki seviye de aynı şekilde düşüyor.

C Vitamini: C Vitamini sperm kalitesini arttıracak ve hamile kalmanıza yardımcı olacak.

içki ve sigarayı bırakın: İçki  ve sigara  hem kadın hem de erkekte üreme organlarını direkt etkiliyor. Özellikle sigara erkeklerde sperm sayısını düşürür. Aşırı alkol alımı da sperm yapısını bozmaktadır.

Ağrı kesici kullanmayın: Birtakım ağrı kesiciler yumurtlama döneminde kadın vücudundaki prostaglandin hormonu baskılanır. Oysa sizin bu hormona ihtiyacınız var çünkü bu hormon sayesinde yumurtanız fallop tüpüne düşer.

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 01 Mar 2011 Saat 08:55

Hamile kadınlar sıklıkla ne kullanıp ne kullanmamalarına dair öneriler alırlar. Peki bazı kozmetik ürünlerinin ciddi riskler taşıdığının gerçekten farkındalar mı? Normal bir kadın günde tahminen 20 çeşit yüz ve vücut ürünü kullanıyor ve bu ürünlerden çoğu fetüsü etkileyecek kimyasallar içeriyor.

Hamile olduğu için ritüel bakımından vazgeçmemesi gereken kadının sakınması gereken ürünler olduğunu bilmesi gerekli elbette. Pek çoğu hakkında araştırmalar sürse de bir denek olmak ya da kendinizi ve doğacak bebeğinizi riske atmak istemiyor iseniz listeye bir göz atmanızda fayda var. Uzmanların uzak durulması gerektiğini söyledikleri ürünler:

Phthalates  Phthalates, plastikleri daha esnek ve kokuları da kalıcı kılmak için kullanılan kimyasal maddelere verilen genel isim. Parfümeri ve losyonlarda sıklıkla kullanılan bu maddelerin aşırı dozunun hayvanların üremesinde problemler yaratmış; ancak insan sağlığında bir hasara sebep olup olmadığı hala netleşmemiştir. Tüketici ürünlerinin üzerinde listelenmeyen phthalates; neredeyse yoğun esanslı, kokulu tüm ürünlerde bulunuyor. Bu yüzden hamile bayanlar ürün tercihlerini yaparken parfümsüz ve esanssız olanlara yönelmeli.

Saç Bakımı  Saç boyama ve doğum bozuklukları arasındaki ilişki çok fazla bilinmiyor. Boyama, perma, düzleştirme gibi saç müdahalelerinde kullanılan ürünlerin içindeki kimyasalların saç derisinden cenine kadar ulaşıp ulaşmadığı bilinmemesinden kaynaklanıyor bu kesin olmama durumu. Buna rağmen, yine riske girmemek için http://www.milliyet.com.tr/index/hamilelik - hamilelik sürecinde bu tür işlemlerden uzak durmakta fayda var. Ancak dip boyası yaptırmadığınız sürece, zararlı kimyasallar saç deriniz tarafından emilmiyor. Ya da tamamen doğal bir ürün olan kına en azından bu süreçte boya yerine tercih edilebilinir.

Retinoids  Retinoids, akne ilaçlarında ve anti –aging kremlerinde kullanılan A vitamininin bir türevidir. Çoğu hamile kadın, ciddi akne tedavileri için kullanılan Accutane’nin(isotretinoin denilen bir retinoid) taşıdığı risklere dair doktoru tarafından zaten uyarılır. Ağız yoluyla alınan bu ilaç, büyük doğum kusurları ile ilişkilendirilmiştir ve kesinlikle kullanılmamalıdır. Retinoid ailesinden diğer ürünler için bulgular kesin değildir. Retin-A, Avita, ve Renova, akne, deri görünümü ve kırışıklıkları onarmada kullanılan hiper pigmentasyon tedavilerinde kullanılan başlıca kimyasallardır. Ürünlerin içindeki oranın azlığı ve derinin emilimi dahilinde daha da azalacağı düşünüldüğünde riskin de azaldığı tahmin edilse de uzmanlar tarafından riskleri henüz netleşmeyen bu ürünlerin kullanılmaması öneriliyor.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 10:48
Hamile Kalmanın Yolları!

Halk  arasında söylenen  ”Ceketimi attım hamile kaldı” sözü artık geçerliğini kaybediyor.

Hamile kalmak hormonlu gıdalar  ,GDO’lu gıdalar,radyasyon derken artık eskisi kadar kolay değil.bu gibi etkilerden dolayı spermle yumurta bir ararya gelmkete zorlanıyor.
Hamile kalmak ne yapmalıyım?
İşte uzmanlardan  spermle yumurtayı bir araya getirmek için öneriler;

Düzenli seks yapın: Güneş´in haberine göre, normal şartlarda sperm vücudunuzda beş gün canlı kalabiliyor. Düzenli seks hayatı tam yumurtlama döneminizde spermlerle yumurtanızı bir araya getirme şansınız artıracak.

Kafeini kesin: Araştırmalar kafeinin gebe kalma ihtimalini yarı yarıya düşürdüğünü gösteriyor. Yarım fincandan fazla kahve tüketmeyin.
Eşinizi serin tutun: Erkeğin yumurtalıkları etrafındaki ısı spermler için problem yaratıyor. Bu sebeple eşinizden bol, vücuduna oturmayan, pamuklu iç çamaşırı giymesini rica edin.

Diyeti bırakın: Ohio Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre; kadınlar kalori alımını düşürdüklerinde, üreme hormonlarındaki seviye de aynı şekilde düşüyor.
Vitamin C: C Vitamini sperm kalitesini arttıracak ve hamile kalmanıza yardımcı olacak.

İçki ve sigarayı bırakın: İçki ve sigara hem kadın hem de erkekte üreme organlarını direkt etkiliyor. Özellikle sigara erkeklerde sperm sayısını düşürür. Aşırı alkol alımı da sperm yapısını bozmaktadır.

Ağrı kesici kullanmayın: Birtakım ağrı kesiciler yumurtlama döneminde kadın vücudundaki prostaglandin hormonu baskılanır. Oysa sizin bu hormona ihtiyacınız var çünkü bu hormon sayesinde yumurtanız fallop tüpüne düşer.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 10:51

Gebeliğin ilk üç ayında meydana gelen hormonal değişiklikler, psikolojik etkenler, dolaşım bozukluğu ve tansiyonun aniden düşmesi gibi nedenlerle gebe bir kadında baş dönmesi ve baygınlık hissi gelişebilir. Bacak damarlarında kanın göllenmesi, kan şekerinin düşmesi, ani pozisyonun değişikliği, yorgunluk, damar yatağında mevcut sıvı miktarının artması ile dolaşımın yüklenmesi ve nispi olarak kansızlığın gelişmesi gibi nedenlerden ileri gelir. Ayrıca, gebeliğin daha geç dönemlerinde kadının sırtüstü yatmasına bağlı olarak hafif tansiyon düşüklüğü ve baş dönmesi görülebilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Genel olarak hastalardaki ilk belirti: anlamada zorlanma ve yetersizlik, baş dönmesi ve görme bozukluğu şeklinde kendini gösterir. Baş dönmelerinde ve bayılma durumlarında yapılacak ilk müdahale hastayı sırt üstü yatırıp başının altına yastık koymadan bacaklarının yukarı kaldırılması gerekir. Gebe kadın, kendinde bu durumu hissettiği anda hemen oturmalı ya da uzanmalıdır. El ve ayak parmak uçlarının sıkıştırılması, yüzüne bir bezle soğuk su veya kolonya sürülmesi ile hastanın kendine gelmesi sağlanabilir. Bunlar yapılırken bir sağlık mensubu tarafından nabız ve tansiyonun kontrol edilmesi alınması gereken önlemler bakımından gerekli olduğu bilinmelidir.

alıntı
 
Myomların gebelik oluşumuna engel olmaları nadir bir durumdur. Özellikle rahmin dış duvarında ve kas duvarından gelişenlerde bu olasılık yoktur. Yalnız, rahim iç zarı (endometriyum) altında yerleşmiş (submüköz) myomlar bazen gebeliğin endometriyuma yerleşmesine ve gelişmesine engel olabilir. Myomunu kısırlık sebebi olarak kabul edilebilmesi veya şüphelenilmesi için başka bir sebep olmaması gerekir. Eğer, başka bir sebep yok ve submüköz yerleşimli bir myom varsa bunun kısırlık sebebi olabileceği düşünülerek ameliyat yapılabilir. Aksi taktirde ameliyatı gerektirecek başka bir sebep yoksa gebelik öncesi myomu almak için ameliyat gereksizdir. Üstelik, ne kadar iyi teknikle yapılırsa yapılsın myom operasyonları karın içi yapışıklıklara yol açma riski taşır. Bu da gebeliğin oluşumuna engel olabilir. Yanlış anlaşılmaması için bir konuyu vurgulamakta fayda vardır.

Gebelikte Miyomların klasik olarak büyüdüğü bilinir. Ancak, bazı geniş çalışmalarda bazı Miyomların büyüdüğü, buna karşın bir kısmının ise değişmeden kaldığı ve hatta küçüldüğü gözlenmiştir.

Gebelikte büyük olmayan miyomların belirgin zararı yoktur. Ancak, büyük Miyomlar çocuğun başının doğu kanalına girmesine engel olabilecek bir lokalizasyonda olabilir. Bazı lokalizasyonlardaki miyomlar düşük ve erken doğum riskini artırabilir. Bunun dışında doğum sonrası kanama riskini artırabilir.

Miyom çıkarma operasyonu (myomektomi) geçirmiş kadınlarda sonraki gebelik açısından 2 risk vardır. Eğer, mikrocerrahi kurallarına uygun olmayan dikkatsiz tekniklerle yapılmışsa veya operasyonu zor olan komplike bir miyom ise karın için yapışıklıkların olması ve bunun gebelik oluşumuna engel olması bir risktir. İkinci risk ise doğum eylemi sırasında rahmin dikiş yerlerinden yırtılma riskidir. Genellikle bu risk operasyon sırasında uterusun tüm katlarını içeren bir kesi gerektirmişse ortaya çıkar. Bu nedenle, myomektomi öyküsü olanlarda eğer yapılan operasyonun detayları bilinmiyorsa o zaman sezaryen yapmak gerekir. Ama, rahmin dış tabakasından küçük bir kesi ile yapıldığı bilinen bir myomektomi operasyonundan sonra sezaryen şart değildir.

 
Alıntı


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 10:55

Diş için çekilen röntgen rahimden çok uzaktır. İkincisi, kurşun bir perde rahmi korumakta ve bebeğinizin ışından etkilenmesini önlemektedir.

Gebelik sırasında çekilen diğer röntgenlerin güvenli olup olmadığını belirlemek daha karmaşıktır, ama tanısal röntgenin cenin ya da bebeğe zarar vermesi çok nadirdir. Röntgen ışınları radyasyonun zarar verip vermeyeceğini üç etmen belirler :

Radyasyon Miktarı

Cenin ve bebekte ciddi hasar yalnızca çok yüksek dozlarda (50-250 rad ) oluşur. 10 raddan düşük dozlarda hiç hasar oluşmaz. Çağdaş röntgen araçları tipik bir tanısal muayenede çok nadir olarak 5 raddan fazla ışın yaydığı için bu tür muayeneler genellikle bir sorun oluşturamaz.

Işının Ne Zaman Alındığı

Çok yüksek dozlarda bile yumurtanın yuvalanmasından önce (döllenme sonrası 6.-8. günler) dokunun etkilenmesi riski yoktur. Bebeğin organlarının gelişiminin erken döneminde (döllenme sonraki 3. ve 4. haftalar) ve gebelik boyunca merkezi sinir sisteminin hasar görme riski vardır. Ama yalnızca yüksek dozlarda bu gerçekleşir

Halsizlik, Uykuya Eğilim, Baş ağrısı
Erken gebelikte birçok gebe halsizlik ve şiddetli uyku halinden şikayetçidir. Genellikle 4. ayda düzelen bu durum muhtemelen gebelikte artan progesteron hormonuna bağlıdır. Bazı gebelerde özellikle gebeliğin erken döneminden itibaren nedeni bilinmeyen bir şekilde baş ağrıları olabilir. Hormonlardaki değişimler, gebeliğe bağlı diğer dolaşımsal değişiklikler veya psikolojik nedenlerle oluşabileceği düşünülmektedir. Yoğun kahve, çay gibi kafeinli maddeleri tüketenlerde gebelikle birlikte bunların kesilmesi de bir süre baş ağrısına neden olabilir.

Gebeliğin ortalarında genellikle şiddeti azalır veya kaybolur. Baş ağrısı her ne kadar gebelikte beklenebilen bir durum ise de özellikle son 3 aydaki baş ağrılarının dikkate alınması ve hipertansiyonla ilişkili olup olmadığının değerlendirilmesi gereklidir.

Gebelikte görülebilen baş ağrılarının azaltılmasında öncelikle ilaç dışı yaklaşımlar denenebilir. Şakaklara yapılan hafif masaj, gevşeme egzersizleri, yüze ve şakaklara uygulanacak sıcak kompres, hafif egzersizler, sakin bir ortamda yürüyüş gibi tedbirlerle geçmeyen baş ağrıları söz konusu ise o zaman doktorunuzun önermesi koşuluyla bebeğe zararı olmadığı bilinen bazı ağrı kesiciler kullanılabilir.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/GEBELİKTE-HALSİZLİK.jpg">GEBELİKTE HALSİZLİK

Vücudunuzun uyarılarına kulak verin. Eğer yürüyüş yaparken nefesiniz kesilirse veya birden bire üzerinizde bir tonluk bir yük varmış gibi hissederseniz mola verin.

Başkalarının size özen göstermesine izin verin. Anneniz ziyarete geldiğinde evi süpürme ya da toz almasına itiraz etmeyin. Ya da bırakın Pazar günü baba öbür çocuklarınızı hayvanat bahçesine götürsün. Alışveriş listelerini de kocanıza verin.

alıntı


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 10:56

Oldukça yaygın bir rahatsızlık olan ve özellikle kış mevsiminde artış gösteren idrar yolu enfeksiyonları, idrar torbasının (mesane) basit iltihaplanması veya diğer idrar sistemi organlarının (örneğin böbrekler) daha ileri düzeyde iltihaplanması şeklinde olabilir. Altta yatan başka bir hastalığa bağlı olmayan sadece idrar torbasını içeren iltihaplanmalar basit enfeksiyon (sistit), bunun dışında kalan tüm idrar yolu iltihapları komplike enfeksiyon olarak adlandırılıyor.

NELERE YOL AÇAR?
İdrar sterildir, herhangi bir mikroorganizma içermez. İdrar yolu enfeksiyonları mikroorganizmaların idrar kanalı açıklığından girerek çoğalmaları sonucu meydana gelir. Enfeksiyonların birçoğunda etken, E.Coli basili olarak adlandırılan bakteridir. Bu bakteri bağırsak florasında bulunan bir bakteridir. İdrar kanalından girerek mesaneye ulaşır ve sistite yol açar. İdrar yolu enfeksiyonları tedavi edilmezse bakteriler böbreklere kadar ilerleyerek nefrite (böbrek iltihabı) yol açabilir. İdrar yollarında Klamidya ve Mikoplazma enfeksiyonları da görülebilir, fakat bu enfeksiyonlar böbreklere ilerlemez.

RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Bazı kişilerde idrar yolu enfeksiyonları daha sık görülür. Böbrek taşları, kateter uygulamaları, diyabet ve bağışıklık sisteminin baskılanması idrar yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığını artırır. Her beş kadından biri hayatı boyunca en az bir kez idrar yolu enfeksiyonu geçirir. Kadınlarda idrar kanalı kısa olduğundan vajina ve bağırsaklardaki bakteriler kolaylıkla buraya bulaşıp ilerleyebilir. Cinsel ilişkide bulunmak da kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının görülmesini artıran nedenlerden biridir. İdrar yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığı yaşla birlikte artar.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/GEBELİKTE-İDRAR-YOLU-ENFEKSİYONLARI.jpg">GEBELİKTE İDRAR YOLU ENFEKSİYONLARI

Gebelerin kas-iskelet sistemi yönünden takibi ve ortaya çıkacak sorunların önlenmesi ve tedavisi hem anneyi doğuma hazırlar hem doğum sonucunda vücutta olan bazı değişiklikler olabildiğince erken düzelir. Ayrıca iyi bir rehabilitasyon proğramı annenin yeni doğan çocuğuna daha iyi bakmasına ve ailenin diğer fertlerine yardımcı olmasına katkıda bulunur. Ayrıca tekrarlayan doğumlar sonucu ortaya çıkabilecek duruş bozuklukları ve bunlara bağlı eklem hasarları ve omurga sorunları en aza indirilecektir

İyi bir hasta eğitimi ile gebelikle ilişkili rahatsızlıkların iyileştirilmesi için tedavi imkanlarının birleştirilmesi gereklidir. Gebelikte en sık rastlanan kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları; bel ağrısı ve diğer omurga sorunları, kalça ve kasık ağrıları, torasik çıkış sendromları, sinir sıkışma sendromları, baldır krampları, varisler sayılabilir.

BEL AĞRISI
Gebelerde bel ağrısı görülme sıklığı %40-60 arasındadır. Ancak gebelerin sadece % 15-20 kadarında günlük hayatı etkileyecek kadar şiddetli bel ağrısı vardır. Ağrıların büyük çoğunlu 5. ve 7. aylarda görülür. Gebelikte görülen bel ağrılarının kilo almayla çok ilgisi yoktur. Gebeliğin ilk üç ayında 700–1400 gr kadar kilo alma görülür. Bundan sonra her hafta ortalama 400 gr kadar bir ağırlık artışı olur. Gebeliğin son ayında ise vücut ağırlığı % 20 kadar artar, halbuki son iki ayda gebelerde görülen bel ağrısı şiddeti ve sıklığı azalır.

Gebelerde bel ağrısının sebepleri tam olarak belli değildir, ancak bazı faktörler suçlanır.

Bunlar; artmış bel çukurluğu (lomber lordoz), bel bağlarında gebelik hormanlarına bağlı gevşeklik, uterusun ağırlığı, ve bel fıtığına bağlı sinir baskılar vs sayılabilir. Beldeki çukurlaşma normalde ağrıya sebep olmayacak küçük fıtıkların bile sinirleri sıkıştırmasına ve ağrıya sebep olur. Karın kasları ile sırt kasları arasında normalde bir denge vardır. Gebelikte karın kasları uzayarak sırt kasları kısalır. Ve bu denge bozulur . Bu durum beldeki çukurluğun daha da artmasına sebep olur.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/GEBELİKTE-BEL-AĞRILARI.jpg">GEBELİKTE BEL AĞRILARI

Gebelikte bel ağrısına sebep olan diğer önemli faktör, eklemleri bir arada tutan bağlardaki esneklik uzama ve dengesizlikler ve sakroiliak (leğen kemiği ile sağrı kemiği arasında eklem) eklem zorlanmalarıdır. Bağlarda zayıflamanın sebebi, bebeğin büyümesine vücudun uyum sağlamasını ve doğum esnasında doğum yolunun genişlemesini kolaylaştıran bir hormonun salgılanmasıdır. Bu hormon (relaksin) gebeliğin ilk üç ayında oldukça yüksek seviyededir. Bu hormonun etkisi ile bebekle pelvis uyumlu hale gelir. Bağ dokularını gevşetir. Sokroiliak eklemlerin ve simfizis pubisin esnemesini sağlar . Bu durumda bel ağrısı, simfizis pubis ağrısı, sakroiliak ağrı, kasık ağrıları, bacaklara vuran ağrılar görülebilir.

alıntı


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 11:01

Gebeliğin ilk üç ayında meydana gelen hormonal değişiklikler, psikolojik etkenler, dolaşım bozukluğu ve tansiyonun aniden düşmesi gibi nedenlerle gebe bir kadında baş dönmesi ve baygınlık hissi gelişebilir. Bacak damarlarında kanın göllenmesi, kan şekerinin düşmesi, ani pozisyonun değişikliği, yorgunluk, damar yatağında mevcut sıvı miktarının artması ile dolaşımın yüklenmesi ve nispi olarak kansızlığın gelişmesi gibi nedenlerden ileri gelir. Ayrıca, gebeliğin daha geç dönemlerinde kadının sırtüstü yatmasına bağlı olarak hafif tansiyon düşüklüğü ve baş dönmesi görülebilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Genel olarak hastalardaki ilk belirti: anlamada zorlanma ve yetersizlik, baş dönmesi ve görme bozukluğu şeklinde kendini gösterir. Baş dönmelerinde ve bayılma durumlarında yapılacak ilk müdahale hastayı sırt üstü yatırıp başının altına yastık koymadan bacaklarının yukarı kaldırılması gerekir. Gebe kadın, kendinde bu durumu hissettiği anda hemen oturmalı ya da uzanmalıdır. El ve ayak parmak uçlarının sıkıştırılması, yüzüne bir bezle soğuk su veya kolonya sürülmesi ile hastanın kendine gelmesi sağlanabilir. Bunlar yapılırken bir sağlık mensubu tarafından nabız ve tansiyonun kontrol edilmesi alınması gereken önlemler bakımından gerekli olduğu bilinmelidir.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/tup-bebek.jpg - Hayatımıza son 20 yılda giren ve bizim için hızla sıradan bir yöntem haline gelen tüp bebek uygulaması nedir ve nasıl yapılır? Sorularınızın cevabını burada bulabilirsiniz.

Tüp bebek uygulamasını kısaca özetlemek gerekirse, kadın ve erkeğe ait üreme hücrelerinin vücut dışı koşullarda döllenme işlemi diyebiliriz.

Bu yöntemde erkek ve kadın üreme hücreleri vücut sıcaklığındaki, uygun bir ortamda 48 saat bekletilir. Bu sürede elde edilen yumurtaların yaklaşık yarısında döllenme oluşur. Bu döllenmiş yumurtalar embriyo (cenin) olarak adlandırılır ve son hedef olan kadın rahmine yerleştirilir.

Embriyolar rahim içerisine rahim ağzından ince bir katater ile yerleştirilir. Bu işlemler sonucu kadınların yaklaşık %50’sinde gebelik oluşur. Ancak bu gebeliklerin bir kısmı düşük ile sonlanır. Tedaviye giren çiftlerin uygulama başına yaklaşık % 40’ında çocukları olur. Bu oran birçok uygulama sonucu % 70 – 80’lere çıkabilir. Geri kalan % 20 – 30’luk grup modern tıbbın bütün olanaklarına rağmen günümüzde çocuk sahibi olamaz.

Düşüklerin sebepleri, düşüğün oluştuğu aylara göre değişebilir.Bazen döllenme olur, fakat döllenme ürünü rahim içine yerleşmez ve sessizce, adet kanaması ile birlikte düşer. Bu durum sadece gebelik testleriyle anlaşılabilir.
Yaş : Özellikle 35 yaşından sonra oluşan gebeliklerde düşük oranının daha yüksek olduğu kabul edilmektedir. Bu oran 40 yaşından sonra daha da artmaktadır. En önemli nedeni fetusta oluşan anomalilerdir.
Hormonal sebepler: Yumurtlama sonrası geçen devrede progesteron hormonunun yetersiz salgılanmasından kaynaklanan bu duruma Luteal Faz Yetersizliği adı verilmektedir. İlk 3 ayda meydana gelen düşüklerde önemli bir yer tutar. Ayrıca tiroid fonksyonlarındaki bozukluklar(tiroid bezinin yavaş veya hızlı çalışması) da düşüklere sebep olabilir.
Rahim(dölyatağı) ile ilgili sorunlar: Rahim ile ilgili doğuştan veya sonradan meydana gelen sorunlar erken ve geç düşüklere sebep olabilir.Rahim ağzı yetersizliği özellikle gebeliğin 4. ve 6. ayları arasında rahim ağzının sancısız bir şekilde açılması ve gebelik zarlarının yırtılmasıyla fetusun (bebeğin) dışarı atılmasıyla ortaya çıkan bir durumdur.
Daha öncede geçirilen rahim operasyonları( myom alınması, kürtaj) sonucunda dölyatağında bazı yapışıklıklar meydana gelebilir ve buna bağlı olarakgebelik kayıpları meydana gelmektedir. Rahim içindeki diğer sorunlar(polip ve myomlar) da aynı sebeple gebelik kayıplarına sebep olmaktadır.

 

Gebelik, anne vücudunda ikinci bir canlının oluştuğu dönemdir. Yetersiz ve dengesiz beslenme gebe anne üzerinde çeşitli bozukluklara neden olur.Gebelik süresince bebek, anne zayıf olsa bile kendisi için gerekli olan enerjiyi, protein, demir, kalsiyum gibi minaralleri ve vitaminleri anneden alarak gelişimini sürdürür.
Böylece annenin bu besin öğelerine olan gereksinimi artar. Artan gereksinimlerin karşılanmaması halinde; beslenme yetersizliğinin belirtileri olan kansızlık, diş çürümesi kemik bozuklukları meydana gelir. Anne halsiz ve yorgun düşer, bebeğini de yeterince besleyemez. Bu kez bebeğin büyüme ve gelişmesi tam olmaz ve sağlıksız doğar.
Ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olan anemi özellikle demir ve folik asit
yetersizliğine bağlı olarak görülmektedir. Gebe kadınlarda, hemoglobin düzeyi llg/lOOmL. altına düştüğünde, demir yetersizliği anemisi tanısı konulmaktadır.
Nedeni; Diyetteki demirin emilim oranının düşük olması (bitkisel kaynaklı besin oluşu), parazitler, gereksinmenin fazla oluşu, sık doğumlar, düşükler ve pikadır (toprak yeme). Ayrıca gebelik nedeniyle % 50 oranında artan plazma hacmine karşın, kırmızı kan hücrelerinin hacminin artışı ( % 20 artış) bu orana ulaşamamaktadır. Hemoglobin düzeyinin, 11-12 g./lOO mL. arası olması en sağlıklı doğumu sağlamaktadır. Ülkemizde gebe ve emziklilerde ulusal düzeyde anemi oranı sırasıyla % 73.9 ve % 65.4 dür. Hastalık, dudak içi, avuç içi, tırnak yatakları ve göz diplerinde solma, çarpıntı-çabuk yorulma, kemiklerde zayıflık, çabuk ve sık hastalanma, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı, iştahsızlık ve ishal gibi belirtilerle başlar.Anemik gebelerde taşikardi, baş dönmesi, yorgunluk, bayılma, dudak ve alt göz kapaklarında soluk renk (normalde kırmızıdır), nefes almada güçlük, yüz ve bacaklarda şişme gibi belirtiler görülmektedir. Anemik annelerin bebeklerinde prematüre doğumlar, perinatal ve neonatal ölümler artmaktadır.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/gebelikte-kansizlik.jpg">Gebelikte Kansızlık

<

Gebelikte artan demir gereksinmesini karşılamak için ek demir verilmesi, çinkonun kullanımını azaltmaktadır. Hemoglobin düzeyi lig./100 mL. altına düşmeden, ek demir preplarının kullanılmasına gerek yoktur. Her öğünde C vitamini içeren besinlerin tüketilmesi, demir emilimini artırmaktadır. Her ay annenin hemoglobini ölçülmeli, aneminin önemi ve belirtileri anneye öğretilmelidir.
Gebeliğini hijyenik koşullarda sürdüren, gebeliği sırasında düzenli izlenen eğitilen ve gerekli tedavilerini zamanında yaptıran, doğumu sağlıklı koşullarda ve sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen bir annenin gebelik ve doğuma bağlı bir nedenle ölmesi veya sakat kalması normal koşullarda nadirdir. Bu koşulların yerine getirilmemesi halinde ise anne ve çocuk sağlığı ile ilgili önemli sorunların ortaya çıkması muhakkaktır.
Demir eksikliğinin başlıca nedeni yetersiz ve dengesiz beslenmedir!
Demir depolarını boşaltan ve anemiye yol açan nedenlerden ayrı olarak, demir eksikliği başlı başına ana ölümüne yol açan bir faktördür. Ayrıca demir eksikliğinde bağışıklık sistemin zayıflaması ile enfeksiyon riski artar. Barsak parazitleri beslenme dengesini bozarak anemide rol oynar. Demir eksikliği anemisi birkaç hafta içinde ortaya çıkar.
Sigara ve alkol kullanmayınız.
Yemeklerle birlikte çay içmeyiniz.
Taze sıkılmış meyve suyu içip, meyve yiyiniz.
Hamilelik süresince düzenli sağlık kontrolleri yaptırınız.
Gebelikte et, balık, tavuk, yumurta, karaciğer, dalak, böbrek vb. sakatatlar ceviz, badem gibi kuruyemişler, üzüm (pekmez), kayısı, erik, pestil ve benzeri kurutulmuş meyveler, kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya vb. kuru baklagiller, pekmez ,tahin, susam ve yeşil yapraklı sebzeler demir yönünden zengin yiyeceklerdir. Günlük beslenmede sık tüketilmesinde yarar vardır.
Demirden zengin yiyeceklerle birlikte C vitamini kaynağı domates, biber, maydanoz, kıvırcık gibi taze sebze ve portakal, greyfurt, çilek gibi meyveleri alması demir emilimini artırarak kansızlığa engel olur.

Alıntı
 

POLİKİSTİK OVER HASTALIĞI

Polikistik over hastalığı adet düzensizliği, kıllanma, istendiği halde gebe kalamama şeklinde belirtileri olan bir hastalıktır. Bu belirtilerin birkaçı veya tamamı birarada bulunabilmektedir. Hastalığa yumurtalıklarda yer alan çok sayıda kist sebep olmaktadır.Bu durumda da yumurtalıkla normalin 2-5 katı büyür.
Hastalığın ortaya çıkış nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Beyinde yumurtalıkları uyarıcı hormon salgılayan hipotalamus, hipofiz gibi üst merkezlerle yumurtalıkların ilişkisi bozulmuştur. Hipotalamusun salgıladığı hormona hipofiz bezi aşırı yanıt vermekte ve luteinizan hormon salgısı artmaktadır. Bu hormon yumurtalıkları uyararak aşırı erkeklik hormonu salgılamakta ve yumurtalıklarda normal yumurta gelişimi gerçekleşememektedir. Bunun sonucunda bu kadınlarda luteinizan hormon ve erkeklik hormonları testosteron yükselmektedir. Yumurtlamadan sonra salgılanan progesteron hormonu ise yumurtlama gerçekleşmediği için, normal olarak salgılanamamakta ve kanda düşük düzeyde bulunmaktadır. Estrogen hormonu ise normal düzeyde salgılanmaktadır. Ayrıca süt salgılatan hormon prolaktin de polikistik overli hastaların 1/3’ünde yüksek bulunmaktadır.
Polikistik over hastalığı hormonlar arasındaki dengenin bozulduğu ve bunun bir kısırdöngüye dönüştüğü bir hastalıktır. Hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran bazı etkenler söz konusudur, bunlar genetik eğilim ve şişmanlıktır. Aslında şişmanlığın hastalığın ortaya çıkış nedeni mi, yoksa hastalık sonucunda mı oluştuğu kesin değildir. Ancak polikistik over hastalığı bulunan kadınların yaklaşık yarısının şişman olduğu bir gerçektir. Şişmanlarda yağ dokusunda erkeklik hormonu üretimi daha fazladır ve bu durum hastalığın ilerlemesine katkıda bulunur.
Polikistik overli hastaların büyük çoğunluğunda seyrek adet görme veya hiç adet görememe gibi şikayetler vardır. Hastaların %90’ında erkeklik hormonu artışına bağlı kıllanma ve ciltte yağlanma vardır. Polikistik overli hanımların yaklaşık yarısında kilo fazlalığı söz konusudur.alıntı

 


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 11:04

Planlı hamilelik özellikle kariyer yapma çabasındaki çalışan çiftler için büyük önem taşıyor. Ama “Artık bebek sahibi olmanın zamanı geldi diyorsanız fazla vakit kaybetmeden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Murat Taşdemir’in önerilerine kulak verin.
Günümüz koşulları hemen hemen her alanda olduğu gibi bebek sahibi olma konusunda da plan yapmayı gerektiriyor. Ama kararı verince bebek de hemen gelmiyor. Aylarca çaba! sarfedildiği halde ve klinik olarak hiçbir sorun bulunmamasına rağmen, bazen istenilen hamilelik bir türlü gerçekleşmiyor. Çünkü ya yumurtlama zamanı tutturulamıyor ya da farkında olmadan hamileliği engelleyen hatalar yapılıyor. Oysa maddi ve manevi açıdan hazır olunan bir dönemde bebek sahibi olmak istendiğinde insanların beklemeye pek de fazla tahammülü olmuyor. Peki, doğru olduğu düşünülen zamanda, vakit kaybetmeden hamileliğin gerçekleşmesi için neler yapılmalı, nelere dikkat edilmeli? Uzmanlara göre hiçbir doğurganlık problemine sahip olmayan ve korunmayan bir çiftin ortalama hamile kalma şansı, her adet döneminde yüzde 25 civarında. Çiftin yaşı, regl döneminin zamanı ve ilişkilerin sıklığı ise başarıyı etkileyen en önemli faktörler. Hamileliği sağlayan ve destekleyen koşullara dikkat ederek arzu ettiğiniz bebeğe bir an önce kavuşabilmek için uzmanımızın önerilerini dikkatlice uygulayın.

İdeal yaşta mısınız?
Tıbbi araştırmalar, çocuk sahibi olabilecek çağdaki yetişkinlerin yüzde 10 – 15′inin kısırlık problemi ile karşılaştığını ortaya koyuyor. Aktif bir cinsel yaşamı olan çiftlerin yüzde 57′si üçüncü ayda, yüzde 72′si altıncı ayda, yüzde 85′i de birinci yılın sonunda hamile kalıyor. Hamilelik için gereken süre, çiftlerin yaşları yükseldikçe artıyor. Yaşla beraber kadının üretkenliğinin azaldığını belirten uzmanlar yaşın çocuk sahibi olunmasında bu kadar önemli olmasını başlıca iki nedene bağlıyorlar.
Birincisi yaşlanma sonucunda yumurtaların kaliteleri bozuluyor. İkincisi, ilerleyen yaşla birlikte erken gebelik kaybı olasılığı artıyor. Bir kadın üreme çağı boyunca ortalama 400 – 500 kez yumurtluyor, yaş ilerledikçe kaliteli yumurta sayısı da azalıyor.

Hamilelik öncesi hazırlık çok önemli
Prekonsepsiyon dönemi olarak adlandırılan döllenme öncesi hazırlık döneminin son derece önemli olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Murat Taşdemir, bu dönemin en sağlıklı şekilde geçirilebilmesi için anne adayının gebeliğin 2-3 ay öncesinden başlayarak bu 9 aylık döneme hazırlanması gerektiğini vurguluyor: “Döllenme ve döllenen yumurtanın rahmin iç tabakasına tutunması ile başlayan gebelik sürecinde bebeğin organlarını oluşturan hücreler büyük bir hızla bölünerek çoğalır ve oluşturacakları organ sistemlerine göre farklılaşır. Dolayısıyla gebeliğin organların oluştuğu bu ilk dönemi çok önemli.”

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/Gebelik.jpg">Yumurtlama gününe göre hamile kalmak

Yumurtlama döneminizi tespit edin
Kadınların en fazla doğurgan oldukları döneme ait şöyle küçük formüller söz konusu: Adetin başladığı gün “1. Gün” olarak kabul ediliyor ve 28 günde bir adet gören kadında yumurtlama 13.- 15. gün arasında gerçekleşiyor, işte bu dönem en fazla doğurgan olunan zaman. Ancak kadınların tümü bu dönemde yumurtlamıyor. Bazıları biraz daha önce veya sonra yumurtlayabiliyor. Bazıları da hiç yumurtlamıyor.
Unutulmaması gereken nokta şu! Yumurtlama problemleri olmasına rağmen kadınlar adet görebiliyor ve yumurtlama gücü aydan aya değişebiliyor. Yumurtlamanın olup olmadığı ultrason ya da kan testleriyle belirlenebiliyor.
Erkek spermi cinsel ilişkiden sonra yaklaşık 48-72 saat kadın vücudunda canlı olarak kalabiliyor, işte kadının en doğurgan olduğu bu zamanda, spermin de orada olması gerekiyor, bir de yeterli sperm bulunabilmesi için her gün yerine gün aşırı cinsel ilişkiye girilmesi.
Çünkü fazla sayıda cinsel ilişkide bulunmak erkeğin menisindeki sperm sayısını azaltıyor.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 11:05

Gebelik Nedir?

Gebelik, kadın üreme hücresi olan yumurta ile, erkek üreme hücresi olan sperimin kadın üreme organlarının bir parçası olan kanallarda karşılaşarak, spermin yumurtayı döllemesi sonunda yeni bir canlının, yani bebeğin oluşmasıdır.Yandaki resimde

yumurtanın üzerindeki spermleri görüyorsunuz.

Gebelik, normal bir fizyolojik olaydır.
Ancak, gebelik olayında hemen hemen bütün vücut sistemleri etkilenir. Bu nedenle; gebelikte izlemenin, yani doğum öncesi bakımın önemi çok büyüktür.

Dış gebelik, sperm ile yumurta hücresi birleşmesi neticesinde oluşan gebelik ürününün normal yerleşim yeri olan uterus içi yerine başka bir yerde ve sıklıkla fallop tüpünde yerleşmesi ve burada gelişmesi sonucu oluşan anormal bir hamilelik halidir diyebiliriz .

Tüpün içinde gelişimine devam eden embriyo bir süre sonra etrafındaki dokuyu adeta “eritir” ve belli bir süre sonra bölgedeki damarlardan birinin ya da birkaçının yırtılması sonucu kanama başlar. Dış gebeliğin en büyük ve hayati tehlikesi bu kanamadan kaynaklanır. Bu kanamayı durdurmak ve hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak için sıklıkla ameliyat gerekir.

Günümüzün erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle hastanın erken evrede başvurması şartıyla dış gebelik henüz iç kanamaya neden olmamışken tanınmakta ve tedavi yapılabilmektedir. Bundan daha da önemlisi erken tanınan dış gebelikte fallop tüpünün hepsinin alınması yerine korunması da mümkün olabilmektedir.

Siz gebe kadınlara bu konuda düşen görev dış gebelik geçirme açısından hiç bir risk faktörünüz bulunmasa dahi gebeliğinizin en erken döneminden itibaren kontrole gitmenizdir. Bu kontrolde intrauterin (rahimiçi normal yerleşimli) gebeliğin saptanması mümkün olacak, ya da dış gebelik saptanırsa yine en erken aşamalarda tedaviniz mümkün olacaktır.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/dis-gebelik.jpg">dış gebelik

Dış gebelik kimlerde daha sık görülür?

Dış gebelik, gebelik ürününün uterus içine ulaşım yolunun tıkanmasıyla meydana gelen bir durumdur. Dış gebelik oluşabilmesi için tüplerde meydana gelen daralma öyle bir şekilde olmalıdır ki, sperm vajinadan uterusa ve buradan da tüplere geçip yumurta hücresini dölleyebilmeli, fakat döllenme sonucu oluşan embriyo tüp içinde ilerleyerek uterus içine ulaşamamalıdır. Yani tüp içinde ya kısmi tıkanıklık oluşmalı (tam tıkanıklık olursa döllenme de gerçekleşemez), ya da tüplerin “dalgalar” şeklinde embriyoyu uterusa götürücü doğal hareketleri yavaşlamış olmalıdır. Bu durumların oluşumuna yol açan tüm etkenler tüplerde dış gebelik oluşmasına neden olabilir.

Ancak birçok dış gebelik olgusunda aşağıda sayılan etkenlerden hiçbirinin olmadığını da vurgulamak gerekir.

Geçirilmiş salpenjit

Alıntı


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 11:06

Hamileliğe Hazırlıkta Bunlara Dikkat!
1.Sağlıklı Beslenme
2.Folik Asit Alın
3.Fazla Kilolardan Kurtulun
4.Egzersize Başlayın
5.Sigarayı Bırakın
6.Doğum kontrolünü bırakın
7.Topsoplazma testi yaptırın
8.Aşılarınızı yaptırın
9.İlaçlara dikkat edin
10.İş ortamınıza dikkat edin
11.Doktor kontrolünden geçin

1.Sağlıklı Beslenme
Beslenme hem sizin hem de bebeğinizin gelişimi için son derece önemli. Bu nedenle hamilelik öncesi yeterince beslenip beslenmediğinize, sağlıklı bir diyet uygulayıp uygulamadığınıza da dikkat edin. Bu konuda size bilgi verecek pek çok kaynak var. Ancak günümüzde popüler olan çeşitli diyetler konusunda kafanız karışmasın. Dengeli beslenmek için her şeyden önce 4 ana grupta yiyecekten yeterince almak demektir. Sağlıklı beslenmenin aynı zamanda düzenli beslenmek anlamına geldiğini aklınızdan çıkarmayın. Düzenli aralıklarla yemek yenmesi son derece önemli. Günde 3 ana öğün ve hafif ara öğünler düzenli beslenmeniz için vazgeçilmezdir. gittikçe sofralarda sebzelerden uzaklaşmamızın son derece yanlış olduğu biliniyor. Eh bende vitamin hapı alırım diye düşünmeyin. Çünkü dengeli beslenmek için yemek istemediğiniz bazı besinlerin yerine vitamin haplarına başvurmak doğru bir fikir değil. Çünkü vitamin ilaçları henüz tam olarak vitamin ve mineralleri sağlamıyor.

http://www.kadincasayfa.com/wp-content/uploads/2011/03/Hamileliğe-Hazırlıkta-Bunlara-Dikkat.jpg">Hamileliğe Hazırlıkta Bunlara Dikkat!

2.Folik Asit Alın
Sağlıklı beslenme için hamilelik öncesi de hamilelik süreci kadar önemli. Özellikle folik asit söz konusu olunca… muhtemelen folik asidi biliyorsunuz ya da en azından bu sözcüğü duydunuz. Ancak hamilelikte bebeğin gelişimi üzerinde çok etkili olduğu ileri sürülen folik asit içeren gıdaları sofranızdan eksik etmemelisiniz. Çünkü nöral tüp defekti adı verilen doğumsal sakatlıkları önlemeye yardımcı olduğu biliniyor. Özellikle spina bifida hastalığının (bu bebeklerde omuriliğin bir kısmı açık doğuyor) sofranızda folik asit açısından zengin olan karaciğer, yeşil sebzeler ve baklagilleri eksik etmeyin. Hamilelik başladıktan sonra ilk 12 hafta kullanmak üzere uzmanınızdan sizden folik asit içeren preperatları almanızı isteyeceğini de bilmelisiniz.
Ancak sebze ve meyvelerden uzak besleniyorsanız bu konuda bir uzmana başvurarak daha fazla bilgi edinmelisiniz.

3.Fazla Kilolardan Kurtulun
Kurtulmak kolay olsa dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten de zor bir durum. Fazla kiloları atmak ve üstelik ideal kilonuzu korumak durumunda kalmak…. ancak hamilelik sürecini ve daha sonrasını düşünürseniz şimdiden önlem almanız gerektiğine karar verebilirsiniz. Bu öncelikle sizin rahat bir hamilelik yaşamanız ve kolay doğum yapmanızın yanı sıra doğum sonrası verilecek kilolarla daha fazla uğraşmanız anlamına gelir. Üstelik doğum sonrası sağlığınız üzerinde olumlu etkisi olacağını bilmelisiniz. Fazla kilonuzun üstüne gelen hamilelik nedeniyle aldığınız kilonun öncelikle, belinize daha fazla yük binmesi demek olduğunu ve bu durumun ileride bel ağrısına yol açacağını aklınızdan çıkarmayın.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 07 Mar 2011 Saat 11:08

Gebeliğin ilk adımı ve en doğru yolu, onu önceden tasarlamaktır. İdeal olarak gebe kalmak istediğiniz zamandan 3 ay öncesinde, doktorunuzla bir ön görüşme yapmanızda önemli yararlar vardır. Doktorunuz, sizin sağlık ve sosyal bakımlardan özgeçmişinizi değerlendirecek, muayenenizi yapacak, çeşitli tetkikler yapacak bu şekilde gebelik sırasında oluşabilecek anormal durumlar karşısında hem sizi hem de kendisini hazırlayacaktır. Ayrıca, gebelik öncesi vitamin (folik asit) desteği ile bebekte ortaya çıkabilecek sakatlıklara karşı tedbir alacaktır.

Doktorunuzun yapacağı tetkik ve muayeneler, önereceği tedaviler yanında sizin de yaşam tarzında değiştirmeniz gereken şeyler olacaktır.

Öncelikle sağlıklı ve dengeli beslenmelisiniz. Dengeli beslenmeyle kastedilen ana besin maddelerinin dengeli oranlarda tüketilmesidir. Yağ ve şeker tüketiminizi azaltmalısınız. Proteinden zengin bir beslenme şekli seçmelisiniz. Yağsız süt ve süt ürünleri, balık ve beyaz etler diyetinizde yer almalıdır. Mutlaka bol taze meyve ve sebze alınmalı, bunun yanında makarna, pirinç, baklagiller gibi farklı besin gruplarını da tüketmelisiniz.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 11 Mar 2011 Saat 08:24

Hiçbir şey anne olmanın verdiği haz ile kıyaslanamaz, ancak http://www.milliyet.com.tr/index/hamilelik - hamilelik sonrası vücudun deforme olması ve bazı bölgelerde çeşitli izlerin kalması çoğu zaman annelerin canını sıkabiliyor. http://www.milliyet.com.tr/index/Angeline%20Jolie - Angeline Jolie ya da Michelle Monaghan gibi ünlü isimler bile o inanılmaz fiziklerini anne olduktan sonra bu inanılmaz estetik operasyona borçlular. Plastik ve Estetik Cerrahide artık bir trend haline gelen “mommy makeover” yani “Annelik Estetiği” operasyonları, annelere çocuk sahibi olduktan sonra bile, eskiden sahip oldukları vücutlarını kazanmalarına yardımcı olan bir fırsat niteliğinde… Ve sadece http://www.milliyet.com.tr/index/Hollywood - Hollywood ’da değil, dünyanın her yerindeki anneler için moda olan estetik operasyonları içeren “Annelik Estetiği” çocuk doğurduktan sonra kendini geri plana atan annelere de yardımcı olan bir operasyon. Dış görünüş olarak, eski estetik ve fit vücudundan uzaklaşan kadınların da yaptırdıkları bu ameliyatlar, “kadın”ın hem kendine güvenini artıyor, hem de evliliklerinde görüntüden kaynaklı sorunları ortadan kaldırıyor. Annelik estetiği ile ilgili her şeyi Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr Akın Yücel anlattı. 

Annelik Estetiği operasyonu nedir?

Annelik estetiği, hamilelik sonrası annelerin vücutlarında meydana gelen deformasyonların minimize edildiği bir estetik operasyondur. Annelik Estetiği göğüs büyütme ya da göğüs kaldırmanın yanı sıra karın germe ve liposuction gibi operasyonları da içermektedir.

Hamilelik sürecinde vücutta en çok etkilenen bölge neresidir?

Hamilelik sürecinde hormonal ve mekanik değişikliklerin en fazla karın bölgesi ve memelerde kendisini göstermektedir. Normalde bir portakal büyüklüğünde olan rahim, bebeğin büyümesi ile birlikte karın duvarını ileriye doğru itmeye başlar ve belki de en geri dönülmez etkisini karın kasları ve onları birbirine bağlayan bağlar üzerinde göstererek bu yapıların birbirinden ayrılmasına ve karın duvarının gevşeyerek dışarı doğru bombeleşmesine neden olur. Bu da vücudun deforme olmasına yol açar.

Hamilelik daha çok hangi kadınları etkiler?

Hamilelik özellikle ince yapılı kadınları etkilemektedir. Çünkü bu tip kadınlarda görülen çıkıntı aslında; deri fazlalığı minimal olmasına rağmen gerginliğini kaybetmiş karın kaslarının, karın içi organları yeterince destekleyememesi ve bu organların dışarı doğru fıtıklaşmasından oluşur.

Faydaları neler?

Her kadının hamilelikten ve doğumdan farklı şekilde etkilenmektedir. Ancak bazı ortak sorunlar hamilelik ile birlikte oluşur. Bunlar; çıkıntılı karın, gevşemiş deri, sarkık göğüs, özellikle karın bölgesinde izler ve çatlaklar ile yağlanma problemleridir. Annelik Estetiği operasyonu ile tüm bu sorunları doğru şekilde yok etme şansı yakalanabilir.

Daha çok hangi yaş gurubu bu operasyonu tercih ediyor?

Günümüzde artık kadınların da profesyonel yaşama girmeleri ile birlikte ocuk sahibi olma yaşı da yükseldi. Artık kadınlar 30 – 40’lı yaşlarda anne oluyor. Üniversite eğitimi ve başarılı bir http://www.milliyet.com.tr/index/kariyer - kariyer sonrası, çocuk sahibi olmak kadınlar için yapılacaklar listesinde sonlarda yer alıyor. Bunun sonucunda tablo ise; deforme olmuş bir vücut, sarkan memeler, şişkin bir mide ve kalçalardaki fazlalıklar olarak beliriyor. Diyet ve egzersizler işe yaramadığından, annelik estetiği daha sıkı ve fit bir vücut için yardımcı olabiliyor. Gevşemiş karınları yok etmek için karın germe ameliyatları, göğüslerde meydana gelen büyüme ve sarkmaları önlemede meme küçültme, dikleştirme ya da büyütme ameliyatları, yağ birikimlerini azaltmak için liposhaping işlemlerini yapıyoruz. Annelik estetiği aslına bakarsanız ilk kez anne olanlar için değil de, özellikle birden fazla doğum yapan kadınlar için daha da gereklidir. Annelik estetiği ameliyatı genellikle bir daha gebelik planlamayan kadınlar tarafından tercih edilmekte. Ancak bu ameliyatı yaptıran bir kadın, daha sonra hamile kaldığında karnında ve göğüslerinde bir miktar gevşeme olur, ancak hiçbir zaman ilk gebelik sonrasındaki gibi deformasyon gelişmez.

Annelik Estetiği hangi operasyonları içeriyor?

Tummy Tuck Karın sıkılaştırma, liposuciton, meme ameliyatından oluşuyor. Tummy Tuck Karın sıkılaştırma; karın bölgesini sıkılaştırırken, deri fazlalıklarından da kurtulunmasına yardımcı olur. Deri fazlalığı çok yok ise ve sadece karın duvarında bombeleşme mevcutsa, endoskopik karın germe işlemi uygulanarak iz bırakmadan karında sıkılaşma da sağlanabilir. Bunun yanında sürekli yapılan egzersizler de bu işleme yardımcı olur. Liposuction, hamilelik sırasında oluşan kilolardan kurtulmak için sağlıklı ve gerekli bir yoldur, Bazen yağ, inatçı bir şekilde vücuda yapışır ve diyetler, egzersizler de buna çare olamaz. Liposuction, bu yağ yığılmalarını ortadan kaldırarak aynı zamanda vücudun doğal şeklini geri kazandırır. Meme ameliyatı da önemli yere sahiptir. Sayıları çok net olmamakla birlikte, yeni doğum yapan hemen her kadın, her ikisini de yaşar. Yaş faktörü ve kişinin derisinin esnekliği, hamilelikte kadınların meme durumlarını etkileyen en önemli unsurlardır. Meme dokusu çıkarılmadan koni şeklinde şekillendirilir ve bollaşan derinin fazla kısımları çıkarılır. Eğer meme dokusunda fazlalık varsa, meme gerektiği kadar küçültülebilir (meme küçültme). Eğer meme dokusu hacim olarak yetersiz ise bu durumda meme dikleştirme ameliyatı sırasında silikon meme protezi ile meme büyütme birlikte yapılabilir.

Tüm operasyonlar birlikte mi uygulanıyor?

Annelik estetiğinde tüm bu ameliyatlar bir arada uygulanabileceği gibi, hastanın gereksinimlerine bağlı olarak ayrı ayrı da gerçekleştirilebilir. Karın germe işlemi yapıldığında hasta bir gün hastanede yatar. Diğer işlemler sonrasında ise hastanede yatmak gerekmez ve hasta aynı gün evine dönebilir. Ameliyat zamanlaması olarak genellikle süt verme işleminin bitiminden en az 6 ay sonrası uygun olarak kabul ediliyor.

Alıntı
 

Hamilelik öncesinde diş hekimine başvurulduğunda ileride ortaya çıkabilecek sorunların hekim tarafından değerlendirilerek, gerekli tedavinin uygulanacağını belirten Yıldız, "Örneğin, küçük çürükler hiç belirti vermeden hamilelik sırasında ilerleyerek ağrı oluşumuna yol açabilir. Henüz başlangıç halinde tespit edilip gerekli tedavi uygulanırsa sorun ilerlemeden çözülmüş olacaktır" dedi.

Yıldız, gerekli görüldüğünde yapılacak olan diş taşı temizliğinin hamilelik sırasında, hormonların etkisiyle ilerleyebilecek olan diş eti hastalıklarını da önleyeceğini ifade ederek, "Böylece anne adayı hamilelik sürecinde yaşayabileceği streslerden uzaklaşmış olur. Yanlış kanı olarak bazı anne adayları ’bebeğe zarar gelebilir’ düşüncesiyle bu süre içinde diş hekimine gitmekten çekinirler. Fakat hamileliğin her aşamasında bebeğe ve anneye zarar vermeden yapılabilecek tedavi yöntemleri vardır" diye konuştu.

Anne adaylarına acil tedavi yöntemleri dışında müdahale yapılmayacağını anlatan Yıldız, şöyle devam etti: "Ancak gerekli durumlarda http://www.milliyet.com.tr/index/dis%20hekimi - diş hekimi , anneye ve bebeğe zarar vermeyen ilaçlarla tedavinin ertelenmesini sağlayacaktır. Hamileliğin 3 ile 6 aylık döneminde dolgu, kanal tedavisi, diş taşı temizliği gibi işlemler güvenle uygulanabilir. Hamilelik öncesi diş hekimine gidilememiş ise bu dönem anne adayları tarafından iyi değerlendirilmelidir. Emzirme döneminde de diş hekimliği açısından anneye yapılacak müdahalelerin herhangi bir sakıncası yoktur."

Mustafa Yıldız, hamilelik sırasında diş eti kanamalarının çok sık karşılaşılan bir sorun olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Diş etinde görülen kanamaların sebebi diş eti iltihabıdır. İleri derecede diş eti iltihabı erken doğum ve zayıf bebek doğurma riski oluşturduğunu unutmamalıyız. Hamileliğin ikinci üç aylık döneminde hekime başvurularak, diş eti iltihabı mutlaka tedavi edilmelidir. Ağız sağlığı yaşamın her döneminde ihmal edilmemesi gereken önemli bir konudur. Ancak kadınların ergenlik, hamilelik, bebek emzirme ve http://www.milliyet.com.tr/index/menopoz - menopoz döneminde buna daha çok dikkat etmeleri gerekmektedir."

alıntı


-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: Şehnaz
Mesaj Tarihi: 11 Mar 2011 Saat 09:25
Zeynepcim ne güzel şeyler paylaşıyorsun. Sen biliyorsundur ama ben yinede yazayım. 
http://www.anneoluncaanladim.com/ - http://www.anneoluncaanladim.com/
ana sayfamızdada çok yararıl bilgiler var 


-------------
Yaşama Sebebim Canım Oğlum Seni Çok Seviyorum


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 11 Mar 2011 Saat 09:28
Orjinalini yazan: Şehnaz Şehnaz Yazdı:

Zeynepcim ne güzel şeyler paylaşıyorsun. Sen biliyorsundur ama ben yinede yazayım. 
http://www.anneoluncaanladim.com/ - http://www.anneoluncaanladim.com/
ana sayfamızdada çok yararıl bilgiler var 
Baktım tatlım buraya ara ara yıne takıpteyım

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<


Mesajı Yazan: yasemin
Mesaj Tarihi: 28 Mar 2011 Saat 19:59

Diyarbakır’da, Özel Çamlıca Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde görevi Op.Dr. Emel Doğan Özdaş, Türkiye’de gebelik sırasında anne ölümlerinin yüzde 50’sinin hipertansiyon ve buna bağlı etkenlerden kaynaklandığını söyledi. Dünyada hızla yaygınlaşan hipertansiyonu ’sessiz katil’ olarak adlandıran Özdaş, “Hipertansiyon genellikli ilk hamilikte görülür, gebeliğin 20’inci haftasından sonra ortaya çıkar. Özellikle hamilelerin sık sık tansiyonlarını ölçtürmeleri gerekir” dedi.

Op.Dr. Emel Doğan Özdaş, dünyada hızla yayılan hipertansiyonun hamile kadınlar için büyük tehlike yarattığını söyledi. Hipertansiyonu ’sessiz katil’ olarak adlandıran Özdaş, Türkiye’de yaşamını yitiren hamile kadınların yüzde 50’sinin hipertansiyondan kaynaklandığını söyledi. Hipertansiyonun en önemli belirtisinin enseden başlayan baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, çarpıntı ve gece sık idrara çıkma olduğunu belirten Emel Doğan Özdaş, “Yüksek tansiyon çoğu zaman belirti vermez, tamamen tesadüfi fark edilir. Hipertansiyon yaptığı semptomlar itibarı ile genelde hastanın hafife aldığı bir durumdur. Hasta bunları başka hastalığa yorar. Halbuki bir tansiyon ölçüldüğünde durumu görebilir. Hatta hiçbir şikayeti olmayan insanların bile yılda bir defa tansiyonlarını ölçtürmelerinde fayda vardır” dedi.

Hipertansiyonun hedef organının kalp olduğunu söyleyen Özdaş, “Hastalık kalbi yüzde 55 oranında etkiler. Zamanla kalp yetmezliği ve kalpte büyümeden olur” dedi. Hastalığın hamile kadınlarda hamileliğinin 20’inci haftasından sonra ortaya çıktığını ifade eden Özdaş, “Hastalığın asıl kaynağı gebeliğin kendisidir, İlk hamilelikte ve 20 yaş altı ve 30 yaş üzeri halime kadınlarda sık görülür. Annelerde ölüme, erken doğuma, bebeklerde kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, akciğer yetmezliği gibi hastalıklar meydana gelmektedir. Hamililikte hipertansiyondan korunmak için düzenli süt ve süt ürünleri, C ve E vitaminleri çok önemlidir. Bunlar hafif tansiyonun şiddetli hale gelmesini önler. Halime kadınların, sık sık tansiyonlarını ölçtürmesi, kan, idrar testleri yaptırması ve kilo takibi yaptırması gerekir” dedi.


haticeak



-------------



Mesajı Yazan: yasemin
Mesaj Tarihi: 28 Mar 2011 Saat 20:00

Kim istemez ki rahat bir hamilelik dönemi geçirmeyi ? Ama bulantı,halsizlik,mide yanması ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklar birçok anne adayının ortak sorunudur.Bu şikayetleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil belki,ama önerilerimizle hafifletip rahat bir hamilelik geçirebilirsiniz.

Kadın hayatının en önemli bir evresi olan hamilelik döneminde birtakım sıkıntılı durumların yaşanması kaçınılmaz.Yanlış duyumlar,yakın çevrede şahit olunan zor geçen ve olumsuz sonuçlanan hamilelikler anne adayını ister istemez etkiliyor.Oysa bazı önlemler alarak hamilelikte yaşanabilecek sorunları en aza indirmek mümkün.Kadın Hastalıkları-Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op.Dr.Serdar Koç hamilelikte yaşanan sorunları ve alınabilecek önlemleri anlattı,sağlıklı ve rahat bir hamilelik için anne adaylarına tüyolar verdi.

Kabus Bulantılar

Hamilelik bulantıları 4-8.haftalarda başlar,10.haftada pik yapar ve 14.haftaya kadar devam eder.Nadiren hamilelik boyunca da sürebilir.Sabahları daha fazla görülür,gün boyunca da devam edebilir.Bu sıkıntıların nedeni yüksek BHCG adı verilen hormon düzeyleridir.Mide bağırsak hastalıkları,B1 ve B2 vitamin eksikliği,psikolojik sıkıntılar,çoğul hamilelikler ve halk arasında ‘‘üzüm gebeliği’’olarak bilinen mol gebeliği de şiddetli bulantılara ve kusmalara sebep olabilir.Bulantıyı arttırıcı (Örneğin aşırı gürültü ve ışık bulantıyı arttırabilir) ve koku olabilecek ortamlardan uzak durmak,yemek yapmak,temizlik maddelerini kullanmamak,yağsız ve kokusuz yiyecek maddeleri tüketmek bulantıyı önleyebilir.Şiddetli bulantı ve kusmalarda doktora başvurarak,idrarda keton çıkması durumunda gerekli tıbbi tedaviyi uygulamak gerekir.

Bel Ağrılarını Azaltın

Hamilelerde bel ağrısı görülme sıklığı yüzde 40-60 arasındadır.Hamileler,yüzde 15-20 günlük hayatı etkileyecek kadar ağır bel ağrısı çekerler.Ağrıların büyük çoğunluğu 5.ve7.aylar arasında yaşanır.Bazen hamilelik boyunca da sürebilir.Hamilelikteki bel ağrılarının nedeni genellikle belli değildir;fakat aşırı kilo alımı,gizli bel fıtıklarını ortaya çıkarabilir.Artmış bel çukurluğu,sırt kaslarının kasılması ve güçsüzleşmesi bel ağrılarına sebep olabilir.Hamilelik süresinde diyete dikkat edilmeli,aşırı yemekten kaçınılmalı,kilo alımı kontrollü yapılmalıdır.Düzenli egzersizlerle bel kasları kuvvetlendirilmelidir.Ayrıca hamileliğin son dönemlerine kadar aynı zamanda bel ağrısı nedeniyle uyku problemleri de yaşanabilir.Bu gibi durumlarda da rahat ve kaliteli bir uyku uyuyabilmeniz için özel olarak tasarlanmış hamile yastıkları kullanabilirsiniz.(Örneğin; Shuma Hamile Yastıkları) Hamile yastıkları gebelik döneminde anne adaylarının daha konforlu ve rahat uyku uyuyabilmesini sağlar.Hamilelik döneminde yüksek topuklu ayakkabı kullanmaktan kaçınmak gerekir,özellikle ilerleyen gebelik haftalarında yataktan kalkarken bele ağırlık yansıtmayacak şekilde hareket edilmesine dikkat edilmelidir

Enfeksiyonlardan Korunun

İdrar normalde sterildir, herhangi bir mikrop içermez.Özellikle hamilelerde görülen E.Coli enfeksiyonu sistite yol açar.Hamilelikte direnç düşüklüğüne bağlı olarak daha sık ortaya çıkabilir.Özellikle diyabetli ve hijyen yönünden sağlıklı olmayan hamileler risk altındadır.Sık sık çok az miktarda idrara çıkmak,idrar yaparken ağrı ve yanma görülen bulgulardır.İlerlemiş enfeksiyonlarda kasık ağrılarına,ateş ve bulantı da eklenebilir.Böyle durumda doktora başvurarak idrar tetkiki ve kültürü yapılarak etkene yönelik antibiyotik kullanımı önerilir.Ancak hamilelikte hiçbir belirti olmadan da sessiz infeksiyon dediğimiz durumlarında olacağı unutulmamalıdır.Hamilelikte vajinal akıntı artar. Bu akıntı normalde renksiz ve kokusuzdur.Vajinal akıntıda kötü koku ve renklenme başlarsa,beyaz süt kesiği gibiyse,kaşıntı ve yanma gibi şikayetler varsa doktora başvurulmalıdır.

Hamilelikte en sık görülen akıntı V.Candina (mantar) enfeksiyonudur.Nedeni ise vajen asidinin bozulmasına bağlı olarak glikojen miktarının değişmesiyle enfeksiyon için zemin oluşmasıdır.Vajinal akıntılar erken doğuma neden olabileceği gibi,hamilelikte cinsel hayatı da etkiler.Bol su içmek,idrarı uzun süre tutmamak,tuvalette genital bölgeyi önden arkaya doğru temizlemek ve cinsel ilişkide hijyene dikkat etmek idrar yolu enfeksiyonunu önler.Hamilelikte şeker kontrolleri yaptırmak,hijyenik seks hayatı,sık antibiyotik kullanmama,toplu kullanılan havuz ve tuvaletlere dikkat etmek vajinal enfeksiyonu önleyebilir.




haticeak



-------------



Mesajı Yazan: hilal
Mesaj Tarihi: 28 Mar 2011 Saat 20:57
Orjinalini yazan: yasemin yasemin Yazdı:

Diyarbakır’da, Özel Çamlıca Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde görevi Op.Dr. Emel Doğan Özdaş, Türkiye’de gebelik sırasında anne ölümlerinin yüzde 50’sinin hipertansiyon ve buna bağlı etkenlerden kaynaklandığını söyledi. Dünyada hızla yaygınlaşan hipertansiyonu ’sessiz katil’ olarak adlandıran Özdaş, “Hipertansiyon genellikli ilk hamilikte görülür, gebeliğin 20’inci haftasından sonra ortaya çıkar. Özellikle hamilelerin sık sık tansiyonlarını ölçtürmeleri gerekir” dedi.

Op.Dr. Emel Doğan Özdaş, dünyada hızla yayılan hipertansiyonun hamile kadınlar için büyük tehlike yarattığını söyledi. Hipertansiyonu ’sessiz katil’ olarak adlandıran Özdaş, Türkiye’de yaşamını yitiren hamile kadınların yüzde 50’sinin hipertansiyondan kaynaklandığını söyledi. Hipertansiyonun en önemli belirtisinin enseden başlayan baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, çarpıntı ve gece sık idrara çıkma olduğunu belirten Emel Doğan Özdaş, “Yüksek tansiyon çoğu zaman belirti vermez, tamamen tesadüfi fark edilir. Hipertansiyon yaptığı semptomlar itibarı ile genelde hastanın hafife aldığı bir durumdur. Hasta bunları başka hastalığa yorar. Halbuki bir tansiyon ölçüldüğünde durumu görebilir. Hatta hiçbir şikayeti olmayan insanların bile yılda bir defa tansiyonlarını ölçtürmelerinde fayda vardır” dedi.

Hipertansiyonun hedef organının kalp olduğunu söyleyen Özdaş, “Hastalık kalbi yüzde 55 oranında etkiler. Zamanla kalp yetmezliği ve kalpte büyümeden olur” dedi. Hastalığın hamile kadınlarda hamileliğinin 20’inci haftasından sonra ortaya çıktığını ifade eden Özdaş, “Hastalığın asıl kaynağı gebeliğin kendisidir, İlk hamilelikte ve 20 yaş altı ve 30 yaş üzeri halime kadınlarda sık görülür. Annelerde ölüme, erken doğuma, bebeklerde kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, akciğer yetmezliği gibi hastalıklar meydana gelmektedir. Hamililikte hipertansiyondan korunmak için düzenli süt ve süt ürünleri, C ve E vitaminleri çok önemlidir. Bunlar hafif tansiyonun şiddetli hale gelmesini önler. Halime kadınların, sık sık tansiyonlarını ölçtürmesi, kan, idrar testleri yaptırması ve kilo takibi yaptırması gerekir” dedi.


haticeak

Kıs bu doktoru nerden buldunLOL

-------------
Bazılarını hoşgörmüyorum,tahammül ediyorum...Ama tahammülünde bir sınırı var,biliyorum...


Mesajı Yazan: yasemin
Mesaj Tarihi: 28 Mar 2011 Saat 21:13
LOLkim ki kötu birseymi eklemisimLOLLOLLOLLOLLOL

-------------



Mesajı Yazan: hilal
Mesaj Tarihi: 28 Mar 2011 Saat 22:14
YOk kıs diyarbakırdan deişin ya ondan şeyettimLOL

-------------
Bazılarını hoşgörmüyorum,tahammül ediyorum...Ama tahammülünde bir sınırı var,biliyorum...


Mesajı Yazan: peperutka
Mesaj Tarihi: 05 Nis 2011 Saat 11:16

Bel ağrılarının nedenleri

Hamilelik doğal olarak her kadının bedeninde birçok değişime yol açar. Bunlardan bazıları da bel ağrılarının ortaya çıkmasında etkin rol oynar. En önemli sebeplerin başında, elbette ki hamileliğin ilerlemesiyle birlikte karnın büyümesi gelir. Karındaki büyüme vücudun ağırlık merkezinin yer değiştirmesine neden olur.Omurgamız bu değişimi dengeleyebilmek için geriye doğru çekilir ve ağırlığı topuklara vererek yürümeyi kolaylaştırmaya çalışır.Bu geriye çekilme hareketi sırtın arkasındaki kasların sürekli gerilmesine ve bu noktalardaki laktik asit birikmesine neden olur.Hamilelikte baskın hormon olan progesteron kas gevşetici bir etkiye sahiptir.Aslında esas görevi leğen kaslarını yumuşatarak vücudu doğuma hazırlamaktır.Aynı zamanda bel kaslarının gevşemesine de yardımcı olur.Kasların gevşemiş olması da vücut ağırlığını taşımak için daha fazla kasılmasını gerektirir.

En büyük etken fazla kilolar

Kırmızı cümle yerine şu daha doğru olur. “Hamilelikte, ideal olan her ay için bir kilo almaktır.Hamileliğin sonunda başlangıçtaki döneme göre 9-10 kiloluk bir vücut ağırlığı artışı olur. Bazı hamilelerde bu artış 20 hatta 30 kiloya kadar çıkabilir. Hamileliğine 50 kilo ile başlayan bir anne adayı, 9 ayın sonuna kadar 10 kilo almış olsa, aynı vücuda yüze 20 daha fazla ağırlık yüklenmiş olur.Yani 9 ay boyunca anne adayının aldığı fazladan aldığı her kilo bel bölgesi için de ilave bir yük ve ağrılarının artma sebebidir.

Dönem dönem bel ağrıları

Hamileliğin ilerlemesiyle ağrı semptomları artar.Özellikle 4 veya 5.aydan itibaren şikayetler daha da belirginleşir.Hamile kalan kişinin genel yaşam alışkanlıkları, başlangıç kilosu, beslenmesi ve daha bir sürü etken ağrı durumunu belirler.Ayrıca hiç sıkıntı yaşamadan hamileliğini geçiren ve ikinci hamileliğinde bu tür sorunlar yaşayan hamileler de vardır.

Alıntı

-------------
http://lilypie.com" rel="nofollow">



Şapkadan tavşan çıkarmayı marifet sanıyorlar. Ben kalbimden '' ÖKÜZ '' çıkardım hey yavrum hey :))
<



Sayfayı Yazdır | Pencereyi Kapat