Hayatın bir anlamı olmalı. Nefes alıp vermenin.
Doğarsın.. Büyürsün.. Evlenirsin..
Sonra herşey sıradanlaşır. Akşam eve gelirsin. Yemekten sonra televizyon. Birkaç bardak çay belki sonra. Günün yorumları sıradan.
- Diş macununu ortadan sıkma. - Yarın ne yemek yapsak. - Perdecinin son taksidi bu ay mıydı? - Doğalgazı bu ay çok yaktık galiba..
Eş..Yarım..Kendimden..
Kiminle paylaştığının farkındamısın hayatını.? En önemli varlığını, sana verilen yaşamı.
Eşinle.. Hayat Arkadaşınla..
Ben eşime aşığım. Ama bunu tam ifade edememişim kendime. Anlatamamışım bana. Anlatamamıştım zannımca.
Çünkü doktorumuz “ikiz bebeğiniz olacak” dediği andan itibaren tıkalı olduğunu önceden bilemediğim beynimdeki birkaç damarım aniden açılıverdi. Algılarım netleşti. Demek kanın gidemediği yerler de varmış ki farkına varamadığım şeyleri anlar oldum birden.
Kendi canından başka iki can taşıyan bir eşim vardı ve bu hazineye ortak olan bir de ben. Beden tek kalp sayısı 3. Tam bir mucize..
Doktor Arda’nın pipisini görüp “biri erkek ama diğerini göremiyorum" dediğinde “ben sıramı savdım kız isteyen sendin” lafıma bile bana sadece tebessüm ettin ki ne kadar da bencillik etmiştim aslında.
Sonra renkli doplerde doktor “aaaa diğeri de kızmış” dediğinde dönüp bana “şimdi beraberlik golü” lafın ise… Nasıl bir rahatlıktı o an allahım.. Bir erkek bir kız. Şaka gibi..
36.ncı haftayı ite kaka bitirdiğimizde tansiyonun 19 a vutmuştu da sen yine metanetini kaybetmemiştin. Peki ya ben ömrümden birkaç önemsiz yılı…
Bebeklerin ciğerleri gelişsin diye çok şükür o iki iğneyi yaptırmıştık. Hiiii… Ya o iğneler olmasaydı da yükselseydi tansiyon. İğneleri olamadan apar topara kalaydık.
Tamam.. Kabul etmek gerekir ki doktorumuz da bana “en iyi baba” dalında oscarı vereceğini söyledi sana yaptırdığım özel diyeti anlattığımda. Topu topu aldığın 16 kilo eklemlere çok yük bindirmedi de sahilde o kadar yürüyüşler yapabildik. İçerdekilere de temiz oksijen gönderebildik. Acaba o ilk 3 ay mide bulantılarını havalar iyi olsaydı yine bu yürüyüşlerle engelleyebilir miydik ? Yok hiç sanmıyorum. Bu işin doğası gereği senin o dönemi klozetin hemen dibinde hayatın kaymış bir şekilde geçirmen gerekiyordu. Hayır gülesim de var ama kızacaksın bana zaman ters.
Sedyede ameliyathaneye giderken herkes mi ağlıyor acaba? Nedir bu ? Sevinç mi korku mu soramadımki asansörde aşağı beraber inerken.
Üstelik nefret te ediyorum asansörden korkuyorum da klostrofobi bir yandan ya elektrik kesilirse. Demek üçbuçuk atma dedikleri bu. 5 katta bitmek bilmezmi hiç. Hadi canım.. Şaka mı bu..!! Bende mi ameliyathaneye gireyim ? Tabi tabii. Sonra bir de beni ayıltmakla uğraşın da göremeyeyim ufaklıkların ilk merhabalarını. Yemezler..
Bir kadın.. Bir eş.. Bir anne.
Eşime bir kez daha aşık oldum. Bütün bunları göğüsleyip Allah’ın bir mucizesi olarak iki tane yavruyu dünyaya getirdi.
Eşime bir kez daha aşık oldum. Emzirebilmek için tüm gece nöbette bekledi canını dişine taktı inat etti azmetti.
Eşime bir kez daha aşık oldum. Anne olabilmenin yüceliğini ve annemin değerini bana bir kez daha gösterdi.
ve ben eşime birkez daha aşık oldum. Beni duyguların en yücesi ile baba olma şerefi ile ödüllendirdi.
Hayatın bir anlamı olmalı. Nefes alıp vermenin.
Doğarsın.. Büyürsün.. Evlenirsin..
Sonra herşey sıradanlaşır. Akşam eve gelirsin. …ve tam da o sırada şirin şeyler seni bekliyor oluverir.
Ortalık şenlenir. Uykusuz geceler başlar, yaşasın.
Hayatın bir anlamı olmalı. Hayatını paylaştığın herşeyden önce bir eşin olmalı.
Gökmen Bayın / Nisan 2009
|