Çocuğunu okula yeni kaydettiren bir anne heyecanını ve planlarını
anlatıyordu. “Artık evde tüm yaşamımız değişecek, kendimizi Filiz’e
göre planlayacağız. Onun derslerine yardımcı olmak, ödevlerini kontrol
etmek ve iyi bir öğrenci olmasını sağlamak en önemli işim olacak.”
Hanımefendiyi
uyarmak ihtiyacı duydum. “Bence bu duyguları çocuğa hissettirmeyiniz.
Yaşamında yeni bir dönem başladığını o zaten fark ediyordur. Onun
heyecanını ve yükünü artırırsınız. Hele derslerine yardımcı olmaya ve
ödevlerini kontrol etmeye hiç yeltenmeyiniz. Bırakınız çocuk kendi
işlerini kendi görmeyi öğrensin. Okumanın ve öğrenmenin kendi işi
olduğunu hissetsin” dedim. “Ama sizin bu söylediklerinizi yapabilmesi
için henüz çok küçük” diye cevap verdi. O sırada anımsadığım bir
anekdotu anlattım. “Kırlarda dolaşan bir delikanlı, kozadan çıkmaya
çalışan minik bir kelebek ile karşılaşmış. Bir süre seyredince çok çaba
sarf ettiğini fakat bir türlü kozanın dışına çıkamadığını görmüş.
Çakısını çıkarmış, kozayı biraz genişletip kelebeğin uçmasına yardımcı
olmuş. Kelebek kozadan çıkıp karşı ağaca kadar uçmuş fakat orada
dermansız kalıp, düşüp ölüvermiş. Çünkü kelebeğin uçmayı öğrenmesi ve
kanatlarını güçlendirmesi için koza içindeki o mücadeleyi vermesi
gerekirmiş.”
Mücadele, yaşamı öğretiyor ve yaşama güç katıyor.
Bizler de çocuklarımızı çok koruyarak, kollayarak, yaşamda kendi
başlarına kat etmeleri gereken mesafeleri kısaltarak kanatlarının
güçlenmesine engel oluyoruz. Onları yaşamla mücadelede zayıf ve bize
bağımlı bırakıyoruz. Bir gün 90 yaşlarında bir bayan 70 yaşlarında bir
adamın elinden tutarak hastaneye gelmiş. Doktorlar 70’li yaşlardaki
adamı muayene ettikten sonra “Acilen hastaneye yatması gerekir”
demişler. 90’lı yaşlardaki bayan 70’li yaşlardaki adamı hastaneye
yatırırken hemşireye “Aman evladım o benim tek çocuğumdur. Geceleri
üstünü açar. Ben de kalkar hep onun üstünü örterim. Dikkat ediniz
üşümesin” diye tembihte bulunmuş.
Sevgi ayrı, 70 yaşına kadar
bir insana “Üstümü açarsam annem gelir kapatır” güvencesini vermek ayrı
şeydir. Koruma ve kollama dozunu artırdıkça çocuğu korkak, ürkek ve
beceriksiz bırakırız. Yaşamda sel, fırtına, kasırga her zaman vardır.
Çocuk bunları görebilmeli, mücadele yollarını öğrenebilmelidir.
İnsanlar sürekli anne ve babaları ile birlikte yaşayamazlar. Yalnız
başlarına kaldıklarında karar verecek ve yollarını açacak cesaret ve
yetenekleri kazanmaları gerekir. “Küçüktür” diye çocukların mücadele
vermelerine engel olur, ödevlerini biz yapar, üstlerini biz örtersek
bunların hepsini yapabilecek yaşa ve konuma geldikleri zaman bile
yapmaz; bizden beklerler. Ama çocuğu küçük, beceriksiz ve yeteneksiz
görmez, sabahları kendi kendine uyanabileceği, ödevlerini tek başına
yapabileceği, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini kendinin
düzenleyebileceği, “ders çalış” demeden çalışması gerektiği fikrini ve
inancını çocuklarda yaratabilirsek tüm yaşamlarını onurlu, bereketli,
başarılı, özgüven ve mutluluk içinde geçirebilecek çocuklar
yetiştiririz.
İnal Aydınoğlu
|