Makaleyi yazdım ve gönderdim site yönetimine. Buraya da asıyorum yazıyı, sitede yayımlanmadan önce size cevaben öncelikle...
Görüşmek üzere...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİRAZ AKIL, BİRAZ VİCDAN
Çok uzun yıllardır aklımda olan ve özellikle televizyondaki ya da diğer iletişim mecralarındaki reklamları izlerken canımı sıkan, içimi acıtan bir durum var. Hepimizin malumu, açlık sınırı altında yaşayan veya kıt kanaat geçinen geçinen milyonlarca insan yaşıyor ülkemizde. Maddi durumu son derece kısıtlı olan bu insanlarımızın reklamları yapılan bir çok ürünü ancak televizyonlarda görmeleri mümkün ama onlara ulaşmaları çok ihtimal dahilinde değil. Özellikle bu ailelerin çocuklarının öncelikle gıda ürünlerini görüp,onlara imrendiğini ancak ulaşamadıklarını düşünmek ve bilmek gerçekten çok üzücü, acı verici. Temel olmayan gereksinimleri bir şekilde telafi edebilirsiniz belki ama bir çocuğun istediği bir yiyeceğe,bir içeceğe çok istediği halde ulaşamamasını nasıl telafi edebilirsiniz? Bu durum sadece gıda ürünleri için mi geçerli çocuklar için? Oyuncak,giyecek ve bir çok temel gereksinimin de reklamlarının yapılması ve yine ailelerinin maddi durumlarının bu ürünleri satın almak için yeterli olmaması bir çok çocuğu derinden üzüyor ve yaralıyor eminim. Tabii ki, bunları evlatlarına sağlayamayan ebeveynleri de.
Ancak şöyle de bir gerçek var ki; firmalar markalarının ve ürünlerinin daha çok tüketiciyle buluşmaları için reklam yapmak zorundalar. Firmaları zaten cebinde yeterli parası olmayan aileler ve onların çocuklar ilgilendirmiyor. Bu durum,duygusal olarak ne kadar acımasızca görünse de, kapitalizmin,tüketim toplumu olmanın acı gerçeklerinden sadece küçük bir örnek. Bir de ülkemizdeki gelir dağılımı adeletsizliğini göz önünde bulundurursak, bu acı tablo biraz daha can sıkıcı hale geliyor sanki.
Yukarıda da bahsettiğim gibi reklam, geniş anlamda pazarlama, her alanda çok ama çok önemli bir araç artık, insanlara ulaşmak amacıyla kullanılan. İyi, yeterli ve etkili pazarlama yapamazsanız, ne sattığınızın, nasıl bir hizmet verdiğinizin hiçbir önemi yoktur. Çocuk ürünleri sektöründe de aynı şeyler geçerlidir. Ürünler öyle güzel anlatılır ki çocuklara, bunu gören çocuğu o üründen vazgeçirmek için mucize gerekir resmen. Burada en zor durumda kalan ya da kalmayanlar ebeveynlerdir aslında. Bizlerin de arasında bulunduğu bu ebeveyn profillerini birlikte gözden geçirelim isterseniz. Emin olun,siz,ben,biz,o bu profillerin içerisindeyiz ya da bu profildeki ebeveynler, eşimiz, dostumuz, arkadaşımız olarak hayatımızın ta içindeler. Hadi beraber bir göz atalım ebeveyn tiplerimize. Amacımız kimseyi yargılamak ya da eleştirmek değil burada tabii ki. Her ebeveyn çocuğunu istediği gibi yetiştirmekte özgürdür. Bizim ışık tutmak istediğimiz konu,” biz bu tuzaklara nasıl düşürülüyoruzdan ziyade nasıl düşüyoruz” konusunu incelemek ve irdelemek.
Evet, önce benim “sorumsuz” olarak tanımlamaktan imtina ettiğim ve “umursamaz” olarak tanımladığım ebeveyn tipine bir göz atalım. Çocuğu ne görürse,ne isterse, sorgulamadan, irdelemeden ve en önemlisi, çocuğunu düşündüğünü zannedip tam tersine hiç düşünmeden,aslında biraz da çocuğuna kötülük yaparak her şeyi satın alan bir ebeveyn tipinden bahsediyoruz. Tuzağa düşmeye hazır olan ebeveynler de diyebiliriz kendilerine.Kendilerinin bu davranış şekillerinin eğitimle,sosyal statüyle alakası yoktur. Parayı verir ve alırlar. Görev tamamlanmıştır bu ebeveyn için. Daha sonra doyumsuz,değer bilmeyen, her şeye sahip olabileceğini zanneden bir çocuk yetiştirdiklerinin farkına vardıklarında, bazı şeyleri düzeltmenin de ne kadar zor olabileceğinin farkına varabilirlerse ne mutlu onlara...
Bunun yanında hangi ürünü, ne zaman, hangi koşullar altında satın alabileceğini bilen,en azından bunun için uğraşan, konu üzerinde gerçekten kafa yoran ebeveynler de mevcuttur. İşte, bu reklamlar ve pazarlama stratejileri aslında en çok bu tür bilinçli ebeveynleri etkiler. Küçücük bir çocuğa reklamını gördüğü bir ürünü satın aldırmamak gerçekten büyük beceri isteyen bir iş. Bunu küçücük bir çocuğa anlatabilmek, deveye hendek atlatmaktan zor kesinlikle. Ancak sonuna kadar uğraşmak gerektiğine inanıyorum çocuklarımıza doğruyu gösterebilmek için.
Yazımın en başında bahsettiğim gibi, reklam ve pazarlama stratejileri en çok gıda ürünlerine yoğun şekilde uygulandığı zaman can sıkıcı hale geliyor. Son yıllarda çocuklar için üretilen gıda ürünlerindeki en önemli pazarlama aracı lisansiye ürün uygulamalarıdır. Bu lisansiye ürünlerle ilgili mekanizmayı özellike anlatmam gerekiyor size. Öncelikle bir sanatçı, bir yazar ya da bir film şirketi bir karakter geliştiriyor. Çocuklar için geliştirildiği için bu karakter genelde çizgi film halinde oluyor ya da bir kitaptan esinlenildiyse, Harry Potter gibi bir film yapılıyor. Eğer ki bu yapımlar izleyici tarafından beğenilirse, sonra bu film ya da çizgi film kahramanlarının ürünleri yaratılıp,pazarlanmaya başlıyor. Tüm bunları ve markalaşan bu karakterlerin pazarlama çalışmalarını lisansiye ürün pazarlaması yapan profesyonel firmalar yapıyorlar bu film şirketleri adına. Tişörtten karakter maketine, bardaktan resim çerçevesine, oyuncaktan elektronik oyunlarına kadar yüzlerce değişik ürünü çocukların beğenisine sunuyorlar. Bunlara ek olarak, bahsettiğimiz karakter resimlerinin lisansiye kullanım haklarını da çocukların tükettiği süt, yoğurt, bal, şekerleme gibi ürünlerin ambalajlarında çeşitli firmalara satıyorlar. Lisansiye firmaya parayı ödeyecek olan - diyelim ki bir süt markası- bu parayı kimden alıyor sizce? Hemen söyleyeyim, sizlerden, bizlerden! Lisansiye firmalara sattıkları ürün üzerinden yüzde 10 ile yüzde 20 arasında lisans bedeli ödeyecek süt firması, bu oranı ürün fiyatlarına yansıtıyor. Küçük bir süt kutusunda sevdiği kahramanın resmini gören çocuk ürüne sarılınca da, ebeveyn normalde yüzde 20 civarında daha ucuza satın alacağı bir ürünü çok daha pahalıya satın almış oluyor, çaresizce. Bu bir çocuğun saf duygularından istifade etmek değildir de nedir, bu bir sömürü değilse bize ne olduğunu birileri tarif edebilir mi? Diğer ürünlerde istediğiniz pazarlama taktiğini uygulayın, istediğiniz stratejiyi geliştirin ama çocukların hem de temel ihtiyaçlarından olan bazı gıda ürünlerini bu şekilde satmaya çalışıp, ufacık evlatların duygularını sömürüyorsanız, en hafif tabirle “vicdansızsınız” derim ben size.
Pekiyi, bunu engellemenin bir yolu yok mu? Bence var. Son yıllarda çocuk sağlığı ve gelişimi alanlarında son derece önemli işler yapan Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanına bir de Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nı ekleyebilir miyiz acaba? Bu tür ürünlerin üretim izinlerini veren kurum Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı. Bakanlık isterse, “çocuk gıda ürünlerinin ambalajlarında ürünün markası ve ürün içeriği dışında hiçbir ibareye izin verilmez “ ya da “ markası ve içeriği aynı olan ürünler değişik ambalajlarda olsa dahi aynı fiyata satılmak zorundadırlar” gibi maddeler eklenemez mi ilgili yönetmekliklere? Çok da rahat yapabilirler bunu bence. Ve doğru da, iyi de yaparlar. Biz önerelim, gerisi kendileri ve vicdanlarına kalmış...
Sağlık ve sevgiyle...