İNSANIN hayata bakış açısında ve değer yargılarında geleneklerin, aileden aldığı eğitimin ve terbiyenin derin izleri vardır. Kimi zaman bazı gelenekler dinî inanç gibi algılanır, üzerinde düşünme gereği duymadan doğru kabûl edilir.
Bir baba anlatıyor:
“Çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum. Babam beni severken dedem içeri girdiğinde hemen kucağından indirir, kenara iterdi. Bu sefer dedem beni kucağına alır severdi. Neden böyle yaptıklarını bir türlü anlayamazdım.
Yıllar sonra her çocuk gibi ben de büyüdüm, evlendim, baba oldum. Tabi babam da dede oldu. Babama dedim ki: Baba, hatırlıyor musun, dedemin yanında beni sevmezdin. Beni sevdiğini bilirdim, ama dedemin yanında neden sevmediğini anlayamazdım. Sonra öğrendim ki büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıp sayılırmış. Babam: ‘Evet, dedi, büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıp sayılır.’
Çok şaşırdım: ‘Baba, dedim, çocuk sevmek neden ayıp sayılsın? Ben senin yanında çocuğumu sevemeyecek miyim?’
Babam: ‘Haklısın oğlum, dedi, ne yapalım gelenek böyle. Başkaları yokken yanımda çocuğunu sevmene bir şey demem. Başkaları varken dikkat etsen iyi olur. Benim yanımda çocuk sevdiğini gönünce, ‘Şuna bak, hiç babasına saygısı yok!’ derler.’
Başkaları yokken babamın yanında çocuğumu sevebilecektim. Dedemin zamanına göre bu bir gelişme sayılırdı. Kim bilir, belki ben dede olduğum zaman bu gelenek tamamen ortadan kalkmış olur.”
Merhamet Etmeyene
Merhamet Olunmaz
Bir gün Peygamberimiz’in torununu öptüğünü gören bir bedevî:
“Vallahi benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim” dedi.
Efendimiz ona şöyle buyurdu:
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
Doğu Anadolu’nun bir kasabasından yazan ve okuyucum olduğunu söyleyen bir baba, çocuklarından şöyle yakınıyordu:
“Ben geleneklerine bağlı, dindar bir ailede yetiştim. Bu yaşıma kadar, bir gün olsun, babama karşı geldiğimi, sözünden çıktığımı hatırlamıyorum. Çocuklarımı da bu terbiye ile yetiştirmeye ve dinlerini en güzel şekilde öğretmeye çalıştım. Ellerinizden öper 5 yaşında bir kızım 7 ve 10 yaşlarında iki oğlum var. Büyük oğlum namaz kılmada tembellik yapıyor. Bazen kılmadığı halde kıldığını söylüyor. Duyduğuma göre bir hadisinde Peygamberimiz:
“Yedi yaşına kadar çocuğunuzu namaza alıştırın, on yaşında kılmazsa dövün”* buyuruyormuş. Sizden öğrenmek istediğim şey, dövmenin şekli nasıl olacak? Ben de çocukluğumda babamdan çok dayak yedim. Şu anki terbiyemi bu dayaklara borçluyum. Eğer o dayakların korkusu olmasaydı, belki bazı arkadaşlarım gibi ben de kötü alışkanlıklar edinir serseri olurdum.”
Okuyucumuzun sözünü ettiği hadisi iki yönden ele alabiliriz.
Birincisi: Peygamberimizin her sözü haktır ve doğrudur. Hadis usulünde Efendimizin sözleri yorumlanırken yaşayışı da referans alınır. Efendimiz dayağa ruhsat vermiş, ancak kendisi bu ruhsatı kullanmamıştır. Çocuklarından ve evlatlığı Enes’ten kendilerini dövdüğüne dair bir rivayete rastlamıyoruz.
İkincisi: Dayağın amacı kötü bir davranıştan caydırmak ve doğruya yönlendirmektir. Bu açıdan baktığımızda ruhen incitici olan dayak değildir; dayak sırasında takınılan düşmanca tutum ve hakaret içeren kırıcı sözlerdir.
Bazen çocuk o kadar şımarır ki, ısrarla yapma dediğimiz şeyi yapar ve dayağa davetiye çıkarır. Eğer kendisini sevdiğimizden ve değer verdiğimizden eminse, bu davranışını onaylamadığımızı göstermek için, yüzüne vurmamak şartıyla, kabasına veya eline vuracağımız bir küçük tokat onu incitmez.
Her çocuk babanın otoritesinden ve gücünden korkar. Eğer çocuk babadan korkmuyorsa, o evde silik bir baba modeli var demektir. Korkunun iki şekli vardır. Biricisi, dayak yeme, şiddete ve baskıya maruz kalma korkusudur. İkincisi, babanın sevgisini, şefkatini ve güvenini kaybetme korkusudur. İdeâl olan korku budur. Çocuk babadan dayak yiyeceği korkusuyla değil; sevgisini, şefkatini ve güvenini kaybetme korkusuyla namazlarında tembellik yapmamalıdır.
Ali ÇANKIRILI