ÇOCUĞUNUZU, AĞLATARAK UYUTMAYA ÇALIŞMAYIN
Küçük yaşta çocuğu olan annelerin en çok zorlandığı konulardan biri çocukların "uyku düzeni"dir.
Küçücük
bedenleri, sevimli yüzleri ve masum görüntüleri ile her an sevilmeye
hazır bekleyen bu şirin dünyalılar, misafir oldukları ailenin birçok
alışkanlığına tesir ettikleri gibi, uyku ve istirahat düzenlerini de
etkiler. Aile içindeki bu değişiklik de özellikle anneleri bir hayli
zorlar. "Çocuktan önceki" yaşantısında anneler, kendi "biyolojik
ritminin" gerektirdiği gibi istirahat edebilme serbestliğine sahipken,
"çocuktan sonraki" dönemde kendilerine bağlı bulunan bebeklerinin
ihtiyaçlarını hesaba katmak zorunda kalırlar.
Günlük
hayatın telaşı ile yorulan bir anne, tam dinlenmek üzere iken,
bebeğinin uyanması ile tekrar onun ihtiyaçlarını karşılamaya koyulur.
Böyle bir anne, uykusuz geçen günlerin verdiği sıkıntı ile gereğinden
fazla tedirgin, huzursuz ve asabi bir hale gelebilir, hatta bu
gerginlikler anne sütünün çekilmesine veya azalmasına da sebep
olabilir. Bu durum gerek eşler arasındaki iletişimi ve gerekse anne ile
çocuk arasındaki "tahammül" gücünü zayıflatmaya başlar. Bu kısırdöngü
sonunda anne artık bebeği ile baş edemez hale gelir ve çocuk
yetiştirmenin ne kadar da zor olduğundan şikâyet etmeye başlar.
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamalı mı?
Konu
hakkında çalışmalar yapan uzmanlar, bir yandan annenin çaresizliğine
dikkat çekerken diğer yandan da çocuğun masum ihtiyaçlarının
giderilmesi arasında sıkışıp kalırlar. Bu yıpratıcı süreci aşmak için
ise iki ayrı yöntemden biri annelere tavsiye edilir. İlk yöntem;
"çocuğu anne ritmine uymaya zorlamak"tır. Annelerin genelde tercih
ettiği bu yöntem, bebeğin uyku düzenini annenin günlük yaşantısına ayak
uydurmaya zorlar. Yani, anne, bebek her ağladığında onun ihtiyaçlarına
cevap vermek yerine, "vaktinde" oluşan istekleri gidermeye çalışır.
Örneğin, bebek kendi yatağına yatmayı istemez ve akşam uykuya dalmakta
zorluk çeker. Yalnız yatmaya alışkın olmadığı için de, ağlayarak anneyi
yanına çağırır, anneye olan ihtiyacını gözyaşı ile dile getirir. Bu
yönteme göre; bebek ne kadar ağlarsa ağlasın kayıtsız kalarak,
annesinin geleceğine dair umudunu keseceği ve sonunda yorulup ağlamayı
bırakarak uykuya dalacağı hesap edilir. Çocuk, her ne kadar ağıtları
ile "anne n'olur gel" sinyali gönderse de anne, o ağıtlara duyarsız
kalarak, "hayır benden umudunu kes gelmeyeceğim" demektedir. Çocuk
günlerce süren bu ağlamalarının sonunda artık ağlamadan uyur ancak
aslında annenin kendisine cevap vereceği umudunu yitirir; korkularını
ve endişelerini kendi içine hapsederek uykuya dalmaya başlar. Peki,
çocuğu ağlatarak ve anneye umudunu keserek uyutmak ne kadar doğrudur?
Çocuklar bu ağlamalar sırasında ruhen incinmekte midir?
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır
Henüz
konuşma yeteneği olmayan bir bebek etrafı ile iletişimini "ağlayarak"
gerçekleştirir. Bebeklerin ihtiyacı değiştikçe ağlama şekli de değişir.
Örneğin; altını ıslatan çocuğun ağlaması ile korku ve endişe yaşayan
çocuğun ağlaması birbirinden farklıdır. Eğer çocuklar ağlamayacak
olsalardı, çocuk bakımı dünyanın en zor işi olurdu. Zira hiç ağlamayan
bir çocuğun, ne zaman acıktığını anlamak ya da uykusunun gelip
gelmediğini hesap etmek hemen hemen imkânsızdır. Normal şartlarda
"hiçbir çocuk sebepsiz yere ağlamaz". Eğer çocuk ağlıyorsa mutlaka bir
sebebi vardır. Anne-babanın görevi çocuğu susturmak değil, çocuğun
ağlama sebebini bularak, ihtiyacını gidermektir.
Uyku
düzeni sağlamak adına, onun ağlamalarına ilgisiz kalmak yanlış bir
yöntemdir. Zira çocuk, içinde bulunduğu ailenin düzeninden habersiz
olarak kendi bünyesinin ihtiyacı çerçevesinde uykuya dalar ve uyanır.
Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma "ritmini" kendi yaşantısına
uydurmaya zorlarsa, bebeğinin "biyolojik ritmini" bozmuş olur. Üstüne
üstlük, bebeğin ağlayarak anneye iletmeye çalıştığı "korkuyorum anne"
ya da "tedirginim anne, yanıma gel" mesajlarına ilgisiz kalmakla,
çocuğunun bilinçaltına "annelere güvenilmez" düşüncesi yerleştirir.
Hâlbuki bir çocuk için ilk ve tek güvenilecek kişi annedir. Eğer çocuk,
en çok güvenilecek kişiye karşı daha bebeklik yıllarında güvensizlik
duymaya başlarsa, vicdan duygusunun gelişiminin de önüne geçilmiş olur.
Çocuk bu uygulamanın sonunda ağlayarak annesini çağırmaz belki, ama
annesini çağırmaması bir çözümün değil, bir sorunun başlangıcını ifade
eder ki, o da çocuğun vicdan duygusunun katılaşmaya başlamasıdır. *
Uzman Pedagog
O halde ne yapmalı?
Çocuğu
ağlatarak ve onun ihtiyaçlarına karşılık vermeyerek terbiye etmenin
çocuğun ruh sağlığına zarar verdiği çok açıktır. Annenin yapması
gerekli olan şey, bebeğinin biyolojik ritmini bozmadan, onun düzenine
uymaya gayret etmektir. Çocuk, her korktuğunda, her endişe duyduğunda
anneden teselli alabilmeli, her uyandığında annenin tebessüm eden
çehresinin verdiği rahatlıkla yeniden uykuya dalabilmelidir. Çocuk,
güven içinde, her defasında annesini yanında bulacağından emin olursa,
bir süre sonra kendi başına yatmaya alışacaktır. İlk dört yaş, anne ile
çocuk arasında güven atmosferinde geçmelidir.