ÖZGÜR GÖKMEN ÇELENK / RADİKAL
Hayatın her alanında olduğu gibi evlilikte de konuşmak, anlaşmak
anahtar sözcükler. Çiftler bunu kendileri başaramıyorlarsa bir evlilik
terapistinden yardım almaları gerekiyor. Davranış Bilimleri Enstitüsü
Kurucu Başkanı Psikolog Emre Konuk, bazen insanların evlenecekleri
insanla nerede oturacaklarından çocuk doğurup doğurmayacaklarına kadar
pek çok konuyu ‘konuşmadıklarını’ söylüyor. Psikolog Emre Konuk
anlattı:
Geçmişte travma yaşayanların evlilikleri kötü mü gidiyor?
Bu çok önemli bir risk. Eğer kişinin geçmişinde çözülmemiş ve hâlâ
etkili travmatik olaylar varsa evlilik kalitesinin düşmesi olası.
Mesela kişi şiddete maruz kalmışsa, ailesinde şiddet gözlemişse ya da
cinsel taciz, ihmal edilme gibi sorunlarla karşılaşmışsa bu durum
evliliği olumsuz etkileyebilir. Bir başka gözlemlediğimiz şey de şu:
Eğer evli çiftler geçmişlerinden söz ederken iyi ve güzel şeyleri
anlatıyorlarsa sorunları çözmek daha kolay. Buna karşılık evlilikleri
çıkmaza girenler hep kötü anları hatırlıyor. Ya zamanında hatırlanacak
yoğunlukta ve sıklıkta güzel bir an yaşamamışlar, ya da kötü anılar
yüzünden iyiler de artık hatırlanmayacak hale gelmiş. Bir de bozuk aile
ilişkileri evliliği riske sokar.
Biraz açar mısınız? Bozuk aile ilişkilerinden neyi kastediyorsunuz?
Bazılarının ortalama bir aileden farklı yaşam tarzları olabiliyor.
Mesela eve ne zaman gelineceği, gidileceği, ne zaman yemek yenileceği,
televizyonda hangi programın seyredileceği, giyim kuşamını nasıl olması
gerektiği gibi bazı aile kuralları yerine oturmamış, herkes tarafından
benimsenmemiş olabilir. Birçok aile, yaşamı içinde bu meseleleri
halleder. Uzun boylu konuşmazlar bile! Akşam aile oturur tele-vizyonda
bir şeyler seyreder, birileri mızmız eder ama ciddi bir sorun çıkmaz.
Akşamları yedi-sekiz arasında sofraya oturulur, yemek yenilir. Evin
gençleri ne zaman sokağa çıkabileceğini, hangi koşullar altında izin
alması gerektiğini bilir. Bütün aileler bu kuralları oturtmak
zorundadır. Sofra kurulmasından bulaşıkların yıkanmasına kadar birçok
şey, bazı ailelerde hiç halledilmeyen sorunlara dönüşebilir. Ve bozuk
aile ilişkileri ortaya çıkar.
Peki bu durum nasıl düzelir?
Konuşmak ve anlaşmak anahtar sözcükler. Eğer kendileri bunu beceremiyorsa bir evlilik terapistinden yardım almaları gerekir.
Aslında kritik nokta şu: Evlenirken insanlar nerede oturacaklarını,
nerede yaşayacaklarını, hatta çocuk doğurup doğurmayacaklarını
konuşmuyorlar. Çocuk doğduktan sonra ne yapacaklar? Kim kalkacak, kim
bebeğin mamasını hazırlayacak? Anne çocukla uğraştığına göre alışverişi
kim yapacak?
Hangi sorunlar kalıcı olma ihtimali var?
Biriyle berabersiniz ama dikkatinizi çekecek kadar alkol ya da bir
madde kullanımı var. Akşam yemeklerine çıktığınızda sıkça sarhoş
oluyor. Bu çok ciddi bir durum. Çünkü bağımlılık bugünden yarına kolay
değişen bir şey değil. Dolayısıyla birinin alkol, kumar, at yarışı,
televizyon gibi bağımlılıkları varsa bilin ki bu sorun evlendikten
sonra da devam edecek.
Evlenince düzelme ihtimali hiç mi yok?
Genellikle bu çok küçük bir olasılık. Evliliğinde problem
yaşayanlara soruyoruz: “Peki siz nişanlıyken şikâyet ettiğiniz bu
sorunları görmüyor muydunuz?” Çok sık aldığımız yanıtsa şu oluyor:
“Vardı! O zamanda böyle beni ihmal eder, çabuk öfkelenirdi ama
düzelteceğimi sanıyordum.”
Maalesef birçok kişi kendini Saba melikesi ya da Büyük İskender
olarak gördüğü için her şeyi düzeltebileceğini sanıyor. Bir evlilikte
en zararlı düşünce bu. Çünkü evlilik eğlencelik bir alan değil. Aile
kurmak, çocuk sahibi olmak, başka doyumlar almak için evlenilir,
eğlenmek için değil!
Evliliklerinden doyum almayanlarla konuştuğumuz zaman niye
evlendiklerini sorarız. Birçok çift eşinin saygı duyduğu nitelikleri
konusunda bir şey söyleyemez. Ama birbirlerini çok sevdiklerini, âşık
olduklarını kolayca anlatırlar. “Peki ama eşinin neyini beğeniyordun?”
diye sorunca “Beni çok seviyordu, ben de çok âşıktım” diye
yanıtlayabiliyorlar. Halbuki evliliği iyi gidenlere bu soruyu
sorduğumuzda çiftler saygı duyduğu birkaç özellikten söz edebiliyor.
Aşk bir evlilik için yeterli değil mi yani?
Aynen öyle. Hatta bu açıdan bakarsak görücü usulüyle evlenmek daha
garanti. Çünkü saydığımız bütün risk faktörlerini anne-baba eliyor.
Eğitim farkı var mı, dürüst mü, ahlaklı mı, kötü alışkanlığı var mı? Bu
risk faktörlerini eledikten sonra geriye bir tek iki insanın birbirine
yakınlık duyması kalıyor. O da oluyorsa evleniyorlar.
Oysa aşk dediğin zaman bu kriterlere bakmazsın bile. Bir başka
tehlikeli durum da, seksin ilişkinin ana motoru haline gelmesi. Eğer
ortak beğeniler, paylaşım yok, bir tek seks varsa ilişki tehlikede
anlamına gelir. Evlenmeden önce cinselliği yaşayanların birçoğu
sanıyorlar ki iyi seks evlendikten sonra da hep böyle mükemmel devam
edecek. Böyle bir şey olmuyor tabii!
Eşlerden biri evlilikteki sorunu anneye ya da babaya bağlıyorsa çözüm ne olmalı?
Evliliklerde maalesef bu çok yapılır. Eğer bir sorun var ve bu
aileye bağlanıyorsa o evlilikten hiç hayır gelmez. Sizi rahatsız eden
şeyi ilişki problemi olarak algılamıyorsanız kaynanayı ne
yapabilirsiniz ki? Kaynanayla uğraşamazsın. İlişkiyle uğraşabilir, onu
değiştirebilirsin.
İşin sonuna geldiğimizi nasıl anlarız?
Birçok çift terapiye geldiğinde aralarında iletişim problemleri
olduğunu, çocukla ilgili konularda anlaşmazlık olduğunu söyler. “Peki
evliliğinizde ciddi bir sorun var mı?” diye sorduğumuzda “Hayır, yok”
derler. Mesela nasır çok acıtır, bağırtacak kadar acıtır, ama öldürmez.
Migren krizi bir hafta sonu evinde kapalı kalmanıza yol açabilir.
Kendini yerden yere atarsınız, ama hayati bir sorununuz yoktur. İşte ne
zaman “Evliliğimizde ciddi sorunlar var” cümlesi söylenirse anlayın ki
o evlilik tehlikede. Taraflardan biri artık bir noktaya gelip,
sorunları paylaşmak istemiyor. Ona göre artık sorunlardan söz etmek
yararsızdır. Hele sorunlardan söz etmeyen kadınsa, anlayalım ki kadın o
evliliğin ipini çekmiş.
Neden kadın daha belirleyici?
Erkekler çoğunlukla “Bunları paylaşmak, konuşmak bir işe yaramıyor.
Daha çok kavga ediyoruz” diyor. Yani kavga çıkmaması için susabiliyor.
Ama “Eşini seviyor musun?” diye sorduğumuzda “Çok seviyorum, çok iyi
annedir. Bir tek dırdırı var” diyor. Bu konuşmadan anlıyoruz ki, erkek
konuşmayı yararsız görüyor.
Ama kadının konuşmayı yararsız görmesi artık o kocayı yararsız
görmesi anlamına gelir. Boşanmadan az önce ya da aldatmaya doğru
süreçte bir başka tehlikeli nokta da eşlerden birinin sorunları tek
başına çözmeye çalışması. Mesela daha önce kadın eve geldiğinde
çocuğunun okuldaki sorunlarını, kendi problemlerini anlatıyor ama bir
zaman sonra bunlardan hiç bahsetmiyorsa kritik bir süreç başlamıştır.
Kadın artık okulda bir problem varsa kocasına söylemez, okula gider,
öğretmenle konuşur, kendi çözmeye çalışır. Veya kendiyle ilgili
sorunları için arkadaşlarından destek alır. İşte bunlar artık evliliğin
sonuna doğru gözlemlediklerimiz. Bir de bütün bunlar sırasında
evlilikte paralel bir yaşam olur. Yani aynı ev paylaşılır ama kimse
kimseyle konuşmaz, herkes kendi işine bakıp ihtiyaçlarını karşılar.
Kronik olarak kendini yalnız hissetme depresif bir halin de belirtisi
olabilir ama değilse o evlilikte ciddi bir sorun vardır.
Aldatılma acısı iki cinste de aynı
Aldatılan biri neler hisseder?
İnsan canlısının yaşayabileceği en büyük acının sevdiği birinin
ölümüyle yaşandığı söylenir. Bu yüzden de matem tutulur. Matem de makul
bir sürede biter. Ama ihanete uğramış biri ömrünün sonuna kadar daha
büyük bir acı yaşamaz. Aldatmada yaşanan tek bir duygu değildir. Çoğu
zaman birçok duygu ve düşünce çelişir: Kızgınlık, öfke, çaresizlik,
dışlanma, utanç, intikam, beğenilmeme, kendine olan güvenin sarsılması,
ayrılmayı istemek ama aynı zamanda kazanmaya çalışmak, zarar vermeyi
istemek, yalnız kalmaktan korku, başkaları ne diyecek, insanlar bana
acıyarak bakacaklar ve daha bir sürü son derece yıpratıcı duygu ve
düşünce. Bunlar aldatılan kadın veya erkeklerin ortak yaşantısı.
Dışavurumu farklılık gösteriyor.
Peki eşler neden aldatır?
Konuyla ilgili çalışmalardan değil, yıllar içinde bana anlatılanlar,
terapiye gelenler ve gözlemlerinden bir şeyler aktarabilirim. Aldatma
konusunda kadınları ve erkekleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Türk
erkeği evlilik dışı ilişkiyi, kendisi için ahlaki bir sorun olarak
görmez ve doğal karşılar. Bu erkekleri yoldan çıkmaya ciddi biçimde
özendirir. Eğitim çok erken başlar. Anne baba ve diğer aile büyükleri
oğullarının karşı cinse olan düşkünlüğünü, biçimini sorgulamadan
alabildiğine destekler. Kız arkadaşıyla çıkarken başka bir kızla ilişki
kurarsa, bu onun doğal hakkı olarak görülür. Aldatan Türk erkeğini
sınıflandırdığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Şeytana
uyanlar, aldatmadan duramayanlar, romantikler ve eşiyle sorunu olduğunu
söyleyenler.
Kimlerin ‘şeytana uyma’ potansiyeli yüksek?
Eşini aldatanların büyük bir kısmı biraz önce söylediğimiz bir
eğitim sürecinden geçenlerden çıkar. Çevresindeki yetişkinler durmadan
zamparalık hikâyeleri anlatırlar ve bununla övünürler. Önüne çıkan
fırsatları değerlendirmeyenler, ‘anasının kuzusu’, ya da ‘light
erkek’dir. Bir halt edip de yakalanırsa beyninin oyulacağını,
çocuklarının hesap soracağını düşünenler uzun süre eşlerini aldatmadan
işi götürürler. Yaklaşık bir istatistikle evliliğin ilk birkaç yılından
sonra kader ağlarını örer ve olan olur. İşin cinsel yanı genellikle ön
plandadır. Yakalanana kadar da böyle gider. Eşini aldatması için
evliliğiyle ilgili önemli bir sorunu olması da gerekmez. İyi bir aile
babası olarak, dersini de almışsa bir daha yaramazlık yapmadan önce 36
defa düşünür. Bu türün yarattığı tahribat, uslu çocuk olup denilenleri
yaparsa nispeten kolay giderilir. Bu grupta boşanma oranı düşüktür.
Ancak evliliğin kalitesi dikkat edilmezse ciddi biçimde etkilenir.