Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
DENETLEYEN ANNEDEN ETKİLEYEN ANNEYE
BİRSEN ÖZKAN
Psikolog-Eğitimci
Yazı Boyutu:
Hangi tip annesiniz?

Sizlerle bu sayfalarda buluştuğum yazılarım bir sıra izleyecek, Gordon öğretisinin “Etkili İletişim Becerileri”ni en kolay ve doğru uygulayabilecek sırada görmüş olacağız. Ancak hemen Gordon’a başlamayacağız. Çünkü her insanın, özellikle yetişkinlerin öğrenmesi bir gereksinmeye dayanıyorsa, yani motivasyonu yüksekse kolay ve kalıcı olur. Bu nedenle önce yeni bir iletişim biçimine ihtiyacımız var mı? Nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyoruz? Eğitim biçimimizde ödül-ceza var ise çocuklarımız nasıl yetişkinler olurlar? Bu ve bazı diğer konular üzerinde durarak bir altyapı oluşturup “Etkili İletişim Becerileri” (EİB)’ne sonra geleceğiz. Bu becerileri yalnız çocuklarımızla değil işimizde, eşimizle ve değer verdiğimiz tüm ilişkilerimizde kullanabileceğiz.

Artık başlayalım:

İlk yazıda örneklediğimiz gibi, çocuk eğitimi belki de ilk insanlardan bu yana geleneksel yapıdan kurtulamamıştır. Nedir bu geleneksel yapı? Üst-ast ilişkisi. Bu üst-ast ilişkisi nedeniyle, her nesil kendinden bir sonraki neslin davranışlarına tahammül edemiyor ve bu nedenle yaşlıca biri otobüste, dolmuşta “Gençler bizim zamanımızda böyle değildi” cümlesini  yüksek sesle konuşan öğrencilere duyuracak biçimde söyleyiveriyor.

 Kitapların çevirmeni arkadaşım Emel Aksay’ın rahmetli annesine bir arkadaşı şöyle demiş:    “Ahh ah, biz yanlış zamanda dünyaya geldik. Kayınvalidelerin baş tacı olduğu zamanlarda gelin olduk, gelinlerin baş tacı olduğu zamanda kayınvalide olduk.” Şimdiki anabalar ve  öğretmenler de bence aynı durumda. Hızla değişen ve yozlaşan değerler ve buna bağlı olarak değişen toplum kültüründe çocuk yetiştirmek giderek zorlaşıyor. Gerçekten eskiden evde çocuklar, okulda öğrenciler büyüklerin “Hişşt” deyişiyle susardı. Şimdi artık böyle olmuyor (iyi ki de olmuyor aslında), büyüklerin “Hişşt”lerini duymuyorlar bile. Anababaların, öğretmenlerin işi de giderek zorlaşıyor. 4-5 yaşındaki çocuklar bilgisayar kullanıyor, ilk okulda internetle dünyaya açılıyor. Bu çocukları geleneksel yöntemlerle eğitmenin olanağı var mı? 

ÖDÜL DE ÇOCUĞA ZARARLI MI?
Büyüklerin çocuklar üzerinde etkili olabilmeleri için başka yöntemlere, özel becerilere ihtiyaçları var. Elimizde başka bir yöntem olmadığı (sanıldığı) için olsa gerek,  çocuğumuzu eğitmek için genellikle ödül-ceza da içeren geleneksel yöntemlere başvuruyoruz.  Ceza, şükür ki kendini geliştiren anababaların artık vazgeçtiği bir araç olma yolunda. Ancak ödülün bırakın zararını, yararlı olup olmadığı bu kesim tarafından bile tartışılmıyor. Bence bunun iki nedeni var:

Birincisi, ödülün eğitim ve öğretimde pekiştireç olarak kullanılması gerektiğini psikoloji otoritelerimizden dinleyip okumamız.

İkincisi, ceza verirken yaşadığımız olumsuz duyguları ödül verirken yaşamıyor olmamız, hatta her iki tarafın da güzel duygular yaşaması, ödülün sorgulanmamasına neden oluyor.    
 
Özetle şimdilik, ödül-cezanın kötüsü atılıp cicisiyle iş görmeye çalışıyoruz ve aklımız iyice karışıyor. İlk yazıda hangi tip annesiniz, diye sormuştum. Benim gözlemim şimdiki annelerin  çocuk eğitiminde genellikle yumuşak, ama baş edemedikleri durumlarda sertleşen gel-gitli bir yöntem kullandıkları ve çoğunlukla da bu durumdan rahatsız oldukları. Çoğu anne “Ben  annem gibi olmayacağım” diyor, fakat kendisini annesi gibi davranırken “yakalayıveriyor”. 

 

Çocuğumuzu eğitirken ne sert ne de yumuşak olmaya gerek kalmadan,“kendimiz gibi olarak” onunla iletişim kurabilir ve onun “olmak istediği gibi” bir insan, aynı zamanda da atılgan bir birey olmasını sağlayabiliriz.

İşte bu noktada anababaların (AB) desteğe ihtiyacı var diye düşünüyorum. Anababaların çocukları üzerinde etkili olabilmeleri için aralarında çok özel bir bağın olması gerekiyor.   
                                                                                                                                                            Bu bağ: ETKİLİ ETİŞİM’dir.

Yazılarımda, bu bağın nasıl kurulacağını birlikte göreceğiz. Ödüllendiren-cezalandıran yani çocukları denetleyen geleneksel disiplin yerine, otokratik olmayan, demokratik yani çocukları etkileyen bir yöntemden ve bu yöntemin öğrenilebilir becerilerinden söz edeceğiz.

 



Soru: Çocuğunuzun yetişkin olduğunda hangi kişilik özelliklerine sahip olmasını istersiniz?
Yanıtlarınızı not defterinize yazın lütfen. Sorunlarını çözebilen, sorumluluk sahibi, duygulara duyarlı, öz güvenli vb...


Bu yazdıklarınız bir SONUÇ’tur. Çok iyi biliyorum ki hepsi de olumlu özelliklerdir. Her anababa aynı benzeşik özellikleri ister, özellikle iç denetim ve sorumluluk duygusu konusunda. Peki, bunu nasıl sağlayacağız? Binlerce yıldır kullanılan geleneksel disiplin anlayışından farklı bir disiplin anlayışının gereklerini yerine getirerek.

Dr. Thomas Gordon “Çocukta Dış Disiplin mi; İç Disiplin mi?” adlı kitabında disiplinin iki “hali” olduğunu söyler:
 

 

İsim hali: Kural ve yönetmeliklere uygun sergilenen davranış ve kurulan düzen anlamına geliyor. “Sınıfta disiplin, vb. isim hali sözlük anlamıdır, kurallara uymayı ve saygıyı akla getirir.


Yüklem hali: Eğitim vererek ve denetim altında tutarak boyun eğdirmek, düzene sokmak, düzeltmek, yola getirmek anlamlarına geliyor.

İsim halinde anlaşmazlık yok, hepimiz o konuda aynı düşüncedeyiz. Kurallar olmazsa kargaşa olacağını biliriz. Sorun,  istediğimiz kişilik özelliklerini çocuklarımıza kazandırırken hangi yolu kullanacağımızdır, yani disiplinin yüklem hali. Çocuğumuzu nasıl eğiteceğiz? Hangi yöntemi kullanacağız? Ödül-ceza vermeden bunu başarabilir miyiz? Ya da eğitim sistemimiz ödül-ceza içeriyorsa istediğimiz “o” sonuca ulaşabilir miyiz? Çocuğumuz istediğimiz gibi ..... özelliklere sahip bir yetişkin olabilir mi?


Çünkü: Eğitim sistemimizde ödül ceza varsa çocukta dış disiplin; ödül-ceza içermeyen Etkili İletişim Becerileri’nin kullanıldığı bir sistemle çocukta iç disiplin gelişir.
 

 

Biraz açalım: Ödül hevesiyle ya da ceza korkusuyla yemeğini yiyen, dersini çalışan, uslu duran çocuk,  yalnız olduğunda ona “Hadi” diyen olmadığı için yapması gerekenleri yapmaz. Kendi dışında birinin kendisine sürekli olarak hatırlatmasına, baskı yapmasına bağımlı olur. Bir davranışı ödül almak ya da cezadan kaçmak için yapar. Yani yapması gereken davranışı kendi içinden gelerek değil, bir dış etken nedeniyle yapar. Böyle çocuklarda dış disiplin gelişmiştir.

İç disiplini gelişmiş çocuklar ise, kimsenin “hadi” demesine gerek kalmadan gerekli davranışları gösterir.  Annesinin çağırmasına gerek kalmadan masaya gelir yemeğini yer, babasının uyarısı olmadan dersini çalışır vb. Çocuk korkudan ya da bir beklentiden dolayı böyle davranmaz, öyle olması gerektiği için kendiliğinden öyle davranır.  
 

ÇOCUKTA İÇ DİSİPLİN NASIL GELİŞİR?
Doğaldır ki çocuklar kendiliğinden iç disiplin geliştiremezler.

Her insanın dünyada biricik oluşu ne denli gerçekse, insan ilişkilerindeki neden-sonuç yasaları da o denli gerçektir. Başka bir deyişle çocuğumuzun……… özelliklere sahip olması, iç disiplin geliştirmesi, bizim belirli davranış ve tutum içinde olmamızın doğal sonucudur. 

                                              


Eğitim sistemimizin içinde ödül-ceza vermeye dayalı davranışlarımız varsa sonuç, kendi sorunlarını çözebilen, sorumluluk sahibi, hak yemeyen-hakkını yedirmeyen (atılgan), özgür ve özgün düşünen, kendine ve başkalarına saygılı, duygulara duyarlı, vb. özelliklere sahip bir çocuk değil; itaati ya da isyanı öğrenen,  kendi başına karar veremeyen, sorumluluk alamayan, vb. özelliklere sahip bir çocuktur.

Baskı ile yalnızca davranış değiştirebiliriz, sorumluluk duygusu gibi soyut değerler ancak etkili iletişim davranışlarıyla mümkündür. (Ödül-ceza konusunu geniş olarak “Çocuk üzerinde güç kullanmanın etkileri” bölümünde ele alacağım.)

Hepimiz aynı sonucu istiyoruz, ama farklı farklı davranıyoruz. Farklı nedenler biliriz ki, farklı sonuçları doğurur, aynı sonucu değil.

Bir kitap okumuştum, bana tek bir cümle kazandırmıştı. Yazar, havaalanında uçuş için bekliyormuş, yanında bir bey oturuyormuş ve evlilik yüzüğü işaret parmağındaymış. Bunun nedenini çok merak eden yazar sormuş “Beyefendi yüzüğünüz neden işaret parmağınızda?” Yanındaki, “Yanlış kadınla evliyim de ondan. Eğer doğru kadınla evlenmiş olsaydım yüzüğümü yüzük parmağıma takardım” demiş.

                                                                                                                                                        Son yıllarda bir modadır gidiyor, “Doğru insan-yanlış insan”. Aslında doğru kadın-erkek, yanlış kadın-erkek; doğru anababa-çocuk, yanlış anababa-çocuk yoktur. “Doğru” dediğiniz insanla evlenirsiniz, yanlış davranırsınız, “doğru” insanınız bir müddet sonra “yanlış” insan olmaya başlar. Bu nedenle diyoruz ki doğru insan-yanlış insan yoktur; doğru davranış, yanlış davranış vardır. Belki de çocukların ve gençlerin kabul edemediğimiz davranışlarının asıl nedeni, bizlerin yanlış davranışlarıdır, der Gordon.

 

NEDEN FARKLI FARKLI DAVRANIYORUZ?
Dönelim yine anababaların aynı sonucu istedikleri halde farklı davranmalarının nedenlerine. Bunun nedenlerini, çocukluk anılarınıza dönerek bulabilirsiniz. (Bu uygulamayı eşlerinizle birlikte yaparsanız farklılıklarınızı da görebilirsiniz.) Kapatın gözlerinizi ve çocukluğunuzda anababanızla ilişkilerinizi anımsamaya çalışın. Anababanıza ters gelen, kabul edemedikleri bir davranış yaptığınızda nasıl tepki verirlerdi? Birkaç olayı ve tepkilerini not defterinize yazın. Şimdi,  sizin annelik davranışlarınızda annenizin payının olup olmadığını düşünün ve yanınızda eşiniz varsa paylaşın.  Seminerlerimde paylaşım sırasında annelerin çoğu, ne kadar kitap okusalar da, annelerinden daha bilinçli anne olma yolunda ilerleseler de zorda kaldıklarında anneleri gibi davrandıklarını söyler. 

O zaman durumu özetlerim: “Paylaştıklarımızdan şu sonuca varabilir miyiz? Çocuğunuzla olan ilişkinizde sorun yokken anneliğinizi geliştirmek için edindiğiniz bilgilere göre davranıyorsunuz, ama sorun olduğunda, ani tepki verdiğiniz zamanlarda anneniz gibi davranıyorsunuz.” Arkadan şunu sorarım: “Zorda kaldığımızda annelik davranışlarımız, annemizden farkında olmadan edindiğimiz bir düşünce kalıbının etkisinde gerçekleşiyor diyebilir miyiz?”  Yanıtlar hep “Evet” tir. Peki, nedir bu düşünce kalıbı? Yaşadığınız ortam içinde annenizle ilişkinizde farkında olmadan öğrendiğiniz bu düşünce kalıbına yine son yılların moda deyişiyle PARADİGMA diyoruz.

Bir sonraki yazıda paradigmalarımızın iletişimimizi nasıl etkilediği üzerinde duracağız. Birkaç konu üzerinde daha durduktan sonra Gordon için alt yapı bana göre hazırlanmış olacak ve “Etkili İletişim”e geçeceğiz.

Sevgilerimle…


 

                                    


Yorumlar
demirfiliz - (27.05.2011 04:14:16)
merhaba Birsen Hn. nasılsınız? Burda yazmaya başlamışsınız şimdi gördüm:)) hayırlı olsun...kolaylıklar ve başarılar dilerim...saygılar, sevgiler...
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.