Gebelik süresine bakılmaksızın, doğumdan
itibaren ilk 1 aylık devreye, ‘Yenidoğan’ denir.
Bebek doğduğunda cildi yağ
görünümünde bir madde ile kaplıdır. “Vernix Caseosa” denilen bu madde hem doğum esnasında, kayganlık
sağlar hem de bebeği cilt enfeksiyonlarından korur. Bu maddenin aşırı bir titizlikle
temizlenmesi sonucu, ciltte Stafilokok enfeksiyonlarinin görülme sıklığı artar. Doğumdan sonra,
yüzeysel bir yıkanma yeterlidir.
Göbek kordonu yapı olarak her bebekte farklıdır. İnce
olanlar; 3-4 günde, kalın olanlar; 17-20 günde düşebilir. Bebekler doğdukları günden itibaren, her
gün yıkanmalıdır. Göbek düşene kadar bebeklerin yıkanmama usulu, geçen asırda kullanılan “göbek
tozu” ve bu toz dağılmasın diye etrafına sarılan bez yüzündendir. Bu şekildeki bir göbek bağı suya
girdiğinde, ceset kadar pis koku saldığından, bebekler yıkanmazlardı. Artık göbek tozu
kullanılmamakta ama hala göbek mandalina bile gazlı bez saran eski kafalı sağlıkçılar arada bir
görülmektedir… Göbek kordonunun kesiliş şekli ile göbek çukurunun şekli arasında bir ilgi
yoktur...
Bebek saçı da erişkin saçından farklıdir. Doğum esnasında kayganlığı sağlaması
için, ‘kadifemsi’ bir yapıya sahiptir. Bu saçlar, 2-3 ayda dökülerek yerini erişkin tip saça
bırakırlar. Zaten kendiliğinden dökülecek olan bu saçlarin, ustura ile kazınması, erişkin tip
saçların daha gür çıkmasını sağlamaz.
YENİDOĞAN KAFA ÇAPI
Bebekler doğduklarında kafa tasları yekpare değildir.
Bebek kafa tası, üstte 7 parça yassı kemik ve 2 adet “Bıngıldak” denilen yumuşak kısımla kaplıdır.
Bu yapı şekli sayesinde doğum esnasında bebek kafası annenin çıkımına göre eğilip bükülerek, beyni
zarar görmeden doğar. Arka bıngıldak, 40. haftada kapanır. On bıngıldak; 9 ay - 18 ay gibi geniş bir
süreç icinde kapanir. Bıngıldagin çap ölçümleri 2 asır öncesinde kalmış usullerdir. Kafa
çapı ölçümleri çok daha iyi fikir verir. Kafa çapı dikkate alınmadan yapılan bıngıldak yorumları
yanlış fikirlere yol açabilir.
Bebekler anne karnında oluştuklarında, daha kemik ve kemik
iliği dokusu gelişmemiş olduğundan, kan yapımı karaciğerde olur. Al yuvarların içindeki hemoglobin
denilen madde, gebelik süresince farklı yapılarda gelişir. İlk yapılan hemoglobinler; Gower I, Gower
II ve HbPortland’dir. Bunlar zamanla yerlerini Hemoglobin F’e bırakırlar. Gebeliğin 2. ayından
doğuma kadar olan süre içinde, karaciğerde yapılan Hemoglobin F çoğunluktadır. Kemik iliğinin
oluşması ile Hemoglobin A1 ve A2 yapımı başlar ve doğuma kadar %30 oranına yetişir. doğumla birlikte
HbF yapımı durur ve yıkılmaya başlar. İşte bu yıkım sonucu ortaya çıkan Bilirubin maddesi bebek
sarılığını yapar. Bu sarılık, her bebekte farklı seviyelerde olur ve bulaşıcı sarılıklarla
(Hepatitlerle) hiçbir bağlantıları yoktur. Oluşan bilirubin maddesi, E-Vitamininden, 20 defa daha
anti-oksidan etkiye sahiptir. Doğum esnasında olabilecek hasarların hızlı tamiri bu sayede
olur. Buna mukabil, muayyen seviyelerin üstüne çıktığında, fayda yerine zararlı olabilir.
Kandaki oranları; 20-30 mg/dL seviyelerinin üstüne çıktığında, beyin hücrelerine girerek,
anti-oksidan etkileri ile Mitokondrilere zarar vererek, beyinde harabiyetlere sebep olur. Bu
sebeple, 17 mg/dL'nin üstündeki değerlerde Fototerapi ile ve yeterli olmazsa, “Kan değişimi” ile
seviyelerinin düşürülmeleri gerekir. Fototerapi sayesinde, yağda eriyen Bilirubin, suda eriyen
Bilirubin haline dönüşerek idrarla atılır.
DOĞUMDAN SONRA YÜZDE 10 KAYIP NORMAL
Bebeklerde, doğduktan sonra; ağırlıklarının
%10’u kadar bir kayıp görülür. Bu kayıp yeterli anne sütü salgılana kadarki devrede, deri altındaki
suyun kullanılması ile olur. Bu deri altı sıvısı hem doğum esnasında bebeği darbelerden korur, hem
de beslenmesini sağlar... Bebek; 2. haftada doğum kilosuna tekrar ulaşır ve 300-400 gramlık açığı
telafi eder. Bu devrede, mama başlanması çok ciddi sorunlar yaratabilir.
Bebekler doğar
doğmaz memeye tutulmalıdır. Eski usul, bebeklerin, 2-3 ezan süresince aç bırakılmaları, hem
anne sütünün geç gelmesi bakımından, hem de bebekte kan şekeri düşeceği için zararlıdır. Doğar
doğmaz, daha doğumhanede iken memeye tutulması, anne sütü imalatını hızlandırır ve sütün erken
gelmesini sağlar. Ayrıca uyarılan meme ucundan çıkan hormon sayesinde, anne rahminde kasılmalar
olur, plasenta daha hızlı atılır ve doğum sonrası kanamalar olmaz. Annede ilk hafta içinde her meme
emzirirken karın ağrılarının olması da, bu rahimdeki kasılmalar yüzündendir. Bu sayede rahim
kısa sürede küçülür ve kanamalar en az seviyede olur. Anne sütü yeterli olduğu sürece, Afrika
sıcağında bile bebeğin su ihtiyacını karşılar. Hava ne kadar sıcak olursa olsun, aşırı giydirilip,
terletilmeyen bir bebekte su ihtiyacı veya kaybı olmaz. Teklif edildiğinde, su içen bir bebek; ya
aşırı sıcak tutulmuştur, ya da anne sütü az geliyordur. Su teklif edildiğinde iğrenir gibi davranan,
su içmeyen bebekte işler yolunda demektir.
Bebekler hamilelik süresince, annenin hayatı
boyunca geçirdiği hastalıklar sonucu oluşmuş olan bütün antikorlarını alırlar. Bu sayede, bu
antikorların etkili olduğu hastalıkların hiçbiri ilk 1 sene içinde çocuklarda görülmez. Bebekler bu
devrede, sadece, annenin geçirmediği hastalıkları geçirebilirler. Anne geçirdiği viral
hastalıklara karşı oluşan bağışıklık maddelerini de bebeğe verir. Bu sayede; kızamık, su çiceği,
kabakulak gibi yapıları sabitlenmiş olan viruslerde, ilk 1 sene içinde hastalık yapamazlar.
Buna mukabil yapılarını devamlı değiştiren grip ve benzerleri virüsler bebeği ilk günden itibaren
hasta edebilirler. İlk 1 sene içindeki ateşli hastalıkların tamamına yakınının VİRÜSLER olması bu
yüzdendir. İlk 1 sene içinde antibiyotik gerektiren ateşli hastalıklar son derecede
nadirdir.
TEMİZLİK BAŞKA, STERİL BAKIM BAŞKA...
Yenidoğan bir bebek, dış ortama en az annesi kadar bağışıktır. Bu ilk 1 sene
içinde, bebeklerin çevrelerindeki mikroplarla tanışmaları ve -hasta olmadan- onları hayat boyu
koruyacak bağışıklık maddelerini oluşturmaları çok önemlidir. Aşırı temiz, hatta steril
bakılan, içme suları ile yıkanan bebeklerde, bağışıklık maddelerini çocuk, ancak 1 yaşından
sonra hasta olarak kazanabilir. Bebeklere steril değil temiz bakım vermek
gereklidir. Temizlik başka şeydir, steril bakım başka şeydir. Steril bakım, hastanede verilir,
eve çıkarılmış bebeğe degil.
Bebek doğduktan sonra “Meconium” denilen ilk kakasını yapar.
Bebek doğduktan sonra, muayene edilirken makat deliğinin olup-olmadığına mutlaka bakılması gerekir.
Bu kaka bebek anne karnında iken dökülen; saç ve deri dokuları ile içtiği idrarla oluşur. Koyu nefti
renkte olan bu kaka zamanla yerini altın sarısı kakaya bırakır. Kaka rengi; beslenmenin miktar ve
cinsine göre değişir. Saf anne sütü alanlarda; altın sarısı ve hardal kıvamında olan kaka, fazla
emme sonucu, yeşil renge dönebilir. Zamanla aşırı beslenen bebeklerde, yeşil kaka sümüklü
hatta kanlı olarak çıkar. Bu sebeple hem kanlı kaka yapan, hem kilosu fazla olan bebeklerin
kurcalanmalarına, kolonoskopi yapılmalarına gerek yoktur. Aç kalma durumunda, kaka kıvamı sertleşir,
top-top şekil alır. Anne sütünden, inek sütü-mamaya geçen bebeklerde, altın sarısı renk; saman
sarısı olur.
İlk 1 ayda, bebekler her emdiklerinde kaka yaparlar. Kaka sayıları günde: 6-10’a
çıkabilir. 30. gün zor kaka yapma devresi başlar. Bebek, cıvık kakayı, sanki kabızmışcasına
zorlanarak yapar. Bunun sebebi, ıkındığında, makat adalesini gevşeteceği yerde sıkmasındandır. Makat
deliğine ufak bir temas ile bebek hemen kakasını yapar. 20 gün kadar süren bu devreden sonra,
bebekler 4-7 günde bir kaka yaparlar. Bu devrede, mama yiyen bebekler, her gün muntazam kaka
yaparlar.
Gazlı devre; bebeklerde 20. gün başlar, bebek gazının sebebi; hareketsizliktir.
* Aynı sebepten, erişkinler ameliyatlardan sonra gaz olmaması için, kaldırılıp yürütülürler.
* Yaşlı kimselerin, şimdiki bebeklerdeki gaz problemlerine hayret etmeleri de, onların zamanında
kullanılan; beşik ve salıncak sayesindedir. Şimdiki sabit yataklarda yatan bebeklerde hareketsizlik
nedeni ile gaz olmaktadır. Gazı iyi çıkarılmayan bebeklerde; aşırı hıçkırık ve yellenme olmakta,
emerken karınlarından gürültü sesleri gelmektedir.
Bebekler, ilk hafta günde 17 saat
uyurlar. Bu süre zamanla azalarak, 4 yaşında erişkin düzenini alır ve gündüz uykuları kalkar.
Kızlarda klitoris çevresinde, erkeklerde sünnet derisi altında, “Smegma” denilen beyaz bir salgı
maddesi vardır. Erkeklerde, sünnet derisi bazı bebeklerde penis başına yapışık haldedir. Bu durumun
bebeğe bir zararı yoktur, erken sünnet yapılmasını da gerektirmez. Bebeklerde, sünnet derisinin
geriye itilmesine ve smegma salgısının temizlenmesine de gerek yoktur. Phimosis denilen durumlarda
erken sünnet gerekebilir. Eğer “Peygamber sünneti” denilen sünnet derisinin eksik olduğu durum
varsa, mutlaka çocuk cerrahının görmesi gereklidir. Her şeyin normal olduğu durumlarda, sünnet;
keyfe keder bir durumdur, tercih eden yaptırır.
Bebeklerin metabolizmaları erişkinlerden çok
daha fazla olduğundan, iç ısıları daha yüksektir, kalp ve solunum sayıları daha fazladır. Bebekler,
bu sebeple evde en son üşüyecek olan canlılardır. Metabolizma, yaş ilerledikçe düştüğü için,
evdeki yaşlılar herkesden önce üşürler. Bu yaşlıların, bebeklerin de kendileri gibi
üşüdüklerini sanıp gereksiz yere fazladan giydirmeleri bu yüzdendir. Bebeğin başı terliyorsa,
gereksiz yere fazla giydiriyorsunuz demektir.
Bebekler, kucağa alinirlar. “Kucağa alışır”
ikazi yanlıştır. Bu tamamen, eskiden gelinlerin bebekle ugraşmayıp, iş yapmaları için
uydurulmuştur.