Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
PROFESYONEL BİR BABA'DAN ANNELERE
Yazı Boyutu:
Alalım, verelim...

 

Dünya ve ülkemiz uzun zamandır büyük bir ekonomik krizle cebelleşiyor. İşsizlik had safhada, tüm dünya piyasalarında ciddi bir durgunluk var. Her ülke, kendince ya da başka ülkelerle birlikte bu krize karşı önlemler aldı ve almakta. Ülkemizi yönetenler, bu kriz Türkiye’yi teğet geçti deseler de, kendileri dahil, durumun hiç de öyle olmadığını pekala biliyorlar. Kriz ülkemizi de diğer birçok ülke gibi kalbinden vurdu. Son 2 senede kapanan işyeri sayısı, biraz önce de belirttiğim, çok yüksek olan işsizlik oranı, cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar fazlalaşan karşılıksız çek tutarı, krizin ülkemizde ne denli boyutlara ulaştığının birkaç ufak göstergesi.

Global krizin ülkemizdeki tezahürü olan bu tablonun oluşmasında, ülke insanımızın hiç mi suçu yok peki? Mutlaka var. Bir ülke düşünün ki; ticaret anlayışı, borcunu geç ödeme ya da mümkünse hiç ödememe üzerine kurulsun. Bir ülke düşünün ki; ticaret yapanları, borçlarını ödeyecek güce sahip olmalarına rağmen, borçlarına sadık kalmayarak ödemeleri geciktirmeyi alışkanlık haline getirip, borçlu oldukları firmaların sonunu hazırlasın. Bir ülke düşünün ki; yine ticaret yapanları, ödeme problemleri olmadığı halde, ekonomik  krizi kullanarak, hatta suistimal ederek, borçlarını ödemesin, ticaret yaptığı firmaların ve çalışanlarının ve onların ailelerinin yaşam savaşına baltayı indirmekten hiç sıkılmasın, hiç utanmasın... Türkiye’yi vuran global krizin yanında, ülkemize ekonomik ve sosyal açıdan en fazla zarar veren, bu insanlar topluluğudur maalesef. Affınıza sığınarak söylemem gerekirse, eğer ticaret bir alışveriş, bir ödemeler zinciri ise, bu zinciri kıran ya da başka bir deyişle, bu zincirin en zayıf halkası bu densizlerdir, sözüm meclisten dışarı ya da çok içeri...

TUTUMLULUĞUMUZ NEREDE KALDI?
Tutumlu bir ülke olmadığımızı zaten biliyoruz. Tutumlu olan birçok ülke insanı ile de dalga geçmeyi görev bilmişiz kendimize. “Hesabı Alman usulü ödeyelim” diyene bir acayip bakmışız. Aslına bu  sistemi yaratan Almanlar’ın, bizim atasözümüz olan “Ayağını yorganına göre uzat” düsturunu uyguladığını farketmemişiz belki de. Elimizdekine, avucumuzdakine bakmadan harcama yapmaya bayılırız. Başkalarının yanında, eseriz, yağarız, gürleriz. Yalnız başımıza kaldığımız da, başımızı iki elimizin arasına alıp, kara kara düşünürüz. Krediyi krediyle kapatmak kaç ülkede çok popülerdir acaba? Ülke nüfusumuza yakın cep telefonumuz var, Avrupa’da kredi kartı kullanımında üçüncü ülkeyiz. Paralar paçalarımızdan akıyor, nereye harcayacağımızı şaşırıyoruz. Unutmadan, bu ülkede vergi ödemek, haram ve ayıptır(!) Yaptığınız alışverişte fiş isterseniz, size suç işlemiş gibi bakarlar bir de ters ters.

BİR SAKIZ, BİR SİMİT...
Fiş deyince aklıma geldi. Genel itibarı ile, finans dünyasından yer alan büyüklerimizin oynadığı bir reklam filmi dizisi dönüyor televizyonlarda son günlerde. Çok eleştirenler var bu reklamları. “Bir sakızla, bir simitle ekonomi mi düzelir” diyerek, hiç de yapıcı bulmadığım bir eleştiri şekli bu. Sakız ya da simidin bir sembol olduğunu anlayamıyorlarsa, yapacak bir şey yok. Benim ilgimi çeken nokta ise ayrı. Örneğin; Sayın Yaman Törüner’in bir oyuncakçıyı canlandırdığı reklamda, dükkana giren bir anne, çocuğuna bir oyuncak alıyor ve parayı verip çıkıyor. Peki, bu alışveriş karşılığında bir fiş vermesi gerekmiyor mu oyuncakçının? Öbür tarafta, Sayın Melahat Okur’un bir sokak çiçekçisini, Sayın Akın Öngör’ün de bir simitçiyi  canlandırdığı reklamlarda, kayıt dışı ekonominin en önemli ayaklarından birisi olan, seyyar satıcılığa prim tanınmıyor mu? Bu üç reklamda ürün satanlar, devlete vergilerini ödemeyen insanları da canlandırıyor ve temsil ediyorlar aynı zamanda. Galiba kanımıza işlemiş, genlerimizde var doğruyu gösterememek. Metin yazarlarının böylesine önemli bir detayı kaçırmaları, bu reklamlara onay verenlerin de bu durumu görmemeleri çok ilginç.  Müşterisine fiş veren ya da çiçeğini, simidini bir dükkanda satan esnafın suçu ne? Dedim ya, biz alışmışız yanlışa, doğru olmayana. Bana bir ülke gösterin ki, “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” denince kahkalarla gülünsün!;

TEMİZ YARINLAR İÇİN...
Bu iş, yine eğitimle ve öğretimle düzelecek. Hem evde, hem okullarda, insan hayatına saygılı olmayı, insani ve ticari ahlağın birbirinden ayrılmaz iki olgu olduğunu, nalıncı keseri gibi hep kendimize yontmamayı, birilerinin mutsuzluğunun bizim mutluluğumuz, başka birilerinin başarısızlığının bizim başarımız olamayacağını evlatlarımıza öğretmemiz gerekiyor. Bizden öncekiler ve bizler bu ülkeyi sömürdük, umursamadık. Bari evlatlarımıza temiz yarınlar bırakalım.


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.