Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
PROFESYONEL BİR BABA'DAN ANNELERE
Yazı Boyutu:
Ben senin yaşındayken...

 

Anne ve babalarınızdan kaç kere duyduğunuzu hatırlıyor musunuz, hemen sonrasında kesin bir öğüt ve telkinle karşılaşacağınız bu soru kelimelerini? Hep yaşça küçük görüldüğünüzü, sizin bazı şeyler için yetersiz olduğunuzu hissettirmiş midir bu kelimeler? Büyük ihtimalle çoğumuz “evet” diyeceğiz bu sorulara cevap olarak.


Belli bir yaşa kadar bize yöneltilen bu önermeleri ve ders verme konuşmalarını şimdi de bizler yapmaya başladık mı acaba? Buna da hep birlikte kocaman bir “evet” diyelim. Diyelim de bizim zamanımızın gerçekleri ile günümüzün gerçeklerinin de artık aynı olmadığını gözden kaçırmadan konuşalım evlatlarımızla, biraz da komik duruma düşmemek için onların karşısında.

Teknolojik açıdan baktığımız zaman benim neslim ile anne ve babamın nesli arasında çok da büyük bir fark yok. Ben çocukken başka bir şehirdeki tanıdıklarla telefonla görüşebilmek için görüşmek istediğimiz numarayı ilgilelere bildiriyor ve  ancak iki saat sonra görüşmeyi gerçekletirebiliyorduk. Ama bizden hemen sonraki gelen nesil -kendimden sadece 15 yaş gençlere de bir sonraki nesil demek ne kadar doğru olur bunu tartışmak gerek- inanılmaz bir teknoloji bombardımanı altında kaldırlar. Bugün 15-25 yaş aralığında gençlerle yaptığımız konuşmalarda cep telefonsuz bir hayatı düşünemediklerini görüyorum, duyuyorum. Biz o yaşlarda neredeyse dumanla haberleşecektik, güvercinle haberleşmek pahalı olduğu için. Şaka bir yana zaman, değerler ve öncelikler hızla değişiyor.


KİMSELER SÖYLEMEMİŞTİ…
Bizim zamanımızdaki eğitimle evlatlarımızın gördüğü eğitim arasındaki farkı konuşmaya bile gerek yok. Çok daha eğitimli, dünyayı daha iyi tanıyan ve ufku daha geniş bir nesil geliyor arkamızdan. Ancak onların önünde giden neslin ufku ve eğitim düzeyi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Bizlerden bahsediyorum...

Bakın TEMA Vakfı yıllardır “Türkiye çöl olmasın” diye kendini parçalıyor. “Ağaç dikin, ağaçlara zarar vermeyin, erozyon böyle devam ederse Türkiye çöl olacak” diye bilinçlendirmeye çalışıyor herkesi. NASA da geçen günlerde yaptığı açıklamayla “Erozyon bu şekilde devam ederse, Türkiye 2040 yılında çöl olacak” diye acı gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor. Galiba geç kaldık bazı şeyler için. Galiba değil, gerçekten öyle. Zira, geçen hafta Ankara’daydım bir iş seyahati için, başkent insanının düştüğü, daha doğrusu düşürüldüğü duruma çok üzüldüm.

Bizim zamanımızda ve sonrasında kuraklıkla mücadele konusunu sivil toplum kuruluşlarından ziyade devletin üstlenmesi gerekiyordu. Öncelikle bizlerin, bugün bizim çocuklarımızın eğitildiği gibi eğitilmesi gerekiyordu. Benim su ile ilgili tasarruf bilgilerim çok yüzeysel kalmış. “Sabunu eline almadan musluğu açma” ya da “Dişlerini fırçalarken musluğu açık bırakma” dan öteye başka da bir bilgi, öneri, öğüt aklımda kalmamış. Bütün bunları neden yapmamız gerektiğini anlatıklarını da hatırlamıyorum. Daha çok maddi tasarruf gibi geliyordu, bütün bunlar bana. Ve bana birkaç on yıl sonra su sıkıntısı çekeceğimizi hiç kimseler söylememişti. Benim neslim ve öncesine yutturulmaya çalışılan “Yeşil Türkiye” tanımlamasının da Avrupa’da ve dünyada birkaç ülke gördükten sonra kocaman bir yalan olduğunu gördüm. Türkiye, Avrupa’ya göre halihazırda bir çöldür!


VEHAMETİ GÖREBİLİYOR MUSUNUZ?
Ama Türkiye’nin tam bir su fakiri olduğunu kızım Doğa’ya henüz 1.sınıfta verilen bir ödev için internetten yaptığımız araştırma sonunda öğrendim. WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)’ nın verilerine göre;  kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı Avrupa’da 5000 m3, Afrika’da 7000m3 ve dünya ortalaması 7600 m3’ ken  bu  miktar Türkiye’de 1430 m3!!! Dün bir televizyon kanalında izledim. Haber diyor ki; “Türkiye’de 50’den fazla şehirde çöl iklimi karakteristiği mevcut.” Durumun vehametini görebiliyor musunuz?

Şimdi bugün Doğa bana; “Babacığım neden suyumuz yok, neden tasarruf yapmak zorundayız” diye sorsa, verecek cevabım yok. “Ben senin yaşındayken suyumuz çoktu, ama bilinçsizce kullandık, size de bu günleri ve kuraklığı bıraktık” demem gerekiyor. Bir öğüt yerine bir itiraf bu sefer, “Ben senin yaşındayken” ile başlayan… Kendime kızıyorum, utanıyorum. Bizleri eğitemeyenler, bugünleri göremeyenler için söyleyecek çok şeyim var, ama yutkunuyorum.

Bilinçli bir nesil geliyor, en azından benden daha bilinçli. Onlar için, evlatlarımız için geç kalmamış olmayı umarak, boynuzun her zamanki gibi kulağı geçmesini bekliyorum sevinçle, sabırsızlıkla...


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.