Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
GÜN IŞIĞI
Dr.  ÖZLEM MESTÇİOĞLU
Psikiyatri Uzmanı
Yazı Boyutu:
Çalışan anne olmak ya da olmamak…

  

Kadınların iş yaşamında giderek daha aktif rol almasıyla birlikte, ev kadınlığı, eşlik ve annelik gibi rolleriyle ilgili aksamalar, sorunlar ortaya çıkıyor. Bu roller arasında sıkışıp kalan kadın çoğunlukla hangisine ve ne şekilde öncelik vereceğini bilemeden, sıklıkla da hepsini birden en iyi şekilde ya da eski haliyle yürütmeye çalışarak yıpranıyor. Bu roller içinde özellikle de duygusal açıdan olmak üzere en yıpratıcı rol; annelik rolü.

Çalışan kadın anne olmaya karar verdiği noktadan itibaren, sıklıkla kendini kariyeriyle çocuğu arasında bir seçim yapmaya zorunlu hisseder. Bu zorunlukluk zaman zaman çevreden, aileden gelen baskılarla daha yıpratıcı ve dayatıcı bir hal almaya başlar. Kadın, kariyerine devam edip çocuk yapmaktan vazgeçerse kendini kadın gibi hissedemeyeceğini düşünürken, kariyerini bırakıp çocuk yapmaya karar verirse de; o güne kadar aldığı eğitimi, yeteneklerini, becerilerini, bilgisini boşa harcadığını hissederek kendini değersizleştirebilir. Üçüncü bir seçenek ise, kadının çocuk doğurduktan kısa süre sonra kariyerine devam etmek üzere işe geri dönmesidir. Çalışan anneler, günümüzde daha çok bu seçeneği tercih etmekte ve çocuk sayısını sınırlı tutmaya, çocuk doğurma yaşını da olabildiğince geçe çekmeye çalışmaktalar.

ÇALIŞAN ANNENİN ZORLUKLARI!
Peki, çalışan anneleri bekleyen zorluklar nedir?
Bebek dünyaya geldikten sonra, anne işe başlayacağı dönemde çeşitli kaygılar yaşamaya başlar.

“Küçücük bebeğimi bırakıp işe gidiyorum, ona annelik yapamıyorum.”
“Ona yeterli zaman ayıramıyorum.”
“Acaba annem/kayınvalidem/ bakıcı çocuğa iyi bakıyorlar mı?”
“Beni özlüyor mudur?”
“Bebeğim duygusal veya fiziksel anlamda eksiklik yaşıyor mudur? İleride bunlar bebeğimde ruhsal sorunlara yol açar mı?”
“Beni eskisi kadar sever mi?”
“Onu bırakıp gittiğim için bana kızar mı?”
“İleride beni ilgisizlikle suçlar mı?”
“Keşke daha uzun bir süre çalışmayıp, onu ben büyütseydim?”

Bebeğe kimin bakacağı, iyi bakıp bakamayacağı oldukça gerçekçi bir kaygı olmakla birlikte, zaman zaman anneler durumu abartabilirler. Bakan kişinin güvenilir, bebeği seven, onun duygusal ve fiziksel gereksinimlerini karşılayabilecek kapasitede biri olması çok önemlidir. Özellikle çocukların yaşamlarının ilk üç yılında tek kişi tarafından bakım görmesi (bu kişinin ille de anne olması gerekmiyor!) ve bakan kişiyle sağlıklı duygusal bağlar kurması çocuğun ruhsal gelişimi açısından gereklidir. İlk üç yılda bakan kişinin aynı kişi olması önemli, ancak annenin işi gereği bebeğine bakamaması halinde, seçilecek uygun kişiyle de bu sorun çözümlenebilir. Anne iş dışı zamanlarda çocuğuyla kurduğu iletişim yoluyla çocuğa gerekli olan sevgi, şefkat, sıcaklık ve güveni verebilir. Bu üç yıllık dönemde bakacak kişiyi seçmek, elbette anne ve babanın üzerine düşen önemli bir sorumluluktur.

Üç yaşından sonra ise, çocukların sosyalleşebilmeleri açısından yuvalara verilmeleri daha sağlıklı bir seçim olarak karşımız açıkıyor. Fakat, bakım sorunu bir şekilde çözülse bile, yapılan çalışmalar annelerin annelik görevlerini layıkıyla yapamadıklarına ilişkin kaygılarının çok da azalmadığını gösteriyor. Çocuklarıyla geçirdikleri zamanı yetersiz bulan anneler kendilerini suçlu hissediyor, kötü anne olduklarını düşünüyorlar. Bu suçluluk duygusu kısmen toplum tarafından yüklenilen bir duygu olmakla birlikte, çoğu zamanda kadının ta içinden gelen bir duygu olarak ortaya çıkıyor. Kadın, kadın kimliğini taşımaya başladığı günden itibaren, anneliğin kutsal ve her şeyin -hatta kendisinin bile- üstünde bir görev olduğunu öğrendiğinden; bu rolü aksattığını, layıkıyla yerine getiremediğini düşünmesi ise, suçluluk duygularını yaratan en önemli nedenlerden.

SUÇLULUK KAYNAKLI HATALI DAVRANIŞLAR!
 Suçluluğun doğurduğu yanlış davranışlar ise şöyle sıralanabilir:
• Anne eve geldikten sonra tüm zamanının çocuğuyla geçirmeye çalışabilir.
• Anne çocuğunun her istediğini yapmaya çalışabilir.
• Çocuğuyla ilgili açıkları kapatmak, suçluluğunu telafi etmek için sürekli ona bir şeyler alabilir.

Araştırmalar, çalışan annelerin çocuklarının yaşadıkları sorunların annenin çalışmasıyla ilgili değil de; annenin kaygılarıyla, endişeleriyle ve bu kaygıyı gidermeye yönelik yaptıkları hatalı davranışlarla ilgili olduğunu gösteriyor. Yine bazı araştırmalar, çalışan annelerin evde oturan annelere göre çocuklarına daha az , ancak daha kaliteli zaman ayırabildiklerini belirtiyor. Çünkü bilinçli çalışan anneler çocuklarıyla geçirecekleri zamanı daha sitemli ve daha iyi kullanabilmekteler. Ayrıca annenin çalışıyor olması, çocukların daha bağımsız, ev içinde ve kendi yaşamlarına ait konularda daha fazla sorumluluk alan, özgüvenleri daha yüksek çocuklar  olmasını da sağlayor.

Aile içi sorumlulukların değişmesinin bir sonucu olarak, babalar da hem ev işlerine hem de çocuğa ait yapılacaklara daha fazla ilgi göstermek, daha katılımcı olmak durumunda. Yaşamın pek çok alanı artık anne ve baba tarafından paylaşılıyor. Baba ile çocuk arasındaki iletişim, bu yolla daha artmakta, bu durum babaların ve özellikle de çocukların yaşamına çeşitli artılar getirmekte…

Annenin çalışıyor olmasının aile ve çocuk üzerine bir diğer olumlu katkısı ise, annenin mesleki doyum sağlamak, sosyal bir yaşam sürdürebilmek yoluyla ruhsal açıdan kendini daha iyi hissetmesi yoluyla gerçekleşir. Mesleğini seven, işinde üretken olabilen kadın kendini daha mutlu hissedebilir ve bu mutluluk aile içi iletişimi olumlu yönde etkiler, çocuğuna daha kısa ancak daha nitelikli zaman ayırabilir, çocuğunun eğitimine daha fazla kaynak ayırabilir, sosyal çevresi daha geniş olabilir.

ANNENİN ÇALIŞMASININ GETİRDİĞİ OLUMSUZLUKLAR…
Elbette ki, annenin çalışıyor olmasının olumsuz yanları da var. Ancak bunlar çocuğu dolaylı olarak etkileyen olumsuzluklar. Annenin ev ve aile yaşamındaki sorumluluklarını çalışmadan önceki kadar iyi yerine getirmek istemesi  kadının yıpranmasına, bir imkansızı denediği için sonuçta kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine, yaptıklarından ve dolayısıyla kendinden memnun olamamasına neden olabiliyor. Ayrıca, bu karmaşanın arasında aksayan eşlik rolü anne baba arasında çatışmalara yol açabiliyor ve belki de pek dikkate alınmayan, ancak önemli bir kayıp daha yaşanır; annenin kendine ayıracak zamanı neredeyse hiç kalmaz.

Daha önce de sözünü ettiğimiz çocuğa karşı suçluluğa bağlı gelişebilen hatalı davranışlar -şımartma, her istediğini yapma/alma, aşırı tahammül, tüm zamanının ona ayırma vb.- anne çocuk ilişkisini olumsuz yönde etkileyebilir. Anne giderek öfkelenir, çocuk annesinin daha da fazla ilgisini çekmek için huzursuzluğunu arttırır. Her işe yetişmeye çalışmaktan ve yapamamaktan usanan anne, zamanı daha da kötü kullanmaya başlayıp giderek işlevsizleşebilir, evdeki diğer kişiler ve özellikle de çocuk bu durumdan oldukça olumsuz olarak etkilenebilir. Sonuçta da, çocuğunu kötü görmek, onu ve eşini üzdüğünü düşünmek annenin suçluluğunu ve değersizlik duygusunu daha da arttırır.

ÇALIŞAN ANNEYE YARDIMCI OLABİLECEK ÖNERİLER!
Öyleyse, çözüm ne, diyelim ve çalışan annelere üstlendikleri rollerle ve özellikle de çocuklarıyla ilişkilerinde yardımcı olabilecek önerilere şöyle bir göz atalım.

“ Çalışan anne klasik anne değildir.” 
“ Çalışan anne olmak yetersiz anne olmakla aynı şey değildir, yeter ki çocuklara kaliteli zaman ayırılabilsin” cümlelerini hiç akıldan çıkarmayarak işe başlayabiliriz.

- Önceliklerinizi belirleyin ve yapacaklarınızı öncelik sırasına göre dizin. Eve gittiğinizde çocuğunuzla mı zaman geçireceksiniz, kendinizle ilgili yapmanız gereken bir şeyler mi var? Hangisi daha öncelikli hangisi daha ihmal edilebilir? Elbetteki, bu öncelikler günden güne değişiklik gösterebilir, esnek olup yapacaklarınızı sıralarken, zamanın sınırsız sizin de biyonik kadın olduğunuz, şeklinde bir yanılgıya düşmemeye gayret edin.

- Her şeyin, her yaptığınızın mükemmel olması gerekmiyor. Bir şeyi mükemmel yapmak pek çok irili ufaklı, haz verebilecek veya gerekli şeyi ihmal etmek anlamına gelebilir.
- Çocuğunuzla geçireceğiniz zamanı onunla birlikte programlayın ve bu programa olabildiğince sadık kalmaya çalışın. Eve girdikten sonra çocuğunuz sizi sürekli kovalayıp ilginizi çekmeye çalışırsa, hem siz sıkılırsınız hem de o gerilir. Öncesinde çocuğunuzla anlaşıp ona ayıracağınız zamanı  söylerseniz o da sizi bekleyebilir, yeter ki sözünüzde durun ve ona ayırdığınız zamanda başka şeylerle ilgilenmeyin. Birlikte geçirilen zamanın içeriğini oluştururken, çocuğunuzun hakkı sizden biraz daha fazla olmalı. Ancak siz de çok istemediğiniz bir şeyi çocuğunuzun hatırı için -en azından sürekli olarak- yapmamaya çalışın, istemediğiniz bir şeyi yaparken daha çabuk sıkılır ve öfkelenibilirsiniz; bunu hisseden çocuk da huzursuzlanır ve ikinize ayrılan zaman verimsiz geçmiş olur. Oyun zamanında çocuğunuz başka şeylerle ilgilenir, zamanını boşa geçirirse; bunun sonucunda sizinle oynayamayacağını, çünkü zamanın dolmuş olduğunu ona söylemekten kaçınmayın. Çocuğunuz zamanını iyi kullanması gerektiğini bu şekilde öğrenecektir. Zaman dolduğunda oyunun bitmesi çocuğun sizinle olan hem birleşme hem de ayrışma gereksinimlerini karşılamış olacak, annesiyle ne zaman vakit geçireceğine dair kaygıları kaybolacaktır. Ayrıca, eve girdiğiniz andan itibaren çocukla ilgilenmenin ve bu sürenin sınırsız olmasının yaratacağı başka sıkıntılar da olabilir. Çocuk annenin tamamen kendisine ait olduğunu düşünür ve tüm gereksinimlerini onun  üzerinden karşılamaya çalışır. Annesiyle arasındaki sınırı algılayamadığından sürekli sınırı tanımlamaya çalışır ve denemeler yapar. Bu durum her iki taraf için de üzücü olabilir ve çocuğun sınır çizme ve çizilen sınırlara uyma konularında sorunları olabilir. İyi ve yeterli anne olmanın, tüm zamanını çocukla geçirmek olduğu şeklindeki yanlış inancınızdan vazgeçin.

-  Annelik konusunda iyi niyetli ve yeterli olduğunuza inanın.

-  Çocuğunuzu mutlu etmek için elinizden gelen her şeyi yapsanız bile, bazen çocuğunuz mutlu olmayabilir. Bu durum onun gereksinimlerini karşılayamadığınız, yetersiz olduğunuz anlamına gelmez, çocuğunuzun kişilik yapısı, yaşadığımız tüketici toplumun mutlulukları da çabuk tüketen yanı da mutluluğun yaşanmamasında veya hızla tüketilmesinde ciddi birer etkendir. Elinizden geleni yaptığınıza ilişkin duygu ve düşüncelerinizi çocuğunuzla paylaşın ve mutlu olmanın artık büyük ölçüde kendisine bağlı olduğunu söyleyin. Mutluluk, çocuk için bile olsa, verilen değil de kazanılan, çabayla elde edilen ve kişinin kendi yarattığı bir şeydir.


-  Ters giden bir günün sonunda kendinizi suçlamayın, ertesi güne yeniden başlayın.

- Son söz olarak da, çocuğunuzun size olduğu kadar sizin de arkadaşlarınızla, sevdiklerinizle ve hatta kendinizle olmaya gereksiniminiz olduğunu hiç unutmayın, kendinizi ihmal etmeyin. Siz mutluysanız, çevrenize de bu ışığı yayabilirsiniz.


Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.