Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

ANAOKULU FARKLILIKLARIN ERKEN DÖNEMDE KEŞFİNİ SAĞLAR

Okuma yazma zorluğu çeken, harflere takla attıran, matematikte fark edilemeyen sayılarla işlemler yapan, harfler ve sayıları değişik algılayan, konsantrasyonu azalan, öğrenme kalitesi bozulan, okuma korkusu yaşayan dahiler tanıyor musunuz?


Tanıştıralım; Albert Einstein, Wolfgang Amadeus Mozart gibi dehalar!

Türkiye’de “Dahilerin Hastalığı: Disleksi” konferansını düzenleyerek bu konuya dikkat çeken, Psikolog İnci Özkoray disleksinin beynin sembolleri farklı algılaması ile oluştuğunu ve kalıtımsal olduğunu belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 15’inin disleksi ile yaşadığını vurguluyor.

Psikolog İnci Özkoray; konuşma seslerini zihinde düzenleyebilmenin,  sözcük listesini tekrarlayabilmenin, bir resim serisini adlandırmanın ilk bakışta çok basit eylemler olarak gözükebildiğini, fakat disleksi olan çocuklar için bunun zorlu bir mücadele olduğunun altını çizerek şu bilgileri verdi:
“Bu zorluklar disleksinin 3 temel belirtisini oluşturuyor ve okumayı engelliyor. Disleksi hakkında yeni bir araştırma yapan Fransız araştırmacı Franck Ramus’un yaptığı araştırmaya göre; şimdiye kadar, disleksinin farklı belirtileri arasındaki bağlantılar anlaşılamadı. Bu keşif patalojinin üç boyutunu tek bir sebep ile açıklayabilir, bu da sol işitme korteksinin fonksiyon bozukluğudur.
Yapılan araştırmada, harflerin seslere dönüşme güçlüğünü daha iyi anlayabilmek için, 23 disleksi sorunu yaşayan 44 yetişkin gruba, 10-80 Hz arasında değişen ses dinletiliyor ve bu esnada beynin çalışması kaydediliyor. Sonuç olarak; disleksi olmayanlarda ses korteksinin normal çalıştığı, disleksilerde ise sol korteksin 30 Hz civarından daha az hassasiyet gösterdiği tesbit ediliyor. Beynin sol bölgesi dil analizinde uzmanlaşır, sol korteksin bazı frekansları analiz etmekteki güçlüğü beynin kelimeyi ünitelere bölerek harfleri bir araya getirmesini engeller. Bu nedenle resimlere hızlı bir biçimde ad verememe, kısa süreli kelimelerin tekrarlarında zayıf bir hafıza ortaya çıkar.


Bu araştırmanın ışığında görüyoruz ki, okumayı öğrenmede işitsel hafıza, işitsel farklılıkları ayırt etme ve işitsel örüntüler büyük önem taşıyor. Gelecekte bu alanda en işlevsel eğitim kurumları anaokulları olacak. Çünkü, okulöncesi dönemde verilen işitsel ve görsel algılama oyunlarının, yönelme oyunlarının, resimleri mantık sırasına göre dizmenin ve adlandırmanın, sabır, sevgi, hoşgörü ve kararlılık eşliğinde disleksinin erken tanısında anahtar niteliği taşıyor. Erken çocukluk döneminde anaokuluna gönderilen çocukların disleksi gibi kendilerine özgü farklılıklarının erken dönemde ortaya çıkması ve önlem alınması söz konusu oluyor.”

 

 

 

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.