Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

AĞZINIZDAN ÇIKANI ALIYOR! HABERİNİZ OLSUN!


Şöyle bir günlük yaşamınızı gözünüzün önünden geçirin, istisnasız hepimiz çocuklarımızı yanımızda “çanta gibi” taşıyoruz. Özellikle de okul öncesi dönemde çok yoğun bir şekilde… “Eee, peki ne yapayım çocuğumu, bakacak kimse yok!” dediğinizi duyar gibiyim. Belki benim tuzumun kuru olduğunu, çocuğumu bakıcılarla büyütmüş olduğumu düşünebilirsiniz, ki çocukları işini iyi yapan bakıcılarla büyütmekte sakınca yok. İyi bakıcılar bulmuş olan, sağlıklı anneanne, babaanne ve yakın çevre destekleri olan anneler şanslı anneler, ya da şanslarını yaratabilmeyi becerebilmiş anneler kanımca…

Fakat, hayır 9,5 yaşımdaki kızımı bakıcılarla büyütmedim, çünkü ben takıntı derecesinde mesaj kaygılı bir insanım. Yani, ağızdan çıkanın çocuğumun bilinçaltına nasıl gittiğini, onun masum dünyasını nasıl etkilediğini bilmek isterim. Özellikle de ilk 6 yıl bu konuda çok çok önemli bana göre… Zaten başıma ne geldiyse, bu mesaj kaygım yüzünden geldi. İnanın, ilk 6 yıl atmaca mıydım, anne mi ben bile karıştırıyorum. “Anne Olunca Anladım” bile böyle doğdu. Anne babalar çöp bilgiden kurtulsun, doğru ve çağa uygun, yeni ve sağlıklı mesajlar alsın, istedim, çok istedim.

Lafı fazla uzatmayayım, işte çocuklarımız da doğru mesajlar, sağlıklı etkileşimlerle büyümeliler. Ben çocuğumu büyütürken en çok yardımı eşimden ve profesyonel okul öncesi kurumlardan almayı tercih ettim. Ama tabii ki, buna rağmen okul öncesi dönemde çocuklar zamanın büyük bölümünü anneleriyle geçiriyorlar. Ve biz anneler de çocuğumuzu bütün gün yanımızda çanta gibi taşıyoruz, nereye gitsek çocuğumuzu da götürüyoruz. Üstelik bununla övünüyoruz da; “Tuvalete gitsem çocuk yanımda” diyoruz.

Oysa, bu masum bebekler, bu körpe ruhlar her şeyden etkileniyor; hani eskiler “Uçan kuştan nem kapar” derler ya aynen öyle. İşte, “Bebek o daha, çocuk o daha anlamaz dediğimiz şeyler var ya… İşte o bebekler, o çocuklar her şeyi anlıyor… Sizin sinirli olduğunuzu, kocanızla kavga ettiğinizi, trafikteki itiş kakışı, şiddeti ya da huzuru, yan masada oturan ailenin gergin tavırlarını; her şeyi anlıyor ve“Hüüüüp” diye sünger misali emiyorlar. Ve işte, girdikleri ortam, girdikleri çevre bebek ve çocuklarımızın ruh ve beden sağlığını, hatta abartmıyorum bağışıklık sistemini doğrudan etkiliyor.

“Peki, ne yapacağız, bebek ve çocuklarımızla kapı dışarı çıkmayacak mıyız?” diyeceksiniz. Tabii ki çıkın, hatta çok çıkın dışarı; fakat mutlaka yavrunuzun ayına-yaşına uygunluk açısından atacağınız adımı önceden değerlendirin ve organize edin. Biliyorum, hiç kolay değil, biliyorum çok fazla enerji harcamayı ve her an tetikte olmayı gerektiriyor, fakat ne yapalım ki, bu da ebeveynliğin önemli bir parçası.

Örneğin; markete mi gideceksiniz, büyük alışverişi bebeğinizle birlikte yapmayın, acil ihtiyaçlarınızı alın ve çıkın, alışveriş merkezlerine çocuk götürmeyin, parkları bahçeleri tercih edin. Ailece bir restorana gittiğinizde yap-bozlarını, resim yapabileceği malzemeleri, sevdiği oyuncakları yanınızda taşıyın. En yakın arkadaşınızın nikahı var, bebeğinizi götürmeyin, eşinize bırakın bakacak kimse yoksa. Özellikle ilk 6 yıl sizin gibi bebekli annelerle birlikte olun, oyun grupları yaratın yeni anneler aranızda…

Duman altı, gürültülü mekanlarda, hatta cinsel içerikli ortamlarda küçücük bebekler ve çocuklar görüyorum; uykusuz sersem bir halde ortalıkta dolanıp duruyorlar. Olmaz!.. Bir de çocuk oyun alanlı restoranlar var ya, o çocuk oyun alanları genellikle dostlar alışverişte görsün diye yapılıyor ve çoğu da çocuklara uygun değil bilmenizi isterim.

Sonra arkadaşınız geldi çat kapı, kocasıyla kavga etmiş bütün hikayeyi bebeğinizin yanında anlatıyor. Olmaz!.. Ya da siz bir arkadaşınıza kaynananızla yaşadığınız kötü bir hadiseyi anlatıyorsunuz. Olmaz!.. Küçük çocuğunuzu uzun saatler boyunca sizinle birlikte kuaförde tutuyorsunuz. Olmaz!..

Bu yazıyı da ebeveynleri değil, çocukları merkez alarak yazdığımı bilmenizi isterim. Çocuklarımız 20-25 yaşına geldiğinde, “Günahıyla sevabıyla, anne baba olarak bu varlığı ben büyüttüm, elimden gelenin de en iyisini yaptım” diyebilmeliyiz. Hangi anne baba bunu söylemek istemez ki zaten, hepimiz istiyoruz, hepimi iyi niyetliyiz. Tek sorun şu ki, çocukların bizim küçük bir versiyonumuz olmadığını bilmiyoruz.

Öyleyse, “hayat bu, her şey var, o da küçücükten alışsın işte” rahatlığına lütfen girmeyelim. Evet hayat bu, ama dengeleri kurmak, çocuğunuz için belli çıtada bir düzen oluşturmak da sizin elinizde ve sorumluluğunuzda… Bu süreçte belki, kendinizle ve eşinizle olan ilişkinize, arkadaşlarınıza yeterli zaman ve enerji bile kalmayabilir. Ama yeni bir tohum, fidan oluyor, siz onun meyve veren bir ağaç olmasının en büyük desteğisiniz… Bir mucizeye imza atıyorsunuz; tüm yorgunluklara, fedakarlıklara, her şeye değmez mi?

Bir de boşanmış anne babaların özellikle ayrılmanın ilk yaşandığı süreçlerde çocuğu çanta yapması var ki, bu da ayrı bir yazı konusu aslında… Çocuk hafta içi sende, hafta sonu bende kalsın. Olmaz!.. Anne ve babayla ve tüm aile hep birlikte geçirilecek zamanlar, çocuğun ihtiyaçlarına göre, -evet belki fazlaca efor sarfedilerek- karşılanmalı! Çocuk hafta sonu özel bir nedenle annesine ihtiyaç duyuyor mesela, ama hafta sonu babada kalacak illa diye bir kural olmamalı.

Öyleyse sevgili ebeveynler, iş güç, yaşam gailesi malum, fakat ebeveyn olmayı biz seçtik! İyi ki de seçtik! Hakkını çöp bırakmaksızın vermek, çocuklarımızın yaşam temellerini sapasağlam atmak durumundayız! Hepimize kolay gelsin!


ÇOCUĞA ÇANTA GİBİ TAŞIMAK!

İstisnasız hemen hepimiz çocuklarımızı yanımızda çanta gibi taşıyoruz. Ve bu durum çocuklarımza hiç iyi gelmiyor. Çocukları gün içinde oradan oraya sürüklerken, eline abur cubur veriyoruz, eline bilgisayar oyunu veriyoruz, tv’yi açıyoruz seyretsin diye… Sonra da bizim günlük akışımıza uysun diye yanımızda çanta gibi durmak, bize uyum yapmak zorunda kalan çocuklarımız; neden obez, neden bilgisayar bağımlısı, neden mutsuz bir çocuk, neden bütün gün yanımdan ayırmadığım halde ilişkimiz iyi değil, diye kendimize soruyoruz? Yoksa sormuyor muyuz? İşte, “çocukları çanta gibi taşımak” konusunda uzmanların görüş ve önerileri… Galibe her şeyde olduğu gibi, bu konuda da anahtar kelime “dengeyi bulmak”…

 

Dr. Erdal Atabek (Çocuk, Ergen ve Aile Danışmanı-Yazar):
“ÇOCUĞUN YERİ ÇOCUĞUN YANIDIR”

“Çocukların 'çanta gibi' her yere taşınması elbette uygun değildir. Çünkü; çocuklar büyüklerin farkına bile varmadan söyledikleri sözleri, beden diliyle ifade ettiklerini öğrenmeye açık beyinleriyle sünger gibi emerler. Her şeyi alır ve kaydederler. Ancak gördükleri, duydukları şeyleri muhakeme etme gücüne henüz sahip değillerdir. Bu nedenle tanık oldukları kayıtları ilerideki yaşamlarına da 'dikkate alınması gereken değerler' olarak taşırlar.
Burada çocuğun ilerideki yaşamının biçimlenmesi söz konusu olduğu için de olay önem taşır.
Çocuğun yeri devamlı olarak büyüklerin yanı değil, çocuk yuvası, çocuk parkları ve oyun evleridir.

Annelerin çocukları kendi gelişimlerine uygun çalışmalara katmaları çok daha uygundur.”


Belgin Temur Yağlıtaş (Uzman Pedagog)
“ANNE ÇOCUĞUNU HER YERE TAŞIYOR”

“Çocuklu bir yaşama karar verildiğinde bebeğin doğumundan sonra nasıl bir yaşam düzenin olacağı ve bu düzen içinde nelere ihtiyaç duyulacağı da aşağı yukarı belli olmuş olur. Planlı bir hamilelikte anne çalışıyorsa; ne kadar süre evde bebekle kalacağı, bu süreçte ve daha sonra anneye kimin yardımcı olabileceği, daha sonra bebeğe kimin bakacağı da planlanıyor. Ancak plansız hamileliklerde bazen çok büyük sorunlar yaşanabiliyor. Bazen ekonomik problemler, bazen şanssızlıklar, bebekle anne dışında düzenli ilgilenebilecek uygun bir kişinin bulunamamasına ya da bulunsa da kesintiye uğramasına neden olabiliyor. Eğer anne baba bebeğe bakım verecek uygun birini bulamazlarsa ve defalarca bakıcı değiştirmek zorunda kalmışlarsa, bebeklik dönemini bir şekilde halledip, bebek yaklaşık 2-3 yaşına geldiğinde daha güvenli olduğunu düşünerek onu bir kreşe vermeyi tercih edebiliyorlar. Kreş sonrası saatlerde de kendi sosyal yaşantılarının tümüne bebeği dahil edebiliyorlar. Elbette bazen planlı bebeklerde de aynı şey olabiliyor. Annenin çalışmadığı durumlarda ise, genellikle çocuk 3 yaşına hatta bazen 4-5 yaşına dek anne ile kalıyor ve anne çocuğunu her yere ‘taşıyor’.
Bebeklik döneminde anne ile ilişkilerinde yeterince doyum sağlayamayan, sık bakıcı değiştiren, anneleri ile fazla bağımlı ilişkileri olan çocuklar genellikle yuvaya alışma döneminde de sorunlar yaşıyorlar. Bu süreçte hiçbir desteği olmayan anneler bazen zorunluluktan çocuklarını işyerlerine bile götürebiliyorlar. Bu hem çocuk açısından hem de anne açısından ciddi sıkıntılara neden oluyor. Oysa hamilelikten itibaren tüm bu düzenlemelerin yapılması, çocuğun her yaş dönemine uygun koşullar içinde büyütülmesi ve bu aşamada ihtiyaçlarının karşılanamayacağı ya da zarar göreceği ortamlarda bulundurulmaması son derece önemli.

BİLİNÇLİ ANNE BABA OLMAK ŞART!
Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu günümüzde artık her anne babanın çocuk gelişimi ve çocuğun yaşına uygun ihtiyaçları konusunda bilgi sahibi olması gerekir. Çocukların hemen her yaşta ‘çanta gibi taşınması’ koşulların yarattığı zorunluluklar kadar bilgi eksikliğinin de bir sonucudur. Çünkü birçok anne baba çocuklarını çocuğun yaşına uygun olmayan bir yere taşıdıklarında ya da çocuklarını tanıklık etmesinin uygun olmayacağı durumlara maruz bıraktıklarında, bunun çocuğa nasıl bir zarar vereceğini bilmeden -ya da bu gerçeği reddederek- bunu yapıyorlar. Oysa, özellikle bebeklerin erken dönemde temel ihtiyaçlarının karşılanması ve gelişimlerine uygun olmayan ortamlara ve durumlara maruz bırakılmamaları son derece önemli.

Elbette bebeklerin ve çocukların sürekli evde, kısıtlı bir çevrede ve izole bir şekilde büyütülmeleri de önerilmez. Çocuğun sosyal gelişimi, kişilik gelişimi ve hatta zeka gelişimi için bile değişik ortamlarda bulunması ve çok sayıda insanla temas etmesi önemidir. Ancak özellikle küçük bebeklerin temel ihtiyaçlarının düzenli karşılanması (yemek, uyku, temizlik), kirden, dumandan, fazla gürültüden arındırılmış bir ortamda bulundurulmaları, temiz hava ihtiyaçları unutulmamalıdır. Eğer bu koşulların sağlanamayacağı bir ortama gitme zorunluluğu doğmuşsa, bebeğin mutlaka ev gibi temiz ve güvenli bir ortamda bırakılması gerekir. Maalesef büyük şehirlerde bile birçok restoranda ya da alışveriş merkezinde bebeklere uygun bir bakım ve temizlik odası yok. Olsa bile hijyen ve diğer olanaklar açısından genellikle yetersiz. Bu durumda bebekler hiç de uygun olmayan koşullarda beslenmekte, altları değiştirilmekte, uyutulmaya ve sakinleştirilmeye çalışılmaktalar. Sonuçta da, bebek ihtiyaç duyduğu, güvenli, rahat, temiz ve huzurlu ortamı bulamamakta ve dışarı çıkmış olmak birçok bebek için keyifsiz bir aktiviteye dönüşmektedir. Bebeğin gezdirilmesi, hava aldırılması amaçlanıyorsa, mümkün olduğunca temel bakımının evde tamamlanması ve beslenme-temizlik ihtiyaçları karşılandıktan sonra ara zamanlarda yürüyüşe çıkılması uygundur. Mümkünse araç geçişinin yoğun olmadığı yerler yürüyüş için tercih edilmelidir. Restoran ve kafeleri seçerken de bebek ve çocuklar için özel düzenlenmiş bölümleri olmasına dikkat edilmelidir.

ÇOCUĞUN GİRDİĞİ ORTAM, BESLENME KADAR ÖNEMLİ
Bebek ve çocuklar için beslenmeye nasıl dikkat ediliyorsa, çocukların maruz kaldıkları ortamlara da dikkat edilmelidir. Yetişkinlerin kendi aralarındaki konuşmalar, tartışmalar çoğu zaman çocuklar için zorlayıcıdır. Bu nedenle çocuklarla yapılan sosyal aktivitelerin öncelikle çocuklara da hitap eden yönlerinin olmasına dikkat edilmelidir. Çocukların başka çocuklarla bir arada olabilecekleri ortamlar seçilmeli, yetişkinler arası özel konuşmaların çocukların yanında yapılmamasına özen gösterilmelidir.

3 yaşını doldurmuş her çocuğun mutlaka bir okul öncesi kuruma devam etmesi gerekir. Böylece çocuk, tüm gün kendi ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir ortamda zaman geçirme, öğrenme, eğlenme ve yaşıtlarıyla bir arada olma fırsatı bulur. Ancak, örneğin annesi çalışmıyor diye yuvaya gönderilmeyen çocuklar, annenin sosyal hayatında yer alan her türlü aktiviteye zorunlu olarak katılmaktadırlar. Pazar alışverişi, kuaför, ev gezmeleri, arkadaş toplantıları, doktor randevuları, banka işleri vb. gibi çocuklar için uygun olmayan birçok faaliyete çocuklar adeta sürüklenir. Bu sırada çocuğun annesiyle kaliteli zaman geçirme ihtiyacı da hiçbir şekilde karşılanamaz. Anne gün içinde çocuğuyla 1-2 saati oynayarak geçirse bile, çocuk diğer zamanlarda kendisine uygun olmayan yetişkin aktivitelerine maruz kalmaktan ötürü sıkıntı yaşamakta, bu nedenle de annesi ile ilişkisinde tam bir doyum sağlayamamaktadır. Oysa anaokuluna giden çocuklar okulda birçok ihtiyaçlarını karşıladıkları için anneleriyle geçirdikleri kısa zamanı daha keyifli yaşayabilmekteler ve çocuk da anne de bunalmadan birlikte oyun oynayabilmekte.

BOŞANMIŞ ANNE BABALAR
Çocuklar anne babaları ayrıldığında zamanın ikiye bölündüğü bir hayat yaşamaya başlarlar. Genellikle zamanın yoğun kısmını anne ile daha kısa bir bölümünü de baba ile geçirirler. Her iki ebeveyn de çocuklarıyla daha kısıtlı zaman geçirecek olmanın kaygısıyla çocuklarını kendi bulundukları her tür ortama dahil etmeye çabalarlar. İlkokul çağından itibaren çocuklar için yetişkinlerle zaman geçirmek biraz daha az sorun yaratır. Ama okul öncesi dönem çocukları için durum farklıdır. Çocukla geçirilen zamanın içeriği çok önemlidir. Süre olarak daha fazla beraber olmak adına çocuk için uygun olmadığı halde her yere taşımaktansa, işimiz olduğunda çocuğu anneanne veya babaanneye bırakıp kalan zamanda çocukla yoğun bir şekilde ilgilenip, onun ihtiyaçlarına göre zaman planlamak çok daha sağlıklı olacaktır. Çocuklar kendi keyif almadıkları ve doyum sağlamadıkları ortamlarda anne babalarına kızgınlık geliştirirler. Çünkü anne babaları kendi yanlarında olduğu halde onların istedikleri şekilde kendileri ile ilgilenmemektedir. Özellikle de 3-6 yaş arası çocuklar anne baba ile daha düzenli oyun oynamaya, kendi duygularını ifade edebilecekleri faaliyetler yapmaya ve yaşıtlarıyla bir arada olmaya ihtiyaç duyarlar. Özellikle hafta sonlarının ve tatil zamanlarının çocukların ihtiyacına göre planlanması önemlidir. Elbette özellikle çalışan ebeveynler için hafta sonları, aynı zamanda bazı kişisel ihtiyaçların karşılandığı, alışveriş ve eksik tamamlama zamanlarıdır. Ancak çocuklu yaşamda kendi ihtiyaçlarımıza ayırdığımız zaman ile çocuğumuza ayıracağımız zamanın dengesini kurmalı, çocukların bize en çok ihtiyaç duydukları dönemin çocukluk dönemi olduğunu unutmamalıyız.”


Cem Gümüş (Uzman Psikolog)
“ÇOCUKLARA TAM DİKKAT GÖSTERMELİYİZ”

“Günümüzde geleneksel rollerdeki değişimlerle birlikte özellikle meslek sahibi ebeveynler üzerinde daha büyük bir sorumluluk var. Ebeveynler bir yandan zamanının önemli bir bölümünü işine ayırmakta, diğer yandan da evin sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Bu koşturmaca içinde aynı zamanda da bilinçli ebeveyn olmayı arzulayarak, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye ve onlarla fırsat buldukları her an bir arada olmaya çalışıyorlar. Buna bir de kendi bireysel yaşamlarını ihmal etmemek adına araya sıkıştırdıkları aktiviteleri eklediğimizde, ebeveyn olmanın zorluğunun ne olduğunu daha iyi görüyoruz. Bu zorluk karşısında ‘çocukları çanta gibi taşımak’ bir taşla iki kuş vurmak gibi bir seçenek oluyor. Ancak bu seçeneği uygularken ebeveynlerin bazı konulara dikkat etmesinde fayda var.

Kendisini ait hissetmeyeceği, dışlanmış hissedebileceği ve ikinci planda kalacağı türden ortamlara giden çocuklarla, ebeveynleri genellikle yarım dikkatle ilgilenir. Bu tür durumlarda aslında çocuk kendisiyle ilgilenilmiş hissetmez. Dolayısıyla, çocuklara hiç zaman ayıramama yakınmasıyla, ebeveynlerin ilgi eksikliğini bu seçenekle telafi etmeye çalışması verimli bir yol olmaz. Eğer çocuğa diğer zamanlarda da tam dikkat verilen vakitler ayrılmıyorsa, bu durumda çocukta kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilecek duygusal yoksunluk yaşanabilir. Çocuğa gösterilen yarım dikkat, özellikle küçük yaştaki çocukların meraklı sorularına tatmin edici cevaplar verememeye de neden olur. Bu da çocuğun gelişimini köreltebilecek bir etkendir.

Çocuğun ebeveynlere yönelik ortamlara götürülmesinde diğer bir konu ise, çocuğun uygun olmayan durumlarla ve konuşmalarla karşı karşıya gelebilmesidir. Çocuk karşılaştığı şeyleri kendi zihinsel kapasitesine göre anlamlandırmaya çalışacağından, duruma göre olumsuz ve hatalı yorumlamalar içine girebilir.

Çocuk ile ebeveynleri arasındaki ilişkinin kalitesi ne kadar iyiyse yukarıda bahsedilen problemlerle karşılaşma ihtimali de o kadar azalır. Ebeveynlerin çocukları ile olan ilişkilerinde var oldukları, değerli oldukları, sevildikleri ve güvende oldukları mesajını verecek şekilde hareket etmeleri çok önemlidir. ‘Çocuğu çanta gibi taşıma’ konusunda da çocuğun gidilen ortama olabildiğince dahil edilmeye çalışılması, tamamen serbest bırakılmaması, ilgilenebileceği aktiviteler yaratılması, kendisini hiçbir şekilde ait hissetmeyeceği bir ortama gittiyse, çocukla daha sonra izlenimlerini ve yaşadıklarını konuşarak anlamlandırma sürecini uygun şekilde yapması sağlanabilir. Bunun yanında çocuğu yaşına uygun olmayan ortamlara gitme durumunda imkanlar dahilinde bir yakına ya da bakıcıya bırakmak ve normal zamanlarda çocukla kaliteli zamanlar yaratarak ‘tam dikkat’ ayıracağınız şekilde vakit geçirmek gerekir.”


Aslı Soyer (Uzman Klink Psikolog):
“DENGE SAĞLAMAK GEREK”
“Bir çocuk sahibi olmak insanın hayatını çok değiştiren, güzelleştiren aynı zamanda da kısıtlayan bir durumdur. Özellikle çocuğun hayatının ilk senelerinde, anne ve baba eskisi gibi rahat ve plansız hareket edemeyebilirler. Çünkü çocuğun erişkinlerden çok daha düzenli bir hayata ihtiyacı vardır. Bu nedenle, anne ve babanın çocuğu ebeveyn olmadan önce olduğu gibi kendi planlarına dahil etmeye çalışması, çocuğun düzenini bozabileceği gibi çocuğun yaşına uygun olmayan sohbetler, insanlar ve ortamlarla karşılamasına neden olabilir. Diğer taraftan anne babanın her türlü planlarından vazgeçip tüm hayatlarını çocuklarına göre ayarlamaları bir süre sonra tükenmişlik, mutsuzluk ve öfke yaratabilir. Bu nedenle denge sağlamak çok önemlidir. Elbette zaman zaman çocuğa uygun ortamlara çocuğu da dahil etmek, onun sosyal gelişimi açısından önemlidir. Bunun dışındaki zamanlarda anne ve baba birbirlerinden destek alıp kendilerine boş zaman yaratabilirler.”

 

 

 

 

 

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.