Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

GÜZEL ŞEYLER OLUYOR...


Uzun yıllar M.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yöneticiliğini de yapan, Ressam Hüsamettin Koçan ile 12 yıl önce tanışmış ve sadece sanatını değil, duruşunu da çok sevmiştim. Gazeteci olarak “Sanat Tır” projesinin Van ayağına destek vermiştim o zaman… Hiç resim sergisi görmeyen çocuklar, koskoca Tır’ın içinde resim sergisi geziyor, resimlerini de sergileme imkanı buluyorlardı. Müthiş heyecan vericiydi...

Koçan, Bayburt’un Baksı köyünde 8 çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğmuş. Üniversiteyi okumak için İstanbul’a gelmiş ve yıllar sonra babası ölüp de köyüne gömülünce, o da bavulu toplama zamanı geldiğini düşünerek 2001 yılında Baksı Müzesi’ni fikren doğurmuş. Müze, geçen yıl Baksı Kültür Sanat Vakfı adıyla resmi açılışını yaptı. Neredeyse, son ana kadar bir hayal, bir ütopyaydı; düşünsenize Türkiye’nin bir ucunda dağların arasında bir Müze… Üstelik Koçan, Müze binasının mimarisini de bir sanat eseri olarak tasarlamış… Meseleyi bilmeyen ve binayı uzaktan gören dağların arasına bir uzay üssü inmiş sanıyor. Proje’nin tamamı sanat! Ve Müze’de zanaatla sanat yan yana, geleneksel ile çağdaş sanat bir arada… Yöresel sanatların tekrar canlanması, yöre insanının yöresel sanatları yeniden öğrenerek üretime geçmesi de önemli amaçlardan…


768.285 RESİM ARASINDAN…

Ve, ilköğretim öğrencilerine resim sanatını sevdirmek ve Türkiye’nin gizli yeteneklerini keşfederek eğitimlerine katkı sağlamak amacıyla düzenlenen Pınar Kido Resim Yarışması’nın 30.’su geçtiğimiz günlerde Baksı Müzesi’nde gerçekleşti. 30. yılında toplam 768.285 resmin başvurduğu, “Haydi Geleceğimizi Çizelim” konulu yarışmada ben de 6 jüri üyesinden biriydim. Prof. Hüsamettin Koçan, ressam Prof. Mümtaz Sağlam, Latif Demirci (çizer), İbrahim Zahid Altay (gazeteci), Meral Erdoğan (gazeteci) ve Aziz Aydın (resim öğretmeni) ile birlikte; gelecekteki dünyamızı, hayatlarını, hayallerini, doğayı, teknolojiyi ve uzayı kendi düşünce dünyalarıyla resmeden minik ressamların eserlerinden hepimiz son derece etkilendik ve seçim yapmakta bir hayli zorlandık.

Hüsamettin Koçan, 6 yıldır ilköğretim öğrencileri arasında yapılan bu resim yarışmasına büyük destek veriyor; resimlerin seçilmesinin ardından Türkiye’nin her bölgesinden, KKTC’den ve Almanya’dan yarışmayı kazanan 3 öğrenci, yani toplam 23 öğrenci 20-24 Haziran 2011 tarihleri arasında İstanbul-Büyükada’da düzenlenen Pınar Sanat Haftası’na katılarak Koçan’dan resim eğitimi almaya hak kazanıyorlar. Üstelik, hem okulları hem de kendileri ayrıca birer netbook bilgisayarla da ödüllendiriliyor.

Doğrusu, Büyükada’da gerçekleşecek Sanat Haftası’nda bu 23 minik ressamla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Ve 30 yıldır süren Türkiye’nin en çok başvuru yapılan Pınar Kido Yarışması’nda emeği geçen herkesi kutluyorum. Özellikle de yarışmaya katılan öğrenci kardeşlerimi. Yolları açık olsun…

Böyle güzel şeylere, örnek işlere, eğitime-üretime katkı sağlayan projelere ülkemizin öyle ihtiyacı var ki… Ayrıca Pınar’ın 24 yıldır il il gezen ücretsiz çocuk tiyatrosunu da biliyorum.

İMKANSIZ YOKTUR!
“Anne Olunca Anladım” okurları iyi bilirler; ben pek marka adı telaffuz etmem. Ama bir rol model olarak, Pınar’ın duruşunu, kendisini ön plana çıkarmadan geleceğin büyüklerine uzun soluklu bir şekilde el vermesini doğrusu taktir ediyorum.

Ve Baksı Müzesi… Umarım, yarışmaya katılan öğrencilerin hepsi Hüsamettin Koçan’ın hayat ve sanattaki duruşunu örnek alırlar. Ve hayatlarını, sanatlarına ve içinde yaşadıkları topluma hizmet etmek için kullanırlar. 

Hüsamettin Koçan ülkesine, toprağına, sanatına “Baksı Kültür ve Sanat Vakfı”nı da yaşama geçirerek büyük katkılar sağlamış; üstelik “imkansız” denilen hayallerin gerçekleşebildiğini kanıtlamış harika bir örnek! Eşi Seramik sanatçısı sevgili Oya Koçan da öyle… Koçan; “Benim hayata itirazım var. Bugünkü ekonomik yapının insanları göçe sürüklemesine itirazım var. İnsanların yabancılaşması durumuyla yüz yüze gelmesi durumuna itirazım var. İnsanların kendi bulundukları coğrafyada kendi geleceklerini üretmeleri gerektiğine inanıyorum. İlk günden bugüne dek bu projede değişmeyen desteği, sanatçılardan, çocuklardan ve gurbetçilerden aldım” diyor.

İşte böyle… Her birimiz hayallerimizi gerçekleştirerek, üretime katkı sağlayarak ve biz bilinciyle yaşayarak çocuklarımıza harika örnekler olabiliriz. Ve onlar da şikayet etmek yerine çözüm üretmeyi bilen yaşamlar kurabilirler; gelecekten korkmak yerine geleceklerini bugünden güvenle yaratabilirler. Dünyamızda cenneti pekala yaşayabiliriz…

 

ÇOCUĞUNUZU SOSYAL FAALİYETLERE YÖNLENDİRİRKEN BUNLARA DİKKAT!

Önümüzdeki hafta, çocuklar için yaz tatili önerilerimi sizlerle bu sayfada paylaşacağım. Fakat, ondan önce çocukları sosyal faaliyetlere yönlendirirken, dikkat etmemiz gereken noktaları işin uzmanlarından öğrenelim istedim.


Yaz geldi, çocukların hepsi keyifli bir yaz tatilini hak etti. Kuşkusuz okul zamanlarında da çocuklar birtakım sosyal faaliyetlere katılıyorlar; ama yazın ilgileri, merakları, beklentileri, yetenekleri bakımından keşfedilecekleri ve yönlendirilecekleri faaliyetlere ihtiyaçları daha da artıyor. Malum, okullarda çocukların ilgi ve yeteneklerine göre keşfedilmeleri her zaman mümkün olmuyor. Ama çocuğunuzu tanıyorsanız, onu ilgi ve yeteneklerine göre yönlendireceğiniz sosyal uğraş; çocuğun fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimini de, okul başarısını da, özgüvenini de, meslek seçimini de olumlu yönde etkileyecektir. Her şeyden önce gününün keyifli geçmesini sağlayacaktır ki, bu bile yeter! İşte, uzmanların çocuklarımızı sosyal faaliyetlere yönlendirirken bizlere yaptığı öneri ve eleştiriler…


Filiz Yıldırım (Eğitimci):
“SOSYAL FAALİYETLER ÇOCUĞU AKADEMİK BAŞARIDAN DAHA ÇOK ETKİLER”

“Anne babaların yaptıkları en büyük hatalardan biri çocuğu daha çok kendi istedikleri alanlara yönlendirmeleri; bale, piyano, eskrim gibi... Çocuk başarılı mı, yetenekli mi, istekli mi düşünmeden yapıyorlar bunu. Elbette etkinliksiz bir eğitim hayatı düşünülemez. Etkinliği yapan eğitimcilerin de görüşleri bu noktada çok önemli. ‘Çocuk o konu için gerçekten yetenekli mi?’ Bunu iyi gözlemlemeli ve dürüst olmalılar. Özel kurumlarda gözlemlediğim öğrencilerin çoğunda gördüğüm, çocuğun o konuya yeteneği olmadığı aileye söylenmiyor ve çocuk asıl yeteneği olan alana yönlendirilmiyor. Çoğu zaman olaya parasal olarak bakılıyor.  Oysa çocuğun hangi alana yetenekli olduğunu anlamak için bazı testler ve gözlemler mevcut.

Öte yandan, çocuğun falanca kursa devam etmesi o konuyla ilgili yaptığı pratikle de çok ilgili. Çocuk gittiği piyano kursu için her gün yapması gereken 15 dakikalık tekrarı yapmıyorsa ve bundan kaçıyorsa ya da annesinin zoruyla yapıyorsa, piyano kursuna devam etmesinin bir anlamı yok. Yani etkinliğin anlamlı olması lazım. Bu da çocuğun algısı ve yetenekleri doğrultusunda belirlenmeli.

Sosyal faaliyetler çocuğu akademik başarı kadar hatta daha da fazla etkiler. Daha yeni bir öğrencim yüzmeyi bıraktı. 3 yıldır devam ediyordu. İdmanlarda gereken yükselişi yaşayamadı. Son 1 yıldır bırakmak istiyordu ama bunu babasına söyleyemiyordu. Çünkü babası yüzmede başarılı olmasını çok istiyordu. İşte burada bir sıkıntı var.

Etkinlik eğitimcilerinin çocuğun yetenekleri ile ilgili olarak dürüst ve tarafsız olması, gözlemlerini aile ile paylaşması çok önemli. Çok öğrencim var. Çocuk iki nota çalınca, müzik öğretmeni; ‘Sizin çocuğunuz çok yetenekli. Piyano çalması lazım’ diyor. Ve aile de dünya para verip bir piyano alarak çocuğunu piyano derslerine yönlendiriyor. Aile de çocuk da bu süreçte başarılı olunacağı konusunda umutlanıyor. Ancak sonuç başarısız olunca hayal kırıklığı yaşanıyor ve çocukta bu hayal kırıklığı güvensizliğe kadar gidebiliyor.

Tüm anne babalar çocukları ile ilgili olarak, ‘Çok yetenekli, çok zeki, dahi bu çocuk’ gibi cümleler duymak istiyor. Oysa popülasyondaki üstün yetenekli ve dahi sayısı belli: Yüzde 2. Ve bu durum zorlanarak normal bir çocuğa birçok umut yükleniyor ve bunun sonucunda da başarısızlık ve güvensizlik yaşanıyor.

MÜKEMMELLİK EĞİTİMİ NEDİR?
Biz yeni bir eğitim veriyoruz: Mükemmellik Eğitimi. Bu çalışmayı hem TEVİTÖL’de hem de Beşiktaş Koleji’nde sürdürüyoruz. Burada seçtiğimiz çocuklar ve aileleri ile bir araya geldik ve onlara şunu anlattık: Çocuk üstün yetenekli olduğunda bile her gün zaman ayırabilecek ve pratik yapabilecekleri bir ilgi alanı ve faaliyet seçilmeli. 10 bin saat kuralı diye bir şey var. Yani bir alanda çok başarılı olmuş kişilere bakıldığında onların seçtikleri bir alan için kurs saatleri dışında en az 10 bin saat bilinçli pratik yaptıkları gözlendi.

Sonuçta, çocuğa sorulması gereken en önemli soru şu olmalı: ‘Sen hangi etkinlik için günde 1 saat çalışmak istiyorsun?”


Ayşe Aykut (Eğitimci-Psikolog):
“ÇOCUKLAR KENDİLERİNİ İFADE ETTİKLERİ ÖLÇÜDE GELİŞİRLER”

“İnsan hayatının  her aşamasında ruh ve beden sağlığı başta olmak üzere her yönde, sanatın, sporun ve diğer sosyal etkinliklerin önemli yeri vardır. Her insanın bir yanı  sanat ve sporla ilgilidir; bunu nasıl ortaya çıkarabildiği, paylaşabildiği  ve geliştirebildiği önemlidir.

Hatırlamak istemesek de 1999 Marmara depreminin yaralarını sarmaya çalışırken, depremi yaşayanları tekrar hayatla, etrafındakiler ve kendisiyle barışması, hayatın anlamını kavraması kaygı ve acılarıyla baş edip toparlanması için sosyal hizmet uzmanları, psikologlar depremzedelerle meşguliyet terapilerine başlanmıştı. O dönem yoğun acı ve  üzüntü ile pek anlaşılmasa da gördük ki, hobisi olan, ilgi ve beceri alanında sanat ve spor olanlar acılarını, kendilerini ifade etme konusunda travmayı daha çabuk atlatmak için mücadelelerinde başarılı oldular.

Çocuklar için, onları etkileyen, zevk veren sanatsal ve sportif etkinlikler, aynı zamanda  kendini ve yeteneklerini tanıyıp keşfetmesi, yaratıcılığının gelişmesi, zihnini çalıştırması ve bedeninin çeşitli bölgelerini hareket ettirmesiyle farklı gelişim alanları üzerinde olumlu etki yapar. Çocuklar kendilerini ifade ettikleri ölçüde gelişirler. Bu nedenle sanat da spor da çocuğun kendini geliştirmesine büyük imkan tanır.

Çocukların ilgileriyle becerileri doğrultusunda okulda ve okul dışında sosyal etkinliklere katılması, uygun zamanlarda çeşitli sanat ve spor kurslarına devam etmesi, bunun yanı sıra  sinemaya, çocuk tiyatrolarına, konserlere ve çeşitli sergilere, gösterilere götürülmesi, buralarda öğrendiklerinin, yaptıklarının ailece paylaşılması, hem çocuğun hem de tüm ailenin hayatına güzellikler ve olumlu yönler kazandırır.

ÇOCUĞUN OLUMSUZ DAVRANIŞLARA YÖNELME RİSKİ AZALIR!
Müzik, resim, dans, bale, çeşitli el sanatları çocuğun ilgisini çeker. Herhangi bir sanat etkinliğiyle uğraşan çocuk, düşünmeyi, farklı çözümler üretmeyi, dikkatini bir iş üzerinde yoğunlaştırmayı, verilen direktiflere uymayı, iş birliği içinde çalışmayı öğrenir, hayal gücü, el-göz koordinasyonu ve becerileri gelişir. Enerjisini böyle faydalı uğraşlarda boşalttığı için yanlış eğilimlere, kendine ve etrafındakilere zarar verici olumsuz davranışlara yönelme olasılığı azalır.

Çocuk büyüdükçe müzikle aktif olarak ilgilenir, resim yapmayı geliştirir ve diğer faaliyetlerle uğraşmaya başlar. Bu yolla kendini, duygularını ifade etme, hayallerini canlandırma ve sıkıntılarından uzaklaşıp rahatlama imkânı bulur.

Spor ise zihinsel ve fiziksel gelişimin yanı sıra sosyal ilişkiler bakımından da olumlu etkileri olan bir faaliyettir. Özellikle çok hareketli çocukların spor etkinlikleri sayesinde sakinleştikleri, fazla enerjilerini boşalttıkları ve bundan kaynaklanan saldırgan davranışlarının azaldığı, dürtüsellikle baş edebildikleri ve kontrol davranışı geliştirebilmeleri mümkündür.

Sanat ve spor ayrıca, çocuğun kafasını meşgul eden olumsuz düşüncelerin dağıtılmasına, üzücü ve sıkıntı verici olayların etkilerinin hafifletilmesine, kendisini bir şekilde ifade edebildiği ve gösterebildiği için kendine güveninin artmasına dolayısıyla gururlanmasına, keyiflenmesine, daha mutlu olmasına yardımcı olur.

MESLEK SEÇİMİNE İMKAN TANINMIŞ OLUR!
Sanatsal ve sportif  etkinliklerle çocuğun herhangi bir alanda yetenekli olduğu fark edilirse, o alana ağırlık verilmesi ve becerilerinin geliştirilmesi, belki de onun hayatının ilerleyen yıllarında hobi veya meslek edinmesine de olanak tanır. Ayrıca sportif ve sanatsal etkinlikler, hobi ve ilgi alanlarının, hayatımızda  meslek seçiminde de önemli bir yol göstericidir. Arkadaş seçimlerinde, yaşanılan  yer ve eş seçiminde bile  ilgi alanlarının etkilerini gözlemleyebiliyoruz. Bu nedenle sportif ve sanatsal etkinlikler, hobi ve ilgi alanı deyip geçmemeli; çocuklarımızın hayatında yer alması için çaba sarf etmeli, var olan ilgi alanı ve hobilerini geliştirme ve sürdürmelerine özen göstermeliyiz. Çünkü her çocuk kendisini göstermeye ihtiyaç duyar.”

 

ÇOCUĞU SPORA, RESME YA DA MÜZİĞE YÖNLENDİRMEK İÇİN NE YAPMALI?
* Çocuğumuzu iyi tanıyalım, öğretmenlerinden aldığımız bilgileri ve gözlemlerimizi ön planda tutalım.

*Çocuk müzik resim veya spor alanında bir etkinliğe katılacaksa mutlaka onun ilgisini göz önünde bulunduralım.

* Çocuğumuz bir etkinliği seçtikten sonra ise en az 1 ay “deneme” süresi koyalım, böylece hem ebeveynler  hem çocuk etkinliğin uygun olup olmadığına birlikte karar verebiliriz.

* Eğer bir kursa gidilecek veya ders alınacaksa bunun ne kadar süreceğini, onun  programını nasıl etkileyeceğini çocukla konuşmalıyız.

* Anne baba olarak kendi yapamadıklarımızı çocuğumuzdan bekleyip beklemediğimiz konusunda kendimizden emin olalım. Yüksek ve gerçekçi olmayan beklentiler hepimiz için baş edilmesi zor süreçleri doğurabilir. Hangi etkinlik olursa olsun çok yüksek beklentiler koymayalım. Önemli olan çocuğumuzun kendi becerileri dahilinde bu etkinliklerden yararlanabilmesidir.

* Çocuğun sanat veya spor alanında katıldığı etkinliklerde onu asla diğer çocuklarla kıyaslamayalım, yapabildiği gözlemlediğimiz gelişme ve güzel şeyleri vurgulayalım. Çocukların özgüveni çevreden aldıkları geri bildirimlerle şekillenir. Olumlu geri bildirim aldıkları sürece özgüvenleri yüksek olacaktır.

* Mutlaka öğretmen, eğitici, koç, antrenör, vb. ustaların yorumlarına ve gözlemlerine dikkat edelim.

* Çocuğumuzu  çok çeşitli etkinliklerle baş başa bırakmak bir süre sonra onun sıkılmasına, yorulmasına, isteksizlik göstermesine neden olabilir. Bu da çocuğumuzun kendisini beceriksiz ve başarısız hissetmesine sebep olabilir.
* Sanat veya sporla ilgilenmek çocuğun okul başarısına da olumlu yansır. Kendini iyi ve mutlu hisseden çocuk okulla ilgili süreçlerde de ilerleme gösterip, başarılı oluyor.

* Çocuklarımız kişiliklerini oluştururken kendileri hakkında ipucu toplamaya ihtiyaç duyarlar. Sanat veya sporla ilgilenen çocuklar kendilerini daha iyi tanır böylece kişiliklerini daha sağlam olarak geliştirebilirler.

 

(Güzide Soyak (Pedagog):
“ÇOCUKLARI İLGİLERİ DOĞRULTUSUNDA DESTEKLEMELİYİZ”

“Çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin parçası haline gelen sosyal aktiviteler giderek daha önem kazanıyor. İlkokul yıllarında daha çok önemsenen bu ilgiler, artık okul öncesi dönemde de çocukların yaşamına girmiş durumda. Örneğin, sosyal iletişim kurma ve duygularını ifade etmekte desteklenen çocuklar, drama eğitimi ile olumlu gelişmeler gösteriyor. Sporun önemi ise sadece fiziksel gelişim değil, duygusal ve sosyal gelişim açısından da değer taşıyor. Grup oyunlarıyla çocuk, rekabeti, tolere etmeyi, sırasını beklemeyi, bir grubun parçası olmayı ve ortak bir hedef için mücadele etmeyi öğreniyor. Her sporun faizli bir kazancı var.

Akran ilişkilerinde sıkıntı yaşayan bir çocuğun, önce bireysel sporlarla başlayıp sonra grup oyunlarına geçmesi daha iyi olabilir. Beden gücünün artması ve vücudunu kontrol edebilme becerisi grup oyunlarında kendini daha rahat hissetmesine yardımcı olacaktır. Çocukların ilgileri dönem dönem değişebilir. Dolayısıyla bir dönem ilgi duyduğu bir etkinlik daha sonra çocuğun dikkatini çekmeyebilir. Bu durumda ısrarcı olmamak gerekir. Yaşlarına ve çevresinin etkisine göre ilgileri çocukların ilgileri değişebilir.

Düzenli spor yapan ve ilgileri doğrultusunda desteklenen çocukların sosyal becerilerinin olumlu geliştiğini gözlemliyoruz.”

 

Prof. Mümtaz Sağlam (DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanı):
“ÇOCUKLARI SANATLA, SPORLA, MÜZİKLE BULUŞTURMAK YETERLİ”

“İyi resim yapan her çocuğun yetenekli ve sanata ilgili olduğunu ileri sürmek hem yanlış, hem de çocuk gelişimi açısından sakıncalı olabilir. Öncelikle; ilköğretim düzeyindeki öğrencilere yönelik olarak sanat merkezlerinde, kurs yeri ya da dershanelerde yaygınlaşan resim dersi uygulamasını tartışmak gerekir. Gözlemlerini ve hayal dünyasını tam bir bütünleşmeyle ve kendiliğinden (spontane) bir akışla ifade eden çocukların resim yapma eyleminde ortaya koydukları performans gerçekten oldukça etkili; farklı ve ilginçtir. Ancak şu bilinmelidir ki, çocuk resmi; belirli bir yaş döneminde, özel bir duyarlıkla, sansürsüz, her türlü hiyerarşinin ve benzeri kuralların iptal edildiği özel bir kategorik alandır. Yani bu olguyu, doğrudan sanatla, yetenekle ve çocuğun geleceğiyle ilişkilendirmek her zaman yerinde olmaz. İyi eğitimcilerin; resim üretimi sürecinde, çocukla ifade tekniği ve yöntemi arasından sıyrılıp çekilmesi gerekir. Çocuğa düşüncesini, gözlemini, hayal dünyasını resimlemesi noktasında tüm enerjisini yöneltmesini sağlayacak ortamı ve malzemeyi sağlaması yeterlidir. İlerleyen yaşlarında; performansı düşmeyen, geliştirdiği görsellik sürekli ve karakteristik vurgular taşıyan, motivasyon konusunda zorlanmayan çocukların ise ‘yetenek ve ilgileri’ doğrultusunda ayrı bir gözleme, eğitime ve yönlendirmeye tabi tutulması doğru olacaktır.

PEKİ NE YAPMALI?
Öte yandan çizim yeteneği, renk duyarlığı, kompozisyon oluşturma ayrıcalığı, imge zenginliği, ayrıntılı gözlem gücü, ifadeci tavır, vb hususların ayrı ayrı, söz konusu yetenek ve ilginin göstergesi olamayacağı, bu hususların bir kısmının ilişkisel bir estetik bütünlüğü oluşturmak durumunda olduğu bilinmelidir. Ayrıca yaş dönemleri ilerledikçe, artan bilgi birikimi, gözlemlerin çocuk resminin doğasını ve naivitesini ortadan kaldırdığı, dolayısıyla bu olgunun özellikle anasınıfı ile ilköğretimin 6.-7. sınıflarıyla sınırlı kaldığı görülmektedir. Bu bakımdan özellikle 6. sınıftan itibaren bu konudaki ayrıcalığı süreklilik gösteren çocukların ayrı bir eğitime (Güzel Sanatlar Liseleri gibi) yönlendirilmeleri en doğru hareket tarzı olacaktır.

KURSLAR GERÇEKTEN YARARLI MI?
Sayıları giderek artan ve anne babaların çağdaş yaşamın ve çocuk gelişiminin bir gereği olarak başvurdukları kurumların pek çoğunun eğitim verdiğini iddia etmek ne yazık ki mümkün değil. Resmin bir duygu ve düşüncenin ifadesi olduğu basit gerçeğinin bile ayrımında olmayan eğitimcilerin ‘resmi bir model ya da tarz üzerinden hareketle kurma’ temrini yaptırdıkları apaçık ortada. Her çocuğun, dahası her bireyin olay ve olgular karşısında geliştirdikleri algılama, tepki, yorum ve düşünceler birbirinden çok farklıdır. Oysa bu kurumlarda, aynı olaylara aynı duyarlığın penceresinden yaklaşılarak aynı tepki ve yorumların verildiği hayretle görülmektedir. Yani özel öğretim yöntemlerinin kullanılması gereken bir konuda, her çocuk ısrarla aynılaştırılmakta, çekici sonuç verecek, velilerin ve izleyicinin hoşuna gidecek (ne yazık ki) ‘adam gibi’ resimler öğretilmektedir. Zaten sorun esas itibariyle burada düğümlenmektedir. Çocuklar ve ergenler; ilgileri, merakları, beklentileri, yetenekleri bakımından keşfedilecekleri ve yönlendirilecekleri bir eğitim sistemini maalesef hala beklemektedir. Bu yüzden çocukları (ve hatta gençleri) sanatla, sporla, müzikle buluşturan ortamları ve olanakları sağlamak yeterlidir.”

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.