Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

ÇOCUĞUN YANLIŞLARINI DEĞİL, DOĞRULARINI GÖRÜN!


Yeni bir eğitim-öğretim yılı başlarken, içimden “Daha önceki yıllarda yapılan yanlışları yapmayalım” diye geçiriyorum. Bunu hem anne babalar adına hem de eğtimciler adına diliyorum. Çünkü, malum eğitimdeki yarış siyasetçilerinkiyle yarışacak düzeyde... Bir farkla, bu yarışın atları çocuklarımız... Hani o kıllarına zarar gelse üzüleceğimiz, hani o hep iyiliklerini istediğimiz, hani o özgüvenli ve kendi ayakları üstünde duran bir birey olsun diye bunca çabaladığımız çocuklarımız...

 

ÇOCUKLARIMIZI ADAM YERİNE KOYUYOR MUYUZ?
Prof. Dr. Yankı Yazgan “Düşe Kalka Büyümek”adlı kitabında, “Kişiyi ayakta tutanın, hayatta anne-baba artı en az bir kişi tarafından “adam yerine konmak” olduğunu düşünüyorum” diyor. Peki, çocuklarımız kendi ayakları üzerinde dursun isterken biz onları adam yerine koyuyor, birey olmalarına, biricikliklerine gereken saygı ve özeni gösteriyor muyuz?

Yazgan; “Çocukluğumuz kendi değerimizi biçtiğimiz dönemdir” diyor. “O değeri biçerken, sadece kendi kendimize değiliz; genellikle başkalarından bize yansıyan değerleri, içselleştiriyoruz ya da biçilen değerden memnun değilsek (bu değeri düşük buluyorsak), telafi etmek için “abartıyoruz” veya değer biçenleri, sarrafları suçluyor veya reddediyoruz. Hayatımızın değer biçici sarrafları, ilk yıllarda anne babamızken, bu ekibe sonradan arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, vb. katılıyor. Biçtikleri değerler ama doğru ama yanlış bizi etkiliyor...”

ÇOCUKLARIMIZDAN BEKLENTİLERİMİZ GERÇEKÇİ Mİ?
Evet, biz annne babalar çocuklarımızdan çoğu zaman özellikle de okul yaşantılarıyla ilgili olarak, öyle büyük, öyle gerçek dışı beklentiler içinde olabiliyoruz ki, bu süreçte çoğu zaman çocuklarımız da kendilerini değersiz hissetmekten başka bir yol bulamıyorlar. Eh, eğitim sistemimiz malum, çocukların kendilerini değersiz hissetmesi için ne gerekiyorsa içinde barındırıyor; biz veliler de ateşe körükle gitmek konusunda kendimize bir türlü gem vuramıyor, sistemin dayattığı yarışın, hırslarımızın esiri olarak çocuklarımıza yükleniyor da yükleniyoruz. Sonuçta, daha 10’lu yaşlarda o ateşin içinde, olan çocuklarımıza oluyor.

Bakın etrafınıza çocuklarda depresyon, çocuklarda şişmanlık, çocuklarda hiperaktivite, çocuklarda davranış sorunları eskiye oranla çok daha yüksek oranlarda... Neden? Çocuklar kendi biricikliklerini, kendi yeteneklerini, kendi değerlerini, kendi yaratıcılıklarını ortaya koyamıyorlar da ondan. Hepsinden aynı olmasını bekliyor, çocuklarımızı birbiriyle kıyaslamaktan vazgeçmiyor, hepsinden bütün derslerde ve bütün sınavlarda başarılı olmasını istiyoruz... Sonuçta da akademik başarı çocuğun değerini belirler oluyor. “Karnen nasıl, sınavın nasıl geçti?” etrafında dönmeye mahkum edilen gelişme çağındaki körpecik hayatlar...” Karnesi kötü, sınavı başarısız geçen çocuk değersiz mi yani? Bu soruya hemen hepiniz “Hayır” diyeceksiniz! Ama cevabımız “hayır” olmasına rağmen davranışlarınmızla, beden dilimizle çocuğa kendini değersiz hissettiriyoruz işte...

Öğretmenlerimiz de, çocukların olumsuz değil, olumlu yanlarını vurgulamaya daha çok yönelseler ne iyi olacak...

Tam da bu noktada size, psikoloji tarihinde dönüm noktası olan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Adı: “Kendini doğrulayan kehanet”.

KENDİNİ DOĞRULAYAN KEHANET
Bu, Harvard Üniversitesi profesörlerinden Robert Rosenthal ve arkadaşlarının 1969 yılında yaptığı bir çalışma. Bir grup psikolog çeşitli ilkokullarda ders yılı başında sınıflarda zeka testi uygular. Bir süre sonra öğretmenlere, her sınıfta 4 öğrencinin üstün zekalı olduğunu; ancak bunu öğrencilere aktarmamaları gerektiğini söylerler. Gerçekte öğretmenlere isimleri bildirilen çocuklar üstün zekalı olmayıp isimleri kurayla saptanmış olan çocuklardır. Ve ders yılı sonunda bu çocukların başarılarının yükseldiği görülür. Bu araştırma, büyük yankılar yapmış ve Rosenthal buna “kendini doğrulayan kehanet” adını vermiş.

 Bu önemli araştırmadan çıkartılması gereken en önemli sonuç, çocuklarımıza ne söylüyorsak, öyle olma ihtimallerini arttırdığımız...

ÇOCUĞA İYİ SIFATLARLA YAKLAŞIN!
“Kendini doğrulayan kehanet” kuramını günlük yaşamda nasıl kullanacağımız konusunda Psikolog-Eğitimci Acar Baltaş şöyle bir öneride bulunuyor...

“Çocuklarımıza tembel, savruk, sarsak haylaz, dağınık, sorumsuz, yaramaz, düşüncesiz, sakar” gibi sıfatlarla yaklaştığımız taktirde, gerçekte de ‘tanımladığımız gibi’ olma ihtimallerini arttırırız. Kısacası çocuğumuza olumsuz olarak ne dersek, ‘öyle’ olmasını kolaylaştırırız.

O zaman akla hemen şöyle bir çözüm geliyor. ‘Çocuğuma iyi sıfatlarla yaklaşırsam iyi olur.’
Fakat gerçek pek de böyle değildir; çünkü çocuğumuza olumsuz bir sıfatla yaklaştığımız zaman, ortada daima bir sebep vardır. Bu sebeple çocuğumuzun kafasındaki olumsuz benlik imajını pekiştirmiş oluruz; ancak ortada bir sebep yokken olumlu benlik imajını pekiştirmek pek mümkün değildir.

Peki ne yapacağız?

Çocukların benlik algıları hayatın ilk yıllarında anne babalarından aldıkları mesajlarla, akademik hayatta da öğretmenlerinden aldıkları mesajlarla şekillenir. Bu konudaki temel ilke esas olarak çocuğu değil, davranışı övmektir.

Genel olarak eğitimde, özel olarak yeni bir davranışın kazandırılmasında temel ilke yanlışların görülmesi ve düzeltilmesi değil, ‘doğruların farkedilmesi’ olmalıdır. Bir başka ifadeyle, eğitimde esas amaç, ‘yanlışların yakalanması’ olmayıp ‘doğruların yakalanması’dır.

ÇOCUĞUNUZUN GÜÇLÜ YÖNLERİNİ DESTEKLEYİN!
Hiçbir insan her alanda iyi olamaz. Herkesin güçlü ve zayıf yönleri vardır. ‘Güçlü yön’, belirli bir konuda ya da işte, sürekli olarak kusursuza yakın performans demektir. Odaklandıklarımız ise gerçeğimiz olur. Yanlışa odaklanmak yanlışları yakalamamıza yol açar, güçlü yönleri hayata yansıtmak konusundaki güvenimizi zedeler ve performansımızı olumsuz yönde etkiler. Başarı, güçlü yönlerimizi bulmaya ve geliştirmeye bağlıdır.

“GÜÇLÜ YÖN”ÜN “KENDİNİ DOĞRULAMASINI” SAĞLAYIN!
Güçlü yönlere odaklanmak ile kendini doğrulayan kehanet yaklaşımı, ilk bakışta birbiriyle çelişiyor gibi gözükür; çünkü güçlü yönlere odaklanmak yaklaşımının temelinde yeteneğin; eğitim, azim ve kararlılıkla gerçekleşmeyeceği kabulü vardır. Daha doğrusu, çok gerekliyse, büyük emekle, sınırlı ölçüde gelişme sağlanabilir; ancak bu yönde harcanan gayretle, elde edilen sonuç çoğunlukla birbiriyle uyumlu değildir.

Oysa, kendini doğrulayan kehanet yaklaşımı, ‘insanlardan ne beklerseniz, onu alırsınız’ şeklinde özetleyebileceğimiz bir yaklaşımı temsil eder.

Çocuğunuzun ‘beceriksiz’ olduğunu düşünür ve bunu ona zaman zaman söylerseniz, o da sizi haksız çıkartmaz ve beceriksiz olur. Daha sonra siz de göğsünüzü gere gere ‘ne kadar haklı olduğunuzu’ düşünürsünüz.

İşte,  incelik de bu noktada yatar. İyi anne babalar, çocuklarının neyi iyi yapacağını anlar ve onu bu yönde teşvik eder. Daha sonra da, ‘kendini doğrulayan kehanet’ ilkesi doğrultusunda ‘haklı’ çıkar. Bu nedenle çocuklara ‘genelleyici’ bir yaklaşımla değil, ‘özelleştirici’ bir gözle bakmak gerekir.

ÇOCUĞUN ÖZSAYGISINA YATIRIM YAPIN!
Başta anne babasından olmak üzere çevresinden aldığı olumlu, tutarlı, anlaşılabilir tepkiler çocuğa kendisiyle ilgili bilgi verir. Çocuğunuz neyi yapabildiğini, neyi yapamadığını bilir, kendini tanır. Buna karşılık çeversinden çelişkili ve istikrarsız tepkiler alan çocuk, her davranışı için çevresinden onay bekler hale gelir. Onaylandığı ya da başardığı zaman özgüveni artar, onaylanmadığı ya da başaramadığı zaman ise düşer.

Özgüven, ‘Başkaları beni nasıl görüyor?’ sorusuna cevap verir; hayata karşı yapıcı ve olumlu bir bakış açısını ve kendi gücüne inanmayı gerektirir; ancak kişi, kendine olan güveni değerlendirmede bazen zorluklar yaşar; çünkü gerçekçi bir kendine güven başkalarını değerlendirmelerine dayanır ve başarı ile desteklenmeye ihtiyaç gösterir. Örneğin, bir sınava çok iyi hazırlanan bir öğrenci, beklediği iyi notu alamayabilir. Bu durumda özgüvenin sarsılması kaçınılmaz olur.

Özsaygı, ‘Ben kendimi nasıl görüyorum?’ sorusunun cevabıdır; kendini ve sınırlarını kabul etmektir. Özsaygı, bir anlamda gerçeklerle yüzleşmektir. Kişinin neyi yapabileceğini, neyi yapamayacağını, nerede iyi olduğunu, başkalarının söylemesine gerek olmadan, kendinin bilmesidir. Özgüven gibi dış değerlendirmelere açık olmadığı için başarısızlıktan zarar görmez. Özsaygı, kişinin kendisini sevmesine bağlıdır.

Çocuğunun başarısının devamlı olmasını ve onun iç huzuruna sahip olmasını hedefleyen anne babalar, onun özsaygısına yatırım yaparlar. Bubun için çocuklarının neyi iyi yapacağını anlar ve onu o yönde teşvik ederler. Bu şekilde çocuklarını geliştirir, özsaygılarını yükseltir ve içlerindeki potansiyeli performansa çevirirler; çünkü çocuklarının kendi potansiyeline hayran olmasını başarmışlardır.”

Son olarak, Psikolog-Eğitimci Doğan Cüceloğlu’nun çocuklarının başarılı olmasını isteyen ailelere verdiği üç öneriyi bilginize sunuyor ve  hepimize harika bir yeni eğitim öğretim yılı diliyorum.

ANNE BABALARA ÜÇ ÖNERİ
- Çocuğunuzun yaşamında “keşke”leri değil, “iyi ki” leri çok olsun...
- Çocuğunuz kurnaz ve açıkgöz biri olacağına, başkalarının hakkını yemeden üreten ve kazanan biri olsun.
-Çocuğunuz kendisine güvenmeyen ve kimsenin güvenmediği, bilgisi ve diploması olan ama pısırık ve şevksiz çalışan biri değil; özgüveni ve özsaygısı olan “Ben yapabilirim” duygusu güçlü, girişken ve sorumlu biri olsun.

 

ÇOCUĞUNUZUN BAŞARILI OLMASINI İSTİYORSANIZ...
- Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın.
- Çocuğunuzun sahip olduğu güçlü yönleri ortaya çıkarın; bunun için onu dinleyin ve potansiyelini ortaya çıkarmasına yardımcı olun.
- Çocuğunuzu özelleştirerek yetenekleri doğrultusunda yönlendirin.
- Enerjisini doğru kullanmasına yardım edin.
- Gerçekten sevemeyeceği birşeyi zorla yaptırmayın.
- Sahip olduğu değerlerle uyumlu bir hayat kurmasına yardımcı olun.
- Çocuğunuzun kendisi ile barışık olması için onu destekleyin.
- Eleştirmek yerine iyi olduğu yönleri bulup takdir edin.
- Başarının yolunun tutkudan geçtiğini unutmayın.
- Çocuğunuzla ilgili gerçekçi beklentiler içerisinde olun.


Kaynakça: Prof. Dr. Acar Baltaş “Üstün Başarı”, Yankı Yazgan “Düşe Kalka Büyümek”, Doğan Cüceloğlu “Başarıya Götüren Aile".



 

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.