Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:
Hülya Yıldırım

DEĞİŞEBİLİRSİNİZ...


Değişebilirsiniz...

Çok değil, 20 yıl kadar önce psikoloji biliminin önde gelenleri, bebeğin doğduğunda her şeyden habersiz, bir tür psikoz durumunda olduğunu söylerdi. Bugün ise, bebeğin ruh sağlığının daha anne karnında, hatta daha da önce anne ve babanın hayallerinde şekillendiğini biliyoruz. Anne babalığa kendimizi her yönden hazır hissettiğimizde, maddi ve manevi şartlarımız uygun olduğunda bir bebek beklemek, ya da tam tersi hiç hazırlıksız sadece hamile kalındığı için doğum yapmak, başta bebek olmak üzere bütün ailenin kaderini belirliyor. Oysa, bebeklerin sağlıksızlığı kader olmamalıÉ Bunun için de anahtar kelime yine anne! Anne isteyerek, anneliğe hazır olduğunu düşünerek ve babayı seçip, güvenerek doğuruyorsa, işte bebeğin ruh sağlığı için de olumlu temeller atılıyor. Kendimi düşünüyorum da, gerçekten de 30'umdan önce anneliği yaşasaydım, şimdi Duru'ya yaptığım annelikle uzaktan yakından alakam olamazdı. Çünkü ben, ancak 30'umdan sonra kendimi, hayatımı, çift ilişkimi, mesleki doyumumu belli bir olgunluğa taşıyabildim. Bu yaş herkes için farklı olabilir, ama uzmanlar 25-35 yaş arasını doğurmak için ideal buluyor. Hazırlıklarınızı bu yaş dilimlerine rast getirmeye bakın. Fakat, ülkemizin genelinde nasıl keyfe keder çocuk sahibi olunduğunu düşününce insanın siniri kayıyor. Ve sağlıksız kuşaklar işte böyle hazırlıksız anne - babalarca yaratılıyor. Öte yandan, anne baba olunca o minicik canlıya sınırlarını bildirmeniz, hayır demeyi becerebilmeniz, sizi zıvanadan çıkardığında inatlaşmamayı öğrenmeniz ve özgür çocuk hayalleriyle şımarık ve bağımlı bir çocuk yetiştirmemeniz ve daha birçok şeyi aynı anda halledebilmeniz gerekiyor. Şahsen ben, hayatımda bu kadar zor ve bu kadar haz verici başka bir görev tanımı bilmiyorum. Sonuçta, yeni bir hayatı var ederken, şüphesiz herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama bir çocuğun fizik ve ruh sağlığını aynı anda ve aynı derecede belli bir standarda taşımak, hiç de öyle anne babalığın içine düşülmeden bilinmiyor. Anne babalık mucizesinin layığıyla üstesinden gelebilmek için de, işte önce bizim sağlıklı ve farkında olmamız gerekiyor. Öyle ya, kendiniz sınırlarınızı çizmeyi bilmiyorsanız, karınıza, kocanıza bile hayır diyebilmekten acizseniz ve inatlaşmak ilişkilerinizin anahtar kelimesiyse, güven adlı duyguyu ailenizde öğrenememişseniz ve hala bağımlı bir yetişkinseniz, çocuğunuza bunları nasıl öğretebilirsiniz ki? Fakat, gözünüz korkmasın; artık gün geçmiyor ki, bu konularda yeni bir yayın çıkmasın. Sonra, ülkemizin doktorları gerçekten çok vefakar, siz yeter ki kimden ve nasıl yardım isteyeceğinizi bilin. Korkmayın, okuyun, araştırın, öğrenin, değişin, paylaşın ve bu dünyayı değiştirebilecek özelliklerde çocuklar yetiştirin.

Anne, bana HAYIR de

Anne-babaların en zorlandıkları konu, çocuğa sınır koymak, ona ne zaman hayır diyeceğini bilememek, karşılıklı inatlaşmak ve özgür çocuk yetiştireyim derken bağımlı çocuk yetiştirmektir çoğu zaman... Sağlıklı bireyler için neler yapmamız gerektiğini Prof. Dr. Bengi Semerci'ye sorduk...

Çocuk Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Bengi Semerci'nin 'Birlikte Büyütelim Çocuk Ruh Sağlığı 0-12 Yaş' adlı kitabı, Alfa Yayınları'ndan yeni çıktı. Bu yaşlarda çocuğu olan anne - babaların aklına gelebilecek her türlü sorunun cevabı kitapta mevcut. Bu röportajda ise, Semerci ile çocuklarımıza nasıl sınır koyarız, hayır demenin ölçüsü ve inatlaşma konularını konuştuk.

Çocuklarımızla ilişki kurarken, en çok da sınır koymak konusunda zorlanıyoruz. Neler önerirsiniz?
Hepimiz aslında hayatımız boyunca sınırlarımızı koruyarak yaşarız. Bazen o sınırları olması gerekenden dar çizdiğimizde, hareket alanımızı kaybediyoruz ve insan ilişkilerimiz bozuluyor. Ya da sınırlarımızı çok geniş çizersek, bu sefer de yaralanabiliyoruz, çünkü insanlar böylece özel hayatımıza girebiliyor. Bütün bunlar çocuklarımıza sınır çizerken de geçerli. Çocuk denilen canlı, aslında her adımında ebeveynin ona ne yapması gerektiğini söylemesini bekler. Çünkü, hiç verilmeyen bir şey kadar çocuğa sınırsız verilen şey de olumsuzluk yaratır. Bunu gözden kaçırıyoruz.

Bir örnek verebilir misiniz?
Lokanta, sinema, alışveriş merkezi gibi kalabalık yerlerde bazen zıvanadan çıkmış bir çocuk görürsünüz. Ağlamaktan perişan olmuş, ne istediği belli olmayan, ne verseniz susmayan bir çocukÉ Ve onu susturmaya çalışırken çevreden utanan, ne yapacağını bilemeyen bir anne - baba görürsünüz. Çocuğun yanına hiç tereddütsüz gidin ve çok sakin bir sesle, 'Tamam bitti, artık susuyorsun ve düzgün duruyorsun' deyin. Yüzde 99 çocuk susar ve sakinleşir. Çocuğun susamayışının tek nedeni, bir yetişkin tarafından durdurulmak istemesidir, çünkü çocuk kendisini durduramamaktadır. Anne - baba çocuğa sınır koyamadığında çocuğun kaygısı daha da artar, kaygısı arttıkça da daha çok feryat eder. Çocuğun istediği kendisine sınır koyulmasıdır. Bu nedenle, her dakika sınırları zorlar ve 'Ben nereye kadar gidebilirim?' diye sorar. Bizim de yetişkinler olarak, uygun yere uygun zamanda o sınırı koymamız gerekir.

Çocuğa ne zaman hayır demeliyiz?
Hayır yerine başka kelimeler de kullanabilirsiniz. Önemli olan hayırın hayır olduğunu çocuğa anlatmaktır. Her şeye hayır dersek, çocuk da neyin hayır denebilecek kadar önemli, neyin belki de olabilecek kadar daha az önemli olduğunu algılayamaz. Sonuçta da çocuk, 'Nasıl olsa her şeye hayır, diyorlar, ben her şeye evet diyeyim ki, denge sağlansın, kim kazanırsa' diye düşünür. Ve mesele bir savaşa dönüşür, ilk geri adım atan da bu savaşı kaybeder. Bakıyorum, çocuklar misafirliklerde gayet umursamaz bir şekilde çayları örtülere döküyorlar, her yeri karıştırıyorlar ve anneler hiçbir şey yapmıyor. Bu davranışlarına gerekçe olarak da, 'Biz özgür çocuk yetiştiriyoruz' diyorlar. Oysa, bu çocuklara özgür çocuk denmez, bu çocuklara şımarık, sınır bilmeyen çocuk denir. Sonra, bu yaşlardaki basit gibi görünen sınır bilmezlik, hayatın ileri devrelerinde de devam ediyor. Aynı çocuk 16 yaşında kapıyı çarpıp, 'Bu benim hayatım, sen karışamazsın, sabah 5'te de gelirim, uyuşturucu da kullanırım, istediğimle de arkadaşlık ederim' diyebiliyor. Bu nedenle ilk günden itibaren, çok boğmadan ama ipini de tamamen bırakmadan çocuklara sınır koymak gerekiyor.

ESNEKLİK PAYI BIRAKIN

Kime sorsanız, 'Çocuğum çok inatçı' diyor. Gerçekten inatçılar mı?
İnatlaşma bir güç savaşı değildir. Hiçbir anne baba sadece kendi dediği yapılsın diye çocukla inatlaşarak, kendisinin daha güçlü olduğunu gösteremez. Genellikle 2 ila 3 yaş arası çocuğun inatlaşma dönemidir. Çocuk o yaşta yeni yeni ayaklanmaya ve derdini anlatmaya başlar, her şeyi tanımak ister, aile de ona sınır koyar. Sınır koymayı çok net yapamadığımız zaman da inatlaşma başlar. Oysa, her şeye hayır demek yerine, 'Bunu elleyebilirsin ama bunu elleyemezsin' şeklinde yaklaşırsak, inatlaşmadan kurtulabiliriz. O nedenle inatlaşmanın büyük oranda bizimle ilgili olduğunu unutmadan, anne - baba olarak esneklik paylarını kendi yararımıza kullanmamız gerekiyor.

Esneklik payı koymayarak inatlaşan biz anneleriz o halde?
Anneler, birçok şeyi çocuk için en iyi şekilde organize etmeye çalışıyor. Bu organizasyonları yaparken de kafasında; 'Yemek şu saatte yenecek, şu kadar yiyecek, bu ellenmeyecek' gibi kavramlar oluyor. Ve bebek, annenin koyduğu kuralların biraz tersi bir şey yaptığında anne bunu inatçılık olarak algılıyor. Aslında inat eden anne oluyor. Özellikle bunu yemek konusunda çok görüyoruz. Karnı doymayan çocuk yok, ama ben gözü doyan anne görmedim. Önce yenecek deniyor, olmadı oyun, ardından baskı, ardından duygu sömürüsü yapılıyor yemek konusunda çocuklaraÉ Oysa, sağlıklı ve aç bir çocuk önüne konan yemeği zaten yer. Ama biz ille istediklerimiz harfi harfine olsun diye çocukla inatlaşıyoruz. Oysa, kuralları gerçeklere uygun koymak gerekiyor. Örneğin, çocuklar misafir geldiğinde evde hiç yapmadıkları şeyleri yaparlar. Çünkü anne - babanın kızamayacağını düşünürler. Ama, kural doğru bir kuralsa bozulabilir de olmamalıdır.

Şımarık ve bağımlı çocuklar yaratmayın
Bağlılık yaşamak yerine bağımlılıklar yaşıyoruz ilişkilerimizde. İkisi çok farklı kavramlar. Tabii ki, çocuklar ailelerine bağlı olacaklar, onları özleyecekler, arayacaklar, paylaşacaklarÉ Fakat bağımlı olmak, bütün varlığını anne babaya adamak, onlarsız hiçbir şey yapamamak, karar verememek, hatta onlarsız birtakım ortamlara girememek söz konusuÉ Çocuklar ilk 3 yıl doğal olarak bağımlıdırlar. 3 yaşından itibaren çocuk sosyalleşmeye, dolayısıyla da bağımsızlaşmaya başlar. İşte, anne babanın da bunu kabul ederek yavaş yavaş sınırları genişletmesi gerekiyor. Genişletmediği, anne - baba çok telaşlı olduğu zaman, bu sefer çocuk kopamıyor. Örneğin; kreşe gitmesi gerek gidemiyor, kendi başına yemek yiyemiyor, yalnız oynayamıyor. Oysa, bu durum çocuğun sonraki dönemlerinde ciddi problemler yaratabilir. O nedenle dengeyi çok iyi ayarlamak gerekiyor. Örneğin; 3 yaşındaki çocuğa eve kimin gelip gelmeyeceği sorulmaz, 3 yaşındaki çocuğun tatil yeri seçiminde hakkı olması gibi bir kavram yoktur, televizyonun kumandasına çocuk karar veremez, uyku saatine o karar veremez. Dolayısıyla, çocuk adına biz karar vermek zorundayız. Ama 3 yaşındaki çocuğa çikolata alırken, elimize iki seçenek alarak 'Hangisini istiyorsun? diye sorabiliriz. Fakat, 'Çikolata yemen zararlı ama buna sen karar vereceksin' diyemeyiz.


ANNEYİ KAYIRAN KÖŞE

Annelik serüveni zor ve yalnızdır aslında...
Evet, değişmek gerçekten de eğer istiyorsak ve iyi niyetliysek mümkün. Değişim için de önce biz kadınların ön ayak olması şart galiba. Annelerimizden, anneannelerimizden farklı bakış açılarıyla çocuklar büyüterek işe başlamamız şart. Halk eğitim merkezleri, ücretsiz seminerler ve kurslar, bu konularda çıkan yayınlar, yapılan programlar bile (www.radyopink.com'dan programımı takip etmenizi öneririm) değişim tohumları için yeterli. Öte yandan, biz de insanız ve anneler de hata yapabilir. Değişirken, çocuğunuz için iyi olanı isterken, çabalayıp didinirken, zaman zaman soluklanmayı da sakın ha ihmal etmeyin. Çünkü annelik, kalabalıklar içinde öylesine yalnız ve uzun soluklu bir serüven ki aslında. Hatalarımızı affetmek, çocuklarımıza yeri geldiğinde hatalarımızı itiraf edebilmek, iyi niyetimizi ve koşulsuz sevgimizi her daim gösterebilmek kolay olmuyor.

DİĞER YAZILAR
- HER ÇOCUK YALANSIZ BÜYÜMEYİ HAK EDER!
- ANNE DUYGUDUR!..
- HAYIR DEMEYİ BİLİYOR MUSUNUZ?
- KEK YAPAR GİBİ ÇOCUK YAPAMAZSIN!
- MAHREMİYETE SAYGI!
- ÇOCUKLAR ÖLMESİN!
- ÇOCUĞUNUZDAN VAZGEÇMEYİN!
- ANNE BABAYI PAYLAŞMAK!
- SÜT DİŞİ, DEYİP GEÇMEYİN!
- Sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'n değil... HER GÜNÜN KUTLU OLSUN KADIN!..
Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.