Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

KISKANÇ BİR AŞIK MISINIZ, YOKSA KISKANÇ BİR GARDİYAN MI? (1)

KISKANÇ BİR AŞIK MISINIZ,  YOKSA KISKANÇ BİR GARDİYAN MI? (1)

Kıskançlık deyince aklınıza ne geliyor? Sanırım, çoğumuz önce ve derhal kadın-erkek kıskançlığından dem vururuz... Öyle ya sevgilisini, eşini, moda deyimle partnerini kıskanmayan var mı?..


Valla, eğer sizin partneriniz, “Ben kesinlikle kıskanmam”cılardansa derhal uzaklaşın, ya da onu şöyle bir sarsın, çimdikleyin de silkinip kendine gelsin... Narsistliğin lüzumu yok...

İnsan, değil aşkını, kedisini bile kıskanır (kedisi de onu kıskanır); konu her ne olursa olsun yaşam kıskançlık ve rekabet üstüne kurulmuştur... Üçüncü kişinin (kişilerin) gölgesi olmasa, aşk hiç aşk olur muydu?.. “O benim”demeye bile gerek kalmazdı ki o zaman, düşünmesi bile pek fena...


Şimdi bana, “Kıskanç sen de” diyorsunuz, biliyorum. Evet, kıskancım!.. Var mı başka bir diyeceğiniz?.. Üstelik, her insanın da kıskançlık yaşadığını iddia ediyorum. Çünkü kıskançlık insani bir duygu. Freud bile, “Sevdiğim zaman, sevgi dışında her şeyi dışlarım, kıskanç olmak kurala uygundur, kıskançlığı yadsımak (kusursuz olmak) yasayı çiğnemektir” itirafında bulunmuş...

Anlayacağınız, benim gibi kıskançlığını önce kendisine, sonra herkese itiraf ve ilan edenlerden partnerine bile –fazla- zarar gelmez (üç-beş sıyrıkla atlatır). Ama ya, “Yok canım, ne kıskançlığı, zaten benimki kafasını çevirip kimseye bakmaz” diyenler?.. İşte, onlardan korkacaksınız. “Hele bir kafanı çevir, bak ne oluyor”cudur onlar, kafanı çevirip baksan başına geleceği bilirsin...


Valla, çevremde çok var... Eskiden daha çok erkeklerin kıskançlık krizlerine girdiğini sanırdım, fakat şimdi görüyorum ki, kadınlar da bu konuda saatli bomba gibiler...

Örneğin; kırk yılın başı, adam arkadaşlarıyla buluşup iki bira içmeye gidecek olsa, ya “Ben de geliyorum” yapıyorlar, ya da on dakikada bir cep telefonundan arayıp, ayrıntılı hesap soruyorlar... Sonra, evlenip adamı bulunduğu çevreden uzaklaştıranlar mı istersiniz (eee tabii tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır), sağa baktın suç sola baktın sobe diyenler mi?.. Ayrıca, bırakın adamın eski sevgililerine rastladığı yerde merhaba diyebilme özgürlüğünü, eğer karşı cinsse çocukluk arkadaşıyla bile görüşmesini istemeyenler, ayıptır söylemesi izin vermeyenler var...

Adamlar da bir garip, yarısı kıskançlık bahanesiyle, eşlerine hayatı zindan ediyor (artık neyin intikamını alıyorlarsa), öbür yarısı da kıskanılma bahanesiyle hayatın kendilerine zindan edilmesine izin veriyorlar (artık neyin bedelini ödüyorlarsa)...

Sonuç ise, sen sağ ben selamet olamıyor tabii, çiftlerden biri mutsuzluk yaşıyorsa, iki kişi birden mutsuzluktan nasibini alıyor, o ilişki de artık sürekli mutsuzluk üretmeye başlıyor... Anlayacağınız, “Alışmış kudurmuştan beterdir” sözü mutsuzluk kavramı için de geçerliliğini koruyor. Eğer, siz mutsuz olmaya alışıksanız mutsuzluk yaşamadan duramıyorsunuz, hatta bünyeniz mutlu olmayı bir türlü hazmedemiyor... (Bu konuyu bir başka yazıda ayrıntılarıyla tartışabiliriz.)     


Üstelik, kıskançlık hastası bu tipler, kendileri ve partnerleri yetmiyormuş gibi çevrelerini de kompleksli tavırlarıyla diken üstünde tutuyorlar... Şahsen ben, kıskançlık duygusunu önce kendi içinde, sonra da ilişkisinin içinde halledememiş insanlardan çok sıkıldım... Hayır, böyle çiftlerle, (yani çiftlerden birinin ya da her ikisinin birden kıskanç olduğu durumlarda) arkadaşlığınızı bile sürdürmeniz mümkün olamıyor. Sizin de bir sevdiğinizin olması, hatta evli barklı olmanız bile kıskançlık takıntılıları bağlamıyor, yatıştırmıyor...


Gerçekten abartmıyorum... Yedi sene kadar önceydi,  çocukluk arkadaşımın düğününe gittim, zavallı arkadaşım da birara beni dansa kaldırma gafletinde bulundu, o gün bugündür adamın yüzünü gördüğüm yok, onca yıllık arkadaşlık askıda!.. Oysa, kendisini kardeşim gibi severim, zaten beraber büyümüşüz falan... Arkadaşlığımız bir yana , onun hayatı ne durumda, artık siz tahmin edin...

Sonra, bu kez üniversiteden bir başka erkek arkadaşımla aynı iş yerinde çalışıyoruz, nişanlısı da bizim şirkette çalışıyor... Kız bir gün bizi cafede çay içerken görmüş, “Vay sen benimle nişanlı olduğun halde neden hala kız arkadaşlarınla görüşüyorsun” diye kızılca kıyamet kopmasın mı?.. Hiçbir şey anlamadım, adam benim on yıllık arkadaşım, hayır ayarlamak istesem, onca yıl bir kolayını bulurdum herhalde...

Allahtan evlenmediler de (ayrılmaları benim yüzümden değildi) hala arkadaşız, hala görüşüyoruz...

Bu arada en yakın kız arkadaşım evlendi, kocası kızkıza buluşmamızı bile hoş karşılamadı, hep dörtlü görüşür olduk... Bu konu aralarında doğru dürüst konuşulup tartışılmadı bile, sanki doğalı buymuş, insanların yanında eşleri olmadan nefes bile almamalarıymış gibi...


Size böyle onlarca örnek verebilirim... Düşünebiliyor musunuz, insanlar sevgili ediniyor ya da evleniyor ve eşleri (özellikle de evlilik akdi söz konusuysa) karşı cinsle arkadaşlıklarını sınırlandırmasını hatta yok saymasını istiyor... Bu gibi durumları ben sadece kıskançlık manyaklığı değil, bir medeniyetsizlik göstergesi olarak da algılıyorum... Hatta insanlık dışı bir tutum...


Şimdi diyeceksiniz ki, senin de bir dediğin, diğer dediğini tutmuyor, kıskançlık taraftarı mısın yoksa kıskançlık karşıtı mı?..

Bakınız anlatayım... Ben partnerimi çok kıskanıyorum!.. Hatta, ilk birlikte olduğumuz zamanlarda (güven ilişkisinin tam oluşmadığı zamanlar) herhangi bir nedenle kavga etsek, derhal rüyamda onu bir başkasıyla görürdüm. Bilinççaltı korkunç değil mi?.. Yani, “Sen bana kötü davrandın, beni reddetttin, beni sevmiyorsun, öyleyse başka birini tercih edebilirsin...”
İşte, rüyalar yani bilinçaltı yalan söylemez... Karşınızdakini ne kadar severseniz sevin, o da sizi ne kadar severse sevsin, herkesin her gün bir başkasını seçme özgürlüğü var... (Zaten sevgi tek başına hiçbir şeye yetmez, hele bir ilişkiye asla!) Bunu kabul edin ya da etmeyin, yaşam böyle... O yüzden, kıskançlıktan çatlasak da patlasak da, eğer adamın ya da kadının gideceği varsa gider... Siz ise kıskançlık krizlerinizle ancak gitmesini kolaylaştırırsınız... O kadar...


Eee, peki ne yapacaksınız?..
Kıskançlık duygusunu allayıp pullayıp öyle sunacaksınız sevdiğinize... Kıskançlık duygunuz onun ve ilişkinizin özgürlüğünü kısıtlamasına neden olmayacak, tam tersi öyle güzel kıskanacaksınız ki, özgür iradesiyle her gün yeniden sizi seçecek kendisine...

İşte, kıskançlık bu, öyle bir çırpıda ne yaşanabiliyor, ne anlatılabiliyor, ne de halledilebiliyor (problem haline geldiğinde)...

En iyisi mi, kıskançlığın nasıl dengede tutulacağını gelecek yazıda anlatayım... Bu zaman zarfında, siz de önce taraf olun bakalım, sadece kıskanç bir aşık mısınız, yoksa kıskanç bir gardiyan mı?..


HÜLYA YILDIRIM
hulya@anneoluncaanladim.com

BU KONUYLA İLİŞKİLİ DİĞER KONULAR
CİNSELLİK & İLİŞKİ BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.