Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Türkiye'nin en iyi ebeveyn sitesi
Yazı Boyutu:

OKUL MESELESİNE DERİN BAKIŞ!

SINAV ÇOCUĞU DEĞİL, ÇOCUK SINAVI YÖNETEBİLMELİ!

SINAV ÇOCUĞU DEĞİL, ÇOCUK SINAVI YÖNETEBİLMELİ!

Totus Eğitim Merkezi’nin kurucusu Filiz Yıldırım ile öğrencileriyle çalışırken kullandığı yöntemleri ve çocukların sınavlarla nasıl daha kolay başa çıkabileceğiin ip uçlarını da öğrenmeden edemedik... İşte, eğitim sistemimiz daha sağlıklı bir hale gelene kadar biz ailelerin ve çocuklarımızın dikat etmesi gereken püf noktalar...


- Çoklu zeka, NLP, Transformal Nefes Eğitimi, EFT ve Transandantal Meditasyon eğitimleri aldınız ve bunları bir karma haline getirerek verdiğiniz eğitime dahil ettiniz. Tüm bu eğitimlerin çocuklara ne gibi faydaları olduğunu anlatır mısınız?
Bütün bu teknikler insandaki farkındalığı ortaya çıkaran teknikler. Örneğin; çocuklar sabretmeyi bilmiyor. Çağın koşullarından dolayı bu böyle. Çünkü her şey hıza dayanıyor. Hız çağındayız. Hız iyi birşey bu çağda. Ayak uydurmak önemli. Ama çocuk bu arada kendini kaybediyor. “Ben ne yemekten hoşlanırım, neyi severim, hangi durumda rahatlarım?” bunları bilmiyor. Yani çocuk, o hızın içinde kendisinden uzaklaşıyor. Bütün bu saydığımız teknikler çocuğun farkındalığını arttırıyor. Birazcık yavaşlıyor, duruyor. Pratik anlamda da şöyle faydalar sağlıyor: çözüme ulaşmak için yeni yollar denemek, başarısızlıkla başedebilmek yani başarısızlığı kişisel almadan yeni yollar denemek. Başka bir faydası sınavlardaki kaygıyı azaltmak: SBS, ÖSS gibi sınavlar biz yetişkinlerin bile başedemeyeceği duygu durumları yaratıyor. Çocuk özel bir çalışma yapmadıysa, bu sınavlara savunmasız giriyor. Nefesi hızlanıyor, kalbi çarpıyor, elleri terliyor, en sakin çocukta bile bir fark oluşuyor. Bu tekniklerle çocuğun o sınav sürecini yönetmesini sağlıyoruz. Öbür türlü sınav onu yönetiyor. Diyor ki; “Bir soruya takıldım, moralim bozuldu, bıraktım! Sonra öbürüne geçtim...” Dağılıyor yani... Bazı ufak teknikler (imajinasyon, nefes teknikleri) uygulamak, çocuğun bozguna uğradığı noktada tekrar ayağa kalkmasını sağlıyor.

OLUMSUZ DUYGUYU DÖNÜŞTÜRMEK...
Örneğin; 2 saatlik bir sınavda birinci saatin sonunda soru çözme hızı ve  beynin algılaması düşüyor. Otuz saniyelik bir nefes tekniği ile sanki sınava yeni başlıyormuş gibi hissediyor. Beyin yine aynı hızıyla çalışmaya başlıyor. Ayrıca yaptığımız, “sağ beyin sol beyin çalışmaları” ile çocuk kendisini tanıyor.

Duygular bir sonuçtur. Örneğin, heyecanlanmak bir sonuçtur. Çocuk artık “Heyecanlandım” demek yerine, “Şu an böyle hissediyorum, çünkü böyle böyle oldu, kalbim hızlandı. Şimdi sakinleşirsem bu geçecek” diyor. Olumsuz duygu durumuyla özdeşleşmek yerine onu
dönüştürmeyi öğreniyor. Transforme etmek, yani dönüştürmek. “Transformal Nefes” de tam da bu işe yarıyor. Aslında çocuk tüm bu tekniklerle hayatını yönetmeyi öğreniyor.

- Bu eğitim modelini özellikle SBS’ye neden uyarladınız?
Çocuklar için çok önemli bu sınavlar. Yetişkin gözüyle baktığınızda belki çok da dert değil dediklerimiz, ama çocuk için onun rüyalarına giren, bütün kimliğini belirleyen sınavlar bunlar. Bu nedenle burada çocukların anahtarlara ve araçlara ihtiyaçları var. Araçsız sınava soktuğunuzda, sınav stresi gibi olumsuz duygu ve düşüncelere maruz kalıyor çocuk. 

SINAV SÜRECİNİ YÖNETMEK, HAYATI YÖNETMEK ASLINDA
- Totus Eğitimi’ni sınav dışında çocuğun öğrenme sürecinin her yerinde kullanabileceği bir model olarak görüyor musunuz?

Evet. Amaç tam olarak bu aslında. SBS sadece bir sonuç bizim için. Aslında SBS süreci bizim için iyi bir oyun alanı. Sınav sürecini yönetmek aslında hayatı yönetmek. Matematik sorusu ile savaşmayıp, ona çözüm üreten bir çocuk aslında bunu öğreniyor. Yani matematik sorusu sadece bir araç. 35 yaşına 40 yaşına geldiğinde etrafını suçlamak yerine çözüm üretebilen, yaratıcı ve esnek insanlar yetiştirmek… Aslında eğitimin amacı budur. Evet, SBS sonuçları önemli, ama asıl önemli olan hayatını yönetebilen, kendisinin farkında, başarısızlıkları kişisel almayıp, sorunlara çözümler üretebilen, kendi sınırlarını zorlayan, yeni çözümler peşinde koşan insanlar…

- Üstün yetenekli öğrencilere eğitim veren TEVİTÖL’de de eğitimler vermeye devam ediyorsunuz. Üstün yetenekli çocuklar için fazlaca merkez ve okul yok. Sizce, eğitim sistemimiz bu çocukların kendilerini göstermelerine olanak tanıyor mu?
Üstün yetenekli çocuklar için birkaç tane okul var. Peki, diğerleri nereye gidiyor? Diğer okullarda ön plana çıkıyorlar. İyi puanlar alıyorlar ve Türkiye’deki iyi okullara gidiyorlar. Ama bu okullarda bildiğimiz klasik eğitim yapılıyor. Bu onları doyurmuyor. Kendi hobileri ve kendi alanları ile varolmaya çalışıyorlar. Ama tabii ki bilinç ve bilinçaltını uyuma sokacak bir eğitimin içinde yer alsalar, çok daha iyi yerlere gelebilecek çocuklar bunlar. Burada “iyi yerlere” gelmeyi  iyi mevkiler anlamında söylemiyorum tabii ki...

- “Totus Eğitim” yani bütünsel eğitim yaklaşımı bilginin kalıcılığını nasıl sağlıyor?
Bunun bir sürü ayağı var. Birinci ayağı “çoklu zeka yöntemi.” Yani çocuğun bir bilgiyi hem görsel, hem işitsel, hem de vücudunu kullanarak öğrenmesi. İkincisi sağ ve sol beyni birlikte aktive etmek. Klasik eğitim sistemi sol beyine yönelik bir eğitimdir. Mantıklıdır, listeler, kategorize eder, neden sonuç ilişkisi kurar, ciddidir ve rasyoneldir. Sağ beyin ise bizim yaratıcı, artistik, renklerle-şekillerle düşünen, yaratıcı tarafımızdır. Klasik eğitim bunu pek önemsemiyor. Dolayısı ile bilgiler ezberleniyor, kategorize ediliyor ve sonunda unutuluyor. Sağ beyin ise deneyimliyor ve hissediyor. Ders içinde sağ ve sol beyni birlikte aktive eden çalışmalar yapılıyor. Örneğin; matematik dersinde üslü sayılar anlatılırken çocukların gözleri kapatılarak bir metafor hikaye ile anlatılabiliyor. Ve çocuk hissettiği ve deneyimlediği şeyi unutmuyor. Üçüncü olarak “hafıza teknikleri” kullanıyoruz. Çok kısa sürede binlerce kelimeyi hafızanıza alabileceğiniz teknikler var. Bu teknikleri öğretiyoruz. Zihin haritaları kullanıyoruz. Program ve konu izin verdiği ölçüde işin içinde oyun da var. Dolayısı ile çocuk, ders bitip de sınıftan çıktığında farkında olmadan öğrenmenin devam ettiğini görüyor.

- SBS Hazırlık Programı dışında Koçluk Programı, Matematik Programı, Hızlı Okuma ve Dikkati Odaklama Programı ve “Sınav Kazandıran Aile Semineri” gibi çalışmalarınız da var. Bu programlardan biraz bahseder misiniz?
SBS HAZIRLIK: Eylül’de başlayıp Haziran’da SBS ile biten bir yıllık bir süreç. Bir dersane eğitimi bu. 5 kişilik sınıflarda yapıyoruz. Sınıflara yerleştirirken öğrenme stili testi sonuçlarına göre benzer algısı olan çocukları aynı sınıfa yerleştiriyoruz. Öğretmen de sınıfa girdiğinde -eğer orası görsel ve kinestetik algısı yüksek bir sınıfsa- dersi ona göre işliyor. Biraz önce sözünü ettiğimiz çoklu zeka, sağ beyin sol beyin gibi farklı tekniklerle klasik dershane sisteminden farklı ve ona ALTERnatif bir sistem. Çocuk toplam olarak haftada 8 saat burada oluyor. Ve bunun dışında buraya gelmeye ihtiyaç duymuyor. Diğer dershaneler şöyle yapıyorlar: “Biz daha fazla eğitim veriyoruz. Diğer dershaneler yılda 300 saat verirken biz 500 saat veriyoruz.” Yani, çocuğu sürekli dershaneye çağırıyorlar. Çocuk bundan bıkıyor. Çünkü okulda yaptığının aynısı yapılıyor. Çocuğun buna ihtiyacı yok, farklı bir şeye ihtiyacı var. Daha kısa sürede, daha etkili ve bundan da keyif alacağı bir şeye ihtiyacı var. Bu yüzden biz tam tersini söylüyoruz. Yani, “Diğer dershaneler 500 saat, biz 300 saatiz” diyoruz.

KOÇLUK PROGRAMI:
Öğrenmeye karşı direnç gösteren, evde kendi düzenini oturtamamış, öz disiplini olmayan, anne babanın sürekli hatırlatmaları ile hayatını sürdüren çocuklar için çok etkili. Bu da düşünme becerileri ve yaşam becerilerini içeriyor. Yine öğrenme stili belirleme testini yapıyoruz. Bu programın iki ayağı var. Birincisi: Psikoloğumuzun yürüttüğü düşünme ve yaşam becerileri uygulamaları. Örneğin; çocuğun işitsel dikkati yaşıtlarına göre düşükse -ki böyle oluyor genelde çünkü görsel bir çağdayız- psikoloğumuz bu işitsel dikkatini arttırmaya yönelik bir takım çalışmalar yapıyor. Böylece dikkat süresi uzuyor, dikkat süresi uzayınca derse katılım ve ödev yapma süresi uzuyor. İşitsel dikkatin düşük olması demek, dikkat eksikliği demek aynı zamanda. Çünkü bizim eğitim sistemimiz işitsele dayalı.

Bunun yanında evdeki düzen nasıl? Çocuğun ilkokul 4. sınıfta hayatını kendi başına düzenliyor olması lazım. Eve gelindeğinde ödev yapmak, yemek yemek, hangi saatte uyumak gerektiği ile ilgili düzenini kendisinin oluşturabiliyor olması lazım. Ama çoğu zaman bu böyle olmuyor. Orta okuldaki hatta lisedeki çocuğuna sürekli ödevini yapıp yapmadığını soran ve kontrol eden anneler var. “Totus Koçluk” çocuğun kendi hayatını yönetebilmesi, öz disiplin, öz motivasyonu üzerinde çalışıp yetişkinliğe geçişini kolaylaştırıyor.

“HIZLI OKUMA VE DİKKATİ ODAKLAMA PROGRAMI:
Hız arttıkça dikkatin artması esasına dayanıyor. Hızlı okuma eğitimi aynı zamanda dikkat eğitimidir. Ne kadar hızlı okursanız o kadar iyi anlarsınız. Çünkü gözün okuma hızı beynin alma hızından yavaştır. Beyin daha hızlı çalışıyor. Gözünüz yavaş okuduğu zaman, o uyaran beyne gidiyor beyin onu algılıyor, artı başka şeyler düşünmeye başlıyor ve kopuyorsunuz. Sınavda da böyledir. Yani buarada amaç okuma hızını beynin çalışma hızına yaklaştırmak, bu da dakikada 600-800 belki 1000 sözcüğe denk gelir. Normal bir insan 150-200 kelime arası okur. Yani hızlı okuduğu zaman hem algısı artıyor, hem de derse ayıracağı süre azalıyor. Yani verimli çalışma dediğimiz durum meydana geliyor.

- Peki ya, “Sınav Kazandıran Aile” Semineri?..
Buradaki sınavın yerine bilinç düzeyinize göre SBS’yi koyabilirsiniz, ÖSS sınavını koyabilirsiniz ya da hayatı koyabilirsiniz. SBS nedir? Bu süreçte akademik ve psikolojik anlamda neler yapılması gerekir? Ailelere bunu anlatıyoruz. Aileyi sınava (hayata) karşı birlikte mücadele edecek, bir ekip yapacak püf noktaları paylaşıyoruz.

KADİFE ELDİVEN İÇİNDEKİ DEMİR YUMRUK GİBİ OLMALISINIZ!
- Bu tür merkezlere ulaşamayan ailelere neler öneriyorsunuz? Devlet okulu ve özel okul farklılığını yakından bilen bir eğitimci olarak, her iki okul türüne özgü ne gibi farklı yaklaşım ve yöntemler geliştirilmeli?..
Birincisi çocukla doğru iletişim kurulmalı. Sonrasında da inisiyatifi çocuğa bırakmalı. Çünkü çocuk anne-babadan daha doğru kararlar veriyor. Gözlemim bu... Ama bu doğru kararları verebilmesi için, daha doğrusu çocuğu takip edebilmek için önce çocuğu önder yapmak gerekiyor. Evin içinde çocukla iletişimde “kadife bir eldiven içinde demir bir yumruk” olmak gerek. Yani çocukla iletişim son derece yumuşak, sevgi dolu ve zarif ama kurallar söz konusu olduğunda hiç geri adım atmayan bir anne ya da baba olmak demek. “Ben çocuğumun arkadaşıyım!” Böyle bir şey yok! Çocuğun zaten arkadaşları var. Çocuğun anne ve babaya ihtiyacı var. Bunun üzerinde özellikle duruyorum, çünkü bir önceki kuşak disiplinli yetiştirildi ve şimdi çocuklar özgürlük-demokrasi diye diye evi yöneten, haddini bilmez çocuklarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu durum, çocuğa zarar veriyor. Çocuk büyürken hem sınırlara, hem de sözünün dinlenmesine ihtiyaç duyar. Bu ikisi bir denge ve bu dengeyi doğru tutturursak, çocuğu dinlemeye başlayabiliriz. Örneğin, çocuk ısrarla yüzme kursuna ya da bateri kursuna gitmek istiyor. Çocuğun istediği bir şey var. O istediği şey anlamsız değil. Çocuk ihtiyacı olan şeyi çok doğru belirliyor aslında. Eğer çocukla doğru iletişim kuruyorsanız, o da size bunları ifade ediyor.

 

- İlkokul 4.-5. sınıftan başlayarak çocuklar özel ders ve dersane yükü altına da giriyorlar. Girmeyen az sayıda öğrenci de öğretmen ve arkadaşları tarafından dışlanıyor. Bu konuda neler söyleyebilir ve önerebilirsiniz?
Her çocuğun böyle bir yükün altına girmesi şart değil. Şöyle dediğimiz aileler var: “Bu çocuğun zaten okulda dersleri son derece iyi. Algısı çok yüksek. İşitseli de yüksek. Dolayısı il, normal eğitim sistemine uyum sağlayabilir düzeyde. Bu çocuğun SBS için özel bir çaba harcamasına gerek yok. Yani bunu anne babaya söylüyoruz. Ondan sonra tercih onlara kalmış. Her çocuk bu döngünün içine girmek zorunda değil.

 

BU YAZI DİZİSİNİN DİĞER BAŞLIKLARI İÇİN TIKLAYINIZ

DİZİ & ARAŞTIRMA BÖLÜMÜNÜN DİĞER KONULARI

Copyright 2007-2024 ® NETATÖLYE - Tüm hakları saklıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz.